Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Dini Programlar, Kitaplar, E-Kitaplar
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-A-
â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
â’ik (A.) [ عائق ] engel.
a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb (F.) [ آب ] Ağustos.
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl (A.) [ آبال ] develer.
âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
âbî (F.) [ آبی ] mavi.
âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
âbidât [ آبدات ] anıtlar.
âbide (A.) [ آبده ] anıt.
âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [ عابر ] yaya.
âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ عاج ] fildişi.
âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
acele (A.) [ عجله ] acele.
aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
âcil (A.) [ عاجل ] acil.
âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded (A.) [ عدد ] sayı.
adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [ عدس ] mercimek.
adese (A.) [ عدسه ] mercek.
âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [ عدید ] birçok.
adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
adl (A.) [ عدل ] adalet.
adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
adn (A.) [ عدن ] cennet.
adû (A.) [ عدو ] düşman.
âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
ahad (A.) [ احد ] bir.
ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
âhek (F.) [ آهک ] kireç.
âhen (F.) [ آهن ] demir.
âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
âhire (A.) [ آخره ] son.
ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
âhur (F.) [ آخر ] ahır.
âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [ عائقه ] engel.
âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [ عاق ] serkeş.
akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [ عقل ] akıl.
âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
akl (A.) [ عقل ] akıl.
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [ آلات ] aletler.
alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
âlû (F.) [ آلو ] erik.
âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
amd (A.) [ عمد ] kasıt.
amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
amele (A.) [ عمله ] işçi.
amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
amîk (A.) [ عميق ] derin.
âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
âmîn (A.) [ آمن ] amin.
âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
âmir (A.) [ آمر ] emreden.
âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
âmm (A.) [ عام ] yıl.
amm (A.) [ عم ] amca.
ammâ (A.) [ اما ] ama.
ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
amme (A.) [ عمه ] hala.
amûd (A.) [ عمود ] direk.
amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
ân (A.) [ آن ] an.
an (A.) [ عن ] –den, -dan.
ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
ânân (F.) [ آنان ] onlar.
anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât (A.) [ آنات ] anlar.
anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
anber (A.) [ عنبر ] amber.
anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [ عنه ] ondan.
anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
arab (A.) [ عرب ] arap
arabî (A.) [ عربی ] arapça.
arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
arbede (A.) [ عربده ] kavga.
arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
ard (F.) [ آرد ] un.
ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî (F.) [ آری ] evet.
ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
asab (A.) [ عصب ] sinir.
asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
asamm (A.) [ اصم ] sağır.
âsân (F.) [ آسان ] kolay.
âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
asel (A.) [ عسل ] bal.
ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî (A.) [ عصری ] modern.
âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [ آستر ] astar.
âstîn (F.) [ آستين ] yen.
âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
âşâm (F.) [ آشام ] içen.
aşer (A.) [ عشر ] on.
aşere (A.) [ عشره ] onlar.
aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
aşre (A.) [ عشره ] on.
âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
ateh (A.) [ عته ] bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş (F.) [ آتش ] ateş.
âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
avân (A.) [ اوان ] zaman.
âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
âvâz (F.) [ آواز ] ses.
âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
avn (A.) [ عون ] yardım.
avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
avret (A.) [ عورت ] kadın.
âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [ آینه ] ayna.
âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb (A.) [ عذاب ] azap.
azab (A.) [ عزب ] bekar.
azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
azm (A.) [ عظم ] kemik.
âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.
â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
â’ik (A.) [ عائق ] engel.
a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb (F.) [ آب ] Ağustos.
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl (A.) [ آبال ] develer.
âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
âbî (F.) [ آبی ] mavi.
âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
âbidât [ آبدات ] anıtlar.
âbide (A.) [ آبده ] anıt.
âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [ عابر ] yaya.
âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ عاج ] fildişi.
âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
acele (A.) [ عجله ] acele.
aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
âcil (A.) [ عاجل ] acil.
âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded (A.) [ عدد ] sayı.
adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [ عدس ] mercimek.
adese (A.) [ عدسه ] mercek.
âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [ عدید ] birçok.
adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
adl (A.) [ عدل ] adalet.
adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
adn (A.) [ عدن ] cennet.
adû (A.) [ عدو ] düşman.
âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
ahad (A.) [ احد ] bir.
ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
âhek (F.) [ آهک ] kireç.
âhen (F.) [ آهن ] demir.
âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
âhire (A.) [ آخره ] son.
ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
âhur (F.) [ آخر ] ahır.
âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [ عائقه ] engel.
âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [ عاق ] serkeş.
akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [ عقل ] akıl.
âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
akl (A.) [ عقل ] akıl.
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [ آلات ] aletler.
alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
âlû (F.) [ آلو ] erik.
âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
amd (A.) [ عمد ] kasıt.
amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
amele (A.) [ عمله ] işçi.
amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
amîk (A.) [ عميق ] derin.
âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
âmîn (A.) [ آمن ] amin.
âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
âmir (A.) [ آمر ] emreden.
âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
âmm (A.) [ عام ] yıl.
amm (A.) [ عم ] amca.
ammâ (A.) [ اما ] ama.
ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
amme (A.) [ عمه ] hala.
amûd (A.) [ عمود ] direk.
amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
ân (A.) [ آن ] an.
an (A.) [ عن ] –den, -dan.
ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
ânân (F.) [ آنان ] onlar.
anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât (A.) [ آنات ] anlar.
anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
anber (A.) [ عنبر ] amber.
anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [ عنه ] ondan.
anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
arab (A.) [ عرب ] arap
arabî (A.) [ عربی ] arapça.
arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
arbede (A.) [ عربده ] kavga.
arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
ard (F.) [ آرد ] un.
ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî (F.) [ آری ] evet.
ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
asab (A.) [ عصب ] sinir.
asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
asamm (A.) [ اصم ] sağır.
âsân (F.) [ آسان ] kolay.
âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
asel (A.) [ عسل ] bal.
ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî (A.) [ عصری ] modern.
âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [ آستر ] astar.
âstîn (F.) [ آستين ] yen.
âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
âşâm (F.) [ آشام ] içen.
aşer (A.) [ عشر ] on.
aşere (A.) [ عشره ] onlar.
aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
aşre (A.) [ عشره ] on.
âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
ateh (A.) [ عته ] bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş (F.) [ آتش ] ateş.
âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
avân (A.) [ اوان ] zaman.
âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
âvâz (F.) [ آواز ] ses.
âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
avn (A.) [ عون ] yardım.
avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
avret (A.) [ عورت ] kadın.
âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [ آینه ] ayna.
âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb (A.) [ عذاب ] azap.
azab (A.) [ عزب ] bekar.
azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
azm (A.) [ عظم ] kemik.
âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.
En son İslamcokguzel tarafından Ptsi Ara. 13, 2010 9:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-B-
bâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip.
ba’de (A.) [ بعد ] sonra.
ba’dehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra.
ba’delmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’demâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle.
ba’dezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle.
ba’s (A.) [ بعث ] diriliş.
ba’süba’delmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş.
ba’zan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman.
bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata.
bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan.
bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya.
bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru.
bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm (F.) [ بادام ] badem.
bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken.
bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt.
bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze.
bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap.
bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci.
bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen.
bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen.
bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen.
bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan.
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket.
bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl.
bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ.
bağal (F.) [ بغل ] koltuk.
bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan.
bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe.
bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan.
bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire.
bâh (A.) [ باه ] cinsel güç.
bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar.
bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli.
bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit.
bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep.
bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci.
bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili.
bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar.
bahîl (A.) [ بخيل ] cimri.
bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı.
bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden.
bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz.
bahr (A.) [ بحر ] deniz.
bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu.
bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz.
bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi.
bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz.
bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu.
bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus.
bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz.
bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
bahs etmek ele almak, söz etmek.
bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan.
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan.
bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş.
baht (F.) [ بخت ] talih.
bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık.
bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak.
bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle.
baîd (A.) [ بعيد ] uzak.
bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan.
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile.
bâk (F.) [ باک ] korku.
bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar.
bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye.
bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş.
bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız.
bâl (F.) [ بال ] kanat.
bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy.
bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu.
bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı.
bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan.
bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan.
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık.
bâliş (F.) [ بالش ] yastık.
bâm (F.) [ بام ] dam, çatı.
bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile.
bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin.
bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli.
bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış.
bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım.
bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
bâr vermek meyva vermek.
bârân (F.) [ باران ] yağmur.
bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu.
bârber (F.) [ باربر ] hamal.
bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur.
bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir.
bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından.
bârid (A.) [ بارد ] soğuk.
bârîk (F.) [ باریک ] ince.
bârika (A.) [ بارقه ] şimşek.
bâriz (A.) [ بارز ] belirgin.
bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu.
bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı.
basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi.
basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü.
basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay.
bast (A.) [ بسط ] yayma.
batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde.
bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş.
batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde.
batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş.
batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
batt (A.) [ بط ] kaz.
battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı.
bâyi (A.) [ بایع ] satıcı.
bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar.
baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan.
bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri.
bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman
bazı (A.) [ بعض ] kimi.
bâzî (F.) [ بازی ] oyun.
bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak.
bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.
be’s (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan.
bebr (F.) [ ببر ] kaplan.
becâ (F.) [ بجا ] yerinde.
becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi.
beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru.
bed (F.) [ بد ] kötü.
bed’ etmek başlamak.
bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan.
bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden.
bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız.
bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli.
bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedâyi’ (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler.
bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz.
bedbaht etmek mutsuz etmek.
bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar.
bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu.
bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk.
bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü.
beddil (F.) [ بددل ] ödlek.
bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç.
bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller.
bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli.
bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça.
bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten.
bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı.
bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu.
bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu.
bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk.
bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu.
bedî’ (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni.
bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey.
bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden.
bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz.
bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli.
bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin.
bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk.
bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan.
bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma.
bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz.
bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış.
bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı.
bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz.
bedr (A.) [ بدر ] dolunay.
bedre (A.) [ بدره ] para kesesi.
bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı.
bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
bedrûd (F.) [ بدرود ] veda.
bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli.
bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız.
bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter.
bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz.
bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk.
bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek.
begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece.
behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik.
behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber.
behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
beher (F.) [ بهر ] her, her biri.
behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü.
behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî.
behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık.
behişt (F.) [ بهشت ] cennet.
behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik.
behiyye (A.) [ بهيه ] güzel.
behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan.
behre (F.) [ بهره ] nasip.
behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan.
beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık.
bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş.
bekâm olmak muradına ermek.
bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar.
bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü.
beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet.
bel (A.) [ بل ] belki.
bel’ (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma.
bel’ edilmek yutulmak.
bel’ etmek yutmak.
belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet.
belâ (A.) [ بلی ] evet.
belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık.
belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış.
belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik.
belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar.
belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket.
beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket.
beledî (A.) [ بلدی ] kentli.
belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye.
belî (A.) [ بلی ] evet.
belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
beliyyât (A.) [ بليات ] belalar.
belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki.
belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe.
benâdir (A.<F.) [ بنادر ] limanlar.
benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında.
benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları.
benât (A.) [ بنات ] kızlar.
bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
bend olmak bağlanmak.
bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle.
bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler.
bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik.
bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim.
bender (F.) [ بندر ] liman.
bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım.
bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe.
benefşî (F.) [ بنفشی ] mor.
beng (F.) [ بنگ ] esrar.
bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş.
benî (A.) [ بنی ] oğullar.
benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları.
benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları.
bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası.
benû (A.) [ بنو ] oğullar.
ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
berâ’et (A.) [ برائت ] aklanma.
berâ’et etmek aklanmak.
berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit.
berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik.
berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar.
berâyı (F.) [ برای ] için.
berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için.
berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun.
berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme.
berd (A.) [ برد ] soğuk.
berde (F.) [ برده ] köle.
berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden.
berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu.
bere (F.) [ بره ] kuzu.
berehne (F.) [ برهنه ] çıplak.
berekât (A.) [ برکات ] bereketler.
bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur.
berevât (A.) [ بروات ] beratlar.
berf (F.) [ برف ] kar.
berfîn (F.) [ برفين ] karlı.
berg (F.) [ برگ ] yaprak.
bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr.
berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev.
berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ.
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş.
berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak.
berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı.
berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce.
berk (A.) [ برق ] şimşek.
berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden.
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel.
bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu.
bermu’tâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince.
bernâ (F.) [ برنا ] genç.
berpâ (F.) [ برپا ] ayakta.
berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta.
berrak (A.) [ براق ] duru.
berren (A.) [ برا ] kara yolu ile.
berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili.
bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi.
bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş.
bertaraf etmek gidermek.
bertaraf olmak giderilmek.
berter (F.) [ برتر ] daha üstün.
berterîn (F.) [ برترین ] en üstün.
bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi.
berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi.
bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok.
besâ (F.) [ بسا ] nice.
besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler.
besend (F.) [ بسند ] yeterli.
besende (F.) [ بسنده ] yeterli.
beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne.
besî (F.) [ بسی ] birçok.
besîm (A.) [ بسيم ] güleç.
beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste.
bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci.
bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı.
beşâret (A.) [ بشارت ] müjde.
beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık.
beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri.
beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî.
beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji.
beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık.
beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci.
beşûş (A.) [ بشوش ] güleç.
beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle.
betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli.
bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme.
bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili.
bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji.
bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı.
bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar.
bey’ (A.) [ بيع ] satış.
beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl.
beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme.
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç.
beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge.
beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz.
beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna.
beyn (A.) [ بين ] ara, orta.
beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında.
beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit.
beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe.
beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme.
beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi.
beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz.
beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye.
beyzî (A.) [ بيضی ] oval.
beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç.
bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu.
bezir (A.) [ بذر ] tohum.
bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar.
bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten.
bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife.
bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı.
bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi.
bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.
bi’r (A.) [ بئر ] kuyu.
bi’set (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
bîaman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız.
bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez.
bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz.
bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz.
bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz.
bîcan (F.) [ بی جان ] cansız.
bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı.
bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar.
bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
bîd (F.) [ بيد ] söğüt.
bid’at (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm.
bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim.
bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık.
bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli.
bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç.
bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.
bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt.
bîdil (F.) [ بيدل ] aşık.
bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz.
bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz.
bîeman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan.
bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı.
bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz.
bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz.
bîh (F.) [ بيخ ] kök.
bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz.
bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız.
bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek.
bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allah’a şükürler olsun.
bihâr (A.) [ بحار ] denizler.
bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz.
bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz.
bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız.
bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan.
bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle.
bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz.
bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz.
bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz.
bihişt (F.) [ بهشت ] cennet.
bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi.
bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude.
bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız.
bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar.
bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız.
bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
bîl (F.) [ بيل ] bel.
bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler.
bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz.
bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden.
bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet.
bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız.
bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin.
bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine.
bilâmâni’a (A.) [ بلامانعه ] engelsiz
bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca.
bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden.
bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca.
bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden.
bilâte’ehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden.
bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.
bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce.
bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız.
bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz.
bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle.
bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki.
bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele.
biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden.
bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile.
bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek.
bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek.
biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak.
billûr (A.) [ بلور ] kristal.
bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen.
bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.
bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü.
bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek.
bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün.
bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak.
bîm (F.) [ بيم ] korku.
bîma’nâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız.
bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta.
bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar.
bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız.
bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak.
bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız.
bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız.
bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz.
bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz.
bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden.
bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz.
bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz.
bin (A.) [ بن ] oğul.
binâ (A.) [ بناء ] yapı.
bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören.
binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak.
binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre.
binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı.
bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış.
bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz.
bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz.
bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz.
bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz.
bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul.
bînî (F.) [ بينی ] burun.
bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez.
binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak.
binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten.
bint (A.) [ بنت ] kız.
bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz.
bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden.
bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.
bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.
birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş.
bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız.
bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz.
birinc (F.) [ برنج ] pirinç.
birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş.
bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı.
biryân (F.) [ بریان ] kebap.
bisât (A.) [ بساط ] yaygı.
bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız.
bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız.
bîser (F.) [ بی سر ] başsız.
bîst (F.) [ بيست ] yirmi.
bister (F.) [ بستر ] yatak.
bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız.
bisyâr (F.) [ بسيار ] çok.
bîşe (F.) [ بيشه ] orman.
bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman.
bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz.
bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz.
bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız.
bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz.
bîtâb kalmak bitkin düşmek.
bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince.
bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen.
bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız.
bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan.
bittab’ (A.) [ بالطبع ] doğal olarak.
bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle.
bîve (F.) [ بيوه ] dul.
bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız.
bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın.
bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış.
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden.
bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak.
bostân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bû (F.) [ بو ] koku.
bu’d (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut.
bu’diyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe.
bûd (F.) [ بود ] varlık.
buğrâ (F.) [ بغرا ] turna.
buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler.
buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar.
buhl (A.) [ بخل ] cimrilik.
buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz.
buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
buhûr (F.) [ بخور ] tütsü.
buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı.
buk’a (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke.
buk’avî (A.) [ بقعوی ] yerel.
bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke.
bûm (F.) [ بوم ] baykuş.
bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem.
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.
bûr (F.) [ بور ] kumral.
burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi.
burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil.
bûriya (F.) [ بوریا ] hasır.
burûc (A.) [ بروج ] burçlar.
burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bûs etmek öpmek.
bûse (F.) [ بوسه ] öpücük.
bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota.
bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar.
butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
bûy (F.) [ بوی ] koku.
bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu.
bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun.
bühtân (A.) [ بهتان ] iftira.
bühtân etmek iftira etmek.
bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama.
bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey.
büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler.
büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri.
bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce.
bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu.
bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli.
bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı.
bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik.
bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel.
bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina.
bünye (A.) [ بنيه ] yapı.
bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı.
bürde (A.) [ برده ] hırka.
bürhân (A.) [ برهان ] kanıt.
bürîde (F.) [ بریده ] kesik.
bürka (A.) [ برقع ] peçe.
bürnâ (F.) [ برنا ] genç.
bürrân (F.) [ بران ] keskin.
bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma.
büstân (F.) [ بستان ] bahçe.
büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde.
büt (F.) [ بت ] put.
büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane.
bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan.
bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler.
büz (F.) [ بز ] keçi.
büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek.
büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar.
büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu.
büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular.
büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
bâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip.
ba’de (A.) [ بعد ] sonra.
ba’dehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra.
ba’delmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’demâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle.
ba’dezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle.
ba’s (A.) [ بعث ] diriliş.
ba’süba’delmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş.
ba’zan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman.
bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata.
bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan.
bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya.
bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru.
bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm (F.) [ بادام ] badem.
bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken.
bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt.
bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze.
bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap.
bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci.
bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen.
bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen.
bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen.
bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan.
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket.
bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl.
bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ.
bağal (F.) [ بغل ] koltuk.
bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan.
bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe.
bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan.
bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire.
bâh (A.) [ باه ] cinsel güç.
bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar.
bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli.
bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit.
bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep.
bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci.
bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili.
bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar.
bahîl (A.) [ بخيل ] cimri.
bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı.
bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden.
bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz.
bahr (A.) [ بحر ] deniz.
bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu.
bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz.
bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi.
bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz.
bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu.
bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus.
bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz.
bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
bahs etmek ele almak, söz etmek.
bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan.
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan.
bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş.
baht (F.) [ بخت ] talih.
bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık.
bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak.
bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle.
baîd (A.) [ بعيد ] uzak.
bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan.
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile.
bâk (F.) [ باک ] korku.
bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar.
bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye.
bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş.
bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız.
bâl (F.) [ بال ] kanat.
bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy.
bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu.
bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı.
bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan.
bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan.
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık.
bâliş (F.) [ بالش ] yastık.
bâm (F.) [ بام ] dam, çatı.
bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile.
bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin.
bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli.
bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış.
bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım.
bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
bâr vermek meyva vermek.
bârân (F.) [ باران ] yağmur.
bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu.
bârber (F.) [ باربر ] hamal.
bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur.
bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir.
bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından.
bârid (A.) [ بارد ] soğuk.
bârîk (F.) [ باریک ] ince.
bârika (A.) [ بارقه ] şimşek.
bâriz (A.) [ بارز ] belirgin.
bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu.
bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı.
basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi.
basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü.
basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay.
bast (A.) [ بسط ] yayma.
batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde.
bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş.
batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde.
batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş.
batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
batt (A.) [ بط ] kaz.
battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı.
bâyi (A.) [ بایع ] satıcı.
bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar.
baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan.
bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri.
bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman
bazı (A.) [ بعض ] kimi.
bâzî (F.) [ بازی ] oyun.
bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak.
bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.
be’s (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan.
bebr (F.) [ ببر ] kaplan.
becâ (F.) [ بجا ] yerinde.
becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi.
beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru.
bed (F.) [ بد ] kötü.
bed’ etmek başlamak.
bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan.
bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden.
bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız.
bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli.
bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedâyi’ (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler.
bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz.
bedbaht etmek mutsuz etmek.
bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar.
bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu.
bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk.
bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü.
beddil (F.) [ بددل ] ödlek.
bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç.
bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller.
bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli.
bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça.
bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten.
bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı.
bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik.
bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu.
bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu.
bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk.
bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu.
bedî’ (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni.
bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey.
bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden.
bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz.
bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli.
bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin.
bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk.
bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan.
bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma.
bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz.
bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış.
bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı.
bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz.
bedr (A.) [ بدر ] dolunay.
bedre (A.) [ بدره ] para kesesi.
bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı.
bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
bedrûd (F.) [ بدرود ] veda.
bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli.
bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız.
bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter.
bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz.
bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk.
bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek.
begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece.
behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik.
behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber.
behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
beher (F.) [ بهر ] her, her biri.
behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü.
behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî.
behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık.
behişt (F.) [ بهشت ] cennet.
behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik.
behiyye (A.) [ بهيه ] güzel.
behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan.
behre (F.) [ بهره ] nasip.
behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan.
beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık.
bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş.
bekâm olmak muradına ermek.
bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar.
bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü.
beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet.
bel (A.) [ بل ] belki.
bel’ (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma.
bel’ edilmek yutulmak.
bel’ etmek yutmak.
belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet.
belâ (A.) [ بلی ] evet.
belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık.
belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış.
belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik.
belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar.
belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket.
beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket.
beledî (A.) [ بلدی ] kentli.
belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye.
belî (A.) [ بلی ] evet.
belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
beliyyât (A.) [ بليات ] belalar.
belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki.
belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe.
benâdir (A.<F.) [ بنادر ] limanlar.
benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında.
benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları.
benât (A.) [ بنات ] kızlar.
bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
bend olmak bağlanmak.
bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle.
bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler.
bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik.
bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim.
bender (F.) [ بندر ] liman.
bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım.
bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe.
benefşî (F.) [ بنفشی ] mor.
beng (F.) [ بنگ ] esrar.
bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş.
benî (A.) [ بنی ] oğullar.
benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları.
benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları.
bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası.
benû (A.) [ بنو ] oğullar.
ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
berâ’et (A.) [ برائت ] aklanma.
berâ’et etmek aklanmak.
berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit.
berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik.
berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar.
berâyı (F.) [ برای ] için.
berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için.
berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun.
berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme.
berd (A.) [ برد ] soğuk.
berde (F.) [ برده ] köle.
berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden.
berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu.
bere (F.) [ بره ] kuzu.
berehne (F.) [ برهنه ] çıplak.
berekât (A.) [ برکات ] bereketler.
bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur.
berevât (A.) [ بروات ] beratlar.
berf (F.) [ برف ] kar.
berfîn (F.) [ برفين ] karlı.
berg (F.) [ برگ ] yaprak.
bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr.
berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev.
berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ.
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş.
berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak.
berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı.
berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce.
berk (A.) [ برق ] şimşek.
berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden.
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel.
bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu.
bermu’tâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince.
bernâ (F.) [ برنا ] genç.
berpâ (F.) [ برپا ] ayakta.
berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta.
berrak (A.) [ براق ] duru.
berren (A.) [ برا ] kara yolu ile.
berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili.
bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi.
bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş.
bertaraf etmek gidermek.
bertaraf olmak giderilmek.
berter (F.) [ برتر ] daha üstün.
berterîn (F.) [ برترین ] en üstün.
bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi.
berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi.
bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok.
besâ (F.) [ بسا ] nice.
besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler.
besend (F.) [ بسند ] yeterli.
besende (F.) [ بسنده ] yeterli.
beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne.
besî (F.) [ بسی ] birçok.
besîm (A.) [ بسيم ] güleç.
beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste.
bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci.
bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı.
beşâret (A.) [ بشارت ] müjde.
beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık.
beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri.
beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî.
beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji.
beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık.
beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci.
beşûş (A.) [ بشوش ] güleç.
beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle.
betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli.
bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme.
bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili.
bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji.
bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı.
bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar.
bey’ (A.) [ بيع ] satış.
beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl.
beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme.
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç.
beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge.
beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz.
beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna.
beyn (A.) [ بين ] ara, orta.
beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında.
beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit.
beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe.
beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme.
beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi.
beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz.
beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye.
beyzî (A.) [ بيضی ] oval.
beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç.
bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu.
bezir (A.) [ بذر ] tohum.
bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar.
bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten.
bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife.
bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı.
bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi.
bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.
bi’r (A.) [ بئر ] kuyu.
bi’set (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
bîaman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız.
bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez.
bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz.
bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz.
bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz.
bîcan (F.) [ بی جان ] cansız.
bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı.
bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar.
bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
bîd (F.) [ بيد ] söğüt.
bid’at (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm.
bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim.
bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık.
bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli.
bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç.
bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.
bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt.
bîdil (F.) [ بيدل ] aşık.
bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz.
bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz.
bîeman (F.) [ بی امان ] amansız.
bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan.
bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı.
bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz.
bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz.
bîh (F.) [ بيخ ] kök.
bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz.
bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız.
bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek.
bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allah’a şükürler olsun.
bihâr (A.) [ بحار ] denizler.
bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz.
bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz.
bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız.
bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan.
bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle.
bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz.
bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz.
bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz.
bihişt (F.) [ بهشت ] cennet.
bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi.
bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude.
bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız.
bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar.
bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız.
bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
bîl (F.) [ بيل ] bel.
bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler.
bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz.
bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden.
bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet.
bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız.
bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin.
bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine.
bilâmâni’a (A.) [ بلامانعه ] engelsiz
bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca.
bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden.
bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca.
bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden.
bilâte’ehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden.
bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.
bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce.
bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız.
bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz.
bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle.
bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki.
bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele.
biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden.
bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile.
bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek.
bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek.
biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak.
billûr (A.) [ بلور ] kristal.
bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen.
bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.
bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü.
bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek.
bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün.
bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak.
bîm (F.) [ بيم ] korku.
bîma’nâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız.
bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta.
bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar.
bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız.
bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak.
bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız.
bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız.
bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz.
bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz.
bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden.
bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz.
bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz.
bin (A.) [ بن ] oğul.
binâ (A.) [ بناء ] yapı.
bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören.
binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak.
binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre.
binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı.
bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış.
bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz.
bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz.
bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz.
bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz.
bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul.
bînî (F.) [ بينی ] burun.
bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez.
binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak.
binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten.
bint (A.) [ بنت ] kız.
bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz.
bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden.
bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.
bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.
birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş.
bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız.
bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz.
birinc (F.) [ برنج ] pirinç.
birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş.
bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı.
biryân (F.) [ بریان ] kebap.
bisât (A.) [ بساط ] yaygı.
bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız.
bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız.
bîser (F.) [ بی سر ] başsız.
bîst (F.) [ بيست ] yirmi.
bister (F.) [ بستر ] yatak.
bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız.
bisyâr (F.) [ بسيار ] çok.
bîşe (F.) [ بيشه ] orman.
bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman.
bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz.
bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz.
bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız.
bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz.
bîtâb kalmak bitkin düşmek.
bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince.
bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen.
bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız.
bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan.
bittab’ (A.) [ بالطبع ] doğal olarak.
bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle.
bîve (F.) [ بيوه ] dul.
bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız.
bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın.
bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış.
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden.
bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak.
bostân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bû (F.) [ بو ] koku.
bu’d (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut.
bu’diyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe.
bûd (F.) [ بود ] varlık.
buğrâ (F.) [ بغرا ] turna.
buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler.
buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar.
buhl (A.) [ بخل ] cimrilik.
buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz.
buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
buhûr (F.) [ بخور ] tütsü.
buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı.
buk’a (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke.
buk’avî (A.) [ بقعوی ] yerel.
bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke.
bûm (F.) [ بوم ] baykuş.
bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem.
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.
bûr (F.) [ بور ] kumral.
burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi.
burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil.
bûriya (F.) [ بوریا ] hasır.
burûc (A.) [ بروج ] burçlar.
burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bûs etmek öpmek.
bûse (F.) [ بوسه ] öpücük.
bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe.
bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota.
bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar.
butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
bûy (F.) [ بوی ] koku.
bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu.
bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun.
bühtân (A.) [ بهتان ] iftira.
bühtân etmek iftira etmek.
bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama.
bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey.
büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler.
büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri.
bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce.
bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu.
bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli.
bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı.
bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik.
bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel.
bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina.
bünye (A.) [ بنيه ] yapı.
bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı.
bürde (A.) [ برده ] hırka.
bürhân (A.) [ برهان ] kanıt.
bürîde (F.) [ بریده ] kesik.
bürka (A.) [ برقع ] peçe.
bürnâ (F.) [ برنا ] genç.
bürrân (F.) [ بران ] keskin.
bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma.
büstân (F.) [ بستان ] bahçe.
büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde.
büt (F.) [ بت ] put.
büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane.
bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan.
bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler.
büz (F.) [ بز ] keçi.
büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek.
büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar.
büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu.
büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular.
büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-C-
câ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam.
ca’l (A.) [ جعل ] yapma.
ca’lî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte.
câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer.
câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı.
câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde.
câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı.
câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü.
câh (F.) [ جاه ] makam, mevki.
câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan.
câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz.
câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce.
câiz (A.) [ جائز ] uygun.
câize (A.) [ جائزه ] ödül.
câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici.
câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici.
câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam.
câme (F.) [ جامه ] giysi.
câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop.
câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi.
câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası.
câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin.
câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı.
câmi’ (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami.
câmia (A.) [ جامعه ] topluluk.
câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk.
câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız.
cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili.
cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili.
cânân (F.) [ جانان ] sevgili.
cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili.
cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.
cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu.
canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan.
cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen.
cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan.
cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan.
canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan.
cânib (A.) [ جانب ] taraf.
cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan.
cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden.
cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden.
cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine.
cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan.
cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar.
câr (A.) [ جار ] komşu.
cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte.
câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.
câriye (A.) [ جاریه ] halayık.
cârû (F.) [ جارو ] süpürge.
cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge.
câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık.
câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
cây (F.) [ جای ] yer.
câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam.
câyi’ (A.) [ جایع ] aç.
câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef.
câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici.
câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik.
cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli.
câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik.
cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar.
cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık.
cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.
cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.
cebel (A.) [ جبل ] dağ.
cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.
cebîn (A.) [ جبين ] korkak.
cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir.
cebr etmek zorlamak.
cebren (A.) [ جبرا ] zorla.
cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla.
cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler.
cedd (A.) [ جد ] ata.
cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele.
cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu.
cedîd (A.) [ جدید ] yeni.
cedîde (A.) [ جدیده ] yeni.
cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge.
cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme.
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.
cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden.
cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş.
cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.
cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.
cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.
cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen
sevgili.
cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.******.
ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem.
cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim.
cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik.
cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama.
cehd etmek çalışıp çabalamak.
cehele (A.) [ جهله ] cahiller.
cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.
cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik.
cehren (A.) [ جهرا ] açıkça.
celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik.
celâl (A.) [ جلال ] ululuk.
celb (A.) [ جلب ] kendine çekme.
celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.
celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.
celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu.
celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı.
celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar.
celîl (A.) [ جليل ] ulu.
celîs (A.) [ جليس ] arkadaş.
cellâd (A.) [ جلاد ] cellat.
cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık.
celse (A.) [ جلسه ] oturum.
cem’ (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul.
cem’ edilmek toplanılmak.
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.
cem’an (A.) [ جمعا ] toplam.
cem’iyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler.
cem’iyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk.
cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler.
cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler.
cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık.
cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar.
cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler.
cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği.
cemel (A.) [ جمل ] deve.
cemî’ (A.) [ جميع ] tümü.
cemî’an (A.) [ جميعا ] tümüyle.
cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel.
cemîle (A.) [ جميله ] iyilik.
cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum.
cemm (A.) [ جم ] kalabalık.
cenâb (A.) [ جناب ] hazret.
cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali.
cenâh (A.) [ جناح ] kanat.
cenb (A.) [ جنب ] taraf.
cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.
ceng (F.) [ جنگ ] savaş.
ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.
cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı.
cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık.
cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı.
cengel (F.) [ جنگل ] orman.
cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler.
cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe.
cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet.
cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan.
cenûb (A.) [ جنوب ] güney.
cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı.
cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı.
cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu.
cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu.
cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait.
cerâd (A.) [ جراد ] çekirge.
cerâhat (A.) [ جراحت ] yara.
cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler.
cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar.
cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik.
ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak.
cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım.
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.
cerge (F.) [ جرگه ] küme.
cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme.
cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.
cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.
cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak.
cerîha (A.) [ جریحه ] yara.
cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.
cerrâh (A.) [ جراح ] operatör.
cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük.
cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik.
cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk.
cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük.
cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı.
cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi.
cev (F.) [ جو ] arpa.
cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.
cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak.
cevâd (A.) [ جواد ] cömert.
cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher.
cevâmi’ (A.) [ جوامع ] camiler.
cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar.
cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar.
cevân (F.) [ جوان ] genç.
cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler.
cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar.
cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme.
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.
cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.
cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti.
cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.
cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.
cevf (A.) [ جوف ] boşluk.
cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas.
cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci.
cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.
cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış.
cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.
cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi.
cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk.
cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan.
cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili.
cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu.
ceyb (A.) [ جيب ] cep.
ceyş (A.) [ جيس ] asker.
ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel.
cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza.
cezâir (A.) [ جزائر ] adalar.
cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük.
cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme.
cezb edilmek kendine çekilmek.
cezb etmek kendine çekmek.
cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş.
cezer (A.) [ جزر ] havuç.
cezîre (A.) [ جزیره ] ada.
cezm (A.) [ جزم ] kesin karar.
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.
cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli.
cibâl (A.) [ جبال ] dağlar.
cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış.
cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış.
cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.
cidâl (A.) [ جدال ] mücadele.
cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci.
cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar.
cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak.
ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli.
ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık.
cîfe (A.) [ جيفه ] leş.
ciger (F.) [ جگر ] ciğer.
cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.
cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat.
cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan.
cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş.
cihâd etmek din uğrunda savaşmak.
cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem.
cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı.
cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator.
cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş.
cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator.
cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.
cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan.
cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça.
cihâr (F.) [ چهار ] dört.
cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça.
cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler.
cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.
cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.
cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila.
cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı.
cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap.
cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma.
cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri.
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.
cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan.
cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan.
cimâ’ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki.
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.
cinâ’î (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili.
cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler.
cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen.
cinâze (A.) [ جنازه ] tabut.
cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu.
cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.
cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma.
cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy.
cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel.
cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim.
cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden.
cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel.
cismen (A.) [ جسما ] bedenen.
cisr (A.) [ جسر ] köprü.
civan (F.) [ جوان ] genç.
civânân (F.) [ جوانان ] gençler.
civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli.
civânî (F.) [ جوانی ] gençlik.
civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu.
civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre.
cîve (F.) [ جيوه ] cıva.
cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi.
cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama.
cû (F.) [ جو ] çay, ırmak.
cû’ (A.) [ جوش ] açlık.
cûce (F.) [ جوجه ] civciv.
cûd (A.) [ جود ] cömertlik.
cuğd (A.) [ جغد ] baykuş.
cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha.
cum’a (A.) [ جمعه ] cuma.
cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık.
cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili.
cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet.
cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama.
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.
cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu.
cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan.
cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku.
cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama.
cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak.
cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak.
cûyende (F.) [ جوینده ] arayan.
cübn (A.) [ جبن ] korkaklık.
cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı.
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.
cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık.
cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar.
cüft (F.) [ جفت ] çift.
cüfte (F.) [ جفته ] çifte.
cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller.
cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller.
cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı.
cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme.
cülûs etmek tahta geçmek.
cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan
hükümdar için yazılan şiir.
cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası.
cümel (A.) [ جمل ] cümleler.
cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce.
cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle
cümûd (A.) [ جمود ] donukluk.
cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul.
cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan.
cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma.
cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.
cündî (A.) [ جندی ] usta binici.
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.
cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç.
cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular.
cürm (A.) [ جرم ] suç.
cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası.
cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı.
cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama.
cüvâl (F.) [ جوال ] çuval.
cüvân bk. civan.
cüz’ (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı.
cüz’î (A.) [ جزئی ] çok az.
cüz’iyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.
cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam.
cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası.
câ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam.
ca’l (A.) [ جعل ] yapma.
ca’lî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte.
câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer.
câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı.
câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde.
câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı.
câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü.
câh (F.) [ جاه ] makam, mevki.
câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan.
câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz.
câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce.
câiz (A.) [ جائز ] uygun.
câize (A.) [ جائزه ] ödül.
câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici.
câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici.
câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam.
câme (F.) [ جامه ] giysi.
câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop.
câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi.
câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası.
câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin.
câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı.
câmi’ (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami.
câmia (A.) [ جامعه ] topluluk.
câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk.
câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız.
cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili.
cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili.
cânân (F.) [ جانان ] sevgili.
cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili.
cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.
cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu.
canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan.
cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen.
cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai.
cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan.
cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan.
canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan.
cânib (A.) [ جانب ] taraf.
cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan.
cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden.
cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden.
cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine.
cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan.
cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar.
câr (A.) [ جار ] komşu.
cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte.
câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.
câriye (A.) [ جاریه ] halayık.
cârû (F.) [ جارو ] süpürge.
cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge.
câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık.
câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
cây (F.) [ جای ] yer.
câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam.
câyi’ (A.) [ جایع ] aç.
câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef.
câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici.
câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik.
cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli.
câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik.
cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar.
cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık.
cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.
cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.
cebel (A.) [ جبل ] dağ.
cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.
cebîn (A.) [ جبين ] korkak.
cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir.
cebr etmek zorlamak.
cebren (A.) [ جبرا ] zorla.
cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla.
cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler.
cedd (A.) [ جد ] ata.
cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele.
cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu.
cedîd (A.) [ جدید ] yeni.
cedîde (A.) [ جدیده ] yeni.
cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge.
cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme.
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.
cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden.
cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş.
cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.
cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.
cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.
cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen
sevgili.
cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.******.
ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem.
cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim.
cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik.
cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama.
cehd etmek çalışıp çabalamak.
cehele (A.) [ جهله ] cahiller.
cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.
cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik.
cehren (A.) [ جهرا ] açıkça.
celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik.
celâl (A.) [ جلال ] ululuk.
celb (A.) [ جلب ] kendine çekme.
celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.
celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.
celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu.
celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı.
celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar.
celîl (A.) [ جليل ] ulu.
celîs (A.) [ جليس ] arkadaş.
cellâd (A.) [ جلاد ] cellat.
cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık.
celse (A.) [ جلسه ] oturum.
cem’ (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul.
cem’ edilmek toplanılmak.
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.
cem’an (A.) [ جمعا ] toplam.
cem’iyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler.
cem’iyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk.
cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler.
cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler.
cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık.
cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar.
cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler.
cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği.
cemel (A.) [ جمل ] deve.
cemî’ (A.) [ جميع ] tümü.
cemî’an (A.) [ جميعا ] tümüyle.
cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel.
cemîle (A.) [ جميله ] iyilik.
cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum.
cemm (A.) [ جم ] kalabalık.
cenâb (A.) [ جناب ] hazret.
cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali.
cenâh (A.) [ جناح ] kanat.
cenb (A.) [ جنب ] taraf.
cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.
ceng (F.) [ جنگ ] savaş.
ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.
cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı.
cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık.
cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı.
cengel (F.) [ جنگل ] orman.
cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler.
cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe.
cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet.
cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan.
cenûb (A.) [ جنوب ] güney.
cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı.
cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı.
cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu.
cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu.
cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait.
cerâd (A.) [ جراد ] çekirge.
cerâhat (A.) [ جراحت ] yara.
cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler.
cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar.
cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik.
ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak.
cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım.
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.
cerge (F.) [ جرگه ] küme.
cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme.
cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.
cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.
cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak.
cerîha (A.) [ جریحه ] yara.
cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.
cerrâh (A.) [ جراح ] operatör.
cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük.
cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik.
cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk.
cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük.
cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı.
cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi.
cev (F.) [ جو ] arpa.
cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.
cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak.
cevâd (A.) [ جواد ] cömert.
cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher.
cevâmi’ (A.) [ جوامع ] camiler.
cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar.
cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar.
cevân (F.) [ جوان ] genç.
cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler.
cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar.
cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme.
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.
cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.
cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti.
cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.
cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.
cevf (A.) [ جوف ] boşluk.
cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas.
cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci.
cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.
cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış.
cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.
cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi.
cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk.
cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan.
cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili.
cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu.
ceyb (A.) [ جيب ] cep.
ceyş (A.) [ جيس ] asker.
ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel.
cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza.
cezâir (A.) [ جزائر ] adalar.
cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük.
cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme.
cezb edilmek kendine çekilmek.
cezb etmek kendine çekmek.
cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş.
cezer (A.) [ جزر ] havuç.
cezîre (A.) [ جزیره ] ada.
cezm (A.) [ جزم ] kesin karar.
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.
cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli.
cibâl (A.) [ جبال ] dağlar.
cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış.
cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış.
cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.
cidâl (A.) [ جدال ] mücadele.
cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci.
cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar.
cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak.
ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli.
ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık.
cîfe (A.) [ جيفه ] leş.
ciger (F.) [ جگر ] ciğer.
cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.
cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat.
cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan.
cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş.
cihâd etmek din uğrunda savaşmak.
cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem.
cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı.
cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator.
cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş.
cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator.
cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.
cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan.
cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça.
cihâr (F.) [ چهار ] dört.
cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça.
cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler.
cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.
cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.
cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila.
cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı.
cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap.
cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma.
cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri.
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.
cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan.
cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan.
cimâ’ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki.
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.
cinâ’î (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili.
cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler.
cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen.
cinâze (A.) [ جنازه ] tabut.
cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu.
cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.
cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma.
cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy.
cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel.
cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim.
cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden.
cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel.
cismen (A.) [ جسما ] bedenen.
cisr (A.) [ جسر ] köprü.
civan (F.) [ جوان ] genç.
civânân (F.) [ جوانان ] gençler.
civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli.
civânî (F.) [ جوانی ] gençlik.
civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu.
civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre.
cîve (F.) [ جيوه ] cıva.
cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi.
cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama.
cû (F.) [ جو ] çay, ırmak.
cû’ (A.) [ جوش ] açlık.
cûce (F.) [ جوجه ] civciv.
cûd (A.) [ جود ] cömertlik.
cuğd (A.) [ جغد ] baykuş.
cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha.
cum’a (A.) [ جمعه ] cuma.
cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık.
cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili.
cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet.
cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama.
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.
cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu.
cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan.
cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku.
cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama.
cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak.
cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak.
cûyende (F.) [ جوینده ] arayan.
cübn (A.) [ جبن ] korkaklık.
cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı.
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.
cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık.
cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar.
cüft (F.) [ جفت ] çift.
cüfte (F.) [ جفته ] çifte.
cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller.
cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller.
cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı.
cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme.
cülûs etmek tahta geçmek.
cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan
hükümdar için yazılan şiir.
cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası.
cümel (A.) [ جمل ] cümleler.
cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce.
cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle
cümûd (A.) [ جمود ] donukluk.
cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul.
cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan.
cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma.
cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.
cündî (A.) [ جندی ] usta binici.
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.
cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç.
cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular.
cürm (A.) [ جرم ] suç.
cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası.
cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı.
cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama.
cüvâl (F.) [ جوال ] çuval.
cüvân bk. civan.
cüz’ (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı.
cüz’î (A.) [ جزئی ] çok az.
cüz’iyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.
cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam.
cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-Ç-
çâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk.
çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk.
çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk.
çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden.
çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici.
çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çağz (F.) [ چغز ] kurbağa.
çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur.
çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç.
çâk etmek yırtmak.
çâk olmak yırtılmak.
çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr.
çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık.
çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç.
çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak.
çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık.
çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak.
çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara.
çâme (F.) [ چامه ] şiir.
çâne (F.) [ چانه ] çene.
çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı.
çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk.
çâr (F.) [ چار ] çare.
çâr (F.) [ چار ] dört.
çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve.
çardak (F.) [ چارطاق ] çardak.
çârdeh (F.) [ چارده ] ondört.
çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.
çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan.
çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan.
çâresâz olmak çare bulmak.
çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma.
çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam.
çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe.
çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.
çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh.
çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen.
çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı.
çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön.
çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı.
çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf.
çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba.
çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır.
çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü.
çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.
çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni.
çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici.
çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti.
çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla.
çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur.
çehâr (F.) [ چهار ] dört.
çehre (F.) [ چهره ] yüz.
çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam.
çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış.
çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç.
çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç.
çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü.
çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.
çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik.
çenâr (F.) [ چنار ] çınar.
çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak.
çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca.
çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca.
çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng.
çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel.
çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi.
çep (F.) [ چپ ] sol.
çerâ (F.) [ چرا ] otlama.
çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak.
çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil.
çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma.
çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler.
çerb (F.) [ چرب ] semiz.
çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.
çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.
çerm (F.) [ چرم ] deri.
çeşm (F.) [ چشم ] göz.
çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler.
çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız.
çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme.
çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye.
çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen.
çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek.
çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl.
çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik.
çihâr (F.) [ چهار ] dört.
çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.
çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki.
çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç.
çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir.
çihil (F.) [ چهل ] kırk.
çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak.
çihre (F.) [ چهره ] yüz.
çil (F.) [ چل ] kırk.
çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.
çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken.
çimen (F.) [ چمن ] çimenlik.
çîn (F.) [ چين ] kırışık.
çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak.
çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli.
çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin.
çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su.
çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin.
çîz (F.) [ چيز ] şey.
çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta.
çûbân (F.) [ چوبان ] çoban.
çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak.
çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çünki (F.) [ چونکه ] çünkü.
çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak.
çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık.
çüvâl (F.) [ چوال ] çuval.
çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.
çâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk.
çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk.
çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk.
çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden.
çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici.
çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çağz (F.) [ چغز ] kurbağa.
çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur.
çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç.
çâk etmek yırtmak.
çâk olmak yırtılmak.
çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr.
çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık.
çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç.
çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak.
çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık.
çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak.
çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara.
çâme (F.) [ چامه ] şiir.
çâne (F.) [ چانه ] çene.
çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı.
çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk.
çâr (F.) [ چار ] çare.
çâr (F.) [ چار ] dört.
çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve.
çardak (F.) [ چارطاق ] çardak.
çârdeh (F.) [ چارده ] ondört.
çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.
çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan.
çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan.
çâresâz olmak çare bulmak.
çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma.
çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam.
çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe.
çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.
çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh.
çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen.
çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı.
çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön.
çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı.
çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf.
çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba.
çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır.
çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü.
çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.
çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni.
çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici.
çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti.
çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla.
çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur.
çehâr (F.) [ چهار ] dört.
çehre (F.) [ چهره ] yüz.
çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam.
çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı.
çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış.
çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç.
çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç.
çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü.
çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.
çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik.
çenâr (F.) [ چنار ] çınar.
çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak.
çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca.
çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca.
çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng.
çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel.
çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi.
çep (F.) [ چپ ] sol.
çerâ (F.) [ چرا ] otlama.
çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak.
çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil.
çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma.
çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler.
çerb (F.) [ چرب ] semiz.
çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.
çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.
çerm (F.) [ چرم ] deri.
çeşm (F.) [ چشم ] göz.
çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler.
çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız.
çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme.
çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye.
çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen.
çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek.
çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl.
çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik.
çihâr (F.) [ چهار ] dört.
çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.
çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki.
çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç.
çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir.
çihil (F.) [ چهل ] kırk.
çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak.
çihre (F.) [ چهره ] yüz.
çil (F.) [ چل ] kırk.
çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.
çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken.
çimen (F.) [ چمن ] çimenlik.
çîn (F.) [ چين ] kırışık.
çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak.
çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli.
çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin.
çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su.
çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin.
çîz (F.) [ چيز ] şey.
çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta.
çûbân (F.) [ چوبان ] çoban.
çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak.
çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çünki (F.) [ چونکه ] çünkü.
çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak.
çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık.
çüvâl (F.) [ چوال ] çuval.
çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-D-
dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.
dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.
dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.
dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.
dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.
dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.
dâdû (F.) [ دادو ] dadı.
dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.
dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.
dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.
dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.
dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.
dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.
dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.
dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.
dâhil olmak içeri girmek.
dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.
dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.
dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.
dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.
dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.
dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.
dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.
dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.
dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.
dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.
dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.
dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.
dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.
dâll (A.) [ دال ] delalet eden.
dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.
dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.
dâmân (F.) [ دامان ] etek.
dâmen (F.) [ دامن ] etek.
dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.
dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.
dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.
dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.
dân (F.) [ دان ] bilen.
dân (F.) [ دان ] kap.
dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.
dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.
dânende (F.) [ داننده ] bilen.
dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.
dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.
dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.
dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.
dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.
dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.
dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.
dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.
dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.
dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.
dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.
darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.
darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.
darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.
darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.
darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.
dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.
dârende (F.) [ دارنده ] sahip.
darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.
dârû (F.) [ دارو ] ilaç.
dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.
dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.
dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.
dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.
dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.
dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.
dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.
dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.
dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.
dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.
dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.
dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.
dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.
dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.
dâs (F.) [ داس ] orak.
dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.
dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.
dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
davet (A.) [ دعوت ] çağrı.
dâye (F.) [ دایه ] dadı.
dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.
deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.
debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.
debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.
debir (F.) [ دبير ] katip.
ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.
def (F.) [ دف ] tef.
def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.
def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.
defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.
defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.
defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.
define (A.) [ دفينه ] gömü.
defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.
defter (A.) [ دفتر ] defter.
defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.
deh (F.) [ ده ] on.
dehâ (A.) [ دها ] dahilik.
dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.
dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.
dehân (F.) [ دهان ] ağız.
dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.
dehen (F.) [ دهن ] ağız.
dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.
dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.
dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.
dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.
dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.
dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.
dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.
delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.
delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.
delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.
dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.
dem (A.) [ دم ] kan.
dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.
demâdem (F.) [ دمادم ] her an.
dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.
demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.
denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.
dendân (F.) [ دندان ] diş.
dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.
denî (A.) [ دنی ] alçak.
der (F.) [ در ] kapı.
derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.
derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.
derâz (F.) [ دراز ] uzun.
derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.
derbâr (F.) [ دربار ] saray.
derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.
derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.
derc edilmek içine alınmak.
derc etmek içine almak.
derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.
derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.
derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.
derdest edilmek yakalanmak.
derdest etmek yakalamak.
derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.
derecât (A.) [ درجات ] dereceler.
derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.
dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.
derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.
dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.
derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.
derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
derhâtır eylemek hatırlamak.
derhor (F.) [ درخور ] layık.
derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.
derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.
derk etmek anlamak, idrak etmek.
derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.
dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.
dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.
dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.
derre (F.) [ دره ] dere.
dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.
dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
deruhde etmek üstüne almak.
derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.
derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.
dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.
deryâ (F.) [ دریا ] deniz.
deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.
derzî (F.) [ درزی ] terzi.
desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.
desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.
desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.
dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.
dest (F.) [ دست ] el.
destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.
destâr (F.) [ دستار ] sarık.
destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.
destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.
destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.
destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.
deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.
destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.
destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.
destî (F.) [ دستی ] testi.
destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.
destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.
destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.
destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.
destres olmak ulaşmak, elde etmek.
destres olunmak ulaşılmak.
destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
deşne (F.) [ دشنه ] hançer.
deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.
devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.
devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
devâir (A.) [ دوائر ] daireler.
devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
devât (A.) [ دوات ] divit.
devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.
deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.
deverân etmek dönmek, dolanmak.
devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.
devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.
devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.
devre (A.) [ دوره ] dönem.
dey (F.) [ دی ] kış.
deyn (A.) [ دین ] borç.
deyr (A.) [ دیر ] manastır.
dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.
dırâz (F.) [ دراز ] uzun.
dî (F.) [ دی ] dün.
dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.
dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.
dîde (F.) [ دیده ] görmüş.
dîde (F.) [ دیده ] göz.
dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.
dîg (F.) [ دیگ ] tencere.
diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.
dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.
dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.
dih (F.) [ ده ] köy.
dihât (F.) [ دهات ] köyler.
dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.
dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.
dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
dil (F.) [ دل ] gönül.
dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.
dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.
dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.
dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.
dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.
dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.
dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.
dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.
dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.
dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.
dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.
dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.
dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.
dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.
dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.
dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.
dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.
dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.
dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.
dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.
dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.
dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.
dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.
dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.
dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.
dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.
dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.
dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.
dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.
dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.
dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.
dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.
dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.
dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.
dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.
dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.
dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.
dînî (A.) [ دینی ] dinsel.
dîr (F.) [ دیر ] geç.
dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.
diraht (F.) [ درخت ] ağaç.
dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.
direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.
dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.
dirîğ etmek esirgemek.
dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.
dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.
dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.
dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
getirildiği eser.
dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.
dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.
diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.
dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.
dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.
dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.
dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.
duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.
dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.
dûd (F.) [ دود ] duman.
dûde (F.) [ دوده ] is.
dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.
dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.
duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.
duht (F.) [ دخت ] kız.
duhter (F.) [ دختر ] kız.
duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.
duhûl etmek girmek, içeri girmek.
duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.
dumûr (A.) [ دمور ] körelme.
dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.
dûr (F.) [ دور ] uzak.
dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.
dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.
dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.
durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.
durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.
dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
dûş (F.) [ دوش ] dün gece.
dûş (F.) [ دوش ] omuz.
dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.
dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.
dü (F.) [ دو ] iki.
dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.
dübb (A.) [ دب ] ayı.
dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.
dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.
dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.
dühül (F.) [ دهل ] davul.
düm (F.) [ دم ] kuyruk.
dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.
dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.
dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.
dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.
dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.
dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.
dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
dürd (F.) [ درد ] tortu.
dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.
dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.
dürer (A.) [ درر ] inciler.
dürr (A.) [ در ] inci.
dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.
dürre (A.) [ دره ] iri inci.
dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.
dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.
dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.
dürûs (A.) [ دروس ] dersler.
dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.
düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.
düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.
düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.
düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.
düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.
düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.
düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.
düvel (A.) [ دول ] devletler.
düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.
düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.
düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.
düzd (F.) [ دزد ] hırsız.
düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.
düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.
dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.
dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.
dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.
dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.
dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.
dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.
dâdû (F.) [ دادو ] dadı.
dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.
dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.
dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.
dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.
dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.
dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.
dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.
dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.
dâhil olmak içeri girmek.
dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.
dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.
dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.
dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.
dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.
dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.
dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.
dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.
dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.
dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.
dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.
dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.
dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.
dâll (A.) [ دال ] delalet eden.
dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.
dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.
dâmân (F.) [ دامان ] etek.
dâmen (F.) [ دامن ] etek.
dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.
dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.
dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.
dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.
dân (F.) [ دان ] bilen.
dân (F.) [ دان ] kap.
dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.
dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.
dânende (F.) [ داننده ] bilen.
dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.
dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.
dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.
dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.
dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.
dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.
dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.
dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.
dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.
dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.
dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.
darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.
darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.
darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.
darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.
darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.
dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.
dârende (F.) [ دارنده ] sahip.
darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.
dârû (F.) [ دارو ] ilaç.
dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.
dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.
dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.
dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.
dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.
dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.
dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.
dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.
dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.
dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.
dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.
dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.
dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.
dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.
dâs (F.) [ داس ] orak.
dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.
dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.
dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
davet (A.) [ دعوت ] çağrı.
dâye (F.) [ دایه ] dadı.
dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.
deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.
debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.
debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.
debir (F.) [ دبير ] katip.
ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.
def (F.) [ دف ] tef.
def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.
def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.
defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.
defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.
defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.
define (A.) [ دفينه ] gömü.
defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.
defter (A.) [ دفتر ] defter.
defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.
deh (F.) [ ده ] on.
dehâ (A.) [ دها ] dahilik.
dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.
dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.
dehân (F.) [ دهان ] ağız.
dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.
dehen (F.) [ دهن ] ağız.
dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.
dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.
dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.
dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.
dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.
dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.
dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.
delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.
delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.
delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.
dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.
dem (A.) [ دم ] kan.
dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.
demâdem (F.) [ دمادم ] her an.
dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.
demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.
denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.
dendân (F.) [ دندان ] diş.
dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.
denî (A.) [ دنی ] alçak.
der (F.) [ در ] kapı.
derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.
derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.
derâz (F.) [ دراز ] uzun.
derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.
derbâr (F.) [ دربار ] saray.
derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.
derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.
derc edilmek içine alınmak.
derc etmek içine almak.
derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.
derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.
derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.
derdest edilmek yakalanmak.
derdest etmek yakalamak.
derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.
derecât (A.) [ درجات ] dereceler.
derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.
dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.
derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.
dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.
derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.
derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
derhâtır eylemek hatırlamak.
derhor (F.) [ درخور ] layık.
derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.
derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.
derk etmek anlamak, idrak etmek.
derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.
dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.
dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.
dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.
derre (F.) [ دره ] dere.
dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.
dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
deruhde etmek üstüne almak.
derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.
derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.
dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.
deryâ (F.) [ دریا ] deniz.
deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.
derzî (F.) [ درزی ] terzi.
desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.
desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.
desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.
dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.
dest (F.) [ دست ] el.
destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.
destâr (F.) [ دستار ] sarık.
destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.
destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.
destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.
destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.
deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.
destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.
destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.
destî (F.) [ دستی ] testi.
destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.
destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.
destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.
destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.
destres olmak ulaşmak, elde etmek.
destres olunmak ulaşılmak.
destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
deşne (F.) [ دشنه ] hançer.
deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.
devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.
devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
devâir (A.) [ دوائر ] daireler.
devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
devât (A.) [ دوات ] divit.
devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.
deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.
deverân etmek dönmek, dolanmak.
devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.
devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.
devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.
devre (A.) [ دوره ] dönem.
dey (F.) [ دی ] kış.
deyn (A.) [ دین ] borç.
deyr (A.) [ دیر ] manastır.
dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.
dırâz (F.) [ دراز ] uzun.
dî (F.) [ دی ] dün.
dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.
dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.
dîde (F.) [ دیده ] görmüş.
dîde (F.) [ دیده ] göz.
dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.
dîg (F.) [ دیگ ] tencere.
diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.
dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.
dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.
dih (F.) [ ده ] köy.
dihât (F.) [ دهات ] köyler.
dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.
dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.
dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
dil (F.) [ دل ] gönül.
dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.
dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.
dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.
dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.
dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.
dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.
dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.
dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.
dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.
dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.
dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.
dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.
dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.
dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.
dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.
dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.
dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.
dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.
dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.
dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.
dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.
dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.
dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.
dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.
dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.
dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.
dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.
dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.
dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.
dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.
dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.
dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.
dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.
dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.
dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.
dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.
dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.
dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.
dînî (A.) [ دینی ] dinsel.
dîr (F.) [ دیر ] geç.
dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.
diraht (F.) [ درخت ] ağaç.
dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.
direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.
dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.
dirîğ etmek esirgemek.
dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.
dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.
dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.
dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
getirildiği eser.
dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.
dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.
diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.
dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.
dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.
dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.
dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.
duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.
dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.
dûd (F.) [ دود ] duman.
dûde (F.) [ دوده ] is.
dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.
dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.
duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.
duht (F.) [ دخت ] kız.
duhter (F.) [ دختر ] kız.
duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.
duhûl etmek girmek, içeri girmek.
duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.
dumûr (A.) [ دمور ] körelme.
dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.
dûr (F.) [ دور ] uzak.
dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.
dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.
dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.
durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.
durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.
dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
dûş (F.) [ دوش ] dün gece.
dûş (F.) [ دوش ] omuz.
dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.
dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.
dü (F.) [ دو ] iki.
dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.
dübb (A.) [ دب ] ayı.
dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.
dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.
dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.
dühül (F.) [ دهل ] davul.
düm (F.) [ دم ] kuyruk.
dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.
dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.
dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.
dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.
dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.
dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.
dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
dürd (F.) [ درد ] tortu.
dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.
dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.
dürer (A.) [ درر ] inciler.
dürr (A.) [ در ] inci.
dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.
dürre (A.) [ دره ] iri inci.
dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.
dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.
dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.
dürûs (A.) [ دروس ] dersler.
dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.
düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.
düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.
düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.
düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.
düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.
düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.
düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.
düvel (A.) [ دول ] devletler.
düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.
düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.
düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.
düzd (F.) [ دزد ] hırsız.
düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.
düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-E-
eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.
eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
deneyimsiz.
ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
ebî (A.) [ ابی ] baba.
ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
ebleh (A.) [ ابله ] bön.
eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
ebr (F.) [ ابر ] bulut.
ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.
ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.
ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.
ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
efsâr (F.) [ افسار ] yular.
efser (F.) [ افسر ] subay.
efser (F.) [ افسر ] taç.
efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
eger (F.) [ اگر ] eğer.
ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
mensup.
ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
veya görüşe mensup.
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.
ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
ekall (A.) [ اقل ] en az.
ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
ekl (A.) [ اکل ] yeme.
ekl edilmek yenilmek.
ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.
el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
elf (A.) [ الف ] bin.
elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
elvân (A.) [ الوان ] renkler.
elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
elviye (A.) [ الویه ] sancaklar
elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.
em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
emân (A.) [ امان ] aman dileme.
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
emel (A.) [ امل ] arzu.
emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.
enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
enbân (F.) [ انبان ] heybe.
enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
encâm (F.) [ انجام ] son.
encîr (F.) [ انجير ] incir.
encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
endek (F.) [ اندک ] az.
ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
endişeli (F.-T.) kaygılı.
endîşenâk olmak kaygılanmak.
endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
endûh (F.) [ اندوه ] keder.
ene (A.) [ انا ] ben.
enf (A.) [ انف ] burun.
enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
engâr (F.) [ انگار ] san.
engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
engübin (F.) [ انگبن ] bal.
engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
enver (A.) [ انور ] çok parlak.
enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.
erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
erba’ (A.) [ اربع ] dört.
erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
erc (F.) [ ارج ] değer.
ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
erganun (F.) [ ارغنون ] org.
ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
erîke (A.) [ اریکه ] taht.
eriş (F.) [ ارش ] arşın.
erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar. 4.önderler.
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
erre (F.) [ اره ] testere.
ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
erzen (F.) [ ارزن ] darı.
erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.
es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
esb (F.) [ اسب ] at.
esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
esed (A.) [ اسد ] arslan.
esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.
eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
ester (F.) [ استر ] katır.
esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
esved (A.) [ اسود ] siyah.
esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.
eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.
et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.
evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
evân (A.) [ اوان ] çağ.
evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.
ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.
eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
deneyimsiz.
ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
ebî (A.) [ ابی ] baba.
ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
ebleh (A.) [ ابله ] bön.
eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
ebr (F.) [ ابر ] bulut.
ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.
ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.
ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.
ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
efsâr (F.) [ افسار ] yular.
efser (F.) [ افسر ] subay.
efser (F.) [ افسر ] taç.
efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
eger (F.) [ اگر ] eğer.
ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
mensup.
ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
veya görüşe mensup.
ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.
ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
ekall (A.) [ اقل ] en az.
ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
ekl (A.) [ اکل ] yeme.
ekl edilmek yenilmek.
ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.
el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
elf (A.) [ الف ] bin.
elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
elvân (A.) [ الوان ] renkler.
elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
elviye (A.) [ الویه ] sancaklar
elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.
em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
emân (A.) [ امان ] aman dileme.
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
emel (A.) [ امل ] arzu.
emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.
enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
enbân (F.) [ انبان ] heybe.
enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
encâm (F.) [ انجام ] son.
encîr (F.) [ انجير ] incir.
encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
endek (F.) [ اندک ] az.
ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
endişeli (F.-T.) kaygılı.
endîşenâk olmak kaygılanmak.
endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
endûh (F.) [ اندوه ] keder.
ene (A.) [ انا ] ben.
enf (A.) [ انف ] burun.
enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
engâr (F.) [ انگار ] san.
engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
engübin (F.) [ انگبن ] bal.
engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
enver (A.) [ انور ] çok parlak.
enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.
erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
erba’ (A.) [ اربع ] dört.
erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
erc (F.) [ ارج ] değer.
ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
erganun (F.) [ ارغنون ] org.
ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
erîke (A.) [ اریکه ] taht.
eriş (F.) [ ارش ] arşın.
erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
bulunanlar. 4.önderler.
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
erre (F.) [ اره ] testere.
ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
erzen (F.) [ ارزن ] darı.
erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.
es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
esb (F.) [ اسب ] at.
esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
esed (A.) [ اسد ] arslan.
esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.
eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
ester (F.) [ استر ] katır.
esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
esved (A.) [ اسود ] siyah.
esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.
eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.
et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.
evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
evân (A.) [ اوان ] çağ.
evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.
ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-F-
fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
fâik (A.) [ فائق ] üstün.
fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
fâl (F.) [ فال ] fal.
falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.
fâlic (A.) [ فلج ] felç.
fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
fâm (F.) [ فام ] renk.
fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
fâr (A.) [ فار ] fare.
farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
fâris (A.) [ فارس ] atlı.
fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
fehm (A.) [ فهم ] anlama.
fehm eylemek anlamak.
fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
fem (A.) [ فم ] ağız.
fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
fend (F.) [ فند ] hile.
fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
fennî (A.) [ فنی ] teknik.
fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
fer (F.) [ فر ] parlaklık.
fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
ferâmuş etmek unutmak.
ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
feres (A.) [ فرس ] at.
ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.
ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.
ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.
fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.
feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.
fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.
fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.
fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
fevâhiş (A.) [ فواحش ] ******ler.
fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
feverân etmek fışkırmak.
fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
fevrî (A.) [ فوری ] âni.
fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.
fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.
fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.
fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.
fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
fil (A.) [ فيل ] fil.
filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.
filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.
fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
firâr etmek kaçmak.
firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
firîfte olmak aldanmak.
firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
firişte (F.) [ فرشته ] melek.
firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
fityân (A.) [ فتيان ] gençler.
fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
füls (A.) [ فلس ] mangır.
fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı.
füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
füzûn (F.) [ فزون ] fazla.
fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
fâik (A.) [ فائق ] üstün.
fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
fâl (F.) [ فال ] fal.
falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.
fâlic (A.) [ فلج ] felç.
fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
fâm (F.) [ فام ] renk.
fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
fâr (A.) [ فار ] fare.
farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
fâris (A.) [ فارس ] atlı.
fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
fehm (A.) [ فهم ] anlama.
fehm eylemek anlamak.
fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
fem (A.) [ فم ] ağız.
fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
fend (F.) [ فند ] hile.
fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
fennî (A.) [ فنی ] teknik.
fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
fer (F.) [ فر ] parlaklık.
fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
ferâmuş etmek unutmak.
ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
feres (A.) [ فرس ] at.
ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.
ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.
ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.
fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.
feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.
fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.
fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.
fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
fevâhiş (A.) [ فواحش ] ******ler.
fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
feverân etmek fışkırmak.
fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
fevrî (A.) [ فوری ] âni.
fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.
fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.
fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.
fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.
fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
fil (A.) [ فيل ] fil.
filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.
filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.
fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
firâr etmek kaçmak.
firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
firîfte olmak aldanmak.
firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
firişte (F.) [ فرشته ] melek.
firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
fityân (A.) [ فتيان ] gençler.
fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
füls (A.) [ فلس ] mangır.
fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
esnaf teşkilatı.
füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
füzûn (F.) [ فزون ] fazla.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-G-
gabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı.
gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.
gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.
gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.
gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.
gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.
gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.
gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.
gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.
gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.
gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.
galat (A.) [ غلط ] yanlış.
galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.
gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.
gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.
gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.
galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.
galle (A.) [ غله ] tahıl.
gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.
gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.
gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.
gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.
gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.
gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.
ganem (A.) [ غنم ] koyun.
ganî (A.) [ غنی ] zengin.
ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
kazanç.
gâr (A.) [ غار ] mağara.
garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.
garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.
garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.
garaz (A.) [ غرض ] maksat.
garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.
garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.
garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.
garben (A.) [ غربا ] batıdan.
garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.
garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.
gâret (A.) [ غارت ] yağma.
gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.
garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.
garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.
garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.
garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.
gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
garrâ (A.) [ غرا ] parlak.
gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.
gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.
gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.
gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.
gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama.
gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı.
gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar.
gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.
gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz.
gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.
gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.
gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.
gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.
gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.
gâye (A.) [ غایه ] amaç.
gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.
gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.
gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.
gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.
gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.
gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.
gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.
gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.
gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.
gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.
gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.
gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez.
gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.
gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.
gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.
gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.
gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.
gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.
gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.
gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.
gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.
gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
gayz (A.) [ غيظ ] öfke.
gazâ (A.) [ غزا ] savaş.
gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.
gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.
gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.
gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.
gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.
gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.
gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.
gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.
gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.
gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.
gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.
gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.
geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.
gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.
gele (F.) [ گله ] sürü.
gelû (F.) [ گلو ] boğaz.
genc (F.) [ گنج ] hazine.
gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.
gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş.
gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.
gendüm (F.) [ گندم ] buğday.
ger (F.) [ گر ] eğer.
gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.
gerd (F.) [ گرد ] toz.
gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.
gerdân (F.) [ گردان ] dönen.
gerden (F.) [ گردن ] boyun.
gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.
gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.
gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.
gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş.
gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.
gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.
germ (F.) [ گرم ] sıcak.
germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.
germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.
germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.
geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.
geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.
gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz.
gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.
gevz (F.) [ گوز ] ceviz.
gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.
gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.
gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.
gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.
gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.
gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme.
gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.
gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.
gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.
gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar.
gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük.
gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.
gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.
gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.
gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.
gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.
gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.
gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.
girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.
girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.
girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.
girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.
girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.
girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.
girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.
girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.
girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.
girdû (F.) [ گردو ] ceviz.
girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.
girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.
giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.
girih (F.) [ گره ] düğüm.
girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.
girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden.
girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.
gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.
giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.
giryân etmek ağlatmak.
giryân olmak ağlamak.
girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.
giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.
giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.
gîsû (F.) [ گيسو ] saç.
gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.
gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.
giyâh (F.) [ گياه ] bitki.
gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.
goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.
gonce (F.) [ غنجه ] gonca.
goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.
gubâr (A.) [ غبار ] toz.
gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.
gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.
guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.
gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.
gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.
gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.
gûl (A.) [ گول ] gulyabani.
gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç.
gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.
gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.
gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.
gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
gurâb (A.) [ غراب ] karga.
gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ غروب ] batış.
gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
gusn (A.) [ غصن ] dal.
gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
gûş (F.) [ گوش ] kulak.
gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
gurâb (A.) [ غراب ] karga.
gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ غروب ] batış.
gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
gusn (A.) [ غصن ] dal.
gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
gûş (F.) [ گوش ] kulak.
gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
gûşt (F.) [ گوشت ] et.
gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.
gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.
gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona.
güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.
güftâr (F.) [ گفتار ] söz.
güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü.
güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.
güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.
güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.
gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.
gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.
gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.
gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.
gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.
gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.
gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.
gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.
gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.
güldan (F.) [ گلدان ] vazo.
güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.
gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.
gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.
gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.
gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.
gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.
gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.
güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.
gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.
gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.
gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.
gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.
gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.
gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.
gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.
gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.
gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.
gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.
gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.
gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.
gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.
gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.
günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.
günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.
günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.
güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.
güneh (F.) [ گنه ] günah.
gürbe (F.) [ گربه ] kedi.
gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.
gürg (F.) [ گرگ ] kurt.
güriz (F.) [ گریز ] kaçış.
gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.
gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük.
güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.
güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.
güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.
güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.
güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.
güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü.
güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.
güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.
güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.
gabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı.
gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.
gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.
gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.
gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.
gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.
gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.
gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.
gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.
gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.
gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.
galat (A.) [ غلط ] yanlış.
galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.
gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.
gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.
gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.
galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.
galle (A.) [ غله ] tahıl.
gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.
gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.
gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.
gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.
gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.
gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.
ganem (A.) [ غنم ] koyun.
ganî (A.) [ غنی ] zengin.
ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
kazanç.
gâr (A.) [ غار ] mağara.
garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.
garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.
garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.
garaz (A.) [ غرض ] maksat.
garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.
garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.
garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.
garben (A.) [ غربا ] batıdan.
garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.
garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.
gâret (A.) [ غارت ] yağma.
gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.
garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.
garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.
garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.
garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.
gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
garrâ (A.) [ غرا ] parlak.
gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.
gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.
gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.
gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.
gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama.
gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı.
gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar.
gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.
gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz.
gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.
gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.
gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.
gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.
gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.
gâye (A.) [ غایه ] amaç.
gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.
gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.
gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.
gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.
gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.
gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.
gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.
gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.
gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.
gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.
gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.
gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez.
gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.
gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.
gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.
gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.
gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.
gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.
gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.
gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.
gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.
gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
gayz (A.) [ غيظ ] öfke.
gazâ (A.) [ غزا ] savaş.
gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.
gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.
gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.
gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.
gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.
gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.
gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.
gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.
gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.
gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.
gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.
gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.
geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.
gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.
gele (F.) [ گله ] sürü.
gelû (F.) [ گلو ] boğaz.
genc (F.) [ گنج ] hazine.
gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.
gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş.
gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.
gendüm (F.) [ گندم ] buğday.
ger (F.) [ گر ] eğer.
gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.
gerd (F.) [ گرد ] toz.
gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.
gerdân (F.) [ گردان ] dönen.
gerden (F.) [ گردن ] boyun.
gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.
gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.
gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.
gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş.
gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.
gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.
germ (F.) [ گرم ] sıcak.
germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.
germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.
germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.
geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.
geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.
gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz.
gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.
gevz (F.) [ گوز ] ceviz.
gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.
gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.
gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.
gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.
gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.
gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme.
gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.
gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.
gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.
gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar.
gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük.
gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.
gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.
gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.
gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.
gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.
gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.
gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.
girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.
girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.
girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.
girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.
girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.
girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.
girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.
girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.
girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.
girdû (F.) [ گردو ] ceviz.
girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.
girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.
giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.
girih (F.) [ گره ] düğüm.
girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.
girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden.
girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.
gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.
giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.
giryân etmek ağlatmak.
giryân olmak ağlamak.
girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.
giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.
giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.
gîsû (F.) [ گيسو ] saç.
gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.
gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.
giyâh (F.) [ گياه ] bitki.
gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.
goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.
gonce (F.) [ غنجه ] gonca.
goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.
gubâr (A.) [ غبار ] toz.
gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.
gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.
guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.
gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.
gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.
gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.
gûl (A.) [ گول ] gulyabani.
gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç.
gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.
gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.
gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.
gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
gurâb (A.) [ غراب ] karga.
gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ غروب ] batış.
gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
gusn (A.) [ غصن ] dal.
gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
gûş (F.) [ گوش ] kulak.
gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
gurâb (A.) [ غراب ] karga.
gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ غروب ] batış.
gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
gusn (A.) [ غصن ] dal.
gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
gûş (F.) [ گوش ] kulak.
gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
gûşt (F.) [ گوشت ] et.
gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.
gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.
gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona.
güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.
güftâr (F.) [ گفتار ] söz.
güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü.
güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.
güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.
güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.
gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.
gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.
gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.
gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.
gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.
gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.
gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.
gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.
gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.
güldan (F.) [ گلدان ] vazo.
güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.
gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.
gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.
gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.
gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.
gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.
gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.
güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.
gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.
gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.
gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.
gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.
gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.
gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.
gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.
gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.
gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.
gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.
gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.
gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.
gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.
gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.
günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.
günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.
günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.
güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.
güneh (F.) [ گنه ] günah.
gürbe (F.) [ گربه ] kedi.
gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.
gürg (F.) [ گرگ ] kurt.
güriz (F.) [ گریز ] kaçış.
gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.
gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük.
güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.
güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.
güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.
güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.
güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.
güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü.
güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.
güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.
güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-H-
h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
değeri: 8.
hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.
hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.
hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.
habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.
habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.
habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler.
hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.
hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.
habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık.
habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.
habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.
habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.
habbe (A.) [ حبه ] taneler.
habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.
habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu.
habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.
habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.
hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.
haber (A.) [ خبر ] haber.
haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.
habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.
hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.
habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
habîr (A.) [ خبير ] haberli.
habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis.
habl (A.) [ حبل ] ip.
hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.
hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.
hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.
habr (A.) [ حبر ] bilgin.
habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.
habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.
habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.
habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.
hac (A.) [ حاج ] hacı.
hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.
hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.
hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.
hacamat yapmak kan almak.
hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.
hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.
haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.
haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.
hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.
hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.
hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
hacel (A.) [ خجل ] utanma.
hacer (A.) [ حجر ] taş.
hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.
hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı.
hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.
hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.
hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.
hacı (A.) [ حاجی ] hacı.
hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.
hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.
hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.
hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen.
hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.
hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.
haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.
haclet (A.) [ خجلت ] utanma.
hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.
hacm (A.) [ حجم ] hacim.
hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.
hacz (A.) [ حجز ] haciz.
hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.
hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.
hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.
hadd (A.) [ خد ] yanak.
haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.
haddâd (A.) [ حداد ] demirci.
haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.
hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.
hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.
hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.
hadd-i zâtında aslında.
hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.
hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.
hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.
hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.
hader (A.) [ خدر ] uyuşma.
hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.
hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren.
hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.
hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.
hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.
hâdim olmak hizmet etmek.
hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.
hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.
hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü.
hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.
hâdise (A.) [ حادثه ] olay.
hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.
hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.
hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.
hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.
hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.
hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.
hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.
hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.
hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.
hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.
hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.
hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.
hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.
hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.
hafî (A.) [ خفی ] gizli
hafîd (A.) [ حفيد ] torun.
hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.
hafif (A.) [ خفيف ] hafif.
hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.
hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.
hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.
hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.
hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.
hafr (A.) [ حفر ] kazma.
hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.
haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.
hâh (F.) [ خواه ] isteyen.
hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.
hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.
hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.
hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.
hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.
hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.
hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.
hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.
hâif (A.) [ خائف ] korkak.
hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.
hâil (A.) [ هائل ] korkunç.
hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.
hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.
hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli.
hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
hâk (F.) [ خاک ] toprak.
hak etmek kazanmak.
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.
hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.
hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.
hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.
hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.
hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.
hakem (A.) [ حکم ] hakem.
hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.
hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü.
hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.
hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.
hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.
hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.
hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.
hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.
hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.
hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.
hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
hakk (A.) [ حک ] kazıma.
hakkâ [ حقا ] gerçekten.
hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.
hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.
hâkkedilmek kazılmak.
hâkketmek kazımak.
hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.
hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.
hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.
hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
hâl (A.) [ خال ] dayı.
hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.
hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.
hal’edilmek tahttan indirilmek.
hal’etmek tahttan indirmek.
hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.
halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.
halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.
halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.
halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.
halâs bulmak kurtulmak.
halâs olmak kurtulmak.
halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.
hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.
hâlât (A.) [ حالات ] haller.
halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.
haldâr (F.) [ خالدار ] benli.
hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.
hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.
halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.
halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A.) [ خلل ] bozukluk.
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.
hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.
halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.
hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.
hâlî (A.) [ خالی ] boş.
hâlî kalmak geri durmak.
halîb (A.) [ حليب ] süt.
halîc (A.) [ خليج ] körfez.
hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.
halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.
halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.
hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.
hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.
halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.
hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.
hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.
halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.
hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.
halk (A.) [ حلق ] boğaz.
halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
halk etmek yaratmak.
halka (A.) [ حلقه ] halka.
halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle.
halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.
hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme.
hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.
hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.
hallâl (A.) [ حلال ] çözen.
hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.
halt (A.) [ خلط ] karıştırma.
halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.
halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.
halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.
ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.
hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.
hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.
hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.
hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.
hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.
hamd (A.) [ حمد ] şükür.
hâme (F.) [ خامه ] kalem.
hamel (A.) [ حمل ] kuzu.
hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.
hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden.
hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.
hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.
hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
hâmil olmak taşımak.
hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.
hamîr (A.) [ حمير ] hamur.
hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.
hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.
hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.
hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.
haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.
hamletmek yüklemek.
hammâl (A.) [ حمال ] hamal.
hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.
hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.
hamr (A.) [ خمر ] şarap.
hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
hams (A.) [ خمس ] beş.
hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.
hamsin (A.) [ خمسين ] elli.
hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.
hamûle (A.) [ حموله ] yük.
hâmûn (F.) [ هامون ] çöl.
hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.
hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.
hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.
hân (F.) [ خوان ] okuyan.
hân (F.) [ خوان ] sofra.
hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hancer (A.) [ خنجر ] hançer.
hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.
handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.
handan etmek güldürmek.
hande (F.) [ خنده ] gülüş.
handek (A.) [ خندق ] hendek.
handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.
hâne (F.) [ خانه ] ev.
hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.
hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.
hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hannas (A.) [ خناس ] şeytan.
hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.
hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.
hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.
hâr (F.) [ خار ] diken.
har (F.) [ خر ] eşek.
hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.
hâr (F.) [ خوار ] yiyen.
harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
harâc (A.) [ خراج ] haraç.
haram (A.) [ حرام ] haram.
harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.
haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] ***.
harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.
harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.
harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.
harbe (A.) [ حربه ] süngü.
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.
harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.
harbiye nezareti savunma bakanlığı.
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.
harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.
harcırah [ خرج راه ] yol parası.
harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.
hardal (A.) [ خردل ] hardal.
hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.
harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.
hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.
hareketsizlik hareket etmeme.
harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.
haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer.
haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.
harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz.
hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.
hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.
hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.
hârib (A.) [ هارب ] kaçan.
hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.
hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.
hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.
hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
harîd (F.) [ خرید ] satın alma.
harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.
harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.
harîk (A.) [ حریق ] yangın.
hârika (A.) [ خارقه ] harika.
hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.
harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.
harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.
harîr (A.) [ حریر ] ipek.
harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.
hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.
hâris (A.) [ حارس ] bekçi.
harîs (A.) [ حریص ] hırslı.
hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.
harita (A.) [ خریطه ] harita.
harmen (F.) [ خرمن ] harman.
harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.
harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.
harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.
hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.
hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.
harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.
hars (A.) [ حرث ] kültür.
harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.
harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.
hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.
hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel.
has (F.) [ خس ] çöp.
hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.
hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.
hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler.
hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.
hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.
hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.
hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.
hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.
hasb (A.) [ حسب ] göre.
hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.
hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için.
hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.
hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.
hased etmek kıskanmak.
hasen (A.) [ حسن ] güzel.
hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.
hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.
hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.
hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.
hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.
hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.
hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.
hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası.
hâsılı kısacası, sonuç olarak.
hasım (A.) [ خصم ] düşman.
hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.
hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.
hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.
hasîr (A.) [ حصير ] hasır.
hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.
hasis (A.) [ خسيس ] pinti.
hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.
hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.
haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.
hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.
hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.
hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.
hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.
hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
hasret (A.) [ حسرت ] özlem.
hasret çekmek özlem duymak.
hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
hassa (A.) [ خاصه ] özellik.
hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.
hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.
hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.
hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.
hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele.
hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.
hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.
haste (F.) [ خسته ] hasta.
hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.
hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.
hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü.
hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük.
hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.
hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.
hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.
hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.
hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp.
haşeb (A.) [ خشب ] odun.
haşem (A.) [ حشم ] maiyet.
haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek.
haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere.
haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.
haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.
hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.
haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet.
haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli.
haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.
haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.
haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.
hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.
hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.
hatab (A.) [ حطب ] odun.
hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.
hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.
hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.
hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.
hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten.
hatar (A.) [ خطر ] tehlike.
hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.
hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.
hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.
hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.
hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.
hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül.
hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.
hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran.
hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.
hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.
hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.
hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.
hâtime (A.) [ خاتمه ] son.
hâtime vermek son vermek.
hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.
hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
hatn (A.) [ ختن ] sünnet.
hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.
hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.
hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.
hatve (A.) [ خطوه ] adım.
havâ (A.) [ هوا ] hava.
havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı
havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.
havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.
havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.
havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.
havali (A.) [ حوالی ] yöre.
havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.
havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.
havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.
havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.
hâven (A.) [ هاون ] havan.
hâver (F.) [ خاور ] doğu.
hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.
hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
havf (A.) [ خوف ] korku.
havf eylemek korkmak.
havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.
hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.
havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.
havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.
havz (A.) [ حوض ] havuz.
hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.
hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.
hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.
hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.
hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.
hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.
hayat (A.) [ حيات ] yaşam.
hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.
hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.
hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.
hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.
hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.
hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.
haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.
hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.
hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.
hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.
hayız bk. hayz.
hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.
hayme (A.) [ خيمه ] çadır.
haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.
haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.
hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.
hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.
hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.
hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.
hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.
haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.
hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.
hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.
hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal.
hayy (A.) [ حی ] diri
hayyât (A.) [ خياط ] terzi.
hayye (A.) [ حيه ] yılan.
hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.
hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.
hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.
hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.
hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.
hazer (A.) [ حذز ] sakınma.
hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.
hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.
hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.
hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.
hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.
hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü.
hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.
hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.
hazine (A.) [ خزینه ] hazine.
hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
hazm (A.) [ حضم ] sindirim.
hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.
hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
hebâ (A.) [ هبا ] boş.
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.
hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.
hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve.
hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.
hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.
heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.
heft (F.) [ هفت ] yedi.
heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.
hefte (F.) [ هفته ] hafta.
heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.
helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.
helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme.
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.
helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî.
helva (A.) [ حلوا ] helva.
helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.
helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.
hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.
hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.
hemâhenk bk. hemâheng.
heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.
hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.
hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.
hemânend (F.) [ همانند ] gibi.
hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.
hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.
hembâz (F.) [ همباز ] ortak.
hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.
hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.
hemçü (F.) [ همچو ] gibi.
hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.
hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.
heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.
hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.
hemfikir bk. hemfikr.
hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.
hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.
hemhudut bk. hemhudûd.
hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.
hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.
hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.
hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.
hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.
hemm (A.) [ هم ] kaygı.
hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.
hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.
hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.
hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.
hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.
hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.
hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.
hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.
hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.
hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.
hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.
hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.
hemşeri bk. hemşehrî.
hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.
hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.
hemvâr (F.) [ هموار ] düz.
hemvâre (F.) [ همواره ] daima.
hemyân (F.) [ هميان ] heybe.
hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.
henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.
hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.
hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.
hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.
henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.
her (F.) [ هر ] her.
her halde 1.mutlaka, her durumda.
her vakit her zaman, daima.
herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.
herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.
hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.
hercâyî bk. hercâî.
hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.
herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.
herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.
herem (A.) [ هرم ] ehram.
hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
3.haylaz, yaramaz adam.
hergiz (F.) [ هرگز ] asla.
herze (F.) [ هرزه ] saçma.
herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.
herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.
hesâb (A.) [ حساب ] hesap.
hestî (F.) [ هستی ] varlık.
heşt (F.) [ هشت ] sekiz.
heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.
hetk (A.) [ هتک ] yırtma.
hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.
hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.
hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.
hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.
hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.
heves (A.) [ هوس ] istek, heves.
hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.
hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.
heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.
hevl (A.) [ هول ] korku.
hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.
hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.
heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.
heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.
heyet bk. hey’et
heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.
heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.
heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.
heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde.
heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.
heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.
hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.
hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.
hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.
hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.
hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.
hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.
hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.
hezîmete uğramak bozguna uğramak.
hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.
hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.
hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.
hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
vücudundaki dört ana maddenin herbiri.
hınâ (A.) [ حنا ] kına.
hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.
hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.
hıred (F.) [ خرد ] akıl.
hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.
hırka (A.) [ خرقه ] hırka.
hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
hırs (A.) [ حرص ] hırs.
hırs (F.) [ خرس ] ayı.
hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.
hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.
hısn (A.) [ حصن ] kale.
hışım (F.) [ خشم ] öfke.
hışımlanmak öfkelenmek.
hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım.
hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
hışt (F.) [ 1 [ خشت .ker***. 2.tuğla.
hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.
hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.
hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.
hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.
hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.
hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.
hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.
hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.
hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.
hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.
hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.
hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
hibre (A.) [ خبره ] deneyim.
hicâ (A.) [ هجا ] yerme.
hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.
hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
hicret (A.) [ هجرت ] göç.
hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicviye bk. hicviyye.
hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
hîç (F.) [ هيچ ] hiç.
hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.
hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.
hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme.
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik.
hiddetlenmek öfkelenmek.
hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.
hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.
hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.
hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.
hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.
hîk (F.) [ خيک ] tulum.
hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler.
hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye.
hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.
hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.
hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.
hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.
hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.
hilâfına aykırı olarak.
hilafında aykırı olarak.
hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.
hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.
hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.
hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.
hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.
hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.
hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.
hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
himâr (A.) [ حمار ] eşek.
himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.
himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
hîme (F.) [ هيمه ] odun.
himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.
himmet (A.) [ همت ] çaba.
himmet etmek çaba göstermek.
hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.
hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
hirâs (F.) [ هراس ] korku.
hired (F.) [ خرد ] akıl.
hiref (A.) [ حرف ] meslekler.
hirem (A.) [ هرم ] piramit.
hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.
hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
his bk. hiss.
hisâb (A.) [ حساب ] hesap.
hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.
hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.
hiss (A.) [ حس ] duygu.
hisse (A.) [ حصه ] pay.
hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.
hissedar olmak payını almak.
hisset (A.) [ خست ] pintilik.
hissetmek duymak, algılamak.
hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.
hisseyâb olmak payını almak.
hissî (A.) [ حسی ] duygulu.
hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi.
hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.
hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.
hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.
hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.
hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.
hitam bulmak son bulmak, bitmek.
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
hitâma ermek sona ermek.
hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.
hiyel (A.) [ حيل ] hileler.
hizâ (A.) [ حذا ] sıra.
hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.
hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
durmak.
hizâya girmek sıra olmak.
hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.
hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma.
hizmet etmek görev yapmak.
hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
hod (F.) [ خود ] kendi.
hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.
hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.
hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.
hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.
hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen.
hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.
hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.
hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.
hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.
hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.
hoşnut bk. hoşnûd.
hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.
hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.
hû (A.) [ هو ] Tanrı.
hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.
hubb (A.) [ حب ] sevgi.
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
gelir.
hubeb (A.) [ حبب ] taneler.
hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.
hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.
hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.
hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.
hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.
hubz (A.) [ خبز ] ekmek.
huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.
huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.
huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.
hûd (F.) [ خود ] miğfer.
hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.
hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.
hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi.
hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin.
hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına.
hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.
hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.
hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.
huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.
hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.
hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.
hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.
huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.
huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.
hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.
hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.
hûk (F.) [ خوک ] domuz.
hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.
hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.
hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.
hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.
hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet.
hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası.
hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.
huld (A.) [ خلد ] cennet.
hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.
hulk (A.) [ خلق ] huy.
hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.
hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.
hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.
hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.
hum (F.) [ خم ] küp.
humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.
humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.
humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.
humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.
hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.
hums (A.) [ خمس ] beşte biri.
humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.
hûn (F.) [ خون ] kan.
hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.
hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.
hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.
hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.
hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü.
hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı
hûr (A.) [ حور ] huri.
hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.
hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.
hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.
hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.
hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.
hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.
hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.
hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.
hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.
husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.
husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.
husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.
husûs (A.) [ خصوص ] konu.
husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.
hususî (A.) [ خصوصی ] özel.
husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik.
husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.
husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.
hûş (F.) [ هوش ] akıl.
hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.
huşk (F.) [ خشک ] kuru.
huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.
huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.
huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.
hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.
hûy (F.) [ خوی ] huy.
huzme (A.) [ حزمه ] demet.
huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.
hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.
hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.
hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.
hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.
hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.
hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.
hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.
hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.
hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.
hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.
hükmünde yerinde, gibi.
h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
değeri: 8.
hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.
hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.
hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.
habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.
habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.
habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler.
hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.
hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.
habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık.
habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.
habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.
habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.
habbe (A.) [ حبه ] taneler.
habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.
habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu.
habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.
habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.
hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.
haber (A.) [ خبر ] haber.
haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.
habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.
hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.
habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
habîr (A.) [ خبير ] haberli.
habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis.
habl (A.) [ حبل ] ip.
hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.
hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.
hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.
habr (A.) [ حبر ] bilgin.
habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.
habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.
habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.
habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.
hac (A.) [ حاج ] hacı.
hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.
hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.
hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.
hacamat yapmak kan almak.
hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.
hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.
haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.
haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.
hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.
hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.
hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
hacel (A.) [ خجل ] utanma.
hacer (A.) [ حجر ] taş.
hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.
hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı.
hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.
hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.
hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.
hacı (A.) [ حاجی ] hacı.
hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.
hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.
hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.
hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen.
hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.
hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.
haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.
haclet (A.) [ خجلت ] utanma.
hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.
hacm (A.) [ حجم ] hacim.
hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.
hacz (A.) [ حجز ] haciz.
hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.
hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.
hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.
hadd (A.) [ خد ] yanak.
haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.
haddâd (A.) [ حداد ] demirci.
haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.
hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.
hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.
hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.
hadd-i zâtında aslında.
hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.
hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.
hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.
hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.
hader (A.) [ خدر ] uyuşma.
hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.
hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren.
hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.
hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.
hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.
hâdim olmak hizmet etmek.
hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.
hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.
hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü.
hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.
hâdise (A.) [ حادثه ] olay.
hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.
hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.
hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.
hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.
hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.
hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.
hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.
hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.
hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.
hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.
hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.
hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.
hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.
hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.
hafî (A.) [ خفی ] gizli
hafîd (A.) [ حفيد ] torun.
hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.
hafif (A.) [ خفيف ] hafif.
hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.
hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.
hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.
hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.
hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.
hafr (A.) [ حفر ] kazma.
hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.
haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.
hâh (F.) [ خواه ] isteyen.
hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.
hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.
hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.
hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.
hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.
hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.
hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.
hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.
hâif (A.) [ خائف ] korkak.
hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.
hâil (A.) [ هائل ] korkunç.
hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.
hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.
hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli.
hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
hâk (F.) [ خاک ] toprak.
hak etmek kazanmak.
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.
hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.
hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.
hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.
hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.
hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.
hakem (A.) [ حکم ] hakem.
hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.
hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü.
hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.
hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.
hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.
hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.
hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.
hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.
hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.
hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.
hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
hakk (A.) [ حک ] kazıma.
hakkâ [ حقا ] gerçekten.
hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.
hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.
hâkkedilmek kazılmak.
hâkketmek kazımak.
hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.
hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.
hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.
hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
hâl (A.) [ خال ] dayı.
hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.
hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.
hal’edilmek tahttan indirilmek.
hal’etmek tahttan indirmek.
hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.
halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.
halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.
halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.
halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.
halâs bulmak kurtulmak.
halâs olmak kurtulmak.
halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.
hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.
hâlât (A.) [ حالات ] haller.
halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.
haldâr (F.) [ خالدار ] benli.
hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.
hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.
halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.
halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A.) [ خلل ] bozukluk.
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.
hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.
halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.
hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.
hâlî (A.) [ خالی ] boş.
hâlî kalmak geri durmak.
halîb (A.) [ حليب ] süt.
halîc (A.) [ خليج ] körfez.
hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.
halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.
halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.
hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.
hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.
halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.
hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.
hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.
halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.
hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.
halk (A.) [ حلق ] boğaz.
halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
halk etmek yaratmak.
halka (A.) [ حلقه ] halka.
halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle.
halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.
hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme.
hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.
hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.
hallâl (A.) [ حلال ] çözen.
hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.
halt (A.) [ خلط ] karıştırma.
halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.
halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.
halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.
ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.
hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.
hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.
hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.
hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.
hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.
hamd (A.) [ حمد ] şükür.
hâme (F.) [ خامه ] kalem.
hamel (A.) [ حمل ] kuzu.
hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.
hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden.
hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.
hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.
hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
hâmil olmak taşımak.
hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.
hamîr (A.) [ حمير ] hamur.
hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.
hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.
hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.
hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.
haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.
hamletmek yüklemek.
hammâl (A.) [ حمال ] hamal.
hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.
hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.
hamr (A.) [ خمر ] şarap.
hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
hams (A.) [ خمس ] beş.
hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.
hamsin (A.) [ خمسين ] elli.
hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.
hamûle (A.) [ حموله ] yük.
hâmûn (F.) [ هامون ] çöl.
hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.
hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.
hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.
hân (F.) [ خوان ] okuyan.
hân (F.) [ خوان ] sofra.
hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hancer (A.) [ خنجر ] hançer.
hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.
handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.
handan etmek güldürmek.
hande (F.) [ خنده ] gülüş.
handek (A.) [ خندق ] hendek.
handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.
hâne (F.) [ خانه ] ev.
hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.
hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.
hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hannas (A.) [ خناس ] şeytan.
hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.
hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.
hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.
hâr (F.) [ خار ] diken.
har (F.) [ خر ] eşek.
hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.
hâr (F.) [ خوار ] yiyen.
harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
harâc (A.) [ خراج ] haraç.
haram (A.) [ حرام ] haram.
harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.
haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] ***.
harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.
harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.
harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.
harbe (A.) [ حربه ] süngü.
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.
harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.
harbiye nezareti savunma bakanlığı.
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.
harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.
harcırah [ خرج راه ] yol parası.
harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.
hardal (A.) [ خردل ] hardal.
hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.
harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.
hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.
hareketsizlik hareket etmeme.
harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.
haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer.
haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.
harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz.
hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.
hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.
hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.
hârib (A.) [ هارب ] kaçan.
hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.
hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.
hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.
hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
harîd (F.) [ خرید ] satın alma.
harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.
harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.
harîk (A.) [ حریق ] yangın.
hârika (A.) [ خارقه ] harika.
hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.
harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.
harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.
harîr (A.) [ حریر ] ipek.
harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.
hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.
hâris (A.) [ حارس ] bekçi.
harîs (A.) [ حریص ] hırslı.
hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.
harita (A.) [ خریطه ] harita.
harmen (F.) [ خرمن ] harman.
harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.
harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.
harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.
hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.
hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.
harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.
hars (A.) [ حرث ] kültür.
harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.
harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.
hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.
hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel.
has (F.) [ خس ] çöp.
hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.
hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.
hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler.
hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.
hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.
hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.
hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.
hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.
hasb (A.) [ حسب ] göre.
hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.
hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için.
hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.
hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.
hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.
hased etmek kıskanmak.
hasen (A.) [ حسن ] güzel.
hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.
hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.
hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.
hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.
hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.
hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.
hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.
hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası.
hâsılı kısacası, sonuç olarak.
hasım (A.) [ خصم ] düşman.
hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.
hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.
hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.
hasîr (A.) [ حصير ] hasır.
hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.
hasis (A.) [ خسيس ] pinti.
hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.
hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.
haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.
hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.
hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.
hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.
hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.
hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
hasret (A.) [ حسرت ] özlem.
hasret çekmek özlem duymak.
hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
hassa (A.) [ خاصه ] özellik.
hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.
hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.
hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.
hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.
hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele.
hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.
hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.
haste (F.) [ خسته ] hasta.
hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.
hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.
hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü.
hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük.
hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.
hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.
hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.
hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.
hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp.
haşeb (A.) [ خشب ] odun.
haşem (A.) [ حشم ] maiyet.
haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek.
haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere.
haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.
haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.
hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.
haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet.
haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli.
haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.
haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.
haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.
hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.
hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.
hatab (A.) [ حطب ] odun.
hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.
hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.
hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.
hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.
hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten.
hatar (A.) [ خطر ] tehlike.
hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.
hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.
hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.
hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.
hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.
hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül.
hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.
hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran.
hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.
hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.
hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.
hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.
hâtime (A.) [ خاتمه ] son.
hâtime vermek son vermek.
hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.
hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
hatn (A.) [ ختن ] sünnet.
hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.
hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.
hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.
hatve (A.) [ خطوه ] adım.
havâ (A.) [ هوا ] hava.
havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı
havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.
havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.
havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.
havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.
havali (A.) [ حوالی ] yöre.
havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.
havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.
havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.
havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.
hâven (A.) [ هاون ] havan.
hâver (F.) [ خاور ] doğu.
hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.
hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
havf (A.) [ خوف ] korku.
havf eylemek korkmak.
havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.
hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.
havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.
havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.
havz (A.) [ حوض ] havuz.
hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.
hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.
hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.
hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.
hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.
hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.
hayat (A.) [ حيات ] yaşam.
hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.
hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.
hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.
hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.
hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.
hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.
haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.
hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.
hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.
hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.
hayız bk. hayz.
hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.
hayme (A.) [ خيمه ] çadır.
haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.
haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.
hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.
hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.
hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.
hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.
hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.
haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.
hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.
hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.
hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal.
hayy (A.) [ حی ] diri
hayyât (A.) [ خياط ] terzi.
hayye (A.) [ حيه ] yılan.
hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.
hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.
hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.
hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.
hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.
hazer (A.) [ حذز ] sakınma.
hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.
hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.
hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.
hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.
hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.
hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü.
hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.
hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.
hazine (A.) [ خزینه ] hazine.
hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
hazm (A.) [ حضم ] sindirim.
hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.
hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
hebâ (A.) [ هبا ] boş.
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.
hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.
hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve.
hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.
hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.
heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.
heft (F.) [ هفت ] yedi.
heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.
hefte (F.) [ هفته ] hafta.
heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.
helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.
helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme.
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.
helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî.
helva (A.) [ حلوا ] helva.
helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.
helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.
hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.
hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.
hemâhenk bk. hemâheng.
heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.
hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.
hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.
hemânend (F.) [ همانند ] gibi.
hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.
hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.
hembâz (F.) [ همباز ] ortak.
hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.
hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.
hemçü (F.) [ همچو ] gibi.
hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.
hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.
heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.
hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.
hemfikir bk. hemfikr.
hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.
hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.
hemhudut bk. hemhudûd.
hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.
hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.
hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.
hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.
hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.
hemm (A.) [ هم ] kaygı.
hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.
hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.
hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.
hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.
hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.
hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.
hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.
hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.
hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.
hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.
hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.
hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.
hemşeri bk. hemşehrî.
hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.
hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.
hemvâr (F.) [ هموار ] düz.
hemvâre (F.) [ همواره ] daima.
hemyân (F.) [ هميان ] heybe.
hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.
henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.
hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.
hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.
hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.
henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.
her (F.) [ هر ] her.
her halde 1.mutlaka, her durumda.
her vakit her zaman, daima.
herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.
herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.
hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.
hercâyî bk. hercâî.
hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.
herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.
herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.
herem (A.) [ هرم ] ehram.
hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
3.haylaz, yaramaz adam.
hergiz (F.) [ هرگز ] asla.
herze (F.) [ هرزه ] saçma.
herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.
herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.
hesâb (A.) [ حساب ] hesap.
hestî (F.) [ هستی ] varlık.
heşt (F.) [ هشت ] sekiz.
heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.
hetk (A.) [ هتک ] yırtma.
hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.
hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.
hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.
hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.
hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.
heves (A.) [ هوس ] istek, heves.
hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.
hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.
heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.
hevl (A.) [ هول ] korku.
hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.
hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.
heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.
heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.
heyet bk. hey’et
heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.
heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.
heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.
heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde.
heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.
heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.
hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.
hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.
hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.
hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.
hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.
hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.
hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.
hezîmete uğramak bozguna uğramak.
hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.
hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.
hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.
hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
vücudundaki dört ana maddenin herbiri.
hınâ (A.) [ حنا ] kına.
hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.
hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.
hıred (F.) [ خرد ] akıl.
hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.
hırka (A.) [ خرقه ] hırka.
hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
hırs (A.) [ حرص ] hırs.
hırs (F.) [ خرس ] ayı.
hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.
hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.
hısn (A.) [ حصن ] kale.
hışım (F.) [ خشم ] öfke.
hışımlanmak öfkelenmek.
hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım.
hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
hışt (F.) [ 1 [ خشت .ker***. 2.tuğla.
hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.
hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.
hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.
hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.
hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.
hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.
hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.
hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.
hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.
hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.
hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.
hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
hibre (A.) [ خبره ] deneyim.
hicâ (A.) [ هجا ] yerme.
hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.
hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.
hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
hicret (A.) [ هجرت ] göç.
hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
hicviye bk. hicviyye.
hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
hîç (F.) [ هيچ ] hiç.
hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.
hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.
hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme.
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik.
hiddetlenmek öfkelenmek.
hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.
hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.
hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.
hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.
hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.
hîk (F.) [ خيک ] tulum.
hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler.
hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye.
hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.
hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.
hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.
hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.
hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.
hilâfına aykırı olarak.
hilafında aykırı olarak.
hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.
hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.
hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.
hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.
hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.
hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.
hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.
hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
himâr (A.) [ حمار ] eşek.
himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.
himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
hîme (F.) [ هيمه ] odun.
himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.
himmet (A.) [ همت ] çaba.
himmet etmek çaba göstermek.
hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.
hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
hirâs (F.) [ هراس ] korku.
hired (F.) [ خرد ] akıl.
hiref (A.) [ حرف ] meslekler.
hirem (A.) [ هرم ] piramit.
hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.
hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
his bk. hiss.
hisâb (A.) [ حساب ] hesap.
hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.
hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.
hiss (A.) [ حس ] duygu.
hisse (A.) [ حصه ] pay.
hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.
hissedar olmak payını almak.
hisset (A.) [ خست ] pintilik.
hissetmek duymak, algılamak.
hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.
hisseyâb olmak payını almak.
hissî (A.) [ حسی ] duygulu.
hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi.
hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.
hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.
hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.
hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.
hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.
hitam bulmak son bulmak, bitmek.
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
hitâma ermek sona ermek.
hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.
hiyel (A.) [ حيل ] hileler.
hizâ (A.) [ حذا ] sıra.
hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.
hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
durmak.
hizâya girmek sıra olmak.
hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.
hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma.
hizmet etmek görev yapmak.
hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
hod (F.) [ خود ] kendi.
hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.
hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.
hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.
hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.
hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen.
hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.
hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.
hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.
hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.
hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.
hoşnut bk. hoşnûd.
hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.
hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.
hû (A.) [ هو ] Tanrı.
hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.
hubb (A.) [ حب ] sevgi.
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
gelir.
hubeb (A.) [ حبب ] taneler.
hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.
hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.
hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.
hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.
hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.
hubz (A.) [ خبز ] ekmek.
huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.
huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.
huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.
hûd (F.) [ خود ] miğfer.
hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.
hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.
hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi.
hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin.
hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına.
hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.
hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.
hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.
huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.
hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.
hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.
hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.
huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.
huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.
hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.
hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.
hûk (F.) [ خوک ] domuz.
hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.
hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.
hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.
hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.
hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet.
hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası.
hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.
huld (A.) [ خلد ] cennet.
hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.
hulk (A.) [ خلق ] huy.
hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.
hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.
hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.
hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.
hum (F.) [ خم ] küp.
humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.
humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.
humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.
humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.
hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.
hums (A.) [ خمس ] beşte biri.
humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.
hûn (F.) [ خون ] kan.
hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.
hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.
hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.
hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.
hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü.
hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı
hûr (A.) [ حور ] huri.
hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.
hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.
hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.
hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.
hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.
hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.
hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.
hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.
hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.
husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.
husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.
husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.
husûs (A.) [ خصوص ] konu.
husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.
hususî (A.) [ خصوصی ] özel.
husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik.
husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.
husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.
hûş (F.) [ هوش ] akıl.
hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.
huşk (F.) [ خشک ] kuru.
huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.
huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.
huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.
hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.
hûy (F.) [ خوی ] huy.
huzme (A.) [ حزمه ] demet.
huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.
hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.
hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.
hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.
hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.
hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.
hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.
hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.
hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.
hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.
hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.
hükmünde yerinde, gibi.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-I-
ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.
ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.
ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.
ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.
ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.
ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.
ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.
ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.
ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.
ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.
ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.
ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.
ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.
ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.
ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.
ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.
ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.
ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.
ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.
ışk (A.) [ عشق ] aşk.
ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.
ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.
ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.
ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.
ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.
ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.
ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.
ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.
ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.
ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.
ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.
ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.
ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.
ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.
ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.
ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.
ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.
ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.
ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.
ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.
ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.
ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.
ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.
ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.
ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.
ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.
ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.
ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.
ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.
ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.
ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.
ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.
ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.
ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.
ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.
ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.
ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.
ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.
ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.
ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.
ışk (A.) [ عشق ] aşk.
ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.
ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.
ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.
ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.
ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.
ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.
ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.
ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.
ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.
ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.
ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.
ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.
ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.
ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.
ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.
ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.
ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.
ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.
ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.
ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.
ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-İ-
i’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.
i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.
i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.
i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.
i’lâm edilmek bildirilmek.
i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.
i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.
i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.
i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.
i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
i’tâ olunmak verilmek.
i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.
i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.
i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.
i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.
i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
i’zâm etmek göndermek, yollamak.
i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.
iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
iâde eylemek geri vermek.
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.
iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.
iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.
iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.
ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.
ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
ibâd (A.) [ عباد ] kullar.
ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.
ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.
ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.
ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.
ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.
ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.
ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.
ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.
ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.
ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.
ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.
ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.
ibl (A.) [ ابل ] deve.
iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.
iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.
iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.
ibn (A.) [ ابن ] oğul.
ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.
ibrâ’ etmek aklanmak.
ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.
ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.
ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.
ibrâz edilmek gösterilmek.
ibrâz etmek göstermek.
ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.
ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.
ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.
ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.
ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.
ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.
ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
ibtidâ’ etmek başlamak.
ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.
ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.
ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük
ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.
ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.
îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.
îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.
icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.
îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.
îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
îcâr edilmek kiraya verilmek.
îcâr etmek kiraya vermek.
icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.
îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.
icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.
icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.
icbâr edilmek zorlanmak.
icbâr etmek zorlamak.
iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.
icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.
icmâl edilmek öçetlenmek.
icmâl etmek özetlemek.
icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.
icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.
icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
yürütülme.
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.
ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
görüş bildirme.
ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.
ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
ictimâîleşmek sosyalleşmek.
ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.
ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.
îd (A.) [ عيد ] bayram.
îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.
îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.
idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
4.yönetim.
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.
idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.
idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.
idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.
iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
ithal etmek.
idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.
îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.
idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.
idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.
idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.
îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.
ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.
ifâkat bulmak iyileşmek.
ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.
iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.
ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.
ifhâm etmek anlatmak.
iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.
ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.
ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.
ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.
ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.
ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.
ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.
ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.
ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.
ifşâ edilmek açığa vurulmak.
ifşâ etmek açığa vurmak.
ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.
iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
iftâr etmek oruç açmak.
iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.
iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.
iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.
iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.
iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.
iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.
iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.
iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.
iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.
iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.
iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.
iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.
iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.
iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.
iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.
iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.
ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.
îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.
ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.
ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.
ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.
ihdâ edilmek hediye edilmek.
ihdâ etmek hediye etmek.
ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.
ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.
ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.
ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.
ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.
ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.
ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.
ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.
ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.
ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
ihrac olunmak çıkarılmak.
ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.
ihrak edilmek yakılmak.
ihrak olunmak yakılmak.
ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.
ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.
ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.
ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.
ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.
ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.
ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.
ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.
ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.
ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.
ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.
ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.
ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.
ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.
ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.
ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.
ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.
ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.
ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
ihtilât etmek karışmak.
ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.
ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.
ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.
ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.
ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.
ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.
ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.
ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.
ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.
ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.
ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.
ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.
ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.
ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.
ihtivâ etmek içermek.
ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.
ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.
ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.
ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.
ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.
ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.
ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.
ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.
ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
ederek geçirme.
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.
ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.
îka etmek vermek, bırakmak.
ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.
ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.
ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
ikâme etmek yerine koymak.
ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.
ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.
îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.
îkâz edilmek uyarılmak.
îkâz etmek uyarmak.
ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.
ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.
iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.
iknâ etmek razı etmek.
ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.
ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.
iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.
iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.
iktibâs edilmek alınmak.
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.
iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
iktidâ etmek uymak.
iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.
iktifâ edilmek yetinilmek.
iktifâ etmek yetinmek.
iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.
iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.
iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.
iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.
iktisâ etmek giymek
iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.
iktisâb etmek kazanmak.
iktisâb eylemek kazanmak.
iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.
iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.
iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.
iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.
iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.
iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.
iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.
iktizâ etmek gerekmek.
ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.
ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.
ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.
ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.
ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.
ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.
ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.
ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.
ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.
ilâve (A.) [ علاوه ] ek.
ilave etmek eklemek.
ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.
ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.
ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.
ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.
ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.
ilhak olunmak katılmak.
ilhâm (A.) [ الهام ] esin.
ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.
ilim (A.) [ علم ] ilim.
ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.
ilkâ etmek atmak.
ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.
illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.
illî (A.) [ علی ] nedensel.
illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.
ilm (A.) [ علم ] bilim.
ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.
ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.
ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.
ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.
ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.
iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.
iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.
iltihak etmek katılmak.
iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.
iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.
iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.
iltisak etmek kavuşmak.
iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.
iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.
iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.
ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.
îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.
îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
imâd (A.) [ عماد ] direk.
imâl etmek yapmak.
imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.
imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
îmân (A.) [ ایمان ] inanma.
iman etmek inanmak.
imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.
imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.
imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.
imhâ edilmek yok edilmek.
imhâ etmek yok etmek.
imkân (A.) [ امکان ] olanak.
imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.
imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.
imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
çizelge.
imtidad etmek uzanmak.
imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.
imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.
în (F.) [ این ] bu.
in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.
in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.
in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.
in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
inâd (A.) [ عناد ] inat.
inân (A.) [ عنان ] dizgin.
inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.
inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.
inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.
incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.
ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.
indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.
indifâ etmek püskürmek.
ineb (A.) [ عنب ] üzüm.
infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.
infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.
infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.
infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.
infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.
infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.
inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.
inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.
inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.
inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.
inhiraf olunmak dönülmek.
inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
kaybetmek.
inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.
inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.
inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.
inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.
inkâr edilmek yadsınmak.
inkâr etmek yadsımak.
inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
inkılâb etmek dönüşmek.
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.
inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.
inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.
inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.
inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.
inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.
inkisâm etmek bölünmek.
inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
inkişaf bulmak gelişmek.
inkişaf etmek gelişmek.
insâf (A.) [ انصاف ] acıma.
insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.
insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.
insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.
insibab etmek dökülmek.
insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.
insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.
insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.
insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.
inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.
inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.
intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.
intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.
intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.
intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.
intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.
intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.
intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.
intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.
intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.
intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
intihâb edilmek seçilmek.
intihab eylemek seçmek.
intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.
intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.
intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.
intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
intikal etmek geçmek
intikâm (A.) [ انتقام ] öc.
intikam almak öc almak.
intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.
intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
çalışmaya başlama.
intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.
intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.
intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.
intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.
intizâr etmek beklemek.
inzâl (A.) [ انزال ] indirme.
inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.
inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.
inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.
inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.
irâ’e etmek göstermek.
îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.
irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.
îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.
ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.
irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.
irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.
irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.
irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.
irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.
irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.
irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.
irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.
irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.
irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.
irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.
irtihâl etmek ölmek.
irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.
irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.
irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.
irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
is’âd olunmak yükseltilmek.
is’af olunmak yerine getirilmek.
is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.
isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.
isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.
îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.
isâl etmek ulaştırmak.
isâle (A.) [ اساله ] akıtma.
isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.
îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.
ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.
iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.
iskân edilmek yerleştirilmek.
iskân etmek yerleştirmek.
iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.
iskât (A.) [ اسکات ] susturma.
iskât etmek susturmak.
islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.
islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.
ism (A.) [ اسم ] ad.
ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.
isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.
isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.
isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.
isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.
istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.
isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.
isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.
isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.
isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
isti’mâl edilmek kullanılmak.
isti’mâl etmek kullanmak.
istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.
istiâne olunmak yardım istenmek.
istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.
istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.
istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.
isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.
isticvâb etmek sorgulamak.
istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.
istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.
istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.
istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
yargıda bulunma.
istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.
istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.
istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.
istifrâğ etmek kusmak.
istifsâr etmek açıklama istemek.
istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.
istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
3.tokgözlülük.
istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
sonra uykuya yatma.
istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.
istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.
istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.
istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.
istihdaf eylemek hedef edinmek.
istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.
istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.
istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.
istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.
istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.
istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.
istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.
istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.
istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
istihrâc etmek çıkarmak.
istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.
istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.
istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.
istihzâ etmek alay etmek.
istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
istikamet vermek yön vermek.
istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.
istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
istikbal etmek karşılamak.
istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.
istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.
istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.
istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.
istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.
istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.
istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.
istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
istilzâm eylemek gerektirmek.
istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.
istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.
istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.
istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
istimlâk etmek kamulaştırmak.
istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.
istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.
istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.
istinâd etmek dayanmak.
istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.
istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
feshini isteme.
istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.
istinkâf etmek çekimser kalmak.
istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.
istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.
istirâhat etmek dinlenmek.
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.
istirdâd edilmek geri alınmak.
istirdâd etmek geri almak.
istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.
istirkab etmek çekememek.
istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.
istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.
istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.
istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.
istişâre etmek danışmak.
istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.
istişhâd yapmak örnek vermek.
istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.
istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.
istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.
istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.
istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.
istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.
istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.
isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.
îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.
işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.
işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.
işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.
işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.
işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.
işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.
işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.
işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.
işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.
işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.
işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.
işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.
işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.
iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.
iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.
iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.
iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.
iştihâr etmek meşhur olmak.
iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.
iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.
iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.
iştirâ etmek satın almak.
iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.
iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.
iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.
işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.
işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.
işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.
it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.
itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.
itâat etmek uymak, boyun eğmek.
itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.
itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.
itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.
itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.
itfâ etmek söndürmek.
itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.
ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi.
ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.
itham etmek suçlamak.
itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.
itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.
itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.
itibariyle (A.-T.) bakımından.
itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.
itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.
itikâd etmek inanmak.
itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.
itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.
itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.
itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.
itimâd edilmek güvenilmek.
itimâd etmek güvenmek.
itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.
itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.
itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.
itinâ edilmek özen gösterilmek.
itinâ etmek özen göstermek.
itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.
itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.
itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.
itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.
itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.
ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.
ittibâ etmek uymak, izlemek.
ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.
ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.
ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.
ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.
ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.
ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.
ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.
ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.
ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
ityân (A.) [ اتيان ] getirme.
ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.
ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.
iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.
iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.
iz’âc etmek rahatsız etmek.
iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.
iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.
iz’ân etmek akıl etmek.
izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.
izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.
izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.
izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.
izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.
izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.
izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.
îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.
îzâh edilmek açıklanmak.
îzâh etmek açıklamak.
îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.
izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.
izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.
izâr (A.) [ ازار ] peştemal.
izâr (A.) [ عذار ] yanak.
izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.
izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.
îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.
izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
izin (A.) [ اذن ] izin.
izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.
izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.
izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.
izn (A.) [ اذن ] izin.
izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.
izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
i’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.
i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.
i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.
i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.
i’lâm edilmek bildirilmek.
i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.
i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.
i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.
i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.
i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
i’tâ olunmak verilmek.
i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.
i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.
i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.
i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.
i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
i’zâm etmek göndermek, yollamak.
i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.
iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
iâde eylemek geri vermek.
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.
iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.
iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.
iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.
ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.
ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
ibâd (A.) [ عباد ] kullar.
ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.
ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.
ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.
ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.
ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.
ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.
ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.
ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.
ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.
ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.
ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.
ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.
ibl (A.) [ ابل ] deve.
iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.
iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.
iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.
ibn (A.) [ ابن ] oğul.
ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.
ibrâ’ etmek aklanmak.
ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.
ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.
ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.
ibrâz edilmek gösterilmek.
ibrâz etmek göstermek.
ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.
ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.
ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.
ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.
ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.
ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.
ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
ibtidâ’ etmek başlamak.
ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.
ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.
ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük
ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.
ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.
îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.
îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.
icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.
îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.
îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
îcâr edilmek kiraya verilmek.
îcâr etmek kiraya vermek.
icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.
îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.
icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.
icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.
icbâr edilmek zorlanmak.
icbâr etmek zorlamak.
iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.
icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.
icmâl edilmek öçetlenmek.
icmâl etmek özetlemek.
icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.
icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.
icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
yürütülme.
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.
ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
görüş bildirme.
ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.
ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
ictimâîleşmek sosyalleşmek.
ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.
ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.
îd (A.) [ عيد ] bayram.
îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.
îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.
idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
4.yönetim.
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.
idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.
idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.
idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.
iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
ithal etmek.
idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.
îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.
idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.
idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.
idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.
îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.
ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.
ifâkat bulmak iyileşmek.
ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.
iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.
ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.
ifhâm etmek anlatmak.
iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.
ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.
ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.
ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.
ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.
ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.
ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.
ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.
ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.
ifşâ edilmek açığa vurulmak.
ifşâ etmek açığa vurmak.
ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.
iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
iftâr etmek oruç açmak.
iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.
iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.
iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.
iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.
iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.
iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.
iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.
iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.
iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.
iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.
iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.
iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.
iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.
iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.
iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.
iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.
ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.
îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.
ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.
ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.
ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.
ihdâ edilmek hediye edilmek.
ihdâ etmek hediye etmek.
ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.
ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.
ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.
ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.
ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.
ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.
ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.
ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.
ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.
ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
ihrac olunmak çıkarılmak.
ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.
ihrak edilmek yakılmak.
ihrak olunmak yakılmak.
ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.
ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.
ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.
ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.
ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.
ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.
ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.
ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.
ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.
ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.
ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.
ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.
ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.
ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.
ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.
ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.
ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.
ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.
ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
ihtilât etmek karışmak.
ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.
ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.
ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.
ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.
ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.
ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.
ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.
ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.
ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.
ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.
ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.
ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.
ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.
ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.
ihtivâ etmek içermek.
ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.
ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.
ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.
ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.
ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.
ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.
ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.
ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.
ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
ederek geçirme.
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.
ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.
îka etmek vermek, bırakmak.
ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.
ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.
ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
ikâme etmek yerine koymak.
ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.
ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.
îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.
îkâz edilmek uyarılmak.
îkâz etmek uyarmak.
ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.
ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.
iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.
iknâ etmek razı etmek.
ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.
ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.
iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.
iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.
iktibâs edilmek alınmak.
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.
iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
iktidâ etmek uymak.
iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.
iktifâ edilmek yetinilmek.
iktifâ etmek yetinmek.
iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.
iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.
iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.
iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.
iktisâ etmek giymek
iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.
iktisâb etmek kazanmak.
iktisâb eylemek kazanmak.
iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.
iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.
iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.
iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.
iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.
iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.
iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.
iktizâ etmek gerekmek.
ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.
ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.
ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.
ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.
ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.
ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.
ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.
ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.
ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.
ilâve (A.) [ علاوه ] ek.
ilave etmek eklemek.
ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.
ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.
ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.
ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.
ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.
ilhak olunmak katılmak.
ilhâm (A.) [ الهام ] esin.
ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.
ilim (A.) [ علم ] ilim.
ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.
ilkâ etmek atmak.
ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.
illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.
illî (A.) [ علی ] nedensel.
illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.
ilm (A.) [ علم ] bilim.
ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.
ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.
ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.
ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.
ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.
iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.
iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.
iltihak etmek katılmak.
iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.
iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.
iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.
iltisak etmek kavuşmak.
iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.
iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.
iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.
ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.
îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.
îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
imâd (A.) [ عماد ] direk.
imâl etmek yapmak.
imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.
imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
îmân (A.) [ ایمان ] inanma.
iman etmek inanmak.
imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.
imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.
imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.
imhâ edilmek yok edilmek.
imhâ etmek yok etmek.
imkân (A.) [ امکان ] olanak.
imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.
imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.
imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
çizelge.
imtidad etmek uzanmak.
imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.
imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.
în (F.) [ این ] bu.
in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.
in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.
in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.
in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
inâd (A.) [ عناد ] inat.
inân (A.) [ عنان ] dizgin.
inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.
inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.
inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.
incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.
ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.
indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.
indifâ etmek püskürmek.
ineb (A.) [ عنب ] üzüm.
infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.
infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.
infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.
infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.
infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.
infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.
inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.
inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.
inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.
inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.
inhiraf olunmak dönülmek.
inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
kaybetmek.
inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.
inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.
inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.
inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.
inkâr edilmek yadsınmak.
inkâr etmek yadsımak.
inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
inkılâb etmek dönüşmek.
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.
inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.
inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.
inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.
inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.
inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.
inkisâm etmek bölünmek.
inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
inkişaf bulmak gelişmek.
inkişaf etmek gelişmek.
insâf (A.) [ انصاف ] acıma.
insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.
insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.
insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.
insibab etmek dökülmek.
insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.
insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.
insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.
insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.
inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.
inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.
intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.
intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.
intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.
intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.
intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.
intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.
intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.
intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.
intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.
intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
intihâb edilmek seçilmek.
intihab eylemek seçmek.
intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.
intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.
intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.
intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
intikal etmek geçmek
intikâm (A.) [ انتقام ] öc.
intikam almak öc almak.
intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.
intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
çalışmaya başlama.
intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.
intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.
intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.
intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.
intizâr etmek beklemek.
inzâl (A.) [ انزال ] indirme.
inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.
inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.
inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.
inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.
irâ’e etmek göstermek.
îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.
irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.
îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.
ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.
irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.
irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.
irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.
irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.
irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.
irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.
irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.
irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.
irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.
irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.
irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.
irtihâl etmek ölmek.
irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.
irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.
irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.
irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
is’âd olunmak yükseltilmek.
is’af olunmak yerine getirilmek.
is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.
isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.
isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.
îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.
isâl etmek ulaştırmak.
isâle (A.) [ اساله ] akıtma.
isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.
îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.
ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.
iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.
iskân edilmek yerleştirilmek.
iskân etmek yerleştirmek.
iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.
iskât (A.) [ اسکات ] susturma.
iskât etmek susturmak.
islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.
islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.
ism (A.) [ اسم ] ad.
ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.
isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.
isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.
isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.
isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.
istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.
isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.
isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.
isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.
isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
isti’mâl edilmek kullanılmak.
isti’mâl etmek kullanmak.
istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.
istiâne olunmak yardım istenmek.
istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.
istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.
istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.
isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.
isticvâb etmek sorgulamak.
istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.
istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.
istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.
istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
yargıda bulunma.
istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.
istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.
istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.
istifrâğ etmek kusmak.
istifsâr etmek açıklama istemek.
istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.
istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
3.tokgözlülük.
istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
sonra uykuya yatma.
istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.
istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.
istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.
istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.
istihdaf eylemek hedef edinmek.
istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.
istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.
istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.
istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.
istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.
istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.
istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.
istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.
istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
istihrâc etmek çıkarmak.
istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.
istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.
istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.
istihzâ etmek alay etmek.
istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
istikamet vermek yön vermek.
istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.
istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
istikbal etmek karşılamak.
istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.
istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.
istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.
istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.
istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.
istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.
istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.
istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
istilzâm eylemek gerektirmek.
istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.
istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.
istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.
istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
istimlâk etmek kamulaştırmak.
istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.
istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.
istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.
istinâd etmek dayanmak.
istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.
istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
feshini isteme.
istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.
istinkâf etmek çekimser kalmak.
istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.
istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.
istirâhat etmek dinlenmek.
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.
istirdâd edilmek geri alınmak.
istirdâd etmek geri almak.
istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.
istirkab etmek çekememek.
istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.
istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.
istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.
istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.
istişâre etmek danışmak.
istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.
istişhâd yapmak örnek vermek.
istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.
istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.
istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.
istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.
istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.
istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.
istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.
isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.
îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.
işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.
işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.
işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.
işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.
işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.
işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.
işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.
işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.
işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.
işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.
işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.
işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.
işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.
iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.
iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.
iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.
iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.
iştihâr etmek meşhur olmak.
iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.
iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.
iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.
iştirâ etmek satın almak.
iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.
iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.
iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.
işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.
işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.
işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.
it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.
itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.
itâat etmek uymak, boyun eğmek.
itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.
itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.
itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.
itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.
itfâ etmek söndürmek.
itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.
ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi.
ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.
itham etmek suçlamak.
itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.
itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.
itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.
itibariyle (A.-T.) bakımından.
itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.
itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.
itikâd etmek inanmak.
itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.
itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.
itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.
itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.
itimâd edilmek güvenilmek.
itimâd etmek güvenmek.
itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.
itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.
itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.
itinâ edilmek özen gösterilmek.
itinâ etmek özen göstermek.
itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.
itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.
itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.
itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.
itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.
ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.
ittibâ etmek uymak, izlemek.
ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.
ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.
ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.
ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.
ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.
ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.
ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.
ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.
ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
ityân (A.) [ اتيان ] getirme.
ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.
ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.
iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.
iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.
iz’âc etmek rahatsız etmek.
iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.
iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.
iz’ân etmek akıl etmek.
izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.
izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.
izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.
izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.
izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.
izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.
izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.
îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.
îzâh edilmek açıklanmak.
îzâh etmek açıklamak.
îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.
izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.
izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.
izâr (A.) [ ازار ] peştemal.
izâr (A.) [ عذار ] yanak.
izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.
izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.
îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.
izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
izin (A.) [ اذن ] izin.
izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.
izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.
izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.
izn (A.) [ اذن ] izin.
izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.
izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-J-
jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.
jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek.
jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem.
jeng (F.) [ ژنگ ] pas.
jengâr (F.) [ ژنگار ] pas.
jerf (F.) [ ژرف ] derin.
jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik.
jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.
jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka.
jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş.
jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın.
jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.
jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.
jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek.
jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem.
jeng (F.) [ ژنگ ] pas.
jengâr (F.) [ ژنگار ] pas.
jerf (F.) [ ژرف ] derin.
jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik.
jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.
jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka.
jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş.
jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın.
jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-K-
ka’b (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.
ka’r (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip.
kabâ (A.) [ قبا ] cübbe.
kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur.
kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler.
kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler.
kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan.
kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli.
kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri.
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.
kâbile (A.) [ قابله ] ebe.
kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile.
kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek.
kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler.
kâbin (F.) [ کابين ] mehir.
kabir (A.) [ قبر ] mezar.
kabl (A.) [ قبل ] önce.
kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce.
kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi.
kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi.
kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir.
kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık.
kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma.
kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan.
kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama.
kabza (A.) [ قبضه ] sap.
kâc (F.) [ کاج ] çam.
kad (A.) [ قد ] boy.
kadd (A.) [ قد ] boy.
kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi.
kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak.
kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece.
kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir.
kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama.
kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç.
kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.
kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı.
kadim (A.) [ قدیم ] eski.
kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden.
kâdir (A.) [ قادر ] güçlü.
kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü.
kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.
kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece.
kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
kafâ (A.) [ قفا ] baş.
kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi.
kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi.
kâfi (A.) [ کافی ] yeterli.
kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile.
kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair.
kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt.
kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır.
kâh (F.) [ کاه ] saman.
kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .******, 2.alçak, namussuz.
kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva.
kahhar (A.) [ قهار ] kahredici.
kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
kâhil (A.) [ کاهل ] tembel.
kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.
kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden.
kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .******. 2.alçak, namussuz.
kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit
kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar.
kaht (A.) [ قحط ] kıtlık.
kahve (A.) [ قهوه ] kahve.
kâid (A.) [ قائد ] komutan.
kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas.
kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla.
kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.
kâil olmak razı olmak.
kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.
kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.
kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman.
kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen.
kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan.
kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya.
kâkül (F.) [ کاکل ] perçem.
kâl (A.) [ قال ] söz, laf.
kal’ (A.) [ قلع ] koparma, sökme.
kal’a (A.) [ قلعه ] kale
kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş.
kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül.
kalb (A.) [ قلب ] değiştirme.
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili.
kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.
kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan.
kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro.
kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi.
kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar.
kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden.
kalil (A.) [ قليل ] az.
kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş.
kalyân (F.) [ قليان ] nargile.
kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu.
kamer (A.) [ قمر ] ay.
kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak.
kâmet (A.) [ قامت ] boy.
kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili.
kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle.
kamîs (A.) [ قميص ] gömlek.
kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu.
kamus (A.) [ قاموس ] sözlük.
kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu.
kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak.
kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme.
kanaat etmek yetinmek.
kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı.
kand (A.) [ قند ] şeker.
kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden.
kâni etmek ikna etmek.
kâni olmak ikna olmak.
kannâd (A.) [ قناد ] şekerci.
kantar (A.) [ قنطار ] baskül.
kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam.
kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.
kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.
kâr (F.) [ کار ] iş.
kâr etmek işlemek, tesir etmek.
karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık.
karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler.
karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.
karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş.
karargîr olmak karara bağlanmak.
kârbân (F.) [ کاربان ] kervan.
kârd (F.) [ کارد ] bıçak.
kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir.
kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri.
kârger (F.) [ کارگر ] işçi.
karha (A.) [ قرحه ] yara.
kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik.
kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi.
kâri’ (A.) [ قارء ] okuyucu.
kâri’în (A.) [ قارئين ] okuyucular.
kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu.
karîb (A.) [ قریب ] yakın.
karîben (A.) [ قریبا ] yakında.
karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü.
karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost.
karîne (A.) [ قرینه ] ipucu.
kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı.
karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl.
kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan.
karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek.
kârvan (F.) [ کاروان ] kervan.
karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray.
karye (A.) [ قریه ] köy.
karz (A.) [ قرض ] borç.
kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş.
kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.
kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba.
kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler.
kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder.
kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme.
kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak.
kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse.
kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası.
kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı.
kasem (A.) [ قسم ] yemin.
kasır (A.) [ قصر ] köşk.
kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan.
kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden.
kaside (A.) [ قصيده ] kaside.
kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi.
kasîr (A.) [ قصير ] kısa.
kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk.
kassab (A.) [ قصاب ] kasap.
kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı.
kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı.
kasvet basmak gönlü daralmak.
kâş (F.) [ کاش ] keşke.
kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne.
kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans.
kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden.
kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke.
kat’ (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme.
kat’an (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
kat’en (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
kat’î (A.) [ قطعی ] kesin.
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.
kat’iyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik.
kat’iyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla.
katarât (A.) [ قطرات ] damlalar.
katf (A.) [ قطف ] devşirme.
kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle.
kâti’ (A.) [ قاطع ] kesen, kesici.
kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı.
kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren.
katil (A.) [ قتل ] öldürme.
kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı.
katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil.
katre (A.) [ قطره ] damla.
kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler.
kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler.
kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar.
kavî (A.) [ قوی ] güçlü.
kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus.
kavis (A.) [ قوس ] yay.
kaviyü’l-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı.
249
kavl (A.) [ قول ] söz.
kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk.
kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı.
kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik.
kavs (A.) [ قوس ] yay.
kay’ (A.) [ قی ء ] kusma.
kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt.
kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.
kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili.
kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen.
kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler.
kâzî (A.) [ قاضی ] kadı.
kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı.
kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme.
ke’enlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak.
ke’s (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh.
kebed (A.) [ کبد ] karaciğer.
kebîr (A.) [ کبير ] büyük.
kebş (A.) [ کبش ] koç.
kebûd (F.) [ کبود ] mavi.
kebûter (F.) [ کبود ] güvercin.
kec (F.) [ کج ] eğri.
kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı.
keçel (F.) [ کچل ] kel.
kedd (A.) [ کد ] emek.
keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık.
kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli.
kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya.
kedû (F.) [ کدو ] kabak.
kef (F.) [ کف ] köpük.
kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik.
kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe.
kefel (A.) [ کفل ] kalça.
kefere (A.) [ کفره ] kafirler.
keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç.
keffe (A.) [ کفه ] kefe.
kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir.
kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden.
kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı.
keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan.
kefter (F.) [ کفتر ] güvercin.
kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik.
kehene (A.) [ کهنه ] kahinler.
kehf (A.) [ کهف ] mağara.
kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi.
kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu.
kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri.
kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep.
kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun.
kelâm (A.) [ کلام ] söz.
kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân.
kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri.
kelb (A.) [ کلب ] köpek.
kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler.
kelime (A.) [ کلمه ] sözcük.
kelle (F.) [ کله ] baş.
kem (F.) [ کم ] az, eksik.
kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı.
kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi.
kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi.
kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik.
kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.
kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman.
kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili.
kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken.
kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi.
kemend (F.) [ کمند ] kement.
kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi.
kemer (F.) [ کمر ] bel.
kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı.
kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak.
kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz.
kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur.
kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan.
kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer.
kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise.
kenîz (F.) [ کنيز ] cariye.
kenz (A.) [ کنز ] hazine.
ker (F.) [ کر ] sağır.
kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme.
kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı
hal.
kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı.
kere (A.) [ کره ] kez.
kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz.
kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.
kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek.
kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç.
kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce.
kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk.
kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba.
kerrât (A.) [ کرات ] defalar.
kerre (A.) [ کره ] defa.
kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek.
kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan.
kervansaray bk. karvanserây.
kes (F.) [ کس ] kişi, kimse.
kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat.
kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk.
kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik.
kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma.
kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen.
kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba.
kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu.
kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol.
kesîrü’l-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan.
kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk.
kesretle A.-T.) çokça, bolca.
kesretli (A.-T.) çok, fazla.
keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.
keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma.
keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.
keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme.
keştî (F.) [ کشتی ] gemi.
keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan.
ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği.
ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama.
kettân (A.) [ کتان ] keten.
ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı.
kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar.
kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız.
kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş.
kevn (A.) [ کون ] varlık.
kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz.
keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen.
keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet.
keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele.
keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik
keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik.
keyhân (F.) [ کيهان ] dünya.
keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal.
kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece.
kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde.
kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı.
kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler.
kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön.
kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.
kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene.
kıdem (A.) [ قدم ] eskilik.
kıdve (A.) [ قدوه ] önder.
kılâ’ (A.) [ قلاع ] kaleler.
kıllet (A.) [ قلت ] azlık.
kırâat (A.) [ قرائت ] okuma.
kırâat etmek okumak.
kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu.
kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine
yaklaşması.
kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı.
kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri.
kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler.
kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm.
kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı.
kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme.
kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay.
kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça.
kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi.
kışr (A.) [ قشر ] kabuk.
kıt’a (A.) [ قطعه ] parça.
kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme.
kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm.
kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı.
kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese.
kıymet (A.) [ قيمت ] değer.
kıymet vermek değer vermek.
kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.
kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli.
kıyr (A.) [ قير ] katran, zift.
kıyye (A.) [ قيه ] okka.
kibar (A.) [ کبار ] büyükler.
kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme.
kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık.
kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.
kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik.
kîl (A.) [ قيل ] söz.
kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler.
kîle (A.) [ کيله ] kile.
kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise.
kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem.
kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu.
kilye (A.) [ کليه ] böbrek.
kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı.
kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal.
kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli.
kindar (F.) [ کيندار ] kinci.
kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci.
kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler.
kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca.
kirbâs (A.) [ کرباس ] bez.
kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk.
kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği.
kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği.
kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi.
kisve (A.) [ کسوه ] giysi.
kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti.
kîş (F.) [ کيش ] din.
kişt (F.) [ کشت ] ekin.
kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla.
kişver (F.) [ کشور ] ülke.
kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan.
kitâb (A.) [ کتاب ] kitap.
kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.
kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane.
kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk.
kitmân etmek saklamak.
kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık.
kizb (A.) [ کذب ] yalan.
köhne (F.) [ کهنه ] eski.
kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik.
kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar.
kûçe (F.) [ کوچه ] sokak.
kudât (A.) [ قضات ] kadılar.
kûdek (F.) [ کودک ] çocuk.
kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler.
kudret (A.) [ قدرت ] güç.
kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal.
kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler.
kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık.
kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
saygısız.
kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm.
kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan.
kûfe (F.) [ کوفه ] küfe.
kufl (A.) [ قفل ] kilit.
kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte.
kûh (F.) [ کوه ] dağ.
kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç.
kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık.
kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi.
kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar.
kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel.
kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk.
kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler.
kumâr (A.) [ قمار ] kumar.
kumâş (A.) [ قماش ] kumaş.
kumrî (A.) [ قمری ] kumru.
kûr (F.) [ کور ] kör.
kur’a (A.) [ قرعه ] kur’a, ad çekme.
kurâ (A.) [ قراء ] köyler.
kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü.
kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın.
kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı.
kûrî (F.) [ کوری ] körlük.
kurrâ (A.) [ قراء ] Kur’ân okuyucular.
kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak.
kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar.
kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar.
kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ.
kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ.
kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul.
kûse (F.) [ کوسه ] köse.
kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.
kûşe (F.) [ کوشه ] köşe.
kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba.
kûşk (F.) [ کوشک ] köşk.
kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek.
kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa.
kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz.
kutb (A.) [ قطب ] kutup.
kutn (A.) [ قطن ] pamuk.
kutr (A.) [ قطر ] çap.
kuûd (A.) [ قعود ] oturma.
kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler.
kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet.
kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü.
kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü.
kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç.
kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.
kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar.
kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar.
kuzât (A.) [ قضات ] kadılar.
kûze (F.) [ کوزه ]] testi.
kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük.
küdûr (A.) [ کدور ] kederler.
küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa.
küffar (A.) [ کفار ] kafirler.
küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür.
küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz.
kühen (F.) [ کهن ] eski.
külah (F.) [ کلاه ] şapka.
külbe (F.) [ کلبه ] kulübe.
küleh (F.) [ کله ] külah, şapka.
külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim.
küll (A.) [ کل ] tüm, bütün.
küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok.
külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü.
künc (F.) [ کنج ] köşe.
küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe.
künh (A.) [ کنه ] asıl, öz.
künûn (F.) [ کنون ] şimdi.
künûz (A.) [ کنوز ] hazineler.
küre (A.) [ کره ] küre.
küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya.
kürevî (A.) [ کروی ] küresel.
kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay.
kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent.
küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma.
küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar.
küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış.
küşâd etmek açılış yapmak, açmak.
küştî (F.) [ کشتی ] güreş.
küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar.
kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar.
kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane.
ka’b (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.
ka’r (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip.
kabâ (A.) [ قبا ] cübbe.
kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur.
kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler.
kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler.
kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan.
kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli.
kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri.
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.
kâbile (A.) [ قابله ] ebe.
kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile.
kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek.
kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler.
kâbin (F.) [ کابين ] mehir.
kabir (A.) [ قبر ] mezar.
kabl (A.) [ قبل ] önce.
kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce.
kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi.
kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi.
kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir.
kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık.
kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma.
kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan.
kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama.
kabza (A.) [ قبضه ] sap.
kâc (F.) [ کاج ] çam.
kad (A.) [ قد ] boy.
kadd (A.) [ قد ] boy.
kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi.
kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak.
kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece.
kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir.
kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama.
kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç.
kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.
kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı.
kadim (A.) [ قدیم ] eski.
kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden.
kâdir (A.) [ قادر ] güçlü.
kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü.
kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.
kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece.
kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
kafâ (A.) [ قفا ] baş.
kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi.
kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi.
kâfi (A.) [ کافی ] yeterli.
kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile.
kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair.
kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt.
kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır.
kâh (F.) [ کاه ] saman.
kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .******, 2.alçak, namussuz.
kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva.
kahhar (A.) [ قهار ] kahredici.
kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
kâhil (A.) [ کاهل ] tembel.
kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.
kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden.
kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .******. 2.alçak, namussuz.
kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit
kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar.
kaht (A.) [ قحط ] kıtlık.
kahve (A.) [ قهوه ] kahve.
kâid (A.) [ قائد ] komutan.
kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas.
kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla.
kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.
kâil olmak razı olmak.
kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.
kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.
kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman.
kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen.
kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan.
kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya.
kâkül (F.) [ کاکل ] perçem.
kâl (A.) [ قال ] söz, laf.
kal’ (A.) [ قلع ] koparma, sökme.
kal’a (A.) [ قلعه ] kale
kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş.
kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül.
kalb (A.) [ قلب ] değiştirme.
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili.
kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.
kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan.
kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro.
kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi.
kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar.
kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden.
kalil (A.) [ قليل ] az.
kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş.
kalyân (F.) [ قليان ] nargile.
kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu.
kamer (A.) [ قمر ] ay.
kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak.
kâmet (A.) [ قامت ] boy.
kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili.
kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle.
kamîs (A.) [ قميص ] gömlek.
kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu.
kamus (A.) [ قاموس ] sözlük.
kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu.
kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak.
kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme.
kanaat etmek yetinmek.
kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı.
kand (A.) [ قند ] şeker.
kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden.
kâni etmek ikna etmek.
kâni olmak ikna olmak.
kannâd (A.) [ قناد ] şekerci.
kantar (A.) [ قنطار ] baskül.
kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam.
kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.
kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.
kâr (F.) [ کار ] iş.
kâr etmek işlemek, tesir etmek.
karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık.
karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler.
karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.
karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş.
karargîr olmak karara bağlanmak.
kârbân (F.) [ کاربان ] kervan.
kârd (F.) [ کارد ] bıçak.
kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir.
kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri.
kârger (F.) [ کارگر ] işçi.
karha (A.) [ قرحه ] yara.
kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik.
kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi.
kâri’ (A.) [ قارء ] okuyucu.
kâri’în (A.) [ قارئين ] okuyucular.
kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu.
karîb (A.) [ قریب ] yakın.
karîben (A.) [ قریبا ] yakında.
karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü.
karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost.
karîne (A.) [ قرینه ] ipucu.
kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı.
karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl.
kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan.
karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek.
kârvan (F.) [ کاروان ] kervan.
karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray.
karye (A.) [ قریه ] köy.
karz (A.) [ قرض ] borç.
kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş.
kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.
kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba.
kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler.
kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder.
kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme.
kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak.
kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse.
kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası.
kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı.
kasem (A.) [ قسم ] yemin.
kasır (A.) [ قصر ] köşk.
kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan.
kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden.
kaside (A.) [ قصيده ] kaside.
kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi.
kasîr (A.) [ قصير ] kısa.
kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk.
kassab (A.) [ قصاب ] kasap.
kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı.
kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı.
kasvet basmak gönlü daralmak.
kâş (F.) [ کاش ] keşke.
kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne.
kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans.
kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden.
kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke.
kat’ (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme.
kat’an (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
kat’en (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
kat’î (A.) [ قطعی ] kesin.
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.
kat’iyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik.
kat’iyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla.
katarât (A.) [ قطرات ] damlalar.
katf (A.) [ قطف ] devşirme.
kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle.
kâti’ (A.) [ قاطع ] kesen, kesici.
kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı.
kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren.
katil (A.) [ قتل ] öldürme.
kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı.
katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil.
katre (A.) [ قطره ] damla.
kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler.
kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler.
kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar.
kavî (A.) [ قوی ] güçlü.
kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus.
kavis (A.) [ قوس ] yay.
kaviyü’l-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı.
249
kavl (A.) [ قول ] söz.
kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk.
kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı.
kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik.
kavs (A.) [ قوس ] yay.
kay’ (A.) [ قی ء ] kusma.
kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt.
kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.
kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili.
kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen.
kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler.
kâzî (A.) [ قاضی ] kadı.
kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı.
kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme.
ke’enlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak.
ke’s (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh.
kebed (A.) [ کبد ] karaciğer.
kebîr (A.) [ کبير ] büyük.
kebş (A.) [ کبش ] koç.
kebûd (F.) [ کبود ] mavi.
kebûter (F.) [ کبود ] güvercin.
kec (F.) [ کج ] eğri.
kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı.
keçel (F.) [ کچل ] kel.
kedd (A.) [ کد ] emek.
keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık.
kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli.
kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya.
kedû (F.) [ کدو ] kabak.
kef (F.) [ کف ] köpük.
kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik.
kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe.
kefel (A.) [ کفل ] kalça.
kefere (A.) [ کفره ] kafirler.
keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç.
keffe (A.) [ کفه ] kefe.
kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir.
kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden.
kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı.
keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan.
kefter (F.) [ کفتر ] güvercin.
kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik.
kehene (A.) [ کهنه ] kahinler.
kehf (A.) [ کهف ] mağara.
kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi.
kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu.
kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri.
kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep.
kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun.
kelâm (A.) [ کلام ] söz.
kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân.
kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri.
kelb (A.) [ کلب ] köpek.
kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler.
kelime (A.) [ کلمه ] sözcük.
kelle (F.) [ کله ] baş.
kem (F.) [ کم ] az, eksik.
kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı.
kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi.
kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi.
kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik.
kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.
kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman.
kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili.
kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken.
kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi.
kemend (F.) [ کمند ] kement.
kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi.
kemer (F.) [ کمر ] bel.
kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı.
kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak.
kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz.
kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur.
kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan.
kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer.
kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise.
kenîz (F.) [ کنيز ] cariye.
kenz (A.) [ کنز ] hazine.
ker (F.) [ کر ] sağır.
kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme.
kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı
hal.
kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı.
kere (A.) [ کره ] kez.
kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz.
kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.
kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek.
kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç.
kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce.
kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk.
kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba.
kerrât (A.) [ کرات ] defalar.
kerre (A.) [ کره ] defa.
kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek.
kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan.
kervansaray bk. karvanserây.
kes (F.) [ کس ] kişi, kimse.
kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat.
kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk.
kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik.
kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma.
kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen.
kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba.
kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu.
kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol.
kesîrü’l-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan.
kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk.
kesretle A.-T.) çokça, bolca.
kesretli (A.-T.) çok, fazla.
keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.
keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma.
keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.
keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme.
keştî (F.) [ کشتی ] gemi.
keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan.
ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği.
ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama.
kettân (A.) [ کتان ] keten.
ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı.
kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar.
kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız.
kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş.
kevn (A.) [ کون ] varlık.
kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz.
keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen.
keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet.
keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele.
keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik
keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik.
keyhân (F.) [ کيهان ] dünya.
keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal.
kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece.
kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde.
kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı.
kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler.
kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön.
kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.
kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene.
kıdem (A.) [ قدم ] eskilik.
kıdve (A.) [ قدوه ] önder.
kılâ’ (A.) [ قلاع ] kaleler.
kıllet (A.) [ قلت ] azlık.
kırâat (A.) [ قرائت ] okuma.
kırâat etmek okumak.
kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu.
kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine
yaklaşması.
kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı.
kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri.
kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler.
kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm.
kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı.
kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme.
kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay.
kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça.
kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi.
kışr (A.) [ قشر ] kabuk.
kıt’a (A.) [ قطعه ] parça.
kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme.
kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm.
kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı.
kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese.
kıymet (A.) [ قيمت ] değer.
kıymet vermek değer vermek.
kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.
kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli.
kıyr (A.) [ قير ] katran, zift.
kıyye (A.) [ قيه ] okka.
kibar (A.) [ کبار ] büyükler.
kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme.
kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık.
kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.
kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik.
kîl (A.) [ قيل ] söz.
kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler.
kîle (A.) [ کيله ] kile.
kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise.
kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem.
kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu.
kilye (A.) [ کليه ] böbrek.
kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı.
kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal.
kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli.
kindar (F.) [ کيندار ] kinci.
kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci.
kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler.
kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca.
kirbâs (A.) [ کرباس ] bez.
kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk.
kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği.
kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği.
kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi.
kisve (A.) [ کسوه ] giysi.
kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti.
kîş (F.) [ کيش ] din.
kişt (F.) [ کشت ] ekin.
kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla.
kişver (F.) [ کشور ] ülke.
kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan.
kitâb (A.) [ کتاب ] kitap.
kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.
kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane.
kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk.
kitmân etmek saklamak.
kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık.
kizb (A.) [ کذب ] yalan.
köhne (F.) [ کهنه ] eski.
kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik.
kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar.
kûçe (F.) [ کوچه ] sokak.
kudât (A.) [ قضات ] kadılar.
kûdek (F.) [ کودک ] çocuk.
kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler.
kudret (A.) [ قدرت ] güç.
kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal.
kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler.
kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık.
kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
saygısız.
kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm.
kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan.
kûfe (F.) [ کوفه ] küfe.
kufl (A.) [ قفل ] kilit.
kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte.
kûh (F.) [ کوه ] dağ.
kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç.
kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık.
kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi.
kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar.
kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel.
kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk.
kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler.
kumâr (A.) [ قمار ] kumar.
kumâş (A.) [ قماش ] kumaş.
kumrî (A.) [ قمری ] kumru.
kûr (F.) [ کور ] kör.
kur’a (A.) [ قرعه ] kur’a, ad çekme.
kurâ (A.) [ قراء ] köyler.
kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü.
kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın.
kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı.
kûrî (F.) [ کوری ] körlük.
kurrâ (A.) [ قراء ] Kur’ân okuyucular.
kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak.
kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar.
kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar.
kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ.
kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ.
kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul.
kûse (F.) [ کوسه ] köse.
kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.
kûşe (F.) [ کوشه ] köşe.
kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba.
kûşk (F.) [ کوشک ] köşk.
kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek.
kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa.
kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz.
kutb (A.) [ قطب ] kutup.
kutn (A.) [ قطن ] pamuk.
kutr (A.) [ قطر ] çap.
kuûd (A.) [ قعود ] oturma.
kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler.
kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet.
kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü.
kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü.
kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç.
kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.
kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar.
kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar.
kuzât (A.) [ قضات ] kadılar.
kûze (F.) [ کوزه ]] testi.
kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük.
küdûr (A.) [ کدور ] kederler.
küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa.
küffar (A.) [ کفار ] kafirler.
küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür.
küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz.
kühen (F.) [ کهن ] eski.
külah (F.) [ کلاه ] şapka.
külbe (F.) [ کلبه ] kulübe.
küleh (F.) [ کله ] külah, şapka.
külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim.
küll (A.) [ کل ] tüm, bütün.
küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok.
külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü.
künc (F.) [ کنج ] köşe.
küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe.
künh (A.) [ کنه ] asıl, öz.
künûn (F.) [ کنون ] şimdi.
künûz (A.) [ کنوز ] hazineler.
küre (A.) [ کره ] küre.
küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya.
kürevî (A.) [ کروی ] küresel.
kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay.
kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent.
küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma.
küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar.
küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış.
küşâd etmek açılış yapmak, açmak.
küştî (F.) [ کشتی ] güreş.
küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar.
kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar.
kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
_L_
lâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur.
la’l (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.
lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa.
lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma.
lâbis (A.) [ لابس ] giyen.
lâbis olmak giymek.
lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım.
lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz.
lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert.
lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı.
lâf (F.) [ لاف ] söz.
lafazan (F.) [ لافزن ] geveze.
lafız (A.) [ لفظ ] söz.
lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva.
lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız.
lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.
lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız.
lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna.
lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.
lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağz (A.) [ لغز ] sürçme.
lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma.
lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit.
lahika (A.) [ لاحقه ] ek.
lahm (A.) [ لحم ] et.
lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil.
laht (F.) [ لخت ] parça.
lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî.
lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza.
laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş.
lakab (A.) [ لقب ] lakap.
lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız.
lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık.
lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki.
laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek.
laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf.
lâl (F.) [ لال ] dilsiz.
lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği.
lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik.
lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel.
lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi.
lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz.
lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık.
lâmi’ (A.) [ لامع ] parlayan.
lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan.
lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu.
lâne (F.) [ لانه ] yuva.
lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua.
lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle.
lâşe (F.) [ لاشه ] leş.
lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen.
latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak.
latife (A.) [ لطيفه ] şaka.
latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.
latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı.
latme (A.) [ لطمه ] tokat.
lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız.
lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.
lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu.
lâya’kil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan.
lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz.
lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli.
lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz.
lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez.
lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz.
lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz.
lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı.
lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız.
lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz.
lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz.
lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli.
leâli (A.) [ لئالی ] inciler.
leb (F.) [ لب ] dudak.
lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu.
leben (A.) [ لبن ] süt.
leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı.
lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat.
lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı.
ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili.
leffen (A.) [ لفا ] ilişikte.
leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına.
lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler.
leîm (A.) [ لئيم ] alçak.
leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça.
leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte.
lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli.
lem’a (A.) [ لمعه ] parıltı.
lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama.
lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar.
lems (A.) [ لمس ] dokunma.
lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.
leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal.
lerzân (F.) [ لرزان ] titrek.
lerziş (F.) [ لرزش ] titreme.
leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu.
letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.
letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler.
levâhık (A.) [ لواحق ] ekler.
levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar.
levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler.
levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.
levh (A.) [ لوح ] levha.
levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela.
levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür.
levs (A.) [ لوث ] pislik.
levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik.
leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler.
leyl (A.) [ ليل ] gece.
leyle (A.) [ ليله ] gece.
leylî (A.) [ ليلی ] yatılı.
leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz.
leyyin (A.) [ لين ] yumuşak.
lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler.
lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli.
lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler.
lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk.
libas (A.) [ لباس ] giysi.
licâm (F.) [ لجام ] gem.
lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı.
ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin.
lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan.
lihye (A.) [ لحيه ] sakal.
lîk (F.) [ ليک ] ama ancak.
likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz.
lîme (F.) [ ليمه ] parça.
lîmû (F.) [ ليمو ] limon.
lisân (A.) [ لسان ] dil.
lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili.
lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim.
lise (A.) [ لثه ] diş eti.
livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak.
livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık.
liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma.
lu’bet (A.) [ لعبت ] oyuncak.
lu’betbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı.
luâb (A.) [ لعاب ] salya.
lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler.
lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime.
lugaz (A.) [ لغز ] bilmece.
lukme (A.) [ لقمه ] lokma.
lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik.
lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.
lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.
lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
lü’lü (A.) [ لؤلؤ ] inci.
lübb (A.) [ لب ] öz.
lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.
lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu.
lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma.
lüzum görmek gerekli bulmak.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-M-
mâ (A.) [ ما ] su.
mâ (F.) [ ما ] biz.
ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.
ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.
ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.
ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.
ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.
maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.
maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
maâdin (A.) [ معادن ] madenler.
maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.
maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.
maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.
maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.
271
maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.
maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin.
mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.
mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi.
mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.
mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.
mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.
mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,
mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.
mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.
maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.
mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.
madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.
maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.
maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.
maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
mâde (F.) [ ماده ] dişi.
mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.
madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.
mâder (F.) [ مادر ] anne.
maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.
272
mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.
mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.
madûd (A.) [ معدود ] sayılı.
madûd olmak sayılmak.
mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.
mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.
mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.
mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.
mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.
magâre (A.) [ مغاره ] mağara.
mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.
mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.
mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.
mağfiret etmek yarlıgamak.
mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.
mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.
mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.
mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.
273
mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.
mağrûr olmak gururlanmak.
mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.
mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.
mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.
mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.
mâh (F.) [ ماه ] ay.
mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
mahabbet eylemek sevmek.
mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.
mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.
mahal (A.) [ محل ] yer.
mahall (A.) [ محل ] yer.
mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.
mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.
mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.
mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.
mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.
mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.
mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.
mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.
274
mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.
mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.
mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.
mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.
mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.
mahcûb etmek utandırmak.
mahcûb olmak utanmak.
mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.
mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.
mahcûz olmak haczedilmek.
mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.
mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.
mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.
mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.
mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.
mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.
mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.
mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.
mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.
mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.
mâhî (F.) [ ماهی ] balık.
mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.
mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.
275
mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.
mahkûm etmek hüküm giydirmek.
mahkum olmak hüküm giymek.
mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.
mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.
mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.
mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.
mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.
mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.
mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.
mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.
mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.
mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.
mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.
mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.
mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.
mahrum etmek yoksun bırakmak.
mahrum olmak yoksun kalmak.
mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.
mahrut (A.) [ مخروط ] koni.
276
mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.
mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.
mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.
mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.
mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.
mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.
mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.
mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.
mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.
mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.
mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.
mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.
mahzur görmek sakıncalı bulmak.
mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.
mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.
mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.
mâide (A.) [ مائده ] sofra.
277
mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
mâil olmak eğilim göstermek.
maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.
maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.
mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, ***. 2.minder.
makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.
mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.
mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.
makâl (A.) [ مقال ] söz.
makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.
makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.
makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.
makber (A.) [ مقبر ] mezar.
makbere (A.) [ مقبره ] mezar.
makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.
makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.
makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.
makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.
makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.
makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
mâ (A.) [ ما ] su.
mâ (F.) [ ما ] biz.
ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.
ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.
ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.
ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.
ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.
maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.
maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
maâdin (A.) [ معادن ] madenler.
maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.
maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.
maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.
maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.
271
maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.
maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin.
mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.
mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi.
mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.
mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.
mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.
mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,
mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.
mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.
maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.
mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.
madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.
maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.
maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.
maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
mâde (F.) [ ماده ] dişi.
mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.
madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.
mâder (F.) [ مادر ] anne.
maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.
272
mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.
mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.
madûd (A.) [ معدود ] sayılı.
madûd olmak sayılmak.
mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.
mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.
mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.
mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.
mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.
magâre (A.) [ مغاره ] mağara.
mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.
mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.
mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.
mağfiret etmek yarlıgamak.
mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.
mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.
mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.
mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.
273
mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.
mağrûr olmak gururlanmak.
mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.
mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.
mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.
mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.
mâh (F.) [ ماه ] ay.
mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
mahabbet eylemek sevmek.
mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.
mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.
mahal (A.) [ محل ] yer.
mahall (A.) [ محل ] yer.
mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.
mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.
mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.
mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.
mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.
mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.
mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.
mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.
274
mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.
mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.
mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.
mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.
mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.
mahcûb etmek utandırmak.
mahcûb olmak utanmak.
mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.
mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.
mahcûz olmak haczedilmek.
mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.
mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.
mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.
mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.
mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.
mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.
mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.
mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.
mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.
mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.
mâhî (F.) [ ماهی ] balık.
mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.
mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.
275
mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.
mahkûm etmek hüküm giydirmek.
mahkum olmak hüküm giymek.
mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.
mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.
mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.
mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.
mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.
mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.
mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.
mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.
mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.
mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.
mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.
mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.
mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.
mahrum etmek yoksun bırakmak.
mahrum olmak yoksun kalmak.
mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.
mahrut (A.) [ مخروط ] koni.
276
mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.
mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.
mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.
mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.
mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.
mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.
mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.
mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.
mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.
mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.
mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.
mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.
mahzur görmek sakıncalı bulmak.
mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.
mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.
mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.
mâide (A.) [ مائده ] sofra.
277
mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
mâil olmak eğilim göstermek.
maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.
maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.
mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, ***. 2.minder.
makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.
mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.
mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.
makâl (A.) [ مقال ] söz.
makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.
makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.
makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.
makber (A.) [ مقبر ] mezar.
makbere (A.) [ مقبره ] mezar.
makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.
makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.
makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.
makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.
makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.
makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
mâkiyan (F.) [ ماکيان ] tavuk.
makrun (A.) [ مقرون ] yakın.
maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)
maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.
makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)
maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.
maktül olmak öldürülmek.
mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.
makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.
makûle (A.) [ مقوله ] kategori.
makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.
mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.
mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.
mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.
mâlik (A.) [ مالک ] sahip.
mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.
maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
bağlı daireler.
malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.
malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
279
malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.
malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.
malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.
malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.
mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.
mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
mana (A.) [ معنی ] anlam.
manalandırmak anlam kazandırmak.
manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.
mânend (F.) [ مانند ] gibi.
manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
280
maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
mani (A.) [ معنی ] engel.
mani olmak engel olmak.
mânia (A.) [ مانعه ] engel.
manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.
mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.
mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.
mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.
mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.
mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.
manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
manzara (A.) [ منظره ] görünüm.
manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.
manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.
manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
mâr (F.) [ مار ] yılan.
maraz (A.) [ مرض ] hastalık.
marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.
mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.
marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
281
mariz (A.) [ مریض ] hasta.
mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.
maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
marûf olmak tanınmak, bilinmek.
maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
maruz olmak karşı karşıya kalmak.
maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.
mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.
masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.
mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.
maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.
maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.
maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.
maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.
masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.
masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.
masrû (A.) [ مصروع ] saralı.
masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.
282
masruf olmak harcanmak.
mass (A.) [ مص ] emme.
massetmek emmek, çekmek.
mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.
mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.
masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.
masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.
maşer (A.) [ معشر ] toplum.
maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.
mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.
mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.
maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.
maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.
maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.
matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.
matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.
matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.
283
matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.
mâtem (A.) [ ماتم ] yas.
mâtem tutmak yas tutmak.
mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.
mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.
mâtemli (A.-T.) yaslı.
mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.
mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.
matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.
matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.
matlûb etmek istemek.
matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.
matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.
matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.
matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.
matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).
mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.
mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.
mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.
284
mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.
mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.
mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.
mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.
mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.
mazeret (A.) [ معذرت ] özür.
mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.
mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.
mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.
mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
olma.
mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.
maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.
maznun olmak zan altında kalmak.
mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.
285
mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.
mâzu (F.) [ مازو ] mazı.
mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
mazur (A.) [ معذور ] özürlü.
me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.
me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
me’yûs olmak umudunu yitirmek.
meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.
meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.
meâl (A.) [ مآل ] anlam.
meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.
meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.
meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.
mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.
mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.
mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.
mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.
286
mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.
mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.
mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.
meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.
mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.
mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.
mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.
mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.
mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.
mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.
mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.
mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.
mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.
mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.
mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.
mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.
mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.
mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.
mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.
meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.
meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.
mecd (A.) [ مجد ] ululuk.
mecelle (A.) [ مجله ] dergi.
mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.
mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.
mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.
mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu.
mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.
meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.
meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.
mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.
mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
getirildiği eser.
mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.
mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.
mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.
mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.
mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.
mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.
meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.
med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.
288
medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.
medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.
medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.
medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.
meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.
meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.
mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.
mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.
mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.
medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
medenîleşmek uygarlaşmak.
medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.
medfa (A.) [ مدفع ] top.
medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.
medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.
medfûn edilmek gömülmek.
medh (A.) [ مدح ] övgü.
medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.
medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
medhedilmek övülmek.
289
medhetmek övmek.
medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.
medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.
medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.
medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.
medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.
medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.
medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.
medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.
medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.
medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.
medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.
medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.
medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.
mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.
mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.
mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.
mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.
mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.
mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.
mefhûm olmak anlaşılmak.
mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.
290
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.
mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.
meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.
mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.
mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.
mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.
mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.
meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.
meftûn etmek aşık etmek.
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.
meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.
meges (F.) [ مگس ] sinek.
meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
meh (F.) [ مه ] ay.
mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.
mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.
mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.
mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.
291
mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.
mehd (A.) [ مهد ] beşik.
mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.
mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.
mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.
mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.
mehr (A.) [ مهر ] mehir.
mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.
mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.
mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.
mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.
mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.
mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.
mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.
mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.
mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.
mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.
292
meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.
mekr (A.) [ مکر ] hile.
mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.
meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.
meksur (A.) [ مکسور ] kırık.
mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.
mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
mektep (A.) [ مکتب ] okul.
mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.
mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.
mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.
mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.
melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.
melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.
melah (F.) [ ملخ ] çekirge.
melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.
melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.
293
melâik (A.) [ ملائک ] melekler.
melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)
melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.
melalli (A.-T.) sıkıntılı.
melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.
melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.
melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.
meleke (A.) [ ملکه ] yeti.
meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.
melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.
melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.
melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.
melik (A.) [ ملک ] padişah.
mellah (A.) [ ملاح ] gemici.
melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.
melûf (A.) [ مألوف ] alışık.
melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.
memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
memât (A.) [ ممات ] ölüm.
memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.
memer (A.) [ ممر ] geçit.
memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.
memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.
294
memlûk (A.) [ مملوک ] köle.
memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.
memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.
memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.
memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.
memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.
memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.
memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.
memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.
memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.
men (F.) [ من ] ben.
men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
3.yasaklama. 4.yasaklanma.
men’ edilmek yasaklanmak.
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
men’ olunmak yasaklanmak.
menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.
menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.
menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.
menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.
menâre (A.) [ مناره ] minare.
295
menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.
menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.
menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.
menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.
menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.
menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.
menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.
menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.
menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.
menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.
menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.
menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.
meni (A.) [ منی ] sperma.
menî (F.) [ منی ] benlik.
menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.
menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
bağdaşmaz öyküler.
menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.
menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
296
mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.
mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.
mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.
mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.
mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.
mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.
mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.
menşe (A.) [ منشا ] köken..
menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.
menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.
menût (A.) [ منوط ] bağlı.
menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
menzil alınmak yol alınmak.
menzil almak yol almak.
menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.
mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.
mera (A.) [ مرعی ] otlak.
merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.
merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.
merâret (A.) [ مرارت ] acılık.
merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.
merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.
merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.
297
merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.
merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
mercân (A.) [ مرجان ] mercan.
merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.
merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.
merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.
merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.
merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.
merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.
merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.
merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.
merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.
meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.
meremmet etmek onarmak.
merg (F.) [ مرگ ] ölüm.
mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.
merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.
merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.
merhamet etmek acımak.
merhametli (A.-T.) acıyan.
298
merhametsiz (A.-T.) acımasız.
merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.
merhemsâz olmak çare bulmak.
merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.
merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.
merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
merih (A.) [ مریخ ] Mars.
merkad (A.) [ مرقد ] mezar.
merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.
merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.
merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.
mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.
mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.
merrât (A.) [ مرات ] defalar.
merre (A.) [ مره ] defa.
mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.
mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.
merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.
merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
mesâ (A.) [ مسا ] akşam.
mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.
mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.
mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.
299
mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.
mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.
mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.
mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.
mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.
mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.
mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.
mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.
mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.
mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.
mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.
meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.
mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.
meshetmek silmek, sıvamak.
meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.
meshûr etmek büyülemek.
meshûr olmak büyülenmek.
mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.
mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.
mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.
300
mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.
mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.
mesken (A.) [ مسکن ] konut.
mesken etmek yurt tutmak.
mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.
meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.
meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.
meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.
meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.
mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.
mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.
mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.
mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.
mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.
mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.
mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.
mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.
messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.
mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.
mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.
mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.
301
mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.
mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.
mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.
mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.
mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.
meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.
meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.
meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.
meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.
meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.
meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.
meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
meşâmm (A.) [ مشام ] burun.
meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.
meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.
meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.
meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.
meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.
meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.
meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.
302
meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.
meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.
meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.
meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.
meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.
meşk (F.) [ مشک ] kırba.
meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.
meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.
meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.
meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.
meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.
meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.
meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.
meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.
meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.
meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.
meşrut olunmak şart koşulmak.
meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.
meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.
303
meşveret etmek danışmak.
metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.
metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.
metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.
metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.
metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.
metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.
metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.
metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.
mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.
mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.
mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.
mevc (A.) [ موج ] dalga.
mevce (A.) [ موجه ] dalga.
mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.
mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.
meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.
mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.
304
mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.
mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.
mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.
mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.
mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.
mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.
mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.
mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.
mevt (A.) [ موت ] ölüm.
mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.
mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.
mevtın (A.) [ موطن ] yurt.
mevzi (A.) [ موضع ] yer.
mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.
mevzû (A.) [ موضوع ] konu.
mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.
mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.
mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.
meyânında (F.-T.) arasında.
makrun (A.) [ مقرون ] yakın.
maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)
maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.
makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)
maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.
maktül olmak öldürülmek.
mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.
makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.
makûle (A.) [ مقوله ] kategori.
makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.
mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.
mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.
mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.
mâlik (A.) [ مالک ] sahip.
mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.
maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
bağlı daireler.
malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.
malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
279
malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.
malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.
malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.
malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.
mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.
mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
mana (A.) [ معنی ] anlam.
manalandırmak anlam kazandırmak.
manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.
mânend (F.) [ مانند ] gibi.
manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
280
maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
mani (A.) [ معنی ] engel.
mani olmak engel olmak.
mânia (A.) [ مانعه ] engel.
manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.
mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.
mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.
mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.
mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.
mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.
manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
manzara (A.) [ منظره ] görünüm.
manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.
manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.
manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
mâr (F.) [ مار ] yılan.
maraz (A.) [ مرض ] hastalık.
marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.
mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.
marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
281
mariz (A.) [ مریض ] hasta.
mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.
maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
marûf olmak tanınmak, bilinmek.
maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
maruz olmak karşı karşıya kalmak.
maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.
mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.
masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.
mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.
maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.
maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.
maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.
maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.
masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.
masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.
masrû (A.) [ مصروع ] saralı.
masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.
282
masruf olmak harcanmak.
mass (A.) [ مص ] emme.
massetmek emmek, çekmek.
mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.
mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.
masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.
masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.
maşer (A.) [ معشر ] toplum.
maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.
mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.
mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.
maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.
maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.
maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.
matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.
matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.
matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.
283
matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.
mâtem (A.) [ ماتم ] yas.
mâtem tutmak yas tutmak.
mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.
mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.
mâtemli (A.-T.) yaslı.
mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.
mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.
matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.
matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.
matlûb etmek istemek.
matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.
matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.
matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.
matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.
matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).
mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.
mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.
mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.
284
mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.
mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.
mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.
mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.
mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.
mazeret (A.) [ معذرت ] özür.
mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.
mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.
mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.
mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
olma.
mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.
maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.
maznun olmak zan altında kalmak.
mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.
285
mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.
mâzu (F.) [ مازو ] mazı.
mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
mazur (A.) [ معذور ] özürlü.
me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.
me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
me’yûs olmak umudunu yitirmek.
meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.
meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.
meâl (A.) [ مآل ] anlam.
meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.
meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.
meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.
mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.
mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.
mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.
mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.
286
mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.
mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.
mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.
meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.
mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.
mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.
mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.
mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.
mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.
mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.
mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.
mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.
mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.
mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.
mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.
mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.
mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.
mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.
mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.
meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.
meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.
mecd (A.) [ مجد ] ululuk.
mecelle (A.) [ مجله ] dergi.
mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.
mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.
mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.
mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu.
mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.
meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.
meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.
mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.
mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
getirildiği eser.
mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.
mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.
mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.
mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.
mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.
mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.
meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.
med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.
288
medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.
medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.
medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.
medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.
meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.
meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.
mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.
mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.
mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.
medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
medenîleşmek uygarlaşmak.
medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.
medfa (A.) [ مدفع ] top.
medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.
medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.
medfûn edilmek gömülmek.
medh (A.) [ مدح ] övgü.
medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.
medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
medhedilmek övülmek.
289
medhetmek övmek.
medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.
medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.
medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.
medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.
medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.
medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.
medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.
medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.
medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.
medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.
medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.
medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.
medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.
mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.
mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.
mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.
mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.
mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.
mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.
mefhûm olmak anlaşılmak.
mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.
290
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.
mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.
meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.
mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.
mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.
mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.
mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.
meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.
meftûn etmek aşık etmek.
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.
meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.
meges (F.) [ مگس ] sinek.
meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
meh (F.) [ مه ] ay.
mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.
mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.
mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.
mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.
291
mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.
mehd (A.) [ مهد ] beşik.
mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.
mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.
mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.
mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.
mehr (A.) [ مهر ] mehir.
mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.
mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.
mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.
mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.
mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.
mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.
mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.
mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.
mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.
mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.
292
meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.
mekr (A.) [ مکر ] hile.
mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.
meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.
meksur (A.) [ مکسور ] kırık.
mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.
mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
mektep (A.) [ مکتب ] okul.
mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.
mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.
mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.
mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.
melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.
melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.
melah (F.) [ ملخ ] çekirge.
melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.
melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.
293
melâik (A.) [ ملائک ] melekler.
melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)
melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.
melalli (A.-T.) sıkıntılı.
melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.
melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.
melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.
meleke (A.) [ ملکه ] yeti.
meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.
melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.
melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.
melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.
melik (A.) [ ملک ] padişah.
mellah (A.) [ ملاح ] gemici.
melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.
melûf (A.) [ مألوف ] alışık.
melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.
memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
memât (A.) [ ممات ] ölüm.
memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.
memer (A.) [ ممر ] geçit.
memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.
memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.
294
memlûk (A.) [ مملوک ] köle.
memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.
memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.
memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.
memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.
memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.
memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.
memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.
memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.
memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.
men (F.) [ من ] ben.
men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
3.yasaklama. 4.yasaklanma.
men’ edilmek yasaklanmak.
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
men’ olunmak yasaklanmak.
menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.
menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.
menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.
menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.
menâre (A.) [ مناره ] minare.
295
menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.
menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.
menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.
menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.
menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.
menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.
menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.
menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.
menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.
menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.
menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.
menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.
meni (A.) [ منی ] sperma.
menî (F.) [ منی ] benlik.
menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.
menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
bağdaşmaz öyküler.
menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.
menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
296
mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.
mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.
mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.
mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.
mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.
mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.
mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.
menşe (A.) [ منشا ] köken..
menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.
menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.
menût (A.) [ منوط ] bağlı.
menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
menzil alınmak yol alınmak.
menzil almak yol almak.
menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.
mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.
mera (A.) [ مرعی ] otlak.
merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.
merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.
merâret (A.) [ مرارت ] acılık.
merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.
merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.
merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.
297
merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.
merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
mercân (A.) [ مرجان ] mercan.
merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.
merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.
merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.
merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.
merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.
merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.
merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.
merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.
merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.
meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.
meremmet etmek onarmak.
merg (F.) [ مرگ ] ölüm.
mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.
merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.
merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.
merhamet etmek acımak.
merhametli (A.-T.) acıyan.
298
merhametsiz (A.-T.) acımasız.
merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.
merhemsâz olmak çare bulmak.
merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.
merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.
merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
merih (A.) [ مریخ ] Mars.
merkad (A.) [ مرقد ] mezar.
merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.
merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.
merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.
mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.
mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.
merrât (A.) [ مرات ] defalar.
merre (A.) [ مره ] defa.
mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.
mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.
merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.
merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
mesâ (A.) [ مسا ] akşam.
mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.
mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.
mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.
299
mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.
mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.
mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.
mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.
mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.
mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.
mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.
mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.
mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.
mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.
mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.
meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.
mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.
meshetmek silmek, sıvamak.
meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.
meshûr etmek büyülemek.
meshûr olmak büyülenmek.
mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.
mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.
mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.
300
mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.
mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.
mesken (A.) [ مسکن ] konut.
mesken etmek yurt tutmak.
mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.
meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.
meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.
meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.
meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.
mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.
mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.
mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.
mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.
mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.
mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.
mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.
mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.
messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.
mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.
mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.
mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.
301
mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.
mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.
mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.
mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.
mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.
meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.
meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.
meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.
meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.
meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.
meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.
meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
meşâmm (A.) [ مشام ] burun.
meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.
meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.
meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.
meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.
meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.
meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.
meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.
302
meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.
meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.
meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.
meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.
meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.
meşk (F.) [ مشک ] kırba.
meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.
meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.
meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.
meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.
meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.
meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.
meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.
meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.
meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.
meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.
meşrut olunmak şart koşulmak.
meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.
meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.
303
meşveret etmek danışmak.
metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.
metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.
metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.
metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.
metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.
metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.
metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.
metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.
mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.
mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.
mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.
mevc (A.) [ موج ] dalga.
mevce (A.) [ موجه ] dalga.
mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.
mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.
meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.
mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.
304
mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.
mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.
mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.
mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.
mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.
mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.
mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.
mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.
mevt (A.) [ موت ] ölüm.
mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.
mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.
mevtın (A.) [ موطن ] yurt.
mevzi (A.) [ موضع ] yer.
mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.
mevzû (A.) [ موضوع ] konu.
mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.
mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.
mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.
meyânında (F.-T.) arasında.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
meydân (A.) [ ميدان ] alan.
meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
meyt (A.) [ ميت ] ölü.
meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
306
mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ مصراع ] dize.
mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
307
mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
mie (A.) [ مائه ] yüz.
miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
mihrak (A.) [ محراق ] odak.
mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ محور ] eksen.
308
mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
milk (A.) [ ملک ] mülk.
millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
millî (A.) [ ملی ] ulusal.
milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
mîna (F.) [ مينا ] mine.
minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
minen (A.) [ منن ] minnetler.
minkale (A.) [ منقله ] iletki.
minkar (A.) [ منقار ] gaga.
minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
309
minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
mithara (A.) [ مطهره ] matara.
mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
310
miyâh (A.) [ مياه ] sular.
miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ مو ] kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ معدل ] denk.
muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
311
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ معما ] bilmece.
muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
muannid (A.) [ معند ] inatçı.
muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
312
muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
muayyen (A.) [ معين ] belirli.
muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
313
muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
314
muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
315
muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
muhık (A.) [ محق ] haklı.
muhib (A.) [ محب ] seven.
mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
317
mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
318
munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
munzam (A.) [ منضم ] ek.
mûr (F.) [ مور ] karınca.
murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ مرغ ] kuş.
319
murûr etmek geçmek.
murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ مسطح ] düz.
musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
320
mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
mûş (F.) [ موش ] fare.
muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
321
mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
322
muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
323
mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
324
müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ مدت ] süre.
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
325
müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
mühim (A.) [ مهم ] önemli.
mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
mühr (F.) [ مهر ] mühür.
mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
meyt (A.) [ ميت ] ölü.
meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
306
mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ مصراع ] dize.
mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
307
mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
mie (A.) [ مائه ] yüz.
miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
mihrak (A.) [ محراق ] odak.
mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ محور ] eksen.
308
mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
milk (A.) [ ملک ] mülk.
millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
millî (A.) [ ملی ] ulusal.
milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
mîna (F.) [ مينا ] mine.
minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
minen (A.) [ منن ] minnetler.
minkale (A.) [ منقله ] iletki.
minkar (A.) [ منقار ] gaga.
minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
309
minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
mithara (A.) [ مطهره ] matara.
mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
310
miyâh (A.) [ مياه ] sular.
miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ مو ] kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ معدل ] denk.
muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
311
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ معما ] bilmece.
muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
muannid (A.) [ معند ] inatçı.
muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
312
muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
muayyen (A.) [ معين ] belirli.
muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
313
muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
314
muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
315
muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
muhık (A.) [ محق ] haklı.
muhib (A.) [ محب ] seven.
mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
317
mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
318
munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
munzam (A.) [ منضم ] ek.
mûr (F.) [ مور ] karınca.
murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ مرغ ] kuş.
319
murûr etmek geçmek.
murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ مسطح ] düz.
musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
320
mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
mûş (F.) [ موش ] fare.
muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
321
mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
322
muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
323
mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
324
müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ مدت ] süre.
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
325
müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
mühim (A.) [ مهم ] önemli.
mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
mühr (F.) [ مهر ] mühür.
mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
müje (F.) [ مژه ] kirpik.
müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
327
mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
328
mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ منبت ] verimli.
müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
329
münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
330
münteha (A.) [ منتها ] son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
mürde (F.) [ مرده ] ölü.
mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
331
mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
332
müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
333
müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
334
müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
335
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
336
mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
337
mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
338
müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
339
mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
340
müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
341
müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
327
mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
328
mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ منبت ] verimli.
müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
329
münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
330
münteha (A.) [ منتها ] son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
mürde (F.) [ مرده ] ölü.
mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
331
mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
332
müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
333
müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
334
müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
335
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
336
mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
337
mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
338
müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
339
mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
340
müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
341
müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-N-
nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ نعل ] nal.
na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ نبض ] nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
343
nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
nâdim etmek pişman etmek.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ناف ] göbek.
nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
344
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
345
nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ نقش ] desen.
nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
346
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ناله ] inilti.
nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı.
nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
347
namaz (F.) [ نماز ] namaz.
namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
nâmus (A. nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ نان ] ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
348
nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
nâr (A.) [ نار ] ateş.
nâr (F.) [ نار ] nar.
nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
narh (F.) [ نرخ ] nark.
nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
nass (A.) [ نص ] kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
349
nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ نطس ] nadas.
natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
350
nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
nâzil (A.) [ نازل ] inen.
nâzil olmak inmek.
nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
söyleme.
nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ نبات ] bitki.
nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ نجيس ] pis.
necm (A.) [ نجم ] yıldız.
nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
nedâmet getirmek pişman olmak.
nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
352
nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ نم ] rutubet.
nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ نمد ] keçe.
nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
nemek (F.) [ نمک ] tuz.
neml (A.) [ نمل ] karınca.
nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
353
nerd (F.) [ نرد ] tavla.
nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
nesc (A.) [ نسج ] doku.
neseb (A.) [ نسب ] soy.
nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
354
neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
nevâ (F.) [ نوا ] ses.
nevâde (F.) [ نواده ] torun.
nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
neve (F.) [ نوه ] torun.
nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
355
nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
nevid (F.) [ نوید ] müjde.
nevin (F.) [ نوین ] yeni.
nevm (A.) [ نوم ] uyku.
nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
356
nezr (A.) [ نذر ] adak.
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
niam (A.) [ نعم ] nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
nihayet (A.) [ نهایت ] son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
357
nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
nisâr etmek saçmak.
nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ نيام ] kın.
358
niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ نور ] ışık.
nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
359
nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
nümayan olmak görünmek.
nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ نعل ] nal.
na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ نبض ] nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
343
nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
nâdim etmek pişman etmek.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ناف ] göbek.
nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
344
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
345
nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ نقش ] desen.
nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
346
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ناله ] inilti.
nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı.
nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
347
namaz (F.) [ نماز ] namaz.
namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
nâmus (A.
namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ نان ] ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
348
nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
nâr (A.) [ نار ] ateş.
nâr (F.) [ نار ] nar.
nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
narh (F.) [ نرخ ] nark.
nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
nass (A.) [ نص ] kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
349
nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ نطس ] nadas.
natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
350
nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
nâzil (A.) [ نازل ] inen.
nâzil olmak inmek.
nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
söyleme.
nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ نبات ] bitki.
nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ نجيس ] pis.
necm (A.) [ نجم ] yıldız.
nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
nedâmet getirmek pişman olmak.
nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
352
nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ نم ] rutubet.
nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ نمد ] keçe.
nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
nemek (F.) [ نمک ] tuz.
neml (A.) [ نمل ] karınca.
nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
353
nerd (F.) [ نرد ] tavla.
nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
nesc (A.) [ نسج ] doku.
neseb (A.) [ نسب ] soy.
nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
354
neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
nevâ (F.) [ نوا ] ses.
nevâde (F.) [ نواده ] torun.
nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
neve (F.) [ نوه ] torun.
nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
355
nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
nevid (F.) [ نوید ] müjde.
nevin (F.) [ نوین ] yeni.
nevm (A.) [ نوم ] uyku.
nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
356
nezr (A.) [ نذر ] adak.
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
niam (A.) [ نعم ] nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
nihayet (A.) [ نهایت ] son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
357
nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
nisâr etmek saçmak.
nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ نيام ] kın.
358
niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ نور ] ışık.
nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
359
nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
nümayan olmak görünmek.
nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-Ö-
ömr (A.) [ عمر ] ömür.
örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.
-P-
pâ (F.) [ پا ] ayak.
pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
pâk (F.) [ پاک ] temiz.
pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
362
pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
pâre (F.) [ پاره ] parça.
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ پارس ] panter.
pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ پایان ] son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
363
pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
peder (F.) [ پدر ] baba.
pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
pehn (F.) [ پهن ] geniş.
pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
penah (F.) [ پناه ] sığınma.
penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
364
penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ پنج ] beş.
pence (F.) [ پنجه ] pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
pend (F.) [ پند ] öğüt.
pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
penîr (F.) [ پنير ] peynir.
per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
perend (F.) [ پرند ] atlas.
perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
perest (F.) [ پرست ] tapan.
perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
365
perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
366
pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ پس ] arka.
pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
peşm (F.) [ پشم ] yün.
peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ پيام ] haber.
peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ پيغام ] haber.
peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ پيک ] ulak.
367
peykân (F.) [ پيکان ] temren.
peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
pîl (F.) [ پيل ] fil.
pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
pistan (F.) [ پستان ] meme.
piste (F.) [ پسته ] fıstık.
pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
368
piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postîn (F.) [ پستين ] kürk.
postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
pul (F.) [ پول ] para.
pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pur (F.) [ پر ] dolu.
pûr (F.) [ پور ] oğul.
pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ پوته ] pota.
pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
pür (F.) [ پر ] dolu.
pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
369
püser (F.) [ پسر ] oğul.
püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
ömr (A.) [ عمر ] ömür.
örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.
-P-
pâ (F.) [ پا ] ayak.
pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
pâk (F.) [ پاک ] temiz.
pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
362
pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
pâre (F.) [ پاره ] parça.
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ پارس ] panter.
pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ پایان ] son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
363
pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
peder (F.) [ پدر ] baba.
pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
pehn (F.) [ پهن ] geniş.
pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
penah (F.) [ پناه ] sığınma.
penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
364
penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ پنج ] beş.
pence (F.) [ پنجه ] pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
pend (F.) [ پند ] öğüt.
pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
penîr (F.) [ پنير ] peynir.
per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
perend (F.) [ پرند ] atlas.
perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
perest (F.) [ پرست ] tapan.
perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
365
perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
366
pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ پس ] arka.
pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
peşm (F.) [ پشم ] yün.
peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ پيام ] haber.
peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ پيغام ] haber.
peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ پيک ] ulak.
367
peykân (F.) [ پيکان ] temren.
peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
pîl (F.) [ پيل ] fil.
pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
pistan (F.) [ پستان ] meme.
piste (F.) [ پسته ] fıstık.
pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
368
piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postîn (F.) [ پستين ] kürk.
postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
pul (F.) [ پول ] para.
pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pur (F.) [ پر ] dolu.
pûr (F.) [ پور ] oğul.
pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ پوته ] pota.
pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
pür (F.) [ پر ] dolu.
pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
369
püser (F.) [ پسر ] oğul.
püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-R-
ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
ra’şe vermek titretmek.
ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
371
racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ راه ] yol.
râhib (A.) [ راهب ] rahip.
rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ رحل ] semer.
rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
372
raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
râkid (A.) [ راکد ] durgun.
rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
raks (A.) [ رقص ] dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
373
rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ رایت ] sancak.
râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
374
râz (F.) [ راز ] sır.
râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ رأی ] görüş.
reâya (A.) [ رعایا ] halk.
rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
recül (A.) [ رجل ] erkek.
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
375
reff (A.) [ رف ] raf.
refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ رفت ] gidiş.
reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ رگ ] damar.
regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
reh (F.) [ ره ] yol.
rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ رهن ] rehin.
rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
reis (A.) [ رئيس ] başkan.
rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ رکز ] dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
376
remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
remmal (A.) [ رمال ] falcı.
remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
rencîde etmek incitmek.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
reng (F.) [ رنگ ] renk.
rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ رسا ] olgun.
resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
377
resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
revaç bk. revac.
revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
revzen (F.) [ روزن ] pencere.
re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
rez (F.) [ رز ] asma.
378
rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ رزق ] rızık.
riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ رئه ] akciğer.
rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
rû (F.) [ رو ] yüz.
rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
380
rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
rugan (F.) [ روغن ] yağ.
rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
ruham (A.) [ رخام ] mermer.
ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
rûy (F.) [ روی ] yüz.
rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
rûze (F.) [ روزه ] oruç.
rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
381
rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
rübab (A.) [ رباب ] rebap.
rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rüya (A.) [ رویا ] düş.
rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
ra’şe vermek titretmek.
ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
371
racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ راه ] yol.
râhib (A.) [ راهب ] rahip.
rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ رحل ] semer.
rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
372
raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
râkid (A.) [ راکد ] durgun.
rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
raks (A.) [ رقص ] dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
373
rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ رایت ] sancak.
râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
374
râz (F.) [ راز ] sır.
râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ رأی ] görüş.
reâya (A.) [ رعایا ] halk.
rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
recül (A.) [ رجل ] erkek.
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
375
reff (A.) [ رف ] raf.
refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ رفت ] gidiş.
reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ رگ ] damar.
regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
reh (F.) [ ره ] yol.
rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ رهن ] rehin.
rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
reis (A.) [ رئيس ] başkan.
rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ رکز ] dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
376
remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
remmal (A.) [ رمال ] falcı.
remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
rencîde etmek incitmek.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
reng (F.) [ رنگ ] renk.
rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ رسا ] olgun.
resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
377
resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
revaç bk. revac.
revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
revzen (F.) [ روزن ] pencere.
re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
rez (F.) [ رز ] asma.
378
rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ رزق ] rızık.
riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ رئه ] akciğer.
rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
rû (F.) [ رو ] yüz.
rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
380
rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
rugan (F.) [ روغن ] yağ.
rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
ruham (A.) [ رخام ] mermer.
ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
rûy (F.) [ روی ] yüz.
rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
rûze (F.) [ روزه ] oruç.
rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
381
rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
rübab (A.) [ رباب ] rebap.
rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rüya (A.) [ رویا ] düş.
rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-S-
sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ صبر ] sabır.
383
sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
sabun (A.) [ صابون ] sabun.
sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
sad (F.) [ صد ] yüz.
sadâ (A.) [ صدا ] ses.
sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
sadef (A.) [ صدف ] sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
384
sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
saf (A.) [ صف ] sıra.
safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
385
sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ساحه ] alan.
sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
386
sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ صخر ] kaya.
sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ صخره ] kaya.
saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
387
sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
388
sakka (A.) [ سقا ] saka.
sâl (F.) [ سال ] yıl.
salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
salât (A.) [ صلات ] namaz.
sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
salib (A.) [ صليب ] haç.
salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
389
samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ثار ] öc.
sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
390
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
sârim (A.) [ صارم ] keskin.
sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ سطل ] kova.
satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ صوب ] yön.
savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
savm (A.) [ صوم ] oruç.
savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ صوت ] ses.
sayd (A.) [ صيد ] av.
saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
sâye (F.) [ سایه ] gölge.
sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
sayf (A.) [ صيف ] yaz.
sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
391
sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
saykal (A.) [ صيقل ] cila.
saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
se (F.) [ سه ] üç.
seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
sebak (A.) [ سبق ] ders.
sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ سبد ] sepet.
sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ سبک ] üslup.
sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
392
sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
sebû (F.) [ سبو ] testi.
sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ صدا ] ses.
sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
393
sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sedy (A.) [ ثدی ] meme.
sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ سفير ] elçi.
sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
seg (F.) [ سگ ] köpek.
segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
394
sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
sehl (A.) [ سهل ] kolay.
sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
selim (A.) [ سليم ] sağlam.
selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
selle (A.) [ سله ] sele.
396
sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
sem (A.) [ سم ] zehir.
sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
semek (A.) [ سمک ] balık.
semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
semen (A.) [ سمن ] semizlik.
semen (F.) [ سمن ] yasemin.
semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
397
semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
semmûr (A.) [ سمور ] samur.
semra (A.) [ سمرا ] esmer.
semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
senâ etmek övmek.
senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
sene (A.) [ سنه ] yıl.
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
398
seng (F.) [ سنگ ] taş.
sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
serâ (F.) [ سرا ] saray.
serâb (A.) [ سراب ] serap.
serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
399
seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı.
serây (F.) [ سرای ] saray.
serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
400
serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
serî (A.) [ سریع ] hızlı.
serîr (A.) [ سریر ] taht.
serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
401
serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
402
sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
seyl (A.) [ سيل ] sel.
seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
403
seyr etmek izlemek.
seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ سبط ] torun.
sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
404
sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ سمط ] dizi.
sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
405
sırât (A.) [ صراط ] yol.
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
sî (F.) [ سی ] otuz.
siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
sîb (F.) [ سيب ] elma.
sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
sih (F.) [ سيخ ] şiş.
sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ سحر ] büyü.
sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
406
sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
sill (A.) [ سل ] verem.
sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
sindân (F.) [ سندان ] örs.
sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
sîr (F.) [ سير ] tok.
sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
408
sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ست ] altı.
sitte (A.) [ سته ] altı.
sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ سياه ] kara.
siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
409
siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ صبح ] sabah.
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
410
sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ صوف ] yün.
suffe (A.) [ صفه ] sofa.
sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
suhan (F.) [ سخن ] söz.
sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
suhen (F.) [ سخن ] söz.
sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ صلح ] barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
411
sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
sûr (A.) [ سور ] hisar.
sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
412
sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
sühan (F.) [ سخن ] söz.
sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
413
sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ سکر şeker.
sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
süm (F.) [ سم ] toynak.
sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
414
süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
sürûş (F.) [ سروش ] melek.
süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
sütûn (F.) [ ستون ] direk.
sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ صبر ] sabır.
383
sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
sabun (A.) [ صابون ] sabun.
sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
sad (F.) [ صد ] yüz.
sadâ (A.) [ صدا ] ses.
sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
sadef (A.) [ صدف ] sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
384
sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
saf (A.) [ صف ] sıra.
safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
385
sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ساحه ] alan.
sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
386
sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ صخر ] kaya.
sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ صخره ] kaya.
saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
387
sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
388
sakka (A.) [ سقا ] saka.
sâl (F.) [ سال ] yıl.
salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
salât (A.) [ صلات ] namaz.
sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
salib (A.) [ صليب ] haç.
salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
389
samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ثار ] öc.
sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
390
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
sârim (A.) [ صارم ] keskin.
sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ سطل ] kova.
satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ صوب ] yön.
savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
savm (A.) [ صوم ] oruç.
savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ صوت ] ses.
sayd (A.) [ صيد ] av.
saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
sâye (F.) [ سایه ] gölge.
sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
sayf (A.) [ صيف ] yaz.
sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
391
sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
saykal (A.) [ صيقل ] cila.
saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
se (F.) [ سه ] üç.
seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
sebak (A.) [ سبق ] ders.
sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ سبد ] sepet.
sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ سبک ] üslup.
sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
392
sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
sebû (F.) [ سبو ] testi.
sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ صدا ] ses.
sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
393
sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sedy (A.) [ ثدی ] meme.
sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ سفير ] elçi.
sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
seg (F.) [ سگ ] köpek.
segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
394
sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
sehl (A.) [ سهل ] kolay.
sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
selim (A.) [ سليم ] sağlam.
selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
selle (A.) [ سله ] sele.
396
sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
sem (A.) [ سم ] zehir.
sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
semek (A.) [ سمک ] balık.
semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
semen (A.) [ سمن ] semizlik.
semen (F.) [ سمن ] yasemin.
semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
397
semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
semmûr (A.) [ سمور ] samur.
semra (A.) [ سمرا ] esmer.
semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
senâ etmek övmek.
senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
sene (A.) [ سنه ] yıl.
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
398
seng (F.) [ سنگ ] taş.
sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
serâ (F.) [ سرا ] saray.
serâb (A.) [ سراب ] serap.
serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
399
seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı.
serây (F.) [ سرای ] saray.
serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
400
serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
serî (A.) [ سریع ] hızlı.
serîr (A.) [ سریر ] taht.
serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
401
serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
402
sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
seyl (A.) [ سيل ] sel.
seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
403
seyr etmek izlemek.
seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ سبط ] torun.
sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
404
sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ سمط ] dizi.
sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
405
sırât (A.) [ صراط ] yol.
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
sî (F.) [ سی ] otuz.
siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
sîb (F.) [ سيب ] elma.
sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
sih (F.) [ سيخ ] şiş.
sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ سحر ] büyü.
sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
406
sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
sill (A.) [ سل ] verem.
sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
sindân (F.) [ سندان ] örs.
sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
sîr (F.) [ سير ] tok.
sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
408
sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ست ] altı.
sitte (A.) [ سته ] altı.
sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ سياه ] kara.
siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
409
siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ صبح ] sabah.
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
410
sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ صوف ] yün.
suffe (A.) [ صفه ] sofa.
sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
suhan (F.) [ سخن ] söz.
sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
suhen (F.) [ سخن ] söz.
sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ صلح ] barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
411
sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
sûr (A.) [ سور ] hisar.
sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
412
sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
sühan (F.) [ سخن ] söz.
sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
413
sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ سکر şeker.
sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
süm (F.) [ سم ] toynak.
sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
414
süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
sürûş (F.) [ سروش ] melek.
süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
sütûn (F.) [ ستون ] direk.
sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-Ş-
şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
416
şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
417
şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
şakî (A.) [ شقی ] haydut.
şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
şâl (F.) [ شال ] şal.
şâm (F.) [ شام ] akşam.
şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
418
şâne (F.) [ شانه ] tarak.
şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
şast (F.) [ شست ] altmış.
şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
419
şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
şe’n (A.) [ شأن ] iş.
şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
şeb (F.) [ شب ] gece.
şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
şebân (F.) [ شبان ] geceler.
şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
420
şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
şegal (F.) [ شغال ] çakal.
şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
421
şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
şehd (A.) [ شهد ] bal.
şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ شهر ] ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
422
şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
şeker (F.) [ شکر ] şeker.
şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
423
şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
şemme (A.) [ شمه ] çok az.
şems (A.) [ شمس ] güneş.
şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
şer (A.) [ شر ] kötülük.
şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
425
şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ شش ] altı.
şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
426
şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
şevher (F.) [ شوهر ] koca.
şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
şey’ (A.) [ شیء ] şey.
şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
427
şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
428
şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
429
şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ شير ] arslan.
şîr (F.) [ شير ] süt.
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
430
şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı.
şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
şitâ (A.) [ شتا ] kış.
şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
431
şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
şûre (F.) [ شوره ] çorak.
şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
432
şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
şûy (F.) [ شوی ] koca.
şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
433
şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
şürb (A.) [ شرب ] içme.
şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
şürû (A.) [ شروع ] başlama.
şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
şüs (F.) [ شس ] akciğer.
şüst (F.) [ شست ] yıkama.
şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
şütür (F.) [ شتر ] deve.
şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
416
şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
417
şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
şakî (A.) [ شقی ] haydut.
şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
şâl (F.) [ شال ] şal.
şâm (F.) [ شام ] akşam.
şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
418
şâne (F.) [ شانه ] tarak.
şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
şast (F.) [ شست ] altmış.
şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
419
şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
şe’n (A.) [ شأن ] iş.
şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
şeb (F.) [ شب ] gece.
şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
şebân (F.) [ شبان ] geceler.
şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
420
şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
şegal (F.) [ شغال ] çakal.
şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
421
şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
şehd (A.) [ شهد ] bal.
şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ شهر ] ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
422
şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
şeker (F.) [ شکر ] şeker.
şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
423
şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
şemme (A.) [ شمه ] çok az.
şems (A.) [ شمس ] güneş.
şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
şer (A.) [ شر ] kötülük.
şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
425
şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ شش ] altı.
şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
426
şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
şevher (F.) [ شوهر ] koca.
şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
şey’ (A.) [ شیء ] şey.
şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
427
şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
428
şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
429
şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ شير ] arslan.
şîr (F.) [ شير ] süt.
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
430
şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı.
şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
şitâ (A.) [ شتا ] kış.
şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
431
şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
şûre (F.) [ شوره ] çorak.
şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
432
şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
şûy (F.) [ شوی ] koca.
şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
433
şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
şürb (A.) [ شرب ] içme.
şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
şürû (A.) [ شروع ] başlama.
şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
şüs (F.) [ شس ] akciğer.
şüst (F.) [ شست ] yıkama.
şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
şütür (F.) [ شتر ] deve.
şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
_T_
tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ تا ] kadar.
ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
435
ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
436
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
437
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
taaffün etmek kokuşmak.
taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ طعام ] yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
438
taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
taannüd etmek inat etmek.
taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
439
tab’ olunmak basılmak.
tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
tabak (A.) [ طبق ] tabak.
tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ تابه ] tava.
tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
440
tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
tabl (A.) [ طبل ] davul.
tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
441
taciz etmek rahatsız etmek.
tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
442
tağdiye etmek beslemek.
tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr edilmek değiştirilmek.
tağyîr etmek değiştirmek.
tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
443
tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
444
tahayyül etmek hayal etmek.
tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
tahdîd etmek sınırlandırmak.
tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
445
tahkîr etmek aşağılamak.
tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
446
tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr edilmek yazılmak.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
tahrîs etmek hırslandırmak.
tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
447
tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
tahte (F.) [ تخته ] tahta.
tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
448
tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
tâir (A.) [ طائر ] kuş.
tâk (A.) [ طاق ] kemer.
tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
takallüs etmek kasılmak.
takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
449
takdim etmek sunmak.
takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
450
taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
451
talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
452
tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ تنبان ] don.
tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
480
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
tene (F.) [ تنه ] gövde.
tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ تنگ ] dar.
tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
481
tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
482
tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
483
terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
484
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
ters (F.) [ ترس ] korku.
tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
485
tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
486
tesâdüf etmek rastlamak.
tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
487
tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
488
tesmîm etmek zehirlemek.
tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
489
teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
490
teşkîl edilmek kurulmak.
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
491
tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
tevakkuf etmek durmak.
tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
492
tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
teverrüm etmek şişmek.
tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
493
tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
494
tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
tezyîd etmek arttırmak.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ طب ] tıp.
tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
495
tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
496
tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tûde (F.) [ توده ] yığın.
tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
497
tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
turş (F.) [ ترش ] ekşi.
turuk (A.) [ طرق ] yollar.
turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
tûşe (F.) [ توشه ] azık.
tût (F.) [ توت ] dut.
tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ تراب ] toprak.
türb (F.) [ ترب ] turp.
498
türbet (F.) [ تربت ] türbe.
türk 1.Türk. 2.güzel.
türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvân (F.) [ توان ] güç.
tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ تا ] kadar.
ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
435
ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
436
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
437
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
taaffün etmek kokuşmak.
taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ طعام ] yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
438
taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
taannüd etmek inat etmek.
taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
439
tab’ olunmak basılmak.
tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
tabak (A.) [ طبق ] tabak.
tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ تابه ] tava.
tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
440
tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
tabl (A.) [ طبل ] davul.
tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
441
taciz etmek rahatsız etmek.
tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
442
tağdiye etmek beslemek.
tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr edilmek değiştirilmek.
tağyîr etmek değiştirmek.
tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
443
tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
444
tahayyül etmek hayal etmek.
tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
tahdîd etmek sınırlandırmak.
tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
445
tahkîr etmek aşağılamak.
tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
446
tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr edilmek yazılmak.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
tahrîs etmek hırslandırmak.
tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
447
tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
tahte (F.) [ تخته ] tahta.
tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
448
tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
tâir (A.) [ طائر ] kuş.
tâk (A.) [ طاق ] kemer.
tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
takallüs etmek kasılmak.
takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
449
takdim etmek sunmak.
takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
450
taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
451
talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
452
tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ تنبان ] don.
tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
480
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
tene (F.) [ تنه ] gövde.
tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ تنگ ] dar.
tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
481
tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
482
tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
483
terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
484
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
ters (F.) [ ترس ] korku.
tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
485
tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
486
tesâdüf etmek rastlamak.
tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
487
tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
488
tesmîm etmek zehirlemek.
tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
489
teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
490
teşkîl edilmek kurulmak.
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
491
tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
tevakkuf etmek durmak.
tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
492
tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
teverrüm etmek şişmek.
tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
493
tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
494
tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
tezyîd etmek arttırmak.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ طب ] tıp.
tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
495
tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
496
tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tûde (F.) [ توده ] yığın.
tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
497
tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
turş (F.) [ ترش ] ekşi.
turuk (A.) [ طرق ] yollar.
turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
tûşe (F.) [ توشه ] azık.
tût (F.) [ توت ] dut.
tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ تراب ] toprak.
türb (F.) [ ترب ] turp.
498
türbet (F.) [ تربت ] türbe.
türk 1.Türk. 2.güzel.
türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvân (F.) [ توان ] güç.
tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-U-
u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ عمق ] derinlik.
ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ امور ] işler.
unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ عروه ] kulp.
uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
usr (A.) [ عسر ] güçlük.
usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.
usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.
-Ü-
übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
ümîd etmek umutlanmak.
ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ اناس ] halk.
ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ انس ] alışma.
ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
üstüre (F.) [ استره ] ustura.
üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ اشتر ] deve.
üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
üzn (A.) [ اذن ] kulak.
u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ عمق ] derinlik.
ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ امور ] işler.
unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ عروه ] kulp.
uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
usr (A.) [ عسر ] güçlük.
usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.
usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.
-Ü-
übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
ümîd etmek umutlanmak.
ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ اناس ] halk.
ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ انس ] alışma.
ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
üstüre (F.) [ استره ] ustura.
üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ اشتر ] deve.
üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
üzn (A.) [ اذن ] kulak.
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Dini Programlar, Kitaplar, E-Kitaplar
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur