İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Uyeols10
Forumumuza Hoşgeldiniz Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) Salâvat Getirmeden Kapatmayınız "Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin Ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed"
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) 291279.medium


Join the forum, it's quick and easy

İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Uyeols10
Forumumuza Hoşgeldiniz Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) Salâvat Getirmeden Kapatmayınız "Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin Ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed"
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) 291279.medium
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Saat

Similar topics
    Mayıs 2024
    PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
      12345
    6789101112
    13141516171819
    20212223242526
    2728293031  

    Takvim Takvim

    En son konular
    » Kötü Din Adamları
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptySalı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur

    » Gül’den hiç ders almıyor musun?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptySalı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur

    » Kadir Geceniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur

    » Kadir Geceniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur

    » Elveda Ey Şehri Ramazan
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur

    » Kadir Gecesinde :((
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerif Giderken
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur

    » Ateşten Lokma..!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur

    » Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyCuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur

    » Allah'ım (c.c.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur

    » En Güzel Duâlar ve Anlamları
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur

    » Amin
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur

    » Yetişin...
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur

    » Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur

    » Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur

    » Kendimden Kaçabilsem
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur

    » Özleminle Ey Sevgili
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur

    » Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur

    » Af Dilerim..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur

    » Ya Rabbah :(
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur

    » Gül Efendim (S.A.V.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur

    » Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur

    » Ey Yar (S.A.V.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur

    » Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur

    » O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur

    » Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur

    » Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur

    » Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur

    » Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur

    » Ya Rasulallah (SAV)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur

    » Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur

    » ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur

    » Minber’den Ötelere Bakış
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPerş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur

    » Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPerş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur

    » Hayret Doğrusu
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur

    » Göz Kalbin Elçisidir
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur

    » Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur

    » Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur

    » Başkaları Bilmese de Olur..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur

    » Sohbet; Güzelle Güzeldir..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur

    » İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur

    » BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur

    » Artan Pilav
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur

    » Ömür Sermayesi..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur

    » Mecnun ve Devesi
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur

    » Usta ve Şaşı Çırak..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur

    » İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur

    » Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) EmptyPaz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur

    KUR’AN-I KERİM DİNLE

    Mealli Kur'an Dinleyelim

    Hadis-i Şerif

    1-Âfetü’l ilmi ennisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtüimâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helalicihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’ttayyibetü sadakatün: Güzel sözsadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’ssüyuf: Cennet kılıçların gölgesialtındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadetiedvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anühüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’lhikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’lmümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ulmümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytükülli takiyyin: Mescid, takva sahiplerininevidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvelibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-Elcümuatü haccü’l mesakin: Cumafakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’ssuali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’lkelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahikitumitül kalb: Çok gülmek kalbiöldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrüummü’l habais: İçki,kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatümâlün la yenfedü: Kanaat bitmez birsermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman:Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’üala dini halilihi: Kişi, arkadaşının diniüzeredir.

    Giriş yap

    Şifremi unuttum

    Arama
     
     

    Sonuç :
     


    Rechercher çıkıntı araştırma

    Istatistikler
    Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız var
    Son kaydolan kullanıcımız: emrec77

    Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    1 sayfadaki 2 sayfası 1, 2  Sonraki

    Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:03 pm

    -A-

    â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
    pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
    a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
    a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
    â’ik (A.) [ عائق ] engel.
    a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
    a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
    a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
    a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
    a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
    a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
    a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
    a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
    a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
    a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
    a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
    a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
    a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
    a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
    a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
    a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
    a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
    a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
    a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
    a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
    a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
    a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
    a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
    a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
    âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
    8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
    âb (F.) [ آب ] Ağustos.
    âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
    âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
    âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
    âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
    âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
    âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
    âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
    âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
    ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
    abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
    âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
    âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
    âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
    âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
    âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
    âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
    âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
    âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
    âbâl (A.) [ آبال ] develer.
    âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
    abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
    âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
    âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
    âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
    abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
    âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
    âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
    âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
    abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
    abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
    abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
    âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
    abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
    âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
    âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
    âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
    abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
    âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
    âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
    âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
    âbî (F.) [ آبی ] mavi.
    âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
    abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
    âbidât [ آبدات ] anıtlar.
    âbide (A.) [ آبده ] anıt.
    âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
    âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
    âbir (A.) [ عابر ] yaya.
    âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
    âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
    âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
    âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
    âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
    âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
    âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
    abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
    âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
    âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
    abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
    âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
    âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
    âc (A.) [ عاج ] fildişi.
    âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
    acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
    acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
    aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
    acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
    acele (A.) [ عجله ] acele.
    aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
    acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
    acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
    acemce (A.-T.) Farsça.
    acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
    acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
    acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
    aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
    acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
    acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
    âcil (A.) [ عاجل ] acil.
    âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
    acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
    âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
    âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
    âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
    âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
    âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
    acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
    acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
    acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
    acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
    âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
    acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
    âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
    adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
    adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
    adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
    adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
    âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
    adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
    adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
    add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
    addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
    addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
    addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
    aded (A.) [ عدد ] sayı.
    adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
    adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
    âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
    adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
    adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
    adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
    adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
    adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
    adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
    ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
    âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
    âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
    âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
    âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
    ades (A.) [ عدس ] mercimek.
    adese (A.) [ عدسه ] mercek.
    âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
    âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
    âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
    adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
    âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
    adîd (A.) [ عدید ] birçok.
    adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
    âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
    adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
    âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
    adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
    adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
    âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
    adl (A.) [ عدل ] adalet.
    adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
    adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
    adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
    adn (A.) [ عدن ] cennet.
    adû (A.) [ عدو ] düşman.
    âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
    âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
    âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
    âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
    âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
    âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
    âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
    âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
    âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
    âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
    âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
    âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
    âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
    âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
    âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
    afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
    âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
    âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
    âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
    parlayan, sevgili, maşuk.
    âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
    âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
    afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
    afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
    afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
    âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
    âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
    âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
    âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
    âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
    afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
    âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
    âgâh etmek haberdar etmek.
    âgâh olmak haberdar olmak.
    âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
    âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
    âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
    âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
    âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
    âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
    ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
    âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
    ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
    âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
    ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
    ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
    ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
    ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
    ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
    ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
    ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
    ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
    ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
    ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
    ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
    ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
    ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
    ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
    âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
    âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
    âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
    âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
    ahad (A.) [ احد ] bir.
    ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
    ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
    ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
    ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
    ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
    ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
    ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
    ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
    ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
    ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
    ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
    ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
    ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
    ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
    âhek (F.) [ آهک ] kireç.
    âhen (F.) [ آهن ] demir.
    âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
    âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
    âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
    âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
    âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
    âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
    âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
    âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
    âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
    âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
    âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
    âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
    âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
    âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
    âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
    âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
    ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
    ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
    ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
    ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
    ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
    ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
    âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
    ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
    âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
    âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
    âhire (A.) [ آخره ] son.
    ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
    âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
    âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
    âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
    âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
    âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
    âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
    ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
    ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
    ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
    ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
    ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
    ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
    ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
    ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
    ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
    ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
    ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
    ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
    ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
    ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
    ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
    ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
    ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
    ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
    ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
    ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
    ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
    ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
    ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
    ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
    ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
    ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
    ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
    ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
    ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
    ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
    ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
    âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
    ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
    ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
    ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
    ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
    ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
    ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
    âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
    âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
    âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
    âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
    âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
    âhur (F.) [ آخر ] ahır.
    âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
    âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
    âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
    âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
    âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
    ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
    ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
    ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
    ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
    ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
    ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
    ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
    ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
    ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
    ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
    ahz (A.) [ اخذ ] alma.
    ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
    ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
    ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
    ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
    ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
    ahzetmek almak.
    ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
    ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
    âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
    âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
    âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
    âika (A.) [ عائقه ] engel.
    âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
    ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
    âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
    âk (A.) [ عاق ] serkeş.
    akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
    akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
    akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
    akabinde (A.-T.) ardından.
    akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
    akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
    akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
    akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
    akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
    akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
    akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
    akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
    akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
    akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
    akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
    akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
    yapmak, sözleşme yapmak.
    akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
    âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
    âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
    âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
    âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
    akıl (A.) [ عقل ] akıl.
    âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
    âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
    âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
    âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
    akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
    akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
    akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
    âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
    akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
    akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
    akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
    akl (A.) [ عقل ] akıl.
    akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
    akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
    akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
    akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
    akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
    aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
    aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
    aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
    aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
    akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
    akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
    akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
    akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
    akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
    akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
    akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
    akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
    akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
    akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
    aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
    aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
    aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
    aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
    aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
    aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
    aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
    aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
    akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
    aksetmek yansımak, vurmak.
    aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
    aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
    aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
    aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
    aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
    aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
    akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
    akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
    akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
    akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
    akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
    âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
    âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
    alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
    alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
    alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
    âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
    alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
    alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
    alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
    alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
    alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
    alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
    alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
    alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
    alâkadar etmek ilgilendirmek.
    alâkadar olmak ilgilenmek.
    alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
    alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
    âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
    alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
    alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
    âlât (A.) [ آلات ] aletler.
    alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
    alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
    âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
    aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
    alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
    aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
    alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
    alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
    alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
    alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
    alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
    alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
    alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
    alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
    alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
    aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
    alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
    alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
    âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
    alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
    âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
    alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
    âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
    âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
    âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
    âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
    âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
    alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
    alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
    âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
    alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
    alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
    aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
    aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
    aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
    âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
    âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
    âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
    âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
    âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
    âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
    alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
    âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
    alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
    âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
    âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
    âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
    âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
    aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
    Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
    allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
    âlû (F.) [ آلو ] erik.
    âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
    âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
    âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
    âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
    âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
    âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
    âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
    âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
    âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
    âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
    a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
    âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
    âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
    âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
    amd (A.) [ عمد ] kasıt.
    amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
    âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
    âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
    âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
    âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
    amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
    amele (A.) [ عمله ] işçi.
    amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
    amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
    ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
    ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
    âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
    âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
    amîk (A.) [ عميق ] derin.
    âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
    amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
    âmîn (A.) [ آمن ] amin.
    âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
    âmir (A.) [ آمر ] emreden.
    âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
    âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
    âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
    âmm (A.) [ عام ] yıl.
    amm (A.) [ عم ] amca.
    ammâ (A.) [ اما ] ama.
    ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
    amme (A.) [ عمه ] hala.
    amûd (A.) [ عمود ] direk.
    amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
    amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
    âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
    âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
    âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
    âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
    âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
    ân (A.) [ آن ] an.
    an (A.) [ عن ] –den, -dan.
    ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
    ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
    an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
    an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
    an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
    ânân (F.) [ آنان ] onlar.
    anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
    anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
    ânât (A.) [ آنات ] anlar.
    anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
    anber (A.) [ عنبر ] amber.
    anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
    andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
    âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
    anh (A.) [ عنه ] ondan.
    anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
    anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
    ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
    ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
    âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
    ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
    ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
    ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
    ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
    ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
    anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
    âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
    ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
    ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
    ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
    arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
    arab (A.) [ عرب ] arap
    arabî (A.) [ عربی ] arapça.
    arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
    arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
    arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
    arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
    ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
    ârâm etmek yerleşmek
    ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
    ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
    ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
    ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
    ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
    araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
    arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
    arbede (A.) [ عربده ] kavga.
    arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
    ard (F.) [ آرد ] un.
    ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
    arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
    ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
    ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
    ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
    ârî (F.) [ آری ] evet.
    ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
    âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
    arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
    arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
    arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
    arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
    arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
    arûs (A.) [ ] gelin.
    arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
    arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
    arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
    arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
    arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
    ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
    asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
    âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
    asab (A.) [ عصب ] sinir.
    asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
    asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
    asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
    âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
    asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
    asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
    asamm (A.) [ اصم ] sağır.
    âsân (F.) [ آسان ] kolay.
    âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
    âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
    âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
    asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
    asel (A.) [ عسل ] bal.
    ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
    asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
    asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
    asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
    ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
    âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
    asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
    âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
    âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
    asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
    asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
    asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
    âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
    âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
    âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
    asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
    asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
    asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
    aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
    aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
    âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
    âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
    asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
    asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
    asrî (A.) [ عصری ] modern.
    âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
    âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
    âster (F.) [ آستر ] astar.
    âstîn (F.) [ آستين ] yen.
    âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
    âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
    âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
    âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
    âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
    âşâm (F.) [ آشام ] içen.
    aşer (A.) [ عشر ] on.
    aşere (A.) [ عشره ] onlar.
    aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
    âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
    âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
    âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
    âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
    âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
    âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
    âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
    âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
    âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
    aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
    âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
    âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
    aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
    âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
    âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
    âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
    âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
    âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
    âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
    aşre (A.) [ عشره ] on.
    âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
    âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
    âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
    âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
    âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
    ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
    at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
    atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
    atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
    atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
    ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
    atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
    atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
    atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
    ateh (A.) [ عته ] bunama.
    ateh getirmek bunamak.
    âteş (F.) [ آتش ] ateş.
    âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
    âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
    âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
    âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
    âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
    âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
    âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
    âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
    âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
    âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
    âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
    âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
    âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
    âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
    âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
    âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
    âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
    atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
    atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
    atfetmek yöneltmek, vermek.
    âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
    âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
    âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
    âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
    âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
    âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
    atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
    atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
    atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
    âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
    âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
    âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
    âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
    atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
    atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
    atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
    atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
    ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
    atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
    atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
    atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
    attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
    attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
    atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
    avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
    avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
    avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
    avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
    avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
    avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
    avân (A.) [ اوان ] zaman.
    âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
    âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
    avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
    avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
    âvâz (F.) [ آواز ] ses.
    âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
    avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
    avdet etmek dönmek.
    avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
    âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
    avn (A.) [ عون ] yardım.
    avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
    avret (A.) [ عورت ] kadın.
    âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
    ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
    ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
    âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
    ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
    âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
    âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
    âyine (F.) [ آینه ] ayna.
    âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
    ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
    aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
    ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
    ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
    aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
    ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
    ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
    ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
    azâb (A.) [ عذاب ] azap.
    azab (A.) [ عزب ] bekar.
    azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
    âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
    âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
    âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
    azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
    âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
    azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
    âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
    âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
    azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
    âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
    azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
    azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
    azimet etmek gitmek.
    aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
    azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
    azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
    azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
    azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
    azm (A.) [ عظم ] kemik.
    âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
    âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
    azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
    azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
    azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
    azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
    âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.


    En son İslamcokguzel tarafından Ptsi Ara. 13, 2010 9:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:05 pm

    -B-

    bâ (F.) [ 1 [با .ile. 2.sahip.
    ba’de (A.) [ بعد ] sonra.
    ba’dehu (A.) [ بعده ] daha sonra, ondan sonra.
    ba’delmîlâd (A.) [ بعدالميلاد ] milattan sonra, İsa’dan sonra.
    ba’demâ (A.) [ بعدما ] bundan böyle.
    ba’dezin (A.-F.) [ بعدازاین ] bundan sonra, bundan böyle.
    ba’s (A.) [ بعث ] diriliş.
    ba’süba’delmevt (A.) [ بعث بعد الموت ] ölümden sonra diriliş.
    ba’zan (A.) [ بعضا ] bazen, kimi zaman.
    bâb (A.) [ 1 [باب .kapı. 2.konu. 3.bölüm.
    bâbâ (F.) [ 1 [بابا .baba. 2.ata.
    bâbâyâne (F.) [ بابایانه ] babaca, babacan.
    bâbûne (F.) [ بابونه ] babuna, papatya.
    bâc (F.) [ 1 [باج .haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
    bâcgîr (F.) [ باجگير ] vergi memuru.
    bâd (F.) [ 1 [باد .rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
    bâdâm (F.) [ بادام ] badem.
    bâdbân (F.) [ بادبان ] yelken.
    bâdbedest (F.) [ بادبدست ] eli boş, züğürt.
    bâdbîz (F.) [ بادبيز ] yelpaze.
    bâde (F.) [ 1 [باده .içki. 2.şarap.
    bâdefürûş (F.) [ باده فروش ] meyhaneci.
    bâdehâr (F.) [ باده خوار ] içki içen.
    bâdekeş (F.) [ باده کش ] şarap içen.
    bâdenûş (F.) [ باده نوش ] içki içen.
    bâdî (A.) [ بادی ] sebep olan, yol açan.
    bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
    bâdire (A.) [ بادره ] tehlikeli olay, felaket.
    bâdiye (A.) [ بادیه ] çöl.
    bâğ (F.) [ باغ ] bahçe, bağ.
    bağal (F.) [ بغل ] koltuk.
    bâğbân (F.) [ باغبان ] bahçıvan.
    bâğçe (F.) [ باغچه ] bahçe.
    bağçevan (F.) [ باغچوان ] bahçıvan.
    bağteten (A.) [ بغتة ] ansızın, birdenbire.
    bâh (A.) [ باه ] cinsel güç.
    bahâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
    bâhaber (F.-A.) [ باخبر ] haberli, haberdar.
    bahâdar (F.) [ بهادار ] kıymetli.
    bahâdır (F.) [ بهادر ] yiğit.
    bahâne (F.) [ 1 [بهانه .bahane. 2.sebep.
    bahânecû (F.) [ بهانه جو ] bahaneci.
    bahâr (F.) [ 1 [بهار .ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
    bahârî (F.) [ بهاری ] ilkbahar ile ilgili.
    bahâyim (A.) [ بهایم ] dört ayaklı hayvanlar.
    bahîl (A.) [ بخيل ] cimri.
    bâhired (F.) [ باخرد ] akıllı.
    bâhis (A.) [ باحث ] bahseden, söz eden.
    bahis (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
    bahr -i siyâh [ بحر سياه ] Karadeniz.
    bahr (A.) [ بحر ] deniz.
    bahr -i ahdar [ بحر احضر ] Hint Okyanusu.
    bahr -i ahmer [ بحر احمر ] Kızıldeniz.
    bahr -i hazer [ بحر خزر ] Hazar Denizi.
    bahr -i kulzum [ بحر قلزم ] Kızıldeniz.
    bahr -i muhît-i atlasî [ بحر محيط اطلسی ] Atlas Okyanusu.
    bahr -i muhît-i kebîr [ بحر محيط کبير ] Büyük Okyanus.
    bahr -i mutavassıt [ بحر متوسط ] Akdeniz.
    bahs (A.) [ 1 [بحث .konu. 2.tartışma.
    bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
    bahs etmek ele almak, söz etmek.
    bahş (F.) [ بخش ] bağışlayan.
    bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
    bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
    bahşâyiş (F.) [ 1 [بخشایش .bağışlama. 2.bağış, ihsan.
    bahşiş (F.) [ 1 [بخشش .bağış. 2.bahşiş.
    baht (F.) [ بخت ] talih.
    bahtiyârî (F.) [ بختياری ] bahtiyarlık.
    bâhûr (A.) [ باخور ] aşırı sıcak.
    bâhusus (F.-A.) [ باخصوص ] hele hele, özellikle.
    baîd (A.) [ بعيد ] uzak.
    bâis (A.) [ باعث ] yol açan, sebep olan.
    bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
    bâjurnal (F.-Fr.) [ باژورنال ] tutanak ile.
    bâk (F.) [ باک ] korku.
    bakâyâ (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar.
    bakıyye (A.) [ بقيه ] geriye kalan, bakiye.
    bâkî (A.) [ 1 [باقی .kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
    bâkir (A.) [ باکر ] el sürülmemiş.
    bâkire (A.) [ باکره ] kızoğlan kız.
    bâl (F.) [ بال ] kanat.
    bâlâ (F.) [ 1 [بالا .yukarı, üst. 2.boy.
    bâlâbülend (F.) [ بالابلند ] uzun boylu.
    bâlâhâne (F.) [ بالاخانه ] tavan arası, çatı.
    bâlâpervaz (F.) [ بالاپرواز ] yükseklerden uçan.
    bâliğ (A.) [ 1 [بالغ .erişkin. 2.tutan, varan.
    bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
    bâlîn (F.) [ 1 [بالين .başucu. 2.yastık.
    bâliş (F.) [ بالش ] yastık.
    bâm (F.) [ بام ] dam, çatı.
    bâmazbata (F.-A.) [ بامضبطه ] tutanak ile.
    bâmdâd (F.) [ بامداد ] sabah, sabahleyin.
    bâmukâvele (F.-A.) [ بامقاوله ] sözleşme ile, sözleşmeli.
    bâng (F.) [ 1 [بانگ .ses. 2.haykırış.
    bânû (F.) [ 1 [بانو .bayan. 2.büyük hanım.
    bâr (F.) [ 1 [بار .yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
    bâr vermek meyva vermek.
    bârân (F.) [ باران ] yağmur.
    bârapor (F.-Fr.) [ باراپور ] rapor ile birlikte, raporlu.
    bârber (F.) [ باربر ] hamal.
    bâre (F.) [ 1 [باره .defa. 2.sur.
    bârgâh (F.) [ 1 [بارگاه .yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
    bârgîr (F.) [ بارگير ] beygir.
    bârî (F.) [ باری ] hiç olmazsa, en azından.
    bârid (A.) [ بارد ] soğuk.
    bârîk (F.) [ باریک ] ince.
    bârika (A.) [ بارقه ] şimşek.
    bâriz (A.) [ بارز ] belirgin.
    bârû (F.) [ بارو ] burç, hisar burcu.
    bârver (F.) [ 1 [بارور .verimli. 2.meyvalı.
    basar (A.) [ 1 [بصر .görme. 2.görme yetisi.
    basîret (A.) [ بصيرت ] görüş, ileriyi görme gücü.
    basît (A.) [ 1 [بسيط .sade. 2.kolay.
    bast (A.) [ بسط ] yayma.
    batâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
    bâtakrîr (F.-A.) [ باتقریر ] rapor halinde.
    bâtıl (A.) [ 1 [باطل .hükümsüz. 2.boş.
    batın (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
    bâtınen (A.) [ باطنا ] işin iç yüzünde.
    batî (A.) [ بطی ] ağır, yavaş.
    batn (A.) [ 1 [بطن .karın. 2.kuşak, nesil.
    batt (A.) [ بط ] kaz.
    battal (A.) [ 1 [بطال .yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
    bâvekar (F.-A.) [ باوقار ] ağırbaşlı.
    bâyi (A.) [ بایع ] satıcı.
    bayrakdâr (A.-F.) [ بيدقدار ] bayraktar, sancaktar.
    baytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
    bâz (F.) [ 1 [باز .tekrar. 2.açık. 3.doğan.
    bazargâh (F.) [ بازارگاه ] pazar yeri.
    bazen (A.) [ بعضا ] kimi zaman
    bazı (A.) [ بعض ] kimi.
    bâzî (F.) [ بازی ] oyun.
    bâzîçe (F.) [ بازیچه ] oyuncak.
    bâzû (F.) [ 1 [بازو .kol. 2.güç.
    be’s (A.) [ بأس ] zarar, kötü yan.
    bebr (F.) [ ببر ] kaplan.
    becâ (F.) [ بجا ] yerinde.
    becâyiş (F.) [ بجایش ] yer değişimi.
    beççe (F.) [ 1 [بچه .çocuk. 2.yavru.
    bed (F.) [ بد ] kötü.
    bed’ etmek başlamak.
    bedahd (F.-A.) [ بدعهد ] sözünde durmayan.
    bedâheten (A.) [ بداهة ] düşünmeden.
    bedahlâk (F.-A.) [ بداخلاق ] ahlaksız.
    bedâvâz (F.) [ بدآواز ] kötü sesli.
    bedâvet (A.) [ 1 [بداوت .göçebelik. 2.bedevîlik.
    bedâyi’ (A.) [ بدایع ] yeni ve güzel şeyler.
    bedbaht (F.) [ بدبخت ] tahilsiz.
    bedbaht etmek mutsuz etmek.
    bedbîn (F.) [ بدبين ] kötümser, karamsar.
    bedbû (F.) [ بدبو ] kötü kokulu.
    bedcins (F.-A.) [ بدجنس ] kötü cinsli, cinsi bozuk.
    bedçeşm (F.) [ بدچشم ] kötü gözlü.
    beddil (F.) [ بددل ] ödlek.
    bedduâ (F.-A.) [ بددعا ] ilenç.
    bedelât (A.) [ بدلات ] bedeller.
    bedendîş (F.) [ بداندیش ] kötü düşünceli.
    bedenen (A.) [ بدنا ] vücutça.
    bedestân (F.) [ بزستان ] bedesten.
    bedevî (A.) [ بدوی ] çöl arabı.
    bedeviyyet (A.) [ 1 [بدویت .göçebelik. 2.bedevîlik.
    bedfercâm (F.) [ بدفرجام ] kötü sonlu.
    bedgû (F.) [ بدگو ] dedikoducu.
    bedgüher (F.) [ بدگهر ] kalbi bozuk, mayası bozuk.
    bedhâh (F.) [ بدخواه ] birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
    bedhû (F.) [ بدخو ] huysuz, kötü huylu.
    bedî’ (A.) [ بدیع ] güzel, yepyeni.
    bedîa (A.) [ بدیعه ] yepyeni şey.
    bedîhe (A.) [ بدیهه ] düşünmeden.
    bedîhî (A.) [ بدیهی ] kuşkusuz.
    bedkâr (F.) [ بدکار ] kötü hareketli.
    bedlikâ (F.-A.) [ بدلقا ] çirkin.
    bedmâye (F.) [ بدمایه ] mayası bozuk.
    bedmest (F.) [ بدمست ] içip içip dağıtan.
    bedmestî (F.) [ بدمستی ] içip içip dağıtma.
    bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.
    bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
    bedmihr (F.) [ بدمهر ] sevgisiz.
    bednâm (F.) [ بدنام ] adı kötüye çıkmış.
    bednigâh (F.) [ بدنگاه ] kötü gözlü, kötü bakışlı.
    bednihâd (F.) [ بدنهاد ] kötü yaratılışlı, soysuz.
    bedr (A.) [ بدر ] dolunay.
    bedre (A.) [ بدره ] para kesesi.
    bedreftâr (F.) [ بدرفتار ] kötü davranışlı.
    bedreka (F.) [ 1 [بدرقه .uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
    bedrûd (F.) [ بدرود ] veda.
    bedsigâl (F.) [ بدسگال ] kötü düşünceli.
    bedsîret (F.-A.) [ بدسيرت ] ahlaksız.
    bedsirişt (F.) [ بدسرشت ] kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
    bedter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter.
    bedtıynet (F.-A.) [ بدطينت ] tıynetsiz, karaktersiz.
    bedzebân (F.) [ بدزبان ] ağzı bozuk.
    bedzehre (F.) [ بدزهره ] ödlek.
    begâyet (F.-A.) [ بغایت ] çok, son derece.
    behâ (F.) [ بها ] değer, kıymet.
    behbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
    behcet (A.) [ 1 [بهجت .sevinç. 2.güzellik.
    behem (F.) [ بهم ] birlikte, beraber.
    behemehâl (F.-A.) [ بهه حال ] her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
    beher (F.) [ بهر ] her, her biri.
    behic (A.) [ بهيج ] güleryüzlü.
    behîmî (A.) [ بهيمی ] hayvanî.
    behîmiyyet (A.) [ بهيميت ] hayvanlık.
    behişt (F.) [ بهشت ] cennet.
    behiştî (F.) [ بهشتی ] cennetlik.
    behiyye (A.) [ بهيه ] güzel.
    behmân (F.) [ بهمان ] falan, filan.
    behre (F.) [ بهره ] nasip.
    behremend (F.) [ 1 [بهرمند .hisse sahibi. 2.yararlanan.
    beht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
    behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
    bekâ (A.) [ بقا ] kalıcılık.
    bekâm (F.) [ بکام ] muradına ermiş.
    bekâm olmak muradına ermek.
    bekâya (A.) [ بقایا ] geriye kalanlar; kalıntılar.
    bekrî (A.) [ بکری ] içki düşkünü.
    beksimat (F.) [ بکسمات ] peksimet.
    bel (A.) [ بل ] belki.
    bel’ (A.) [ 1 [بلع .yutma. 2.yutulma.
    bel’ edilmek yutulmak.
    bel’ etmek yutmak.
    belâ (A.) [ بلا ] felaket, musibet.
    belâ (A.) [ بلی ] evet.
    belâdet (A.) [ بلادت ] dangalaklık.
    belâdîde (A.-F.) [ بلادیده ] belaya uğramış.
    belâgat (A.) [ بلاغت ] kusursuz söz söyleme
    belâhet (A.) [ بلاهت ] eblehlik.
    belâyâ (A.) [ بلایا ] belalar.
    belde (A.) [ 1 [بلده .kent. 2.diyar, memleket.
    beled (A.) [ 1 [بلد .kent. 2.memleket.
    beledî (A.) [ بلدی ] kentli.
    belediyye (A.) [ بلدیه ] belediye.
    belî (A.) [ بلی ] evet.
    belîğ (A.) [ 1 [بليغ .fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
    beliyyât (A.) [ بليات ] belalar.
    belki (F.-A.) [ بلکه ] olabilir, belki.
    belût (A.) [ 1 [بلوط .pelit, palamut. 2.meşe.
    benâdir (A.<F.) [ بنادر ] limanlar.
    benâm (F.) [ 1 [بنام .ünlü. 2.adında.
    benân (A.) [ 1 [بنان .parmaklar. 2.parmak uçları.
    benât (A.) [ بنات ] kızlar.
    bend (F.) [ 1 [بند .bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
    bend olmak bağlanmak.
    bende (F.) [ 1 [بنده .kul. 2.köle.
    bendegân (F.) [ 1 [بندگان .kullar. 2.köleler.
    bendegî (F.) [ 1 [بندگی .kulluk. 2.kölelik.
    bendehâne (F.) [ بنده خانه ] benim evim.
    bender (F.) [ بندر ] liman.
    bendergâh (F.) [ بندرگاه ] rıhtım.
    bendezâde (F.) [ 1 [بنده زاده .köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
    benefşe (F.) [ بنفشه ] menekşe.
    benefşî (F.) [ بنفشی ] mor.
    beng (F.) [ بنگ ] esrar.
    bengî (F.) [ بنگی ] esrarkeş.
    benî (A.) [ بنی ] oğullar.
    benîâdem [ بنی آدم ] insanlar, Adem oğulları.
    benîisrâîl ı [ بنی اسرائيل ] İsrailoğulları.
    bennâ (A.) [ بناء ] yapı ustası.
    benû (A.) [ بنو ] oğullar.
    ber (F.) [ 1 [بر .üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
    berâ’et (A.) [ برائت ] aklanma.
    berâ’et etmek aklanmak.
    berâber (F.) [ 1 [برابر .birlikte. 2.eşit.
    berâberî (F.) [ 1 [برابری .birliktelik. 2.eşitlik.
    berâhîn (A.) [ براهين ] deliller, kanıtlar.
    berâyı (F.) [ برای ] için.
    berâyı malûmât [ برای معلومات ] bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
    olmak için.
    berbâd (F.) [ 1 [برباد .mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
    bercâ (F.) [ برجا ] yerinde, uygun.
    berceste (F.) [ برجسته ] seçkin, seçme.
    berd (A.) [ برد ] soğuk.
    berde (F.) [ برده ] köle.
    berdevâm (F.-A.) [ بردوام ] sürekli, devam eden.
    berdülacuz (A.) [ بردالعجوز ] kocakarı soğuğu.
    bere (F.) [ بره ] kuzu.
    berehne (F.) [ برهنه ] çıplak.
    berekât (A.) [ برکات ] bereketler.
    bereket (A.) [ 1 [برکت .bolluk. 2.uğur.
    berevât (A.) [ بروات ] beratlar.
    berf (F.) [ برف ] kar.
    berfîn (F.) [ برفين ] karlı.
    berg (F.) [ برگ ] yaprak.
    bergüzâr (F.) [ برگذار ] hatıra, hediye, yadigâr.
    berhâne (F.) [ برخانه ] harap vaziyetteki ev.
    berhayât (F.-A.) [ برحيات ] hayatta olan, sağ.
    berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
    berhürdâr (F.) [ برخوردار ] mutlu, muradına ermiş.
    berî (A.) [ بری ] arınmış, temiz, uzak.
    berîd (A.) [ 1 [برید .ulak. 2.postacı.
    berîn (F.) [ برین ] yüksek, yüce.
    berk (A.) [ برق ] şimşek.
    berkarâr (F.-A.) [ برقرار ] yerinde duran, karar eden.
    berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
    berkemâl (F.-A.) [ بزکمال ] en iyi şekilde, mükemmel.
    bermâh (F.) [ برماه ] matkap, burgu.
    bermu’tâd (F.-A.) [ برمعتاد ] alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
    bermûcib-i (F.-A.) [ برموجب ] uyarınca, gereğince.
    bernâ (F.) [ برنا ] genç.
    berpâ (F.) [ برپا ] ayakta.
    berr (A.) [ 1 [بر .toprak. 2.kara. 3.kıta.
    berrak (A.) [ براق ] duru.
    berren (A.) [ برا ] kara yolu ile.
    berrî (A.) [ بری ] kara ile ilgili.
    bersâbık (F.-A.) [ برسابق ] eskiden olduğu gibi.
    bertaraf (F.-A.) [ 1 [برطرف .bir yana. 2.giderilmiş.
    bertaraf etmek gidermek.
    bertaraf olmak giderilmek.
    berter (F.) [ برتر ] daha üstün.
    berterîn (F.) [ برترین ] en üstün.
    bervech-i (F.-A.) [ بروجه ] gibi.
    berzah (A.) [ 1 [برزخ .cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
    berzger (F.) [ برزگر ] çiftçi.
    bes (F.) [ 1 [بس .yeterli. 2.çok.
    besâ (F.) [ بسا ] nice.
    besâtîn (A.) [ بساتين ] bahçeler.
    besend (F.) [ بسند ] yeterli.
    besende (F.) [ بسنده ] yeterli.
    beserüçeşm (F.) [ بسر و چشم ] başüstüne, başım gözüm üstüne.
    besî (F.) [ بسی ] birçok.
    besîm (A.) [ بسيم ] güleç.
    beste (F.) [ 1 [بسته .kapalı. 2.beste.
    bestekâr (F.) [ بسته کار ] besteci.
    bestenigâr (F.) [ بسته نگار ] Türk mûsikîsinde bir makam adı.
    beşâret (A.) [ بشارت ] müjde.
    beşer (A.) [ 1 [بشر .insan. 2.insanlık.
    beşere (A.) [ بشره ] deri, dış deri.
    beşerî (A.) [ بشری ] insanlıkla ilgili, insanî.
    beşeriyyât (A.) [ بشریات ] antropoloji.
    beşeriyyet (A.) [ بشریت ] insanlık.
    beşîr (A.) [ بشير ] müjdeci.
    beşûş (A.) [ بشوش ] güleç.
    beşûşâne (A.-F.) [ بشوشانه ] güleryüzle.
    betâet (A.) [ بطائت ] ağırlık, yavaşlık.
    beter (F.) [ بدتر ] daha kötü, beter, şiddetli.
    bevl (A.) [ 1 [بول .idrar. 2.işeme.
    bevlî (A.) [ بولی ] idrar ile ilgili.
    bevliyye (A.) [ بوليه ] üroloji.
    bevvâb (A.) [ بواب ] kapıcı.
    bevvâbîn (A.) [ بوابين ] kapıcılar.
    bey’ (A.) [ بيع ] satış.
    beyâbân (F.) [ بيابان ] çöl.
    beyân (A.) [ بيان ] açıklama, ifade etme, dile getirme.
    beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
    beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
    beyânât (A.) [ بيانات ] açıklamalar, demeç.
    beyânnâme (A.-F.) [ بيان نامه ] bildirge.
    beyâz (A.) [ بياض ] ak, beyaz.
    beyhûde (F.) [ بيهوده ] boş, boşuna.
    beyn (A.) [ بين ] ara, orta.
    beynelmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
    beyn-i (A.-F.) [ بين ] arasında, ortasında.
    beynülmilel (A.) [ بين الملل ] uluslararası.
    beyt (A.) [ 1 [بيت .ev. 2.konut. 3.beyit.
    beytâr (A.) [ بيطار ] veteriner.
    beytullah (A.) [ بيت الله ] Kâbe.
    beytûtet (A.) [ بيتوتت ] geceleme.
    beytülmal (A.) [ بيت المال ] hazine, maliye hazinesi.
    beyzâ (A.) [ بيضا ] bembeyaz, çok beyaz.
    beyze (A.) [ 1 [بيضه .yumurta. 2.husye.
    beyzî (A.) [ بيضی ] oval.
    beze (F.) [ 1 [بزه .günah. 2.suç.
    bezekâr (F.) [ 1 [بزه کار .günahkar. 2.suçlu.
    bezir (A.) [ بذر ] tohum.
    bezirgân (F.) [ بازرگان ] tüccar.
    bezistân (A.-F.) [ بزستان ] bedesten.
    bezle (A.) [ بذله ] şaka, latife.
    bezlegû (A.-F.) [ بذله گو ] şakacı.
    bezm (F.) [ 1 [بزم .eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
    bezmgâh (F.) [ بزمگاه ] eğlence yeri, eğlence meclisi.
    bezzaz (A.) [ بزبز ] manifaturacı, kumaşçı.
    bi’r (A.) [ بئر ] kuyu.
    bi’set (A.) [ بئثت ] gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
    bîaman (F.) [ بی امان ] amansız.
    bîâr (F.-A.) [ بی عار ] arsız.
    bîbahâ (F.) [ بی بها ] çok değerli, paha biçilmez.
    bîbedel (F.-A.) [ بی بدل ] eşsiz, benzersiz.
    bîbehre (F.) [ بی بهره ] nasipsiz.
    bîcâ (F.) [ بيجا ] yersiz.
    bîcan (F.) [ بی جان ] cansız.
    bîçâre (F.) [ 1 [بيچاره .çaresiz. 2.zavallı.
    bîçâregân (F.) [ 1 [بيچارگان .çaresizler. 2.zavallılar.
    bîçunuçirâ (F.) [ 1 [بی چون و چرا .sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
    bîd (F.) [ بيد ] söğüt.
    bid’at (A.) [ 1 [بدعت .sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
    bîdâd (F.) [ بيداد ] zulüm.
    bîdâdger (F.) [ بيدادگر ] zalim.
    bîdâr (F.) [ بيدار ] uyanık.
    bîdârbaht (F.) [ بيداربخت ] talihli.
    bidâyet (A.) [ بدایت ] başlangıç.
    bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.
    bîd-i mecnûn [ بيد مجنون ] salkımsöğüt.
    bîdil (F.) [ بيدل ] aşık.
    bîdin (F.-A.) [ بی دین ] dinsiz.
    bîedeb (F.-A.) [ بی ادب ] terbiyesiz, edepsiz.
    bîeman (F.) [ بی امان ] amansız.
    bîendişe (F.) [ بی اندیشه ] düşünmeyen, umursamayan.
    bîgâne (F.) [ بيگانه ] yabancı.
    bîgüman (F.) [ بی گمان ] kuşkusuz.
    bîgünah (F.) [ 1 [بی گناه .günahsız. 2.suçsuz.
    bîh (F.) [ بيخ ] kök.
    bîhaber (F.-A.) [ بی خبر ] habersiz.
    bîhadd (F.-A.) [ بی حد ] sınırsız.
    bihakkın (A.) [ بحق ] hakkıyla, hak ederek.
    bihamdillah (A.) [ بحمدالله ] Allah’a şükürler olsun.
    bihâr (A.) [ بحار ] denizler.
    bîhareket (F.-A.) [ بی حرکت ] hareketsiz.
    bîhâsıl (F.-A.) [ بی حاصل ] sonuçsuz.
    bîhayâ (F.-A.) [ بی حيا ] utanmaz, hayasız.
    bîhayat (F.-A.) [ بی حيات ] cansız, yaşamayan.
    bihâzelemr (A.) [ بهذا الامر ] buna göre, bu durumda, böylelikle.
    bihbûd (F.) [ بهبود ] sağlık.
    bîhemtâ (F.) [ بی همتا ] benzersiz.
    bîhesâb (F.-A.) [ بی حساب ] hesapsız, sonsuz.
    bîhiss (F.-A.) [ بی حس ] hissiz, duygusuz.
    bihişt (F.) [ بهشت ] cennet.
    bîhod (F.) [ 1 [بيخود .baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
    bihter (F.) [ بهتر ] daha iyi.
    bîhude (F.) [ بيهده ] boşuna, beyhude.
    bîinsâf (F.-A.) [ بی انصاف ] insafsız.
    bîkâr (F.) [ 1 [بيکار .işsiz. 2.bekar.
    bîkarâr (F.-A.) [ بی قرار ] kararsız.
    bikr (A.) [ 1 [بکر .el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
    bîl (F.) [ بيل ] bel.
    bilâd (A.) [ 1 [بلاد .beldeler. 2.memleketler.
    bilâfâsıla (A.) [ بلافاصله ] aralıksız, kesintisiz.
    bilâhareket (A.) [ بلاحرکت ] hareketsiz, hareket etmeden.
    bilâhere (A.) [ 1 [بالآخره .sonradan. 2.sonunda, nihayet.
    bilâinkıtâ (A.) [ بلاانقطاع ] kesintisiz, aralıksız.
    bilâkayt (A.) [ بلاقيد ] kayıtsız şartsız, kesin.
    bilakis (A.) [ بالعکس ] aksine, tersine.
    bilâmâni’a (A.) [ بلامانعه ] engelsiz
    bilâmazeret (A.) [ بلامعذرت ] mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
    bilâmerhamet (A.) [ بلامرحمت ] acımasızca.
    bilâmühlet (A.) [ بلامهلت ] zaman tanımadan, süre vermeden.
    bilâpervâ (A.-F.) [ بلاپروا ] korkusuzca.
    bilâşikâyet (A.) [ بلاشکایت ] şikayet etmeden.
    bilâte’ehhür (A.) [ بلاتأخر ] gecikmeden.
    bilâtefrik (A.) [ بلاتفریق ] hiçbir ayırım gözetmeksizin.
    bilâtehlike (A.) [ بلاتهلکه ] tehlikesizce.
    bilâteminat (A.) [ بلاتأمينات ] güvencesiz, teminatsız.
    bilâücret (A.) [ بلاأجرت ] parasız, ücretsiz.
    bilcümle (A.) [ بالجمله ] tümüyle.
    bilfarz (A.) [ بالفرض ] diyelim ki.
    bilfiil (A.) [ بالفعل ] gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
    bilhassa (A.) [ بالخاصه ] özellikle, hele hele.
    biliktizâ (A.) [ بالاقتضا ] gerektiğinden.
    bililtizâm (A.) [ بالالتزام ] bilerek, bile bile.
    bilistifade (A.) [ بالاستفاده ] yararlanarak, istifade ederek.
    bilistihsâl (A.) [ بالاستحصال ] alarak, elde ederek.
    biliştirâk (A.) [ بالاشتراک ] katılarak.
    billûr (A.) [ بلور ] kristal.
    bilmecbûriye (A.) [ بالمجبئریه ] zorunlu olarak, mecburen.
    bilmukabele (A.) [ بالمقابله ] karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
    bilmünâsebe (A.) [ بالمناسبه ] bir münasebetle, sırası geldiğinde.
    bilmünâvebe (A.) [ بالمناوبه ] dönüşümlü.
    bilmüzakere (A.) [ بالمذاکره ] görüşülerek.
    bilumum (A.) [ بالعموم ] tüm, bütün.
    bilvâsıta (A.) [ بالواسطه ] dolaylı olarak.
    bîm (F.) [ بيم ] korku.
    bîma’nâ (F.-A.) [ بی معنی ] anlamsız.
    bîmâr (F.) [ بيمار ] hasta.
    bîmârân (F.) [ بيماران ] hastalar.
    bîmecâl (F.-A.) [ بی مجال ] takatsiz, dermansız.
    bîmekân (F.-A.) [ 1 [بی مکان .yersiz. 2.aylak.
    bîmerhamet (F.-A.) [ بی مرحمت ] acımasız.
    bîmeze (F.) [ بی مزه ] lezzetsiz, tatsız.
    bîmihr (F.) [ بی مهر ] sevgisiz, şefkatsiz.
    bîmisâl (F.-A.) [ بی مثال ] benzersiz.
    bîmuhâbâ (F.-A.) [ بی محابا ] çekinmeden.
    bîmübâlât (F.-A.) [ بی مبالات ] kayıtsız, umursamaz.
    bîmürüvvet (F.-A.) [ بی مروت ] mürüvvetsiz.
    bin (A.) [ بن ] oğul.
    binâ (A.) [ بناء ] yapı.
    bînâ (F.) [ بينا ] gören, iyi gören.
    binâberin (A.-F.) [ بنابرین ] bundan dolayı, buna dayanarak.
    binâen (A.) [ بناء ] dayanarak, göre.
    binâenaleyh (A.) [ بناء عليه ] bu yüzden, bundan dolayı.
    bînâm (F.) [ بينام ] adsız, tanınmamış.
    bînamaz (F.) [ بی نماز ] beynamaz.
    bînasîb (F.-A.) [ بی نصيب ] nasipsiz, kısmetsiz.
    bînazîr (F.-A.) [ بی نظير ] benzersiz.
    bînemek (F.) [ بی نمک ] tuzsuz.
    bînevâ (F.) [ 1 [بينوا .zavallı. 2.yoksul.
    bînî (F.) [ بينی ] burun.
    bînihaye (F.-A.) [ بی نهایه ] sonsuz, bitmez tükenmez.
    binnetice (A.) [ بالنتيجه ] sonuçta, sonuç olarak.
    binnisbe (A.) [ بالنسبه ] bir dereceye kadar, nispeten.
    bint (A.) [ بنت ] kız.
    bîpâyân (F.) [ بی پایان ] sonsuz.
    bîpervâ (F.) [ 1 [بی پروا .korkusuz. 2.çekinmeden.
    bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.
    bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.
    birâder (F.) [ برادر ] erkek kardeş.
    bîrahm (F.-A.) [ بی رحم ] merhametsiz, acımasız.
    bîrayb (F.-A.) [ بی ریب ] kuşkusuz.
    birinc (F.) [ برنج ] pirinç.
    birişte (F.) [ برشته ] kavrulmuş.
    bîrûn (F.) [ 1 [بيرون .dış. 2.dışarı.
    biryân (F.) [ بریان ] kebap.
    bisât (A.) [ بساط ] yaygı.
    bîsebat (F.-A.) [ بی ثبات ] dayanıksız.
    bîsebeb (F.-A.) [ بی سبب ] dayanıksız.
    bîser (F.) [ بی سر ] başsız.
    bîst (F.) [ بيست ] yirmi.
    bister (F.) [ بستر ] yatak.
    bîsûd (F.) [ بی سود ] yararsız.
    bisyâr (F.) [ بسيار ] çok.
    bîşe (F.) [ بيشه ] orman.
    bîşerm (F.) [ بی شرم ] orman.
    bîşuur (F.-A.) [ بی شعور ] bilinçsiz.
    bîşübhe (F.-A.) [ بی شبهه ] kuşkusuz, şüphesiz.
    bîşümâr (F.) [ بی شمار ] sayısız.
    bîtâb (F.-A.) [ بيتاب ] yorgun, takatsiz.
    bîtâb kalmak bitkin düşmek.
    bîtâbane (F.) [ بيتابانه ] bitkince.
    bitamâmihâ (A.) [ بتمامها ] tümüyle, tamamen.
    bîtaraf (F.-A.) [ بی طرف ] tarafsız.
    bîtarafâne (F.-A.) [ بی طرفانه ] tarafsızca, yan tutmadan.
    bittab’ (A.) [ بالطبع ] doğal olarak.
    bittafsîl (A.) [ بالتفصيل ] ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
    bittamâm (A.) [ بالتمام ] tümüyle.
    bîve (F.) [ بيوه ] dul.
    bîvefâ (F.-A.) [ بی وفا ] vefasız.
    bîvezen (F.) [ بيوه زن ] dul kadın.
    bîzâr (F.) [ بيزار ] bıkmış, usanmış.
    bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
    bizâtihi (A.) [ بذاته ] kendiliğinden.
    bizzarûre (A.) [ بالضروره ] zorunlu olarak.
    bostân (F.) [ بوستان ] bahçe.
    bû (F.) [ بو ] koku.
    bu’d (A.) [ 1 [بعد .uzaklık. 2.boyut.
    bu’diyet (A.) [ بعدیت ] uzaklık, mesafe.
    bûd (F.) [ بود ] varlık.
    buğrâ (F.) [ بغرا ] turna.
    buhalâ (A.) [ بخلا ] cimriler.
    buhâr (A.) [ بخار ] buğu, buhar.
    buhl (A.) [ بخل ] cimrilik.
    buhrân (A.) [ بحران ] bunalım, kriz.
    buht (A.) [ بهت ] şaşkınlık.
    buhûr (F.) [ بخور ] tütsü.
    buhurdan (F.) [ بخوردان ] tütsülük, tütsü kabı.
    buk’a (A.) [ 1[بقعه .yer, diyar. 2.ülke.
    buk’avî (A.) [ بقعوی ] yerel.
    bûm (F.) [ 1 [بوم .yer. 2.ülke.
    bûm (F.) [ بوم ] baykuş.
    bûmehen (F.) [ بومهن ] deprem.
    bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.
    bûr (F.) [ بور ] kumral.
    burc (A.) [ 1 [برج .burç. 2.yıldız kümesi.
    burhan (A.) [ برهان ] kanıt, delil.
    bûriya (F.) [ بوریا ] hasır.
    burûc (A.) [ بروج ] burçlar.
    burûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
    bûs etmek öpmek.
    bûse (F.) [ بوسه ] öpücük.
    bûstân (F.) [ بوستان ] bahçe.
    bûte (F.) [ 1 [بوته .çalı çırpı. 2.pota.
    bûtimar (F.) [ بوتيمار ] balıkçıl, botimar.
    butlân (A.) [ 1 [بطلان .boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
    butûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
    bûy (F.) [ بوی ] koku.
    bûydâr (F.) [ بویدار ] kokulu.
    bûzîne (F.) [ بوزینه ] maymun.
    bühtân (A.) [ بهتان ] iftira.
    bühtân etmek iftira etmek.
    bükâ (A.) [ بکاء ] ağlama.
    bülaceb (A.) [ بوالعجب ] şaşılacak şey.
    büldân (A.) [ بلدان ] beldeler, diyarlar, ülkeler.
    büleğâ (A.) [ بلغاء ] belagat sahipleri.
    bülend (F.) [ 1 [بلند .yüksek. 2.yüce.
    bülendbâlâ (F.) [ بلندبالا ] uzun boylu.
    bülendpervâz (F.) [ 1 [بلندپرواز .yükseklerden uçan. 2.şerefli.
    bülheves (A.) [ بوالهوس ] maymun iştahlı.
    bülûğ (A.) [ بلوغ ] erginlik.
    bün (F.) [ 1 [بن .kök. 2.dip. 3.temel.
    bünyâd (F.) [ 1 [بنياد .temel, kök. 2.yapı, bina.
    bünye (A.) [ بنيه ] yapı.
    bünyeviyat (A.) [ بنيویات ] bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
    bürdbâr (F.) [ بردبار ] sabırlı.
    bürde (A.) [ برده ] hırka.
    bürhân (A.) [ برهان ] kanıt.
    bürîde (F.) [ بریده ] kesik.
    bürka (A.) [ برقع ] peçe.
    bürnâ (F.) [ برنا ] genç.
    bürrân (F.) [ بران ] keskin.
    bürûdet (A.) [ برودت ] soğukluk.
    bürûz (A.) [ بروز ] ortaya çıkma.
    büstân (F.) [ بستان ] bahçe.
    büşrâ (A.) [ بشرا ] müjde.
    büt (F.) [ بت ] put.
    büthâne (F.) [ بت خانه ] puthane.
    bütperest (F.) [ بت پرست ] putperest, puta tapan.
    bütûn (A.) [ 1 [بطون .karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
    büyût (A.) [ 1 [بيوت .evler. 2.beyitler.
    büz (F.) [ بز ] keçi.
    büzdil (F.) [ بزدل ] ödlek.
    büzûr (A.) [ بذور ] tohumlar.
    büzürg (F.) [ 1 [بزرگ .büyük. 2.ulu.
    büzürgân (F.) [ 1 [بزرگان .büyükler. 2.ulular.
    büzürgzâde (F.) [ بزرگ زاده ] seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:06 pm

    -C-

    câ (F.) [ 1 [جا .yer. 2.mevki. 3.makam.
    ca’l (A.) [ جعل ] yapma.
    ca’lî (A.) [ 1 [جعلی .yapma, uydurma. 2.sahte.
    câbecâ (F.) [ جابجا ] yer yer.
    câbir (A.) [ جابر ] zorlayıcı.
    câdde (A.) [ جاده ] ana yol, cadde.
    câdû (F.) [ 1 [جادو .büyücü. 2.cadı.
    câdûger (F.) [ جادوگر ] büyücü.
    câh (F.) [ جاه ] makam, mevki.
    câhid (A.) [ جاهد ] çalışıp çabalayan.
    câhil (A.) [ جاهل ] bilgisiz.
    câhilâne (A.-F.) [ جاهلانه ] cahilce.
    câiz (A.) [ جائز ] uygun.
    câize (A.) [ جائزه ] ödül.
    câlib (A.) [ جالب ] ilginç, çekici.
    câlib -i dikkat [ جالب دقت ]dikkat çekici.
    câm (F.) [ 1 [جام .kadeh. 2.şişe. 3.cam.
    câme (F.) [ جامه ] giysi.
    câmedân (F.) [ جامه دان ] gardrop.
    câmegî (F.) [ 1 [جامگی .giysi parası. 2.hizmetçi.
    câmekan (F.) [ جامکان ] hamamda soyunma odası.
    câmekan (F.-A.) [ 1 [جامکان .camlı bölme. 2.vitrin.
    câmeşûy (F.) [ جامه شوی ] çamaşırcı.
    câmi’ (A.) [ 1 [جامع .toplayan. 2.cami.
    câmia (A.) [ جامعه ] topluluk.
    câmid (A.) [ 1 [جامد .cansız. 2.donuk.
    câmûs (A.) [ جاموس ] manda, camız.
    cân (F.) [ 1 [جان .ruh. 2.can. 3.sevgili.
    cânâ (F.) [ جانا ] sevgilim, ey sevgili.
    cânân (F.) [ جانان ] sevgili.
    cânâne (F.) [ جانانه ] sevgili.
    cânbâz (F.) [ 1 [جانباز .canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.
    cândâr (F.) [ 1 [جاندار .canlı. 2.koruyucu.
    canefşân (F.) [ جان افشان ] canını hiçe sayan, fedai.
    cânefzâ (F.) [ جان افزا ] cana can katan.
    cânfersâ (F.) [ جان فرسا ] ömür törpüsü, yürek tüketen.
    cânfeşân (F.) [ جان فشان ] canını hiçe sayan, fedai.
    cânfezâ (F.) [ جان فزا ] cana can katan.
    cângüdâz (F.) [ جان گداز ] yürek yakan.
    canhıraş (F.) [ جان خراش ] yürek paralayan.
    cânib (A.) [ جانب ] taraf.
    cânişin (F.) [ جانشين ] halef, birinin yerine oturan.
    cânnisâr (F.-A.) [ جان نثار ] canını feda eden.
    cânsipâr (F.) [ جان سپار ] canını feda eden.
    cânsiperâne (F.) [ جان سپرانه ] canını feda edercesine.
    cânsitân (F.) [ جان ستان ] can alan.
    cânver (F.) [ 1 [جان ور .canlı. 2.canavar.
    câr (A.) [ جار ] komşu.
    cârî (A.) [ جارِ ] geçerli, yürürlükte.
    câriha (A.) [ 1 [جارحه .yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.
    câriye (A.) [ جاریه ] halayık.
    cârû (F.) [ جارو ] süpürge.
    cârûb (F.) [ جاروب ] süpürge.
    câsûsî (A.-F.) [ جاسوسی ] casusluk, ajanlık.
    câvid (F.) [ جاود ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
    câvidân (F.) [ جاودان ] kalıcı, sonsuz, ebedi.
    cây (F.) [ جای ] yer.
    câygâh (F.) [ 1 [جایگاه .yer. 2.makam.
    câyi’ (A.) [ جایع ] aç.
    câynişîn (F.) [ جاینشين ] birinin yerine geçen, halef.
    câzib (A.) [ 1 [جاذب .ilginç. 2.çekici.
    câzibe (A.) [ جاذبه ] çekicilik.
    cazibedar (A.-F.) [ جاذبه دار ] çekici, cazibeli.
    câzibiyyet (A.) [ جاذبيت ] çekicilik.
    cebâbire (A.) [ جبابره ] zorbalar.
    cebânet (A.) [ جبانت ] korkaklık.
    cebbâr (A.) [ 1 [جبار .zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.
    cebbârî (A.-F.) [ 1 [جباری .zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.
    cebel (A.) [ جبل ] dağ.
    cebhe (A.) [ 1 [جبهه .cephe. 2.alın. 3.yüz.
    cebîn (A.) [ جبين ] korkak.
    cebr (A.) [ 1 [جبر .zorlama. 2.cebir.
    cebr etmek zorlamak.
    cebren (A.) [ جبرا ] zorla.
    cebrî (A.) [ جبری ] zoraki, zorla.
    cedâvil (A.) [ جداول ] cetveller, çizelgeler.
    cedd (A.) [ جد ] ata.
    cedel (A.) [ 1 [جدل .tartışma. 2.mücadele.
    cedelî (A.) [ جدلی ] tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
    cedî (A.) [ 1 [جدی .oğlak. 2.oğlak burcu.
    cedîd (A.) [ جدید ] yeni.
    cedîde (A.) [ جدیده ] yeni.
    cedvel (A.) [ 1 [جدول .cetvel. 2.çizelge.
    cefâ (A.) [ جفا ] üzme, eziyet etme.
    cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.
    cefâcû (A.-F.) [ جفاجو ] üzen, cefa eden.
    cefâdîde (A.-F.) [ جفادیده ] üzülmüş, cefa çekmiş.
    cefâkâr (A.-F.) [ 1 [جفاکار .cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.
    cefâkârî (A.-F.) [ 1 [جفاکاری .cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.
    cefâkeş (A.-F.) [ جفاکش ] üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.
    cefâpîşe (A.-F.) [ 1 [جفاپيشه .üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen
    sevgili.
    cefcâf (F.) [ 1 [جفجاف .hoppa kadın. 2.******.
    ceffelkalem (A.) [ جف القلم ] çalakalem.
    cefr (A.) [ جفر ] gaipten haber veren bilim.
    cehâlet (A.) [ جهالت ] cahillik, bilgisizlik.
    cehd (A.) [ جهد ] çalışma, çabalama.
    cehd etmek çalışıp çabalamak.
    cehele (A.) [ جهله ] cahiller.
    cehennemî (A.-F.) [ 1 [جهنمی .cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.
    cehl (A.) [ جهل ] cahillik, bilgisizlik.
    cehren (A.) [ جهرا ] açıkça.
    celâdet (A.) [ جلادت ] yiğitlik.
    celâl (A.) [ جلال ] ululuk.
    celb (A.) [ جلب ] kendine çekme.
    celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.
    celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.
    celbnâme (A.-F.) [ جلب نامه ] çağırı mektubu.
    celeb (A.) [ جلب ] sığır tüccarı.
    celesât (A.) [ جلسات ] oturumlar.
    celîl (A.) [ جليل ] ulu.
    celîs (A.) [ جليس ] arkadaş.
    cellâd (A.) [ جلاد ] cellat.
    cellâdî (A.-F.) [ جلادی ] cellatlık.
    celse (A.) [ جلسه ] oturum.
    cem’ (A.) [ 1 [جمع .toplama. 2.çoğul.
    cem’ edilmek toplanılmak.
    cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.
    cem’an (A.) [ جمعا ] toplam.
    cem’iyyât (A.) [ جمعيات ] cemiyetler, dernekler.
    cem’iyyet (A.) [ 1 [جمعيت .cemiyet, dernek. 2.topluluk.
    cem’iyyet -i akvâm [ جمعيت اقوام ]Birleşmiş Milletler.
    cemâat (A.) [ 1 [جماعت .topluluk. 2.camide ibadet edenler.
    cemâd (A.) [ جماد ] cansız varlık.
    cemâdât (A.) [ جمادات ] cansız varlıklar.
    cemâhîr (A.) [ جماهير ] cumhuriyetler.
    cemâl (A.) [ جمال ] yüz güzelliği.
    cemel (A.) [ جمل ] deve.
    cemî’ (A.) [ جميع ] tümü.
    cemî’an (A.) [ جميعا ] tümüyle.
    cemil (A.) [ 1 [جميل .güzel. 2.yüzü güzel.
    cemîle (A.) [ جميله ] iyilik.
    cemiyet (A.) [ جمعيت ] topluluk, toplum.
    cemm (A.) [ جم ] kalabalık.
    cenâb (A.) [ جناب ] hazret.
    cenâbet (A.) [ 1 [جنابت .pis, murdar. 2.cünüplük hali.
    cenâh (A.) [ جناح ] kanat.
    cenb (A.) [ جنب ] taraf.
    cendere (A.) [ 1 [جندره .pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.
    ceng (F.) [ جنگ ] savaş.
    ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.
    cengâver (F.) [ جنگاور ] savaşçı.
    cengâverî (F.) [ جنگاوری ] savaşçılık.
    cengcû (F.) [ 1 [جنگجو .savaşçı. 2.kavgacı.
    cengel (F.) [ جنگل ] orman.
    cennât (A.) [ 1 [جنات .cennetler. 2.bahçeler.
    cennet (A.) [ 1 [جنت .cennet. 2.bahçe.
    cennet -i a’lâ [ جنت اعلی ] cennet.
    cennetmekân (A.) [ جنت مکان ] mekanı cennet olan.
    cenûb (A.) [ جنوب ] güney.
    cenûb -i garb [ جنوب غرب ] güneybatı.
    cenûb -i garbî [ جنوب غربی ] güneybatı.
    cenûb -i şark [ جنوب شرق ] güneydoğu.
    cenûb -i şarkî [ جنوب شرقی ] güneydoğu.
    cenûbî (A.) [ جنوبی ] güneye ait.
    cerâd (A.) [ جراد ] çekirge.
    cerâhat (A.) [ جراحت ] yara.
    cerâid (A.) [ جرائد ] gazeteler.
    cerâim (A.) [ جرائم ] suçlar.
    cerbeze (A.) [ جربزه ] beceriklilik.
    ceres (A.) [ 1 [جرس .çan. 2.çıngırak.
    cereyân (A.) [ 1 [جریان .akış. 2.oluş. 3.akım.
    cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.
    cerge (F.) [ جرگه ] küme.
    cerh (A.) [ 1 [جرح .yaralama. 2.çürütme.
    cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.
    cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.
    cerîde (A.) [ 1 [جریده .gazete. 2.tutanak.
    cerîha (A.) [ جریحه ] yara.
    cerîme (A.) [ 1 [جریمه .suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.
    cerrâh (A.) [ جراح ] operatör.
    cerrâhî (A.) [ جراحی ] operatörlük.
    cesâmet (A.) [ جسامت ] irilik.
    cesâret (A.) [ جسارت ] cesurluk.
    cesîm (A.) [ جسيم ] iri, büyük.
    cesîmülcüsse (A.) [ جسيم الجثه ] iri yapılı, iriyarı.
    cesûr (A.) [ جسور ] cesaret sahibi.
    cev (F.) [ جو ] arpa.
    cevâb (A.) [ 1 [جواب .yanıt. 2.karşılık.
    cevâben (A.) [ جوابا ] yanıt olarak.
    cevâd (A.) [ جواد ] cömert.
    cevâhir (A.) [ 1 [جواهر .mücevherler. 2.mücevher.
    cevâmi’ (A.) [ جوامع ] camiler.
    cevâmid (A.) [ جوامد ] cansız varlıklar.
    cevâmîs (A.) [ جواميس ] mandalar.
    cevân (F.) [ جوان ] genç.
    cevânib (A.) [ جوانب ] yanlar, yönler.
    cevârî (A.) [ جواری ] halayıklar.
    cevâz (A.) [ جواز ] izin, uygun verme.
    cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.
    cevdet (A.) [ 1 [جودت iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.
    cevelân (A.) [ جولان ] dolaşma, gezinti.
    cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.
    cevelângâh (A.-F.) [ 1 [جولانگاه .gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.
    cevf (A.) [ جوف ] boşluk.
    cevher (A.) [ 1 [جوهر .mücevher. 2.öz. 3.elmas.
    cevherfürûş (A.-F.) [ جوهرفروش ] mücevherci.
    cevherî (A.) [ 1 [جوهری .mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.
    cevîn (F.) [ جوین ] arpadan yapılmış.
    cevir (A.) [ جور ] haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
    cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.
    cevr (A.) [ جور ] haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
    cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
    cevşen (F.) [ جوشن ] zırhlı giysi.
    cevv (A.) [ 1 [جو .hava. 2.boşluk.
    cevvâl (A.) [ جوال ] çok hareketli, koşan.
    cevvî (A.) [ جوی ] hava ile ilgili.
    cevzâ (A.) [ جوزاء ] ikizler burcu.
    ceyb (A.) [ جيب ] cep.
    ceyş (A.) [ جيس ] asker.
    ceyyid (A.) [ جيد ] iyi, güzel.
    cezâ (A.) [ 1 [جزاء .karşılık. 2.ceza.
    cezâir (A.) [ جزائر ] adalar.
    cezâlet (A.) [ جزالت ] akıcılık, düzgünlük.
    cezb (A.) [ جذب ] kendine çekme.
    cezb edilmek kendine çekilmek.
    cezb etmek kendine çekmek.
    cezbe (A.) [ 1 [جذبه .coşku. 2.kendinden geçiş.
    cezer (A.) [ جزر ] havuç.
    cezîre (A.) [ جزیره ] ada.
    cezm (A.) [ جزم ] kesin karar.
    cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.
    cezzâb (A.) [ جذاب ] çekici, cazibeli.
    cibâl (A.) [ جبال ] dağlar.
    cibillet (A.) [ جبلت ] karakter, yaratılış.
    cibilliyet (A.) [ جبليت ] karakter, yaratılış.
    cibilliyetsiz (A.-T.) [ جبلتسز ] karaktersiz, kötü yaratılışlı.
    cidâl (A.) [ جدال ] mücadele.
    cidâlcû (A.-F.) [ جدال جو ] mücadeleci.
    cidâr (A.) [ 1 [جدار .duvar. 2.zar.
    cidden (A.) [ جدا ] ciddi olarak.
    ciddî (A.) [ 1 [جدی .ağırbaşlı. 2.önemli.
    ciddiyyet (A.) [ 1 [جدیت .ciddilik. 2.ağırbaşlılık.
    cîfe (A.) [ جيفه ] leş.
    ciger (F.) [ جگر ] ciğer.
    cigergûşe (F.) [ 1 [جگرگوشه .ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.
    cigerpâre (F.) [ 1 [جگرپاره .ciğer parçası. 2.evlat.
    cigersûz (F.) [ جگرسوز ] yürek yakan.
    cihâd (A.) [ جهاد ] din uğrunda savaş.
    cihâd etmek din uğrunda savaşmak.
    cihân (F.) [ 1 [جهان .dünya. 2.âlem.
    cihânâferîn (F.) [ جهان آفرین ] dünyayı yaratan, Tanrı.
    cihandar (F.) [ جهاندار ] büyük hükümdar, imparator.
    cihandîde (F.) [ جخان دیده ] görmüş geçirmiş.
    cihangîr (F.) [ جهانگير ] büyük hükümdar, imparator.
    cihangîrî (F.) [ جهانگيری ] büyük hükümdarlık, imparatorluk.
    cihângüşâ (F.) [ جهانگشا ] dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
    cihânî (F.) [ 1 [جهانی .dünya ile ilgili. 2.insan.
    cihannüma (F.) [ 1 [جهان نما .dünya atlası. 2.taraça.
    cihâr (F.) [ چهار ] dört.
    cihâren (A.) [ جهارا ] açıkça.
    cihât (A.) [ 1 [جهات .yönler. 2.sebepler. 3.yerler.
    cihâz (A.) [ 1 [جهاز .çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.
    cihet (A.) [ 1 [جهت .yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.
    cilâ (A.) [ 1 [جلاء .parlaklık. 2.cila.
    cilâdar (A.-F.) [ جلادار ] cilalı.
    cild (A.) [ 1 [جلد .deri, cilt. 2.kitap.
    cilve (A.) [ 1 [جلوه .görünme. 2.kırıtma.
    cilvegâh (A.-F.) [ جلوه گاه ] görünme yeri.
    cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.
    cilveger (A.-F.) [ 1 [جلوه گر .görünen. 2.kırıtan.
    cilvesâz (A.-F.) [ جلوه ساز ] kırıtan, cilve yapan.
    cimâ’ (A.) [ جماع ] cinsel ilişki.
    cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.
    cinâ’î (A.) [ جنائی ] cinayetle ilgili.
    cinân (A.) [ 1 [جنان .cennetler. 2.bahçeler.
    cinayetkâr (A.-F.) [ جنایتکار ] câni, cinayet işleyen.
    cinâze (A.) [ جنازه ] tabut.
    cindar (A.-F.) [ جندار ] cinci, afsuncu.
    cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.
    cinnet (A.) [ جنت ] çıldırma.
    cins (A.) [ 1 [جنس .tür. 2.soy.
    cinsî (A.) [ جنسی ] cinsel.
    cirm (A.) [ جرم ] cismin kapladığı yer, hacim.
    cism (A.) [ 1 [جسم .cisim, madde. 2.vücut, beden.
    cismânî (A.) [ 1 [جسمانی .cisim ile ilgili. 2.bedensel.
    cismen (A.) [ جسما ] bedenen.
    cisr (A.) [ جسر ] köprü.
    civan (F.) [ جوان ] genç.
    civânân (F.) [ جوانان ] gençler.
    civanbaht (F.) [ جوان بخت ] talihli.
    civânî (F.) [ جوانی ] gençlik.
    civânmerd (F.) [ 1 [جوانمرد .cömert. 2.soylu.
    civâr (A.) [ جوار ] yakın çevre.
    cîve (F.) [ جيوه ] cıva.
    cizye (A.) [ جزیه ] gayrimüslim vergisi.
    cû (F.) [ 1 [جو .arayan. 2.arama.
    cû (F.) [ جو ] çay, ırmak.
    cû’ (A.) [ جوش ] açlık.
    cûce (F.) [ جوجه ] civciv.
    cûd (A.) [ جود ] cömertlik.
    cuğd (A.) [ جغد ] baykuş.
    cûlâh (F.) [ 1 [جولاه .dokumacı. 2.çulha.
    cum’a (A.) [ جمعه ] cuma.
    cumhûr (A.) [ 1 [جمهور .halk. 2.kalabalık.
    cumhûrî (A.) [ جمهوری ] cumhuriyetle ilgili.
    cumhûriyyet (A.) [ جمهوریت ] cumhuriyet.
    cûş (F.) [ 1 [جوش .coşku. 2.kaynama.
    cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.
    cûşâcûş (F.) [ جوشاجوش ] coşkun, coşkulu.
    cûşân (F.) [ 1 [جوشان .coşan. 2.kaynayan.
    cûşiş (F.) [ جوشش ] coşku.
    cûy (F.) [ 1 [جوی .arayan. 2.arama.
    cûy (F.) [ جوی ] çay, ırmak.
    cûybâr (F.) [ جویبار ] ırmak.
    cûyende (F.) [ جوینده ] arayan.
    cübn (A.) [ جبن ] korkaklık.
    cüdâ (F.) [ جدا ] ayrı.
    cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.
    cüdâyî (F.) [ جدایی ] ayrılık.
    cüdrân (A.) [ جدران ] duvarlar.
    cüft (F.) [ جفت ] çift.
    cüfte (F.) [ جفته ] çifte.
    cühelâ (A.) [ جهلاء ] cahiller.
    cühhâl (A.) [ جهال ] cahiller.
    cüllâh (A.) [ جلاه ] dokumacı, çulhacı.
    cülûs (A.) [ 1 [جلوس .oturma. 2.tahta geçme.
    cülûs etmek tahta geçmek.
    cülûsiyye (A.) [ 1 [جلوسيه .tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan
    hükümdar için yazılan şiir.
    cümcüme (A.) [ جمجمه ] kafatası.
    cümel (A.) [ جمل ] cümleler.
    cümle (A.) [ 1 [جمله .bütün, tüm. 2.tümce.
    cümleten (A.) [ جملة ] tümüyle
    cümûd (A.) [ جمود ] donukluk.
    cümûdiyye (A.) [ جمودیه ] buzul.
    cünbân (F.) [ 1 [جنبان .sallayan. 2.sallanan.
    cünbiş (F.) [ جنبش ] kıpırtı, hareket, sallanma.
    cünd (A.) [ 1 [جند .asker. 2.ordu.
    cündî (A.) [ جندی ] usta binici.
    cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.
    cünha (A.) [ جنحه ] küçük suç.
    cünûd (A.) [ 1 [جنود .askerler. 2.ordular.
    cürm (A.) [ جرم ] suç.
    cürûf (A.) [ جروف ] maden atığı, maden posası.
    cüsse (A.) [ جثه ] gövde, yapı.
    cüstücû (F.) [ جست و جو ] arayış, arama.
    cüvâl (F.) [ جوال ] çuval.
    cüvân bk. civan.
    cüz’ (A.) [ 1 [جزء .parça. 2.medrese alfabe kitabı.
    cüz’î (A.) [ جزئی ] çok az.
    cüz’iyyât (A.) [ جزئيات ] küçük şeyler, önemsiz şeyler.
    cüzâm (A.) [ جذام ] cüzzam.
    cüzdan (A.-F.) [ 1 [جزئدان .para çantası. 2.evrak çantası.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:07 pm

    -Ç-

    çâbük (F.) [ چابک ] kıvrak, çevik, çabuk.
    çâbükî (F.) [ چابکی ] kıvraklık, çeviklik, çabukluk.
    çâbükpâ (F.) [ چابک پا ] ayağına çabuk.
    çâbükrev (F.) [ چابک رو ] hızlı giden.
    çâbüksüvar (F.) [ چابک سوار ] usta binici.
    çâder (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
    çâdernişin (F.) [ چادرنشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
    çadır (F.) [ 1 [چادر .çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
    çağz (F.) [ چغز ] kurbağa.
    çâh (F.) [ 1 [چاه .kuyu. 2.çukur.
    çâk (F.) [ 1 [چاک .yırtık. 2.yırtmaç.
    çâk etmek yırtmak.
    çâk olmak yırtılmak.
    çâkâçâk (F.) [ چاکاچاک ] kılıç şakırtısı.
    çâker (F.) [ 1 [چاکر .kul. 2.hizmetkâr.
    çâkerî (F.) [ 1 [چاکری .kulluk. 2.hizmetkârlık.
    çâkûç (F.) [ چاکوچ ] çekiç.
    çâlâk (F.) [ چالاک ] çevik, kıvrak.
    çâlâkî (F.) [ چالاکی ] çeviklik, kıvraklık.
    çâlik (F.) [ چاليک ] çelik çomak.
    çâlpâre (F.) [ چارپاره ] çalpara.
    çâme (F.) [ چامه ] şiir.
    çâne (F.) [ چانه ] çene.
    çâpâr (F.) [ 1 [چاپار .ulak. 2.postacı.
    çâplûs (F.) [ چاپلوس ] dalkavuk.
    çâr (F.) [ چار ] çare.
    çâr (F.) [ چار ] dört.
    çârçûbe (F.) [ چارچوبه ] çerçeve.
    çardak (F.) [ چارطاق ] çardak.
    çârdeh (F.) [ چارده ] ondört.
    çâre (F.) [ 1 [چاره .tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.
    çârecû (F.) [ چاره جو ] çare arayan.
    çâresâz (F.) [ چاره ساز ] çare bulan.
    çâresâz olmak çare bulmak.
    çâresâzî (F.) [ چاره سازی ] çare bulma.
    çârgâh (F.) [ چارگاه ] Türk musikîsinde bir makam.
    çârgûşe (F.) [ چارگوشه ] dört köşe.
    çarh (F.) [ 1 [چرخ .tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.
    çarmıh (F.) [ چارميخ ] çarmıh.
    çârnâçâr (F.) [ چارناچار ] ister istemez, çaresiz, mecburen.
    çârpâ (F.) [ چارپا ] dört ayaklı.
    çârsû (F.) [ چارسو ] dört yön.
    çârsû (F.-A.) [ چارسو ] çarşı.
    çârşeb (F.) [ چارشب ] çarşaf.
    çârşenbe (F.) [ چارشنبه ] çarşamba.
    çârtâk (F.) [ 1 [چارطاق .çardak. 2.kare şeklinde çadır.
    çârüm (F.) [ چارم ] dördüncü.
    çâryâr (F.) [ چاریار ] dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.
    çâşni (F.) [ چاشنی ] çeşni.
    çâşnigîr (F.) [ چاشنی گير ] çeşnici.
    çâşt (F.) [ چاشت ] kuşluk vakti.
    çeğâle (F.) [ چغاله ] çağla.
    çeh (F.) [ 1 [چه .kuyu. 2.çukur.
    çehâr (F.) [ چهار ] dört.
    çehre (F.) [ چهره ] yüz.
    çehreperdâz (F.) [ چهره پرداز ] ressam.
    çekâçâk (F.) [ چکاچاک ] kılıç şakırtısı.
    çekîde (F.) [ چکيده ] damlamış.
    çekûç (F.) [ چکوچ ] çekiç.
    çelîpâ (F.) [ چليپا ] haç.
    çem (F.) [ 1 [چم .salınma. 2.süslü.
    çemen (F.) [ 1 [چمن .çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.
    çemenzâr (F.) [ چمنزار ] çimenlik.
    çenâr (F.) [ چنار ] çınar.
    çenber (F.) [ 1 [چنبر .çember. 2.kasnak.
    çend (F.) [ 1 [چند .kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
    çendan (F.) [ چندان ] o kadar, onca.
    çendin (F.) [ چندین ] bu kadar, bunca.
    çeng (F.) [ 1 [چنگ .pençe. 2.el. 3.harp, çeng.
    çengâl (F.) [ 1 [چنگال .pençe. 2.çengel.
    çengî (F.) [ 1 [چنگی .çeng çalan. 2.dansöz, çengi.
    çep (F.) [ چپ ] sol.
    çerâ (F.) [ چرا ] otlama.
    çerâgâh (F.) [ چراگاه ] otlak.
    çerâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil.
    çerâğân (F.) [ چراغان ] aydınlatma, donatma.
    çerâkese (A.) [ چراکسه ] çerkesler.
    çerb (F.) [ چرب ] semiz.
    çerbzebân (F.) [ 1 [چرب زبان .yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.
    çerh (F.) [ 1 [چرخ .çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.
    çerm (F.) [ چرم ] deri.
    çeşm (F.) [ چشم ] göz.
    çeşmân (F.) [ چشمان ] gözler.
    çeşmderîde (F.) [ چشم دریده ] arsız.
    çeşme (F.) [ 1 [چشمه .pınar. 2.çeşme.
    çetr (F.) [ 1 [چتر .gölgelik. 2.şemsiye.
    çevgân (F.) [ چوگان ] çevgen.
    çeyrek (F.) [ چهاریک ] dörtte bir, çeyrek.
    çîgûne (F.) [ چگونه ] nasıl.
    çigûnegî (F.) [ چگونگی ] nitelik.
    çihâr (F.) [ چهار ] dört.
    çihar yâr (F.) [ چهاریار ] dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.
    çihârüdü (F.) [ چهار و دو ] dört ve iki.
    çihârüse (F.) [ چهار و سه ] dört ve üç.
    çihârüyek (F.) [ چهار و یک ] dört ve bir.
    çihil (F.) [ چهل ] kırk.
    çihilpâ (F.) [ چهل پا ] kırkayak.
    çihre (F.) [ چهره ] yüz.
    çil (F.) [ چل ] kırk.
    çile (F.) [ 1 [چله .kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.
    çilekeş (F.) [ چله کش ] çile çeken, acı çeken.
    çimen (F.) [ چمن ] çimenlik.
    çîn (F.) [ چين ] kırışık.
    çirâğ (F.) [ 1 [چراغ .mum. 2.kandil. 2.çırak.
    çîredest (F.) [ چيره دست ] yetenekli, becerikli.
    çirk (F.) [ 1 [چرک .kir. 2.irin.
    çirkâb (F.) [ چرک آب ] pis su.
    çirkîn (F.) [ 1 [چرکين .kirlenmiş. 2.çirkin.
    çîz (F.) [ چيز ] şey.
    çûb (F.) [ 1 [چوب .sopa. 2.odun. 3.tahta.
    çûbân (F.) [ چوبان ] çoban.
    çûbek (F.) [ 1 [چوبک .tokmak, tokaç. 2.çomak.
    çun (F.) [ 1 [چون .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
    çün (F.) [ 1 [چن .gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
    çünki (F.) [ چونکه ] çünkü.
    çüst (F.) [ چست ] çevik, kıvrak.
    çüstî (F.) [ چستی ] çeviklik, kıvraklık.
    çüvâl (F.) [ چوال ] çuval.
    çüvaldûz (F.) [ چوالدوز ] çuvaldız.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:08 pm

    -D-

    dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
    dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.
    dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.
    dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.
    dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.
    dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.
    dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.
    dâdû (F.) [ دادو ] dadı.
    dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.
    dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.
    dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.
    dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
    dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.
    dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.
    dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.
    dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.
    dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.
    dâhil olmak içeri girmek.
    dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.
    dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.
    dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
    dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
    dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.
    dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
    dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.
    dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.
    dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.
    dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
    dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.
    dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.
    dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.
    dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.
    dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.
    dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
    dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.
    dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.
    dâll (A.) [ دال ] delalet eden.
    dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.
    dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
    dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.
    dâmân (F.) [ دامان ] etek.
    dâmen (F.) [ دامن ] etek.
    dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.
    dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.
    dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.
    dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
    dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.
    dân (F.) [ دان ] bilen.
    dân (F.) [ دان ] kap.
    dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.
    dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.
    dânende (F.) [ داننده ] bilen.
    dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.
    dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.
    dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.
    dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.
    dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
    dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.
    dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.
    dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.
    dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.
    dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.
    dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.
    dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.
    darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.
    darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.
    darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
    darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.
    darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.
    darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.
    dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.
    dârende (F.) [ دارنده ] sahip.
    darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.
    dârû (F.) [ دارو ] ilaç.
    dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.
    dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.
    dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.
    dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.
    dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.
    dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.
    dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.
    dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.
    dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.
    dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.
    dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.
    dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.
    dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.
    dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.
    dâs (F.) [ داس ] orak.
    dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.
    dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
    davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.
    dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
    davet (A.) [ دعوت ] çağrı.
    dâye (F.) [ دایه ] dadı.
    dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.
    deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.
    debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.
    debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.
    debir (F.) [ دبير ] katip.
    ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.
    def (F.) [ دف ] tef.
    def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
    def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
    def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
    def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.
    def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.
    defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.
    defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.
    defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.
    define (A.) [ دفينه ] gömü.
    defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.
    defter (A.) [ دفتر ] defter.
    defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
    defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.
    deh (F.) [ ده ] on.
    dehâ (A.) [ دها ] dahilik.
    dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.
    dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.
    dehân (F.) [ دهان ] ağız.
    dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.
    dehen (F.) [ دهن ] ağız.
    dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.
    dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.
    dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.
    dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.
    dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.
    dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.
    dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.
    delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.
    delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.
    delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
    delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
    delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.
    dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
    dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
    delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.
    dem (A.) [ دم ] kan.
    dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.
    demâdem (F.) [ دمادم ] her an.
    dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.
    demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.
    denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.
    dendân (F.) [ دندان ] diş.
    dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.
    denî (A.) [ دنی ] alçak.
    der (F.) [ در ] kapı.
    derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.
    derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
    derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.
    derâz (F.) [ دراز ] uzun.
    derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.
    derbâr (F.) [ دربار ] saray.
    derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.
    derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
    derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.
    derc edilmek içine alınmak.
    derc etmek içine almak.
    derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.
    derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.
    derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.
    derdest edilmek yakalanmak.
    derdest etmek yakalamak.
    derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
    derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.
    derecât (A.) [ درجات ] dereceler.
    derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
    derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.
    dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.
    derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.
    dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
    derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.
    derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.
    derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.
    derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
    derhâtır eylemek hatırlamak.
    derhor (F.) [ درخور ] layık.
    derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.
    derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.
    derk etmek anlamak, idrak etmek.
    derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.
    dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.
    dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.
    dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.
    dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
    dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
    derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.
    derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
    derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
    derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.
    derre (F.) [ دره ] dere.
    dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.
    dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.
    deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
    deruhde etmek üstüne almak.
    derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.
    derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.
    dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
    dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
    dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.
    deryâ (F.) [ دریا ] deniz.
    deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
    deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.
    derzî (F.) [ درزی ] terzi.
    desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.
    desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.
    desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.
    dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.
    dest (F.) [ دست ] el.
    destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.
    destâr (F.) [ دستار ] sarık.
    destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.
    destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.
    destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.
    destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.
    deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.
    destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.
    destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
    destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.
    destî (F.) [ دستی ] testi.
    destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.
    destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.
    destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.
    destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.
    destres olmak ulaşmak, elde etmek.
    destres olunmak ulaşılmak.
    destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
    deşne (F.) [ دشنه ] hançer.
    deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.
    devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.
    devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
    devâir (A.) [ دوائر ] daireler.
    devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
    devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
    devât (A.) [ دوات ] divit.
    devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.
    deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.
    deverân etmek dönmek, dolanmak.
    devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.
    devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.
    devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.
    devre (A.) [ دوره ] dönem.
    dey (F.) [ دی ] kış.
    deyn (A.) [ دین ] borç.
    deyr (A.) [ دیر ] manastır.
    dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.
    dırâz (F.) [ دراز ] uzun.
    dî (F.) [ دی ] dün.
    dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.
    dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
    dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
    dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.
    dîde (F.) [ دیده ] görmüş.
    dîde (F.) [ دیده ] göz.
    dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.
    dîg (F.) [ دیگ ] tencere.
    diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.
    dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.
    dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.
    dih (F.) [ ده ] köy.
    dihât (F.) [ دهات ] köyler.
    dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.
    dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.
    dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
    dil (F.) [ دل ] gönül.
    dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.
    dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.
    dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.
    dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.
    dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.
    dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.
    dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.
    dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.
    dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.
    dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.
    dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.
    dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.
    dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.
    dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.
    dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.
    dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.
    dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.
    dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.
    dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.
    dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
    dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.
    dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.
    dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.
    dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.
    dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
    dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.
    dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.
    dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.
    dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.
    dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.
    dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.
    dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.
    dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.
    dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.
    dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
    dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
    dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.
    dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.
    dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.
    dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.
    dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.
    dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.
    dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.
    dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.
    dînî (A.) [ دینی ] dinsel.
    dîr (F.) [ دیر ] geç.
    dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.
    diraht (F.) [ درخت ] ağaç.
    dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
    direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.
    direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.
    dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.
    dirîğ etmek esirgemek.
    dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
    dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.
    dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.
    dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.
    dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
    getirildiği eser.
    dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
    dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.
    dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.
    diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.
    dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.
    dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
    dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.
    dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.
    dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.
    duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.
    dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
    dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
    dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
    dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.
    dûd (F.) [ دود ] duman.
    dûde (F.) [ دوده ] is.
    dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.
    dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.
    duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.
    duht (F.) [ دخت ] kız.
    duhter (F.) [ دختر ] kız.
    duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.
    duhûl etmek girmek, içeri girmek.
    duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.
    dumûr (A.) [ دمور ] körelme.
    dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
    dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.
    dûr (F.) [ دور ] uzak.
    dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.
    dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.
    dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
    dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.
    durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.
    durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.
    dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
    dûş (F.) [ دوش ] dün gece.
    dûş (F.) [ دوش ] omuz.
    dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.
    dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.
    dü (F.) [ دو ] iki.
    dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.
    dübb (A.) [ دب ] ayı.
    dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.
    dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
    düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
    düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.
    dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.
    dühül (F.) [ دهل ] davul.
    düm (F.) [ دم ] kuyruk.
    dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
    dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.
    dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.
    dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
    dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.
    dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.
    dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.
    dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.
    dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
    dürd (F.) [ درد ] tortu.
    dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.
    dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.
    dürer (A.) [ درر ] inciler.
    dürr (A.) [ در ] inci.
    dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.
    dürre (A.) [ دره ] iri inci.
    dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.
    dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.
    dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.
    dürûs (A.) [ دروس ] dersler.
    dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
    dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.
    düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.
    düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.
    düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.
    düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.
    düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.
    düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.
    düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.
    düvel (A.) [ دول ] devletler.
    düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.
    düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.
    düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.
    düzd (F.) [ دزد ] hırsız.
    düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.
    düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:09 pm

    -E-

    eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
    eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
    eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
    eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.
    eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
    eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
    eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
    ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
    ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
    ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
    ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
    deneyimsiz.
    ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
    ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
    ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
    ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
    ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
    ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
    ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
    ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
    ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
    ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
    ebî (A.) [ ابی ] baba.
    ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
    eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
    ebleh (A.) [ ابله ] bön.
    eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
    eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
    ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
    ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
    ebr (F.) [ ابر ] bulut.
    ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
    ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
    ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
    ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
    ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
    ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
    ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
    ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
    ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
    ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
    ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.
    ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
    ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
    ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
    ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
    echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
    echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
    ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
    ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
    ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
    ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
    ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
    ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
    ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
    ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
    ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
    ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
    eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
    eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.
    ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
    edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
    edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
    edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
    edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
    edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
    edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
    edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
    edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
    ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
    edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
    edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
    edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
    edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.
    ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
    ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
    efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
    efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
    efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
    efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
    efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
    eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
    efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
    efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
    efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
    efsâr (F.) [ افسار ] yular.
    efser (F.) [ افسر ] subay.
    efser (F.) [ افسر ] taç.
    efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
    efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
    efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
    efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
    efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
    efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
    efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
    efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
    efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
    efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
    efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
    eger (F.) [ اگر ] eğer.
    ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
    ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
    ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
    ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
    ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
    ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
    ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
    ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
    ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
    ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
    ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
    ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
    mensup.
    ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
    veya görüşe mensup.
    ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
    ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
    ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
    ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
    ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
    ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
    ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
    ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
    ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
    ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
    ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
    ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
    eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
    eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
    ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
    ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.
    ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
    ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
    ekall (A.) [ اقل ] en az.
    ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
    ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
    ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
    ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
    ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
    ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
    ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
    ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
    ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
    ekl (A.) [ اکل ] yeme.
    ekl edilmek yenilmek.
    ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
    eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
    eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
    ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
    ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
    ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
    ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
    ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
    ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
    ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
    ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
    ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
    ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
    ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
    ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.
    el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
    elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
    elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
    elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
    elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
    elf (A.) [ الف ] bin.
    elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
    elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
    elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
    elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
    elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
    elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
    elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
    elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
    elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
    elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
    eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
    elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
    elvân (A.) [ الوان ] renkler.
    elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
    elviye (A.) [ الویه ] sancaklar
    elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
    elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
    elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.
    em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
    emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
    emân (A.) [ امان ] aman dileme.
    emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
    emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
    emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
    emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
    emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
    emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
    emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
    emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
    emel (A.) [ امل ] arzu.
    emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
    emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
    emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
    emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
    emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
    emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
    emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
    emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
    emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
    emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
    emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
    emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
    emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
    emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
    emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
    emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
    emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
    emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
    emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
    emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
    emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
    emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
    emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
    emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.
    enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
    enbân (F.) [ انبان ] heybe.
    enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
    enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
    enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
    enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
    encâm (F.) [ انجام ] son.
    encîr (F.) [ انجير ] incir.
    encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
    encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
    endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
    endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
    endek (F.) [ اندک ] az.
    ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
    enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
    enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
    endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
    endişeli (F.-T.) kaygılı.
    endîşenâk olmak kaygılanmak.
    endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
    endûh (F.) [ اندوه ] keder.
    ene (A.) [ انا ] ben.
    enf (A.) [ انف ] burun.
    enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
    enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
    enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
    engâr (F.) [ انگار ] san.
    engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
    engübin (F.) [ انگبن ] bal.
    engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
    engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
    engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
    enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
    enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
    enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
    enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
    enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
    ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
    ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
    ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
    ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
    ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
    envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
    envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
    enver (A.) [ انور ] çok parlak.
    enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.
    erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
    erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
    erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
    erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
    erba’ (A.) [ اربع ] dört.
    erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
    erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
    erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
    erc (F.) [ ارج ] değer.
    ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
    ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
    erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
    erganun (F.) [ ارغنون ] org.
    ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
    erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
    erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
    erîke (A.) [ اریکه ] taht.
    eriş (F.) [ ارش ] arşın.
    erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
    erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
    bulunanlar. 4.önderler.
    erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
    ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
    erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
    erre (F.) [ اره ] testere.
    ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
    erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
    erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
    erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
    erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
    erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
    erzen (F.) [ ارزن ] darı.
    erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
    erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.
    es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
    es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
    es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
    esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
    esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
    esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
    esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
    esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
    esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
    esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
    esb (F.) [ اسب ] at.
    esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
    esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
    esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
    esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
    esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
    esed (A.) [ اسد ] arslan.
    esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
    esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
    esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
    eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
    esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
    esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
    eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
    eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
    eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
    eshel (A.) [ اسهل ] en kolay.
    eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
    esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
    esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
    eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
    esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
    esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
    esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
    esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
    esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
    esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
    esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
    esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
    esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
    esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
    esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
    esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
    esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
    ester (F.) [ استر ] katır.
    esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
    esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
    esved (A.) [ اسود ] siyah.
    esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.
    eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
    eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
    eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
    eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
    eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
    eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
    eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
    eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
    eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
    eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
    eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
    eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
    eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.
    et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
    etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
    etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
    etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
    etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
    etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
    etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.
    evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
    evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
    evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
    evân (A.) [ اوان ] çağ.
    evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
    evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
    evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
    evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
    evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
    evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
    evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
    evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
    evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
    evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
    evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
    evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
    evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
    evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
    evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
    evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
    evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
    evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
    evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
    evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
    evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
    evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
    evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
    evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
    evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
    evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
    eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
    eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
    eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
    eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
    eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.
    ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
    ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
    ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
    ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
    ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
    ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
    ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
    ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
    eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
    ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
    ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
    ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
    ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
    ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
    ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
    ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
    ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
    ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
    ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
    ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
    ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:10 pm

    -F-

    fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
    fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
    fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
    fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
    fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
    fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
    fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
    fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
    fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
    fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
    fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
    fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
    fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
    fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
    fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
    fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
    fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
    fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
    fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
    fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
    fâik (A.) [ فائق ] üstün.
    fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
    fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
    fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
    fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
    fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
    fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
    fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
    fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
    fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
    fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
    fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
    fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
    fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
    fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
    fâl (F.) [ فال ] fal.
    falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
    düzenek.
    fâlic (A.) [ فلج ] felç.
    fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
    fâm (F.) [ فام ] renk.
    fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
    fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
    fâr (A.) [ فار ] fare.
    farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
    faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
    fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
    fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
    fâris (A.) [ فارس ] atlı.
    fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
    farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
    fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
    fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
    farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
    farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
    farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
    farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
    farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
    farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
    fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
    fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
    fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
    fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
    fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
    fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
    fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
    fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
    fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
    fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
    fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
    fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
    fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
    fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
    faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
    faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
    fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
    fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.
    fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
    fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
    fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
    fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
    fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
    fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
    fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
    fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
    fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
    fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
    fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
    fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
    fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
    fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
    fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
    fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
    fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
    fehm (A.) [ فهم ] anlama.
    fehm eylemek anlamak.
    fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
    fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
    fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
    felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
    felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
    felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
    felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
    felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
    felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
    felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
    felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
    fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
    felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
    fem (A.) [ فم ] ağız.
    fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
    fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
    fend (F.) [ فند ] hile.
    fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
    fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
    fennî (A.) [ فنی ] teknik.
    fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
    fer (F.) [ فر ] parlaklık.
    fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
    fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
    ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
    ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
    ferâğ etmek bırakmak
    ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
    ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
    ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
    ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
    ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
    ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
    ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
    ferâmuş etmek unutmak.
    ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
    ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
    ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
    fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
    ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
    ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
    ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
    ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
    ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
    feres (A.) [ فرس ] at.
    ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
    ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.sözlük.
    ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
    ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
    ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
    ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
    ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
    ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
    fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
    fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
    fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
    fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
    ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .döşemeci. 2.hizmetkâr.
    ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
    fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
    ferş (A.) [ 1 [ فرش .döşeme. 2.yaygı.
    fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
    ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine göre baharın ilk ayı.
    feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
    feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
    feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
    ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
    ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
    fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.kötülük.
    fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
    fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
    fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, kötülük.
    fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
    fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.cömert.
    fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
    feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
    fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
    fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
    fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
    fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
    fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
    fevâhiş (A.) [ فواحش ] ******ler.
    fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
    fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
    fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
    fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
    feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
    feverân etmek fışkırmak.
    fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
    fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
    fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
    fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
    fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
    fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
    fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
    fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
    fevrî (A.) [ فوری ] âni.
    fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.ölüm.
    fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
    feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
    feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
    feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
    feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
    feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
    feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
    fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
    fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
    fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma özeti. 2.özet.
    fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
    fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
    fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
    fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
    fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
    fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
    fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.bölük. 3.zümre.
    fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
    fısk (A.) [ 1 [ فسق .kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
    fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
    fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
    fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
    fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
    fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
    fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.
    fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
    fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
    fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
    fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme dökülen işler.
    fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
    figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
    figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
    fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
    fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
    fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
    fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
    fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
    fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
    fil (A.) [ فيل ] fil.
    filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
    filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
    filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
    filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
    filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
    filmesel (A.) [ فی المثل ] örneğin, örnekte olduğu gibi.
    filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
    fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan böyle.
    fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
    fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
    firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
    firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
    firâr etmek kaçmak.
    firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
    firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
    firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
    firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
    fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
    firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
    firîfte olmak aldanmak.
    firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
    firişte (F.) [ فرشته ] melek.
    firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
    firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
    fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
    fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
    fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
    fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
    fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
    fitne (A.) [ 1 [ فتنه .bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
    fityân (A.) [ فتيان ] gençler.
    fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
    fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
    fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
    fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
    fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
    fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
    furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
    fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
    fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
    fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
    fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
    fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
    fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
    fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
    füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
    fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
    fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
    fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
    füls (A.) [ فلس ] mangır.
    fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
    fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
    fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
    fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
    fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
    fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
    fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
    fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
    füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
    füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
    füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
    füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
    fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
    fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
    fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
    fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
    esnaf teşkilatı.
    füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
    füzûn (F.) [ فزون ] fazla.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:11 pm

    -G-

    gabâvet (A.) [ غباوت ] bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
    gabî (A.) [ غبی ] bön, dangalak, kalınkafalı.
    gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.
    gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.
    gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.
    gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.
    gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.
    gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
    gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.
    gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.
    gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
    gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.
    gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.
    gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
    gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
    gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.
    galat (A.) [ غلط ] yanlış.
    galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
    galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.
    gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.
    gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.
    gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.
    galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.
    galle (A.) [ غله ] tahıl.
    gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.
    gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.
    gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.
    gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.
    gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.
    gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
    ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.
    ganem (A.) [ غنم ] koyun.
    ganî (A.) [ غنی ] zengin.
    ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
    kazanç.
    gâr (A.) [ غار ] mağara.
    garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.
    garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.
    garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.
    garaz (A.) [ غرض ] maksat.
    garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.
    garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.
    garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.
    garben (A.) [ غربا ] batıdan.
    garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.
    garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.
    gâret (A.) [ غارت ] yağma.
    gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.
    garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
    garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.
    garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.
    garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.
    garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.
    gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
    garrâ (A.) [ غرا ] parlak.
    gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.
    gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.
    gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.
    gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.
    gasl (A.) [ غسل ] ölü yıkama.
    gassâl (A.) [ غسال ] ölü yıkayıcı.
    gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, örtü. 2.zar.
    gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.
    gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.öküz.
    gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.
    gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.
    gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.
    gayb (A.) [ 1 [ غایب .gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.
    gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.
    gâye (A.) [ غایه ] amaç.
    gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.
    gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.
    gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
    gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.
    gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.
    gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.
    gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.
    gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.
    gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.
    gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.
    gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.
    gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
    gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.
    gayr -i mer’î [ غير مرئی ] görülmez.
    gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.
    gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.
    gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.
    gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
    gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.
    gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.
    gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.
    gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.
    gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.
    gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.
    gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
    gayz (A.) [ غيظ ] öfke.
    gazâ (A.) [ غزا ] savaş.
    gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.
    gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.
    gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.
    gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.
    gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.
    gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.
    gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.
    gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.
    gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.
    gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.
    gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.
    gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.
    geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.
    gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.
    gele (F.) [ گله ] sürü.
    gelû (F.) [ گلو ] boğaz.
    genc (F.) [ گنج ] hazine.
    gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.
    gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, kötü kokmuş.
    gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.
    gendüm (F.) [ گندم ] buğday.
    ger (F.) [ گر ] eğer.
    gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.
    gerd (F.) [ گرد ] toz.
    gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.
    gerdân (F.) [ گردان ] dönen.
    gerden (F.) [ گردن ] boyun.
    gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.
    gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.
    gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.
    gerdiş (F.) [ گردش ] dönüş.
    gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.
    gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.
    germ (F.) [ گرم ] sıcak.
    germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.
    germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.
    germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.
    geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.
    geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.
    gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.öz.
    gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.
    gevz (F.) [ گوز ] ceviz.
    gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.
    gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.
    gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.
    gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.
    gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.
    gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .köle. 2.genç, yeni yetme.
    gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
    gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.
    gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.
    gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.
    gışâ (A.) [ 1 [ غشا .örtü. 2.perde. 3.zar.
    gışş (A.) [ غش ] hile, kötülük.
    gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.
    gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.
    gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.
    gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.
    gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.
    gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.
    gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.
    girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.
    girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
    giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.
    girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.
    girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.
    girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.
    girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
    gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.
    girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.
    girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.
    girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.
    girdû (F.) [ گردو ] ceviz.
    girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.
    girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.
    giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.
    girih (F.) [ گره ] düğüm.
    girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.
    girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm çözen. 2.sorunları halleden.
    girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.
    gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.
    giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.
    giryân etmek ağlatmak.
    giryân olmak ağlamak.
    girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.
    giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.
    giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.
    gîsû (F.) [ گيسو ] saç.
    gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.
    gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.
    giyâh (F.) [ گياه ] bitki.
    gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.
    goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.
    gonce (F.) [ غنجه ] gonca.
    goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.
    gubâr (A.) [ غبار ] toz.
    gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.
    gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.
    guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.
    gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.
    gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.
    gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.
    gûl (A.) [ گول ] gulyabani.
    gulâm (A.) [ 1 [ غلام .köle. 2.genç.
    gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.
    gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.
    gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.
    gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
    gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
    gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
    gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
    gurâb (A.) [ غراب ] karga.
    gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
    gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
    gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
    gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
    gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
    gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
    gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
    gurûb (A.) [ غروب ] batış.
    gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
    gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
    gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
    gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
    gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
    gusn (A.) [ غصن ] dal.
    gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
    gûş (F.) [ گوش ] kulak.
    gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
    gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
    gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
    gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
    gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.ölü.
    gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
    gurâb (A.) [ غراب ] karga.
    gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
    gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
    gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
    gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
    gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
    gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
    gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
    gurûb (A.) [ غروب ] batış.
    gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
    gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
    gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
    gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
    gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
    gusn (A.) [ غصن ] dal.
    gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
    gûş (F.) [ گوش ] kulak.
    gûşe (F.) [ گوشه ] köşe.
    gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
    gûşt (F.) [ گوشت ] et.
    gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.
    gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.
    gûyâ (F.) [ گویا ] sözümona.
    güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.
    güftâr (F.) [ گفتار ] söz.
    güfte (F.) [ 1 [ گفته .söz. 2.şarkı sözü.
    güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.
    güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.
    güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.
    gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.
    gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.
    gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.
    gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.
    gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.
    gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.
    gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.
    gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.
    gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.
    güldan (F.) [ گلدان ] vazo.
    güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.
    gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.
    gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.
    gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.
    gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.
    gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.
    gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.
    güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.
    gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.
    gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.
    gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.
    gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.
    gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.
    gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.
    gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.
    gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.
    gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.
    gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.
    gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.
    gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.
    gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.
    gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.
    günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.
    günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.
    günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.
    güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.
    güneh (F.) [ گنه ] günah.
    gürbe (F.) [ گربه ] kedi.
    gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.
    gürg (F.) [ گرگ ] kurt.
    güriz (F.) [ گریز ] kaçış.
    gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.
    gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, bölük.
    güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.
    güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.
    güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.
    güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.
    güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
    güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.
    güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşgörü.
    güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.
    güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.
    güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:13 pm

    -H-

    h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
    değeri: 8.
    hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.
    hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.
    hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.
    habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.
    habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.
    habâis (A.) [ خبائث ] kötülükler.
    hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.
    hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.
    habâset (A.) [ خباثت ] kötülük, alçaklık.
    habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.
    habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.
    habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.
    habbe (A.) [ حبه ] taneler.
    habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.
    habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] çörekotu.
    habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.
    habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.
    hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.
    haber (A.) [ خبر ] haber.
    haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.
    habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.
    hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.
    habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
    habîr (A.) [ خبير ] haberli.
    habis (A.) [ خبيث ] kötü, pis.
    habl (A.) [ حبل ] ip.
    hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.
    hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.
    hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.
    habr (A.) [ حبر ] bilgin.
    habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.
    habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.
    habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.
    habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.
    hac (A.) [ حاج ] hacı.
    hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.
    hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.
    hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.
    hacamat yapmak kan almak.
    hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.
    hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.
    haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.
    haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.
    hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.
    hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
    hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.
    hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
    hacel (A.) [ خجل ] utanma.
    hacer (A.) [ حجر ] taş.
    hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.
    hacer-i semâî [ حجر سمائی ] göktaşı.
    hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.
    hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.
    hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.
    hacı (A.) [ حاجی ] hacı.
    hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.
    hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.
    hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
    hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.
    hâcir (A.) [ هاجر ] göçmen.
    hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.
    hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.
    haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.
    haclet (A.) [ خجلت ] utanma.
    hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.
    hacm (A.) [ حجم ] hacim.
    hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.
    hacz (A.) [ حجز ] haciz.
    hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.
    hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.
    hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.
    hadd (A.) [ خد ] yanak.
    haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.
    haddâd (A.) [ حداد ] demirci.
    haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.
    hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.
    hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.
    hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.
    hadd-i zâtında aslında.
    hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.
    hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.
    hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.
    hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.
    hader (A.) [ خدر ] uyuşma.
    hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.
    hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu gösteren.
    hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.
    hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.
    hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.
    hâdim olmak hizmet etmek.
    hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.
    hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.
    hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber sözü.
    hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.
    hâdise (A.) [ حادثه ] olay.
    hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.
    hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.
    hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.
    hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.
    hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.
    hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.
    hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.
    hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.
    hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.
    hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.
    hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.
    hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
    hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.
    hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.
    hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.

    hafî (A.) [ خفی ] gizli
    hafîd (A.) [ حفيد ] torun.
    hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.
    hafif (A.) [ خفيف ] hafif.
    hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.
    hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.
    hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.
    hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.
    hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.
    hafr (A.) [ حفر ] kazma.
    hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.
    haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.
    hâh (F.) [ خواه ] isteyen.
    hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.
    hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.
    hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.
    hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.
    hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.
    hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.
    hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.
    hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.
    hâif (A.) [ خائف ] korkak.
    hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.
    hâil (A.) [ هائل ] korkunç.
    hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.
    hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.
    hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.
    hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
    hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] önemli.
    hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
    hâk (F.) [ خاک ] toprak.
    hak etmek kazanmak.
    hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
    hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
    hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
    Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.
    hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.
    hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.
    hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.
    hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.
    hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.
    hakem (A.) [ حکم ] hakem.
    hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.
    hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru sözlü.
    hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.
    hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
    hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.
    hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.
    hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
    hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
    hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.
    hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.
    hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.
    hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.
    hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
    hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.
    hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.
    hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
    hakk (A.) [ حک ] kazıma.
    hakkâ [ حقا ] gerçekten.
    hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.
    hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.
    hâkkedilmek kazılmak.
    hâkketmek kazımak.
    hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.
    hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.
    hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.
    hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
    hâl (A.) [ خال ] dayı.
    hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.
    hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.
    hal’edilmek tahttan indirilmek.
    hal’etmek tahttan indirmek.
    hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.
    halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.
    halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.
    halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.
    halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.
    halâs bulmak kurtulmak.
    halâs olmak kurtulmak.
    halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.
    hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.
    hâlât (A.) [ حالات ] haller.
    halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.
    haldâr (F.) [ خالدار ] benli.
    hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.
    hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.
    halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.
    halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
    halel (A.) [ خلل ] bozukluk.
    halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
    haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.
    haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
    haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
    halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.
    hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
    hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.
    halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.
    hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.
    hâlî (A.) [ خالی ] boş.
    hâlî kalmak geri durmak.
    halîb (A.) [ حليب ] süt.
    halîc (A.) [ خليج ] körfez.
    hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.
    halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.
    halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.
    hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.
    hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.
    halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.
    hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.
    hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.
    halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.
    hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.
    halk (A.) [ حلق ] boğaz.
    halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
    halk etmek yaratmak.
    halka (A.) [ حلقه ] halka.
    halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] köle.
    halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.
    hall (A.) [ 1 [ حل .çözülme, erime. 2.çözme.
    hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.
    hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.
    hallâl (A.) [ حلال ] çözen.
    hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.
    halt (A.) [ خلط ] karıştırma.
    halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.
    halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.
    halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
    ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.
    ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.
    hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.
    hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.
    hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.
    hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.
    hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.
    hamd (A.) [ حمد ] şükür.
    hâme (F.) [ خامه ] kalem.
    hamel (A.) [ حمل ] kuzu.
    hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.
    hâmî (A.) [ حامی ] gözeten, himaye eden.
    hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.
    hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.
    hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
    hâmil olmak taşımak.
    hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.
    hamîr (A.) [ حمير ] hamur.
    hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.
    hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.
    hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.
    hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.
    haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
    hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.
    hamletmek yüklemek.
    hammâl (A.) [ حمال ] hamal.
    hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.
    hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.
    hamr (A.) [ خمر ] şarap.
    hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.
    hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
    hams (A.) [ خمس ] beş.
    hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.
    hamsin (A.) [ خمسين ] elli.
    hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.
    hamûle (A.) [ حموله ] yük.
    hâmûn (F.) [ هامون ] çöl.
    hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.
    hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.
    hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.
    hân (F.) [ خوان ] okuyan.
    hân (F.) [ خوان ] sofra.
    hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
    hancer (A.) [ خنجر ] hançer.
    hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.
    handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.
    handan etmek güldürmek.
    hande (F.) [ خنده ] gülüş.
    handek (A.) [ خندق ] hendek.
    handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.
    hâne (F.) [ خانه ] ev.
    hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.
    hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
    hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.
    hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
    hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.
    hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
    hannas (A.) [ خناس ] şeytan.
    hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.
    hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
    hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.
    hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.
    hâr (F.) [ خار ] diken.
    har (F.) [ خر ] eşek.
    hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.
    hâr (F.) [ خوار ] yiyen.
    harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
    harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
    harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
    harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
    harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
    harâc (A.) [ خراج ] haraç.
    haram (A.) [ حرام ] haram.
    harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.
    haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] ***.
    harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.
    harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.
    harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.
    harbe (A.) [ حربه ] süngü.
    harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.
    harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.
    harbiye nezareti savunma bakanlığı.
    harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
    harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.
    harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.
    harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.
    harcırah [ خرج راه ] yol parası.
    harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.
    hardal (A.) [ خردل ] hardal.
    hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.
    harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.
    hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.
    hareketsizlik hareket etmeme.
    harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.
    haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
    giremeyeceği yer.
    haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.
    harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.söz.
    hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.
    hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.
    hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.
    hârib (A.) [ هارب ] kaçan.
    hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.
    hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.
    hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.
    hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
    harîd (F.) [ خرید ] satın alma.
    harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.
    harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.
    harîk (A.) [ حریق ] yangın.
    hârika (A.) [ خارقه ] harika.
    hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.
    harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.
    harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.
    harîr (A.) [ حریر ] ipek.
    harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.
    hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.
    hâris (A.) [ حارس ] bekçi.
    harîs (A.) [ حریص ] hırslı.
    hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.
    harita (A.) [ خریطه ] harita.
    harmen (F.) [ خرمن ] harman.
    harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.
    harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.
    harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.
    hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.
    hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.
    harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.
    hars (A.) [ حرث ] kültür.
    harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.
    harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.
    hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.
    hâs (A.) [ 1 [ خاص .özgü, has. 2.saf. 3.özel.
    has (F.) [ خس ] çöp.
    hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.
    hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.
    hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, özellikler.
    hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.
    hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.
    hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.
    hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.
    hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.
    hasb (A.) [ حسب ] göre.
    hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.
    hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.
    hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] Allah rızası için.
    hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.
    hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
    hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.
    hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.
    hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.
    hased etmek kıskanmak.
    hasen (A.) [ حسن ] güzel.
    hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.
    hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.
    hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.
    hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.
    hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.
    hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.
    hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
    hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
    hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.
    hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.
    hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.
    hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] sözün kısası.
    hâsılı kısacası, sonuç olarak.
    hasım (A.) [ خصم ] düşman.
    hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.
    hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.
    hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.
    hasîr (A.) [ حصير ] hasır.
    hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.
    hasis (A.) [ خسيس ] pinti.
    hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.
    hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.
    haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.
    hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.
    hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.
    hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.
    hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.
    hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
    hasret (A.) [ حسرت ] özlem.
    hasret çekmek özlem duymak.
    hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.
    hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
    hassa (A.) [ خاصه ] özellik.
    hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.
    hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.
    hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.
    hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.
    hâsseten (A.) [ خاصة ] özellikle, hele hele.
    hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.
    hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.
    haste (F.) [ خسته ] hasta.
    hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.
    hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.
    hâstgâr (F.) [ خواستگار ] görücü.
    hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] görücülük.
    hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.
    hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.
    hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.
    hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.
    hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerçöp.
    haşeb (A.) [ خشب ] odun.
    haşem (A.) [ حشم ] maiyet.
    haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, börtü böcek.
    haşere (A.) [ حشره ] böcek, haşere.
    haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.
    haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.
    hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.
    haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .görkem. 2.hiddet.
    haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] görkemli, haşmetli.
    haşmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
    haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.
    haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
    haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.
    haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.
    hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.
    hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.
    hatab (A.) [ حطب ] odun.
    hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.
    hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.
    hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.
    hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.
    hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları örten.
    hatar (A.) [ خطر ] tehlike.
    hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.
    hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.
    hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.
    hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.
    hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.
    hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, gönül.
    hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.
    hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
    hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
    hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.
    hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] gönül inciten, hatır kıran.
    hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.
    hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.
    hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.
    hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.
    hâtime (A.) [ خاتمه ] son.
    hâtime vermek son vermek.
    hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.
    hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
    hatn (A.) [ ختن ] sünnet.
    hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
    hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.
    hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.
    hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.
    hatve (A.) [ خطوه ] adım.
    havâ (A.) [ هوا ] hava.
    havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı
    havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.
    havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.
    havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.
    havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.
    havali (A.) [ حوالی ] yöre.
    havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.
    havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.
    havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.
    havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.
    hâven (A.) [ هاون ] havan.
    hâver (F.) [ خاور ] doğu.
    hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.
    hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
    havf (A.) [ خوف ] korku.
    havf eylemek korkmak.
    havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.
    hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.
    havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.
    havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.
    havz (A.) [ حوض ] havuz.
    hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.
    hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.
    hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.
    hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.
    hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.
    hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
    hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.
    hayat (A.) [ حيات ] yaşam.
    hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.
    hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.
    hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.
    hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.
    hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.
    hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.
    haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.
    hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.
    hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.
    hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
    hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.
    hayız bk. hayz.
    hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
    hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.
    hayme (A.) [ خيمه ] çadır.
    haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.
    haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] göçebe, çadırda yaşayan.
    hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
    hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.
    hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.
    hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.
    hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.
    hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.
    hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.
    haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.
    hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.
    hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.
    hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana özgü, hayvansal.
    hayy (A.) [ حی ] diri
    hayyât (A.) [ خياط ] terzi.
    hayye (A.) [ حيه ] yılan.
    hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.
    hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.
    hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.
    hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.
    hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.
    hazer (A.) [ حذز ] sakınma.
    hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.
    hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.
    hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.
    hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.
    hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.
    hâzi (A.) [ خاضع ] alçakgönüllü.
    hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.
    hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.
    hazine (A.) [ خزینه ] hazine.
    hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
    hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
    hazm (A.) [ حضم ] sindirim.
    hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.
    hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
    hebâ (A.) [ هبا ] boş.
    hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
    hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
    hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
    hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.
    hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.
    hecîn (A.) [ هجين ] iki hörgüçlü deve.
    hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.
    hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.
    hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.
    heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.
    heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
    heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
    hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.
    heft (F.) [ هفت ] yedi.
    heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.
    hefte (F.) [ هفته ] hafta.
    heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.
    helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.
    helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.ölme.
    helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
    helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
    helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.
    helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
    helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüböcek. 2.yılankavî.
    helva (A.) [ حلوا ] helva.
    helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.
    helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.
    hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
    yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.
    hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.
    hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
    hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.
    hemâhenk bk. hemâheng.
    heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.
    hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.
    hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.
    hemânend (F.) [ همانند ] gibi.
    hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.
    hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.
    hembâz (F.) [ همباز ] ortak.
    hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
    hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.
    hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.
    hemçü (F.) [ همچو ] gibi.
    hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
    hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.
    hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.
    heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.
    hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.
    hemfikir bk. hemfikr.
    hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.
    hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
    hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.
    hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.
    hemhudut bk. hemhudûd.
    hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.
    hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.
    hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.
    hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.
    hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.
    hemm (A.) [ هم ] kaygı.
    hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.
    hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.
    hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.
    hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.
    hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.
    hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.
    hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.
    hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.
    hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.
    hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.
    hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.
    hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.
    hemşeri bk. hemşehrî.
    hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.
    hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.
    hemvâr (F.) [ هموار ] düz.
    hemvâre (F.) [ همواره ] daima.
    hemyân (F.) [ هميان ] heybe.
    hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
    hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.
    henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
    hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.
    hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.
    hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.
    hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.
    henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.
    her (F.) [ هر ] her.
    her halde 1.mutlaka, her durumda.
    her vakit her zaman, daima.
    herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.
    herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.
    hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.
    hercâyî bk. hercâî.
    hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
    herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.
    herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.
    herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.
    herem (A.) [ هرم ] ehram.
    hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
    3.haylaz, yaramaz adam.
    hergiz (F.) [ هرگز ] asla.
    herze (F.) [ هرزه ] saçma.
    herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.
    herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.
    hesâb (A.) [ حساب ] hesap.
    hestî (F.) [ هستی ] varlık.
    heşt (F.) [ هشت ] sekiz.
    heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.
    hetk (A.) [ هتک ] yırtma.
    hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.
    hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.
    hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.
    hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.
    hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.
    heves (A.) [ هوس ] istek, heves.
    hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.
    hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.
    heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.
    hevl (A.) [ هول ] korku.
    hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.
    hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
    hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.
    heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
    heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.
    heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.
    heyet bk. hey’et
    heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.
    heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.
    heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] öğretmenler kurulu
    heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.
    heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.gövde.
    heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.
    heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
    heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.
    hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.
    hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.
    hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.
    hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.
    hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.
    hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.
    hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.
    hezîmete uğramak bozguna uğramak.
    hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.
    hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.
    hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
    hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.
    hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
    hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.
    hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
    vücudundaki dört ana maddenin herbiri.
    hınâ (A.) [ حنا ] kına.
    hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.
    hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.
    hıred (F.) [ خرد ] akıl.
    hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.
    hırka (A.) [ خرقه ] hırka.
    hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.
    hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
    hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
    hırs (A.) [ حرص ] hırs.
    hırs (F.) [ خرس ] ayı.
    hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.
    hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.
    hısn (A.) [ حصن ] kale.
    hışım (F.) [ خشم ] öfke.
    hışımlanmak öfkelenmek.
    hışm (F.) [ خشم ] öfke, hışım.
    hışmgîn (F.) [ خشمگين ] öfkeli, hışımlı.
    hışt (F.) [ 1 [ خشت .ker***. 2.tuğla.
    hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.
    hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.
    hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.
    hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.
    hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.
    hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.
    hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.
    hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
    hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.
    hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.
    hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.
    hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.
    hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
    hibre (A.) [ خبره ] deneyim.
    hicâ (A.) [ هجا ] yerme.
    hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.
    hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
    hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
    hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.
    hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
    hicret (A.) [ هجرت ] göç.
    hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
    hicviye bk. hicviyye.
    hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
    hîç (F.) [ هيچ ] hiç.
    hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.
    hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.
    hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu gösterme.
    hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
    hiddet (A.) [ 1 [ حدت .öfke. 2.keskinlik.
    hiddetlenmek öfkelenmek.
    hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.
    hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
    hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.
    hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.
    hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.
    hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.
    hîk (F.) [ خيک ] tulum.
    hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, öyküler.
    hikâyet (A.) [ حکایت ] öykü, hikaye.
    hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.
    hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.
    hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.
    hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.
    hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.
    hilâfına aykırı olarak.
    hilafında aykırı olarak.
    hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.
    hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.
    hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.
    hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.
    hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.
    hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.
    hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.
    hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
    himâr (A.) [ حمار ] eşek.
    himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.
    himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
    hîme (F.) [ هيمه ] odun.
    himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.
    himmet (A.) [ همت ] çaba.
    himmet etmek çaba göstermek.
    hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.
    hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.
    hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
    hirâs (F.) [ هراس ] korku.
    hired (F.) [ خرد ] akıl.
    hiref (A.) [ حرف ] meslekler.
    hirem (A.) [ هرم ] piramit.
    hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.
    hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
    his bk. hiss.
    hisâb (A.) [ حساب ] hesap.
    hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.
    hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.
    hiss (A.) [ حس ] duygu.
    hisse (A.) [ حصه ] pay.
    hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.
    hissedar olmak payını almak.
    hisset (A.) [ خست ] pintilik.
    hissetmek duymak, algılamak.
    hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.
    hisseyâb olmak payını almak.
    hissî (A.) [ حسی ] duygulu.
    hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] önsezi.
    hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.
    hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.
    hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
    hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.
    hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.
    hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
    hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.
    hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.
    hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.
    hitam bulmak son bulmak, bitmek.
    hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
    hitâma ermek sona ermek.
    hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.
    hiyel (A.) [ حيل ] hileler.
    hizâ (A.) [ حذا ] sıra.
    hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.
    hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.
    hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
    durmak.
    hizâya girmek sıra olmak.
    hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.
    hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, görev yapma.
    hizmet etmek görev yapmak.
    hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
    hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
    hod (F.) [ خود ] kendi.
    hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.
    hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.
    hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.
    hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
    hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.
    hodsitâ (F.) [ خودستا ] övüngen.
    hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
    hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.
    hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
    hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
    hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.
    hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.
    hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.
    hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.
    hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
    hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.
    hoşnut bk. hoşnûd.
    hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.
    hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı sözü, sohbeti tatlı.
    hû (A.) [ هو ] Tanrı.
    hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.
    hubb (A.) [ حب ] sevgi.
    hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
    gelir.
    hubeb (A.) [ حبب ] taneler.
    hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.
    hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.
    hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.
    hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.
    hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.
    hubz (A.) [ خبز ] ekmek.
    huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.
    huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.
    huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.
    hûd (F.) [ خود ] miğfer.
    hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.
    hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.
    hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد .Allah verdi. 2.Allah vergisi.
    hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] Allah göstermesin, Allah etmesin.
    hudârâ (F.) [ خودآرا ] Allah aşkına.
    hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.
    hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
    hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.
    hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.
    huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.
    hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.
    hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
    hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.
    hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.
    huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.
    huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.
    hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.
    hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.
    hûk (F.) [ خوک ] domuz.
    hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.
    hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.
    hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.
    hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.
    hulâsa (A.) [ خلاصه ] özet.
    hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, sözün kısası.
    hulâsaten (A.) [ خلاصة ] özetle, kısaca.
    huld (A.) [ خلد ] cennet.
    hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.
    hulk (A.) [ خلق ] huy.
    hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.
    hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.
    hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
    hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.
    hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.
    hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.
    hum (F.) [ خم ] küp.
    humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.
    humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.
    humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.
    humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.
    hummâ (A.) [ 1 [ حما .nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
    humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.
    hums (A.) [ خمس ] beşte biri.
    humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.
    hûn (F.) [ خون ] kan.
    hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.
    hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.
    hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.
    hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.
    hunrîz (F.) [ خونریز ] kan dökücü.
    hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı
    hûr (A.) [ حور ] huri.
    hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.
    hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.
    hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.
    hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
    hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.
    hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.
    hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.
    hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.
    hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.
    hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.
    husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.
    husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.
    husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
    husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
    husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.
    husûs (A.) [ خصوص ] konu.
    husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.
    hususî (A.) [ خصوصی ] özel.
    husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] özellik.
    husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.
    husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.
    hûş (F.) [ هوش ] akıl.
    hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.
    huşk (F.) [ خشک ] kuru.
    huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.
    huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
    huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.
    huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.
    hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.
    hûy (F.) [ خوی ] huy.
    huzme (A.) [ حزمه ] demet.
    huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
    huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.
    hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.
    hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.
    hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.
    hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.
    hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
    hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.
    hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.
    hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.
    hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.
    hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.
    hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.
    hükmünde yerinde, gibi.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:14 pm

    -I-

    ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.
    ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
    ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.
    ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.
    ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
    ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
    ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
    ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.
    ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.
    ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.
    ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.
    ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.
    ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
    ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.
    ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.
    ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.
    ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
    ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
    ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
    ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
    ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.
    ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.
    ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.
    ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.
    ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.
    ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.
    ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.
    ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.
    ışk (A.) [ عشق ] aşk.
    ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.
    ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.
    ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.
    ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.
    ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.
    ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.
    ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.
    ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.
    ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.
    ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.
    ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.
    ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.
    ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.
    ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.
    ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.
    ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.
    ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.
    ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.
    ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
    ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.
    ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.
    ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.
    ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:16 pm

    -İ-

    i’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.
    i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.
    i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.
    i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.
    i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
    i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.
    i’lâm edilmek bildirilmek.
    i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.
    i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.
    i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.
    i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.
    i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
    i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
    i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
    i’tâ olunmak verilmek.
    i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.
    i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
    i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
    i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.
    i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.
    i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.
    i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.
    i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
    i’zâm etmek göndermek, yollamak.
    i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.
    iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.
    iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
    iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
    iâde eylemek geri vermek.
    iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
    iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
    iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
    iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.
    iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.
    iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.
    iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.
    ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.
    ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.
    ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
    ibâd (A.) [ عباد ] kullar.
    ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.
    ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.
    ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
    ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.
    ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.
    ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
    ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.
    ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.
    ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.
    ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.
    ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.
    ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
    ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
    ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
    ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.
    ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.
    ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.
    ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
    ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
    ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.
    ibl (A.) [ ابل ] deve.
    iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.
    iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.
    iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.
    ibn (A.) [ ابن ] oğul.
    ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.
    ibrâ’ etmek aklanmak.
    ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.
    ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.
    ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.
    ibrâz edilmek gösterilmek.
    ibrâz etmek göstermek.
    ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.
    ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.
    ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.
    ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.
    ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.
    ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
    ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.
    ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
    ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
    ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
    ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
    ibtidâ’ etmek başlamak.
    ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.
    ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.
    ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
    ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
    ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.
    ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük
    ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
    ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
    ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.
    ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.
    îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.
    îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.
    icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.
    icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
    îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.
    îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
    îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
    icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.
    îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
    îcâr edilmek kiraya verilmek.
    îcâr etmek kiraya vermek.
    icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.
    îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.
    icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
    icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.
    icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.
    icbâr edilmek zorlanmak.
    icbâr etmek zorlamak.
    iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
    icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.
    icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.
    icmâl edilmek öçetlenmek.
    icmâl etmek özetlemek.
    icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.
    icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.
    icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
    yürütülme.
    icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
    icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
    icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.
    ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
    görüş bildirme.
    ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
    ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
    ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.
    ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
    ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
    ictimâîleşmek sosyalleşmek.
    ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.
    ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
    ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.
    ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.
    ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
    ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.
    ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.
    îd (A.) [ عيد ] bayram.
    îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.
    îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.
    idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.
    idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
    idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
    4.yönetim.
    idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
    idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.
    idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.
    idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.
    idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.
    iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
    idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
    idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
    idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
    ithal etmek.
    idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.
    îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.
    idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.
    idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.
    idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
    idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
    idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.
    îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
    îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
    îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
    îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.
    îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
    ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.
    ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.
    ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
    ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
    ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.
    ifâkat bulmak iyileşmek.
    ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.
    iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.
    ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.
    ifhâm etmek anlatmak.
    iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.
    iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
    iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
    iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.
    ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.
    ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.
    ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.
    ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.
    ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.
    ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
    ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
    ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.
    ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.
    ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.
    ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
    ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.
    ifşâ edilmek açığa vurulmak.
    ifşâ etmek açığa vurmak.
    ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.
    iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
    iftâr etmek oruç açmak.
    iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
    iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.
    iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
    iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
    iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.
    iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.
    iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.
    iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.
    iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.
    iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.
    iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.
    iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
    iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
    iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
    iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.
    iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.
    iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.
    iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
    iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.
    iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.
    iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.
    iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.
    iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.
    iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.
    ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.
    îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
    ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.
    ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.
    ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
    ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
    ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.
    ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
    ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.
    ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.
    ihdâ edilmek hediye edilmek.
    ihdâ etmek hediye etmek.
    ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.
    ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
    ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
    ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
    ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.
    ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.
    ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.
    ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.
    ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.
    ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.
    ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.
    ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
    ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
    ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.
    ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.
    ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.
    ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
    ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
    ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
    ihrac olunmak çıkarılmak.
    ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
    ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.
    ihrak edilmek yakılmak.
    ihrak olunmak yakılmak.
    ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.
    ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.
    ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
    ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.
    ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.
    ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.
    ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.
    ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.
    ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.
    ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.
    ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
    ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
    ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.
    ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.
    ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
    ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.
    ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.
    ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.
    ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.
    ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.
    ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.
    ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
    ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.
    ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.
    ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.
    ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
    ihtilât etmek karışmak.
    ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
    ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.
    ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
    ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.
    ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.
    ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.
    ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.
    ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.
    ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.
    ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.
    ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.
    ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.
    ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma
    ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
    ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.
    ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
    ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
    ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.
    ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.
    ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.
    ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.
    ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.
    ihtivâ etmek içermek.
    ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.
    ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.
    ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.
    ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
    ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
    ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.
    ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
    ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.
    ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.
    ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.
    ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.
    ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
    ederek geçirme.
    ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
    ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
    ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
    ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.
    ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
    îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.
    îka etmek vermek, bırakmak.
    ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.
    ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.
    ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
    ikâme etmek yerine koymak.
    ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.
    ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.
    îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.
    îkâz edilmek uyarılmak.
    îkâz etmek uyarmak.
    ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.
    ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.
    iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
    ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
    ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
    ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
    iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.
    iknâ etmek razı etmek.
    ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.
    ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
    ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.
    ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
    ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
    ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
    ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
    ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.
    iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.
    iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.
    iktibâs edilmek alınmak.
    iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
    iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.
    iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
    iktidâ etmek uymak.
    iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
    iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.
    iktifâ edilmek yetinilmek.
    iktifâ etmek yetinmek.
    iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.
    iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.
    iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.
    iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.
    iktisâ etmek giymek
    iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.
    iktisâb etmek kazanmak.
    iktisâb eylemek kazanmak.
    iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.
    iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.
    iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.
    iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.
    iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.
    iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.
    iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.
    iktizâ etmek gerekmek.
    ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.
    ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
    ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.
    ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.
    ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.
    ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.
    ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
    ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.
    ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.
    ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.
    ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.
    ilâve (A.) [ علاوه ] ek.
    ilave etmek eklemek.
    ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.
    ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.
    ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.
    ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.
    ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
    ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.
    ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.
    ilhak olunmak katılmak.
    ilhâm (A.) [ الهام ] esin.
    ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.
    ilim (A.) [ علم ] ilim.
    ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.
    ilkâ etmek atmak.
    ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.
    illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
    illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.
    illî (A.) [ علی ] nedensel.
    illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.
    ilm (A.) [ علم ] bilim.
    ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.
    ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.
    ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
    iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.
    ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.
    ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.
    iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
    iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.
    iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.
    iltihak etmek katılmak.
    iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.
    iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.
    iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.
    iltisak etmek kavuşmak.
    iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.
    iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.
    iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.
    ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.
    îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.
    îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
    imâd (A.) [ عماد ] direk.
    imâl etmek yapmak.
    imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.
    imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
    îmân (A.) [ ایمان ] inanma.
    iman etmek inanmak.
    imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.
    imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.
    imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.
    imhâ edilmek yok edilmek.
    imhâ etmek yok etmek.
    imkân (A.) [ امکان ] olanak.
    imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
    imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.
    imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.
    imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
    çizelge.
    imtidad etmek uzanmak.
    imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.
    imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.
    imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
    imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
    imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
    imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.
    imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.
    în (F.) [ این ] bu.
    in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.
    in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.
    in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.
    in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.
    in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
    inâd (A.) [ عناد ] inat.
    inân (A.) [ عنان ] dizgin.
    inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.
    inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.
    inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.
    incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.
    ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.
    indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
    indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.
    indifâ etmek püskürmek.
    ineb (A.) [ عنب ] üzüm.
    infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.
    infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.
    infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.
    infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.
    infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.
    infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.
    infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
    infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.
    inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.
    inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.
    inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
    inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.
    inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
    inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.
    inhiraf olunmak dönülmek.
    inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
    kaybetmek.
    inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.
    inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.
    inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.
    inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.
    inkâr edilmek yadsınmak.
    inkâr etmek yadsımak.
    inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
    inkılâb etmek dönüşmek.
    inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
    inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.
    inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.
    inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.
    inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.
    inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.
    inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.
    inkisâm etmek bölünmek.
    inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
    inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
    inkişaf bulmak gelişmek.
    inkişaf etmek gelişmek.
    insâf (A.) [ انصاف ] acıma.
    insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.
    insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.
    insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.
    insibab etmek dökülmek.
    insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.
    insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.
    insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.
    insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.
    inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
    inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.
    inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.
    inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
    inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.
    intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.
    intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
    intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.
    intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.
    intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.
    intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.
    intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.
    intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.
    intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.
    intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.
    intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
    intihâb edilmek seçilmek.
    intihab eylemek seçmek.
    intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.
    intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.
    intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.
    intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
    intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.
    intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
    intikal etmek geçmek
    intikâm (A.) [ انتقام ] öc.
    intikam almak öc almak.
    intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.
    intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
    çalışmaya başlama.
    intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
    intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
    intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.
    intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.
    intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.
    intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.
    intizâr etmek beklemek.
    inzâl (A.) [ انزال ] indirme.
    inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.
    inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.
    inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.
    inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
    irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.
    irâ’e etmek göstermek.
    îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
    irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.
    irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.
    îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.
    ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.
    ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
    irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.
    irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.
    irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
    irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.
    irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.
    irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.
    irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.
    irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
    irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
    irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.
    irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.
    irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
    irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
    irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.
    irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.
    irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.
    irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.
    irtihâl etmek ölmek.
    irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
    irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.
    irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
    irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.
    irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.
    irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.
    irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
    is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.
    is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
    is’âd olunmak yükseltilmek.
    is’af olunmak yerine getirilmek.
    is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.
    isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.
    isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.
    îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.
    isâl etmek ulaştırmak.
    isâle (A.) [ اساله ] akıtma.
    isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.
    isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
    îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.
    îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
    isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.
    ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.
    iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.
    iskân edilmek yerleştirilmek.
    iskân etmek yerleştirmek.
    iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.
    iskât (A.) [ اسکات ] susturma.
    iskât etmek susturmak.
    islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.
    islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.
    ism (A.) [ اسم ] ad.
    ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.
    isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.
    isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.
    isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.
    isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.
    istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.
    isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.
    isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
    isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.
    isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.
    isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
    isti’mâl edilmek kullanılmak.
    isti’mâl etmek kullanmak.
    istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.
    istiâne olunmak yardım istenmek.
    istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.
    istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.
    istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.
    isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.
    isticvâb etmek sorgulamak.
    istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.
    istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.
    istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.
    istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
    yargıda bulunma.
    istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.
    istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.
    istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.
    istifrâğ etmek kusmak.
    istifsâr etmek açıklama istemek.
    istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.
    istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
    3.tokgözlülük.
    istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
    istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
    istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
    sonra uykuya yatma.
    istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.
    istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.
    istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.
    istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.
    istihdaf eylemek hedef edinmek.
    istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.
    istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.
    istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.
    istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
    istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.
    istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.
    istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.
    istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.
    istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
    istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.
    istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
    istihrâc etmek çıkarmak.
    istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
    istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.
    istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.
    istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.
    istihzâ etmek alay etmek.
    istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
    istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
    istikamet vermek yön vermek.
    istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.
    istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
    istikbal etmek karşılamak.
    istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.
    istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.
    istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.
    istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.
    istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.
    istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
    istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.
    istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.
    istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.
    istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.
    istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
    istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.
    istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
    istilzâm eylemek gerektirmek.
    istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.
    istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
    istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.
    istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.
    istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.
    istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
    istimlâk etmek kamulaştırmak.
    istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.
    istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.
    istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.
    istinâd etmek dayanmak.
    istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.
    istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
    istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
    feshini isteme.
    istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
    istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.
    istinkâf etmek çekimser kalmak.
    istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.
    istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.
    istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
    istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.
    istirâhat etmek dinlenmek.
    istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
    istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.
    istirdâd edilmek geri alınmak.
    istirdâd etmek geri almak.
    istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.
    istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
    istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.
    istirkab etmek çekememek.
    istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
    istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.
    istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.
    istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.
    istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.
    istişâre etmek danışmak.
    istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.
    istişhâd yapmak örnek vermek.
    istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.
    istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.
    istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.
    istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.
    istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.
    istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.
    istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.
    isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.
    îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
    iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.
    işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.
    işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.
    işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.
    işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.
    işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.
    işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.
    işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
    işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.
    işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.
    işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.
    işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.
    işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.
    işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.
    işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.
    iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
    iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.
    iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.
    iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
    iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.
    iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.
    iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.
    iştihâr etmek meşhur olmak.
    iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.
    iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.
    iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.
    iştirâ etmek satın almak.
    iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.
    iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.
    iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.
    îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
    işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.
    işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.
    işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.
    işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.
    it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.
    itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.
    itâat etmek uymak, boyun eğmek.
    itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.
    itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.
    itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.
    itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.
    itfâ etmek söndürmek.
    itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.
    ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
    kuruluşa manen hediye etmesi.
    ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.
    itham etmek suçlamak.
    itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.
    itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
    itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.
    itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.
    itibariyle (A.-T.) bakımından.
    itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.
    itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.
    itikâd etmek inanmak.
    itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.
    itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.
    itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
    itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
    itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.
    itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.
    itimâd edilmek güvenilmek.
    itimâd etmek güvenmek.
    itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.
    itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.
    itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.
    itinâ edilmek özen gösterilmek.
    itinâ etmek özen göstermek.
    itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.
    itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
    itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.
    itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.
    itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
    itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.
    itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.
    itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
    itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.
    itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
    itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
    itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.
    ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.
    ittibâ etmek uymak, izlemek.
    ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.
    ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.
    ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.
    ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.
    ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.
    ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.
    ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.
    ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
    ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
    ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
    ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.
    ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
    ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.
    ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
    ityân (A.) [ اتيان ] getirme.
    ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.
    ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.
    iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.
    iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
    iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.
    iz’âc etmek rahatsız etmek.
    iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.
    iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.
    iz’ân etmek akıl etmek.
    izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.
    izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.
    izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.
    izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.
    izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.
    izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.
    izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.
    îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.
    îzâh edilmek açıklanmak.
    îzâh etmek açıklamak.
    îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.
    îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
    îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.
    izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.
    izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
    izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
    izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.
    izâr (A.) [ ازار ] peştemal.
    izâr (A.) [ عذار ] yanak.
    izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
    izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.
    izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.
    îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.
    izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.
    izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
    izin (A.) [ اذن ] izin.
    izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.
    izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.
    izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.
    izn (A.) [ اذن ] izin.
    izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.
    izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:16 pm

    -J-

    jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.
    jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek.
    jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem.
    jeng (F.) [ ژنگ ] pas.
    jengâr (F.) [ ژنگار ] pas.
    jerf (F.) [ ژرف ] derin.
    jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik.
    jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.
    jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka.
    jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş.
    jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın.
    jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:18 pm

    -K-

    ka’b (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.
    ka’r (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip.
    kabâ (A.) [ قبا ] cübbe.
    kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur.
    kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler.
    kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler.
    kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan.
    kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli.
    kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri.
    kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.
    kâbile (A.) [ قابله ] ebe.
    kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile.
    kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
    kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek.
    kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler.
    kâbin (F.) [ کابين ] mehir.
    kabir (A.) [ قبر ] mezar.
    kabl (A.) [ قبل ] önce.
    kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce.
    kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi.
    kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi.
    kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir.
    kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık.
    kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma.
    kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan.
    kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama.
    kabza (A.) [ قبضه ] sap.
    kâc (F.) [ کاج ] çam.
    kad (A.) [ قد ] boy.
    kadd (A.) [ قد ] boy.
    kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi.
    kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak.
    kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece.
    kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir.
    kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama.
    kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç.
    kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.
    kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı.
    kadim (A.) [ قدیم ] eski.
    kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden.
    kâdir (A.) [ قادر ] güçlü.
    kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü.
    kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
    kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
    kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.
    kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece.
    kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
    kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
    kafâ (A.) [ قفا ] baş.
    kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi.
    kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi.
    kâfi (A.) [ کافی ] yeterli.
    kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile.
    kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair.
    kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt.
    kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır.
    kâh (F.) [ کاه ] saman.
    kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .******, 2.alçak, namussuz.
    kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva.
    kahhar (A.) [ قهار ] kahredici.
    kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
    kâhil (A.) [ کاهل ] tembel.
    kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.
    kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden.
    kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .******. 2.alçak, namussuz.
    kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
    kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit
    kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar.
    kaht (A.) [ قحط ] kıtlık.
    kahve (A.) [ قهوه ] kahve.
    kâid (A.) [ قائد ] komutan.
    kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas.
    kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla.
    kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.
    kâil olmak razı olmak.
    kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.
    kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.
    kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman.
    kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen.
    kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan.
    kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya.
    kâkül (F.) [ کاکل ] perçem.
    kâl (A.) [ قال ] söz, laf.
    kal’ (A.) [ قلع ] koparma, sökme.
    kal’a (A.) [ قلعه ] kale
    kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş.
    kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül.
    kalb (A.) [ قلب ] değiştirme.
    kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
    kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili.
    kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.
    kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan.
    kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro.
    kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi.
    kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar.
    kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden.
    kalil (A.) [ قليل ] az.
    kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş.
    kalyân (F.) [ قليان ] nargile.
    kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu.
    kamer (A.) [ قمر ] ay.
    kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak.
    kâmet (A.) [ قامت ] boy.
    kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili.
    kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle.
    kamîs (A.) [ قميص ] gömlek.
    kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu.
    kamus (A.) [ قاموس ] sözlük.
    kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu.
    kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak.
    kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme.
    kanaat etmek yetinmek.
    kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı.
    kand (A.) [ قند ] şeker.
    kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden.
    kâni etmek ikna etmek.
    kâni olmak ikna olmak.
    kannâd (A.) [ قناد ] şekerci.
    kantar (A.) [ قنطار ] baskül.
    kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam.
    kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.
    kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.
    kâr (F.) [ کار ] iş.
    kâr etmek işlemek, tesir etmek.
    karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık.
    karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler.
    karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.
    karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş.
    karargîr olmak karara bağlanmak.
    kârbân (F.) [ کاربان ] kervan.
    kârd (F.) [ کارد ] bıçak.
    kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir.
    kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri.
    kârger (F.) [ کارگر ] işçi.
    karha (A.) [ قرحه ] yara.
    kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik.
    kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi.
    kâri’ (A.) [ قارء ] okuyucu.
    kâri’în (A.) [ قارئين ] okuyucular.
    kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu.
    karîb (A.) [ قریب ] yakın.
    karîben (A.) [ قریبا ] yakında.
    karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü.
    karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost.
    karîne (A.) [ قرینه ] ipucu.
    kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı.
    karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl.
    kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan.
    karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek.
    kârvan (F.) [ کاروان ] kervan.
    karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray.
    karye (A.) [ قریه ] köy.
    karz (A.) [ قرض ] borç.
    kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş.
    kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.
    kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba.
    kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler.
    kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder.
    kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme.
    kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak.
    kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse.
    kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası.
    kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı.
    kasem (A.) [ قسم ] yemin.
    kasır (A.) [ قصر ] köşk.
    kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan.
    kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden.
    kaside (A.) [ قصيده ] kaside.
    kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi.
    kasîr (A.) [ قصير ] kısa.
    kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk.
    kassab (A.) [ قصاب ] kasap.
    kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı.
    kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı.
    kasvet basmak gönlü daralmak.
    kâş (F.) [ کاش ] keşke.
    kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne.
    kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans.
    kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden.
    kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke.
    kat’ (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme.
    kat’an (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
    kat’en (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
    kat’î (A.) [ قطعی ] kesin.
    kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.
    kat’iyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik.
    kat’iyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla.
    katarât (A.) [ قطرات ] damlalar.
    katf (A.) [ قطف ] devşirme.
    kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle.
    kâti’ (A.) [ قاطع ] kesen, kesici.
    kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı.
    kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren.
    katil (A.) [ قتل ] öldürme.
    kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı.
    katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil.
    katre (A.) [ قطره ] damla.
    kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler.
    kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler.
    kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar.
    kavî (A.) [ قوی ] güçlü.
    kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus.
    kavis (A.) [ قوس ] yay.
    kaviyü’l-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı.
    249
    kavl (A.) [ قول ] söz.
    kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk.
    kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı.
    kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik.
    kavs (A.) [ قوس ] yay.
    kay’ (A.) [ قی ء ] kusma.
    kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt.
    kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.
    kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili.
    kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen.
    kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler.
    kâzî (A.) [ قاضی ] kadı.
    kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı.
    kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme.
    ke’enlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak.
    ke’s (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh.
    kebed (A.) [ کبد ] karaciğer.
    kebîr (A.) [ کبير ] büyük.
    kebş (A.) [ کبش ] koç.
    kebûd (F.) [ کبود ] mavi.
    kebûter (F.) [ کبود ] güvercin.
    kec (F.) [ کج ] eğri.
    kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı.
    keçel (F.) [ کچل ] kel.
    kedd (A.) [ کد ] emek.
    keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık.
    kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli.
    kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya.
    kedû (F.) [ کدو ] kabak.
    kef (F.) [ کف ] köpük.
    kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik.
    kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe.
    kefel (A.) [ کفل ] kalça.
    kefere (A.) [ کفره ] kafirler.
    keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç.
    keffe (A.) [ کفه ] kefe.
    kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir.
    kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden.
    kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı.
    keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan.
    kefter (F.) [ کفتر ] güvercin.
    kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik.
    kehene (A.) [ کهنه ] kahinler.
    kehf (A.) [ کهف ] mağara.
    kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi.
    kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu.
    kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri.
    kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep.
    kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun.
    kelâm (A.) [ کلام ] söz.
    kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân.
    kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri.
    kelb (A.) [ کلب ] köpek.
    kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler.
    kelime (A.) [ کلمه ] sözcük.
    kelle (F.) [ کله ] baş.
    kem (F.) [ کم ] az, eksik.
    kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı.
    kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi.
    kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi.
    kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik.
    kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.
    kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.
    kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman.
    kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili.
    kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken.
    kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi.
    kemend (F.) [ کمند ] kement.
    kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi.
    kemer (F.) [ کمر ] bel.
    kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı.
    kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak.
    kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
    kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
    kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz.
    kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur.
    kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan.
    kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer.
    kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise.
    kenîz (F.) [ کنيز ] cariye.
    kenz (A.) [ کنز ] hazine.
    ker (F.) [ کر ] sağır.
    kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme.
    kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı
    hal.
    kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı.
    kere (A.) [ کره ] kez.
    kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz.
    kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.
    kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
    keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.
    kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek.
    kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç.
    kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce.
    kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk.
    kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba.
    kerrât (A.) [ کرات ] defalar.
    kerre (A.) [ کره ] defa.
    kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek.
    kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan.
    kervansaray bk. karvanserây.
    kes (F.) [ کس ] kişi, kimse.
    kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat.
    kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk.
    kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik.
    kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma.
    kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen.
    kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba.
    kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu.
    kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol.
    kesîrü’l-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan.
    kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk.
    kesretle A.-T.) çokça, bolca.
    kesretli (A.-T.) çok, fazla.
    keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.
    keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma.
    keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.
    keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme.
    keştî (F.) [ کشتی ] gemi.
    keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan.
    ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği.
    ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama.
    kettân (A.) [ کتان ] keten.
    ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı.
    kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar.
    kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız.
    kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş.
    kevn (A.) [ کون ] varlık.
    kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz.
    keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen.
    keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet.
    keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele.
    keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik
    keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik.
    keyhân (F.) [ کيهان ] dünya.
    keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal.
    kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece.
    kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde.
    kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı.
    kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler.
    kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön.
    kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.
    kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene.
    kıdem (A.) [ قدم ] eskilik.
    kıdve (A.) [ قدوه ] önder.
    kılâ’ (A.) [ قلاع ] kaleler.
    kıllet (A.) [ قلت ] azlık.
    kırâat (A.) [ قرائت ] okuma.
    kırâat etmek okumak.
    kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu.
    kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine
    yaklaşması.
    kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı.
    kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri.
    kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler.
    kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm.
    kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı.
    kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme.
    kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay.
    kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça.
    kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi.
    kışr (A.) [ قشر ] kabuk.
    kıt’a (A.) [ قطعه ] parça.
    kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme.
    kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm.
    kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.
    kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
    kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı.
    kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese.
    kıymet (A.) [ قيمت ] değer.
    kıymet vermek değer vermek.
    kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.
    kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli.
    kıyr (A.) [ قير ] katran, zift.
    kıyye (A.) [ قيه ] okka.
    kibar (A.) [ کبار ] büyükler.
    kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme.
    kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık.
    kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.
    kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik.
    kîl (A.) [ قيل ] söz.
    kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler.
    kîle (A.) [ کيله ] kile.
    kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise.
    kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem.
    kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu.
    kilye (A.) [ کليه ] böbrek.
    kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı.
    kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal.
    kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli.
    kindar (F.) [ کيندار ] kinci.
    kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci.
    kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler.
    kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca.
    kirbâs (A.) [ کرباس ] bez.
    kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk.
    kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği.
    kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği.
    kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi.
    kisve (A.) [ کسوه ] giysi.
    kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti.
    kîş (F.) [ کيش ] din.
    kişt (F.) [ کشت ] ekin.
    kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla.
    kişver (F.) [ کشور ] ülke.
    kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan.
    kitâb (A.) [ کتاب ] kitap.
    kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.
    kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane.
    kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk.
    kitmân etmek saklamak.
    kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık.
    kizb (A.) [ کذب ] yalan.
    köhne (F.) [ کهنه ] eski.
    kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik.
    kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar.
    kûçe (F.) [ کوچه ] sokak.
    kudât (A.) [ قضات ] kadılar.
    kûdek (F.) [ کودک ] çocuk.
    kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler.
    kudret (A.) [ قدرت ] güç.
    kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal.
    kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler.
    kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık.
    kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
    saygısız.
    kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm.
    kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan.
    kûfe (F.) [ کوفه ] küfe.
    kufl (A.) [ قفل ] kilit.
    kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte.
    kûh (F.) [ کوه ] dağ.
    kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç.
    kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık.
    kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi.
    kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar.
    kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel.
    kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk.
    kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler.
    kumâr (A.) [ قمار ] kumar.
    kumâş (A.) [ قماش ] kumaş.
    kumrî (A.) [ قمری ] kumru.
    kûr (F.) [ کور ] kör.
    kur’a (A.) [ قرعه ] kur’a, ad çekme.
    kurâ (A.) [ قراء ] köyler.
    kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü.
    kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın.
    kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı.
    kûrî (F.) [ کوری ] körlük.
    kurrâ (A.) [ قراء ] Kur’ân okuyucular.
    kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak.
    kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar.
    kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar.
    kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ.
    kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ.
    kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul.
    kûse (F.) [ کوسه ] köse.
    kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.
    kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.
    kûşe (F.) [ کوشه ] köşe.
    kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba.
    kûşk (F.) [ کوشک ] köşk.
    kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek.
    kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa.
    kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz.
    kutb (A.) [ قطب ] kutup.
    kutn (A.) [ قطن ] pamuk.
    kutr (A.) [ قطر ] çap.
    kuûd (A.) [ قعود ] oturma.
    kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler.
    kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet.
    kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü.
    kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü.
    kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç.
    kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.
    kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar.
    kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar.
    kuzât (A.) [ قضات ] kadılar.
    kûze (F.) [ کوزه ]] testi.
    kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük.
    küdûr (A.) [ کدور ] kederler.
    küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa.
    küffar (A.) [ کفار ] kafirler.
    küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür.
    küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz.
    kühen (F.) [ کهن ] eski.
    külah (F.) [ کلاه ] şapka.
    külbe (F.) [ کلبه ] kulübe.
    küleh (F.) [ کله ] külah, şapka.
    külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim.
    küll (A.) [ کل ] tüm, bütün.
    küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok.
    külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü.
    künc (F.) [ کنج ] köşe.
    küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe.
    künh (A.) [ کنه ] asıl, öz.
    künûn (F.) [ کنون ] şimdi.
    künûz (A.) [ کنوز ] hazineler.
    küre (A.) [ کره ] küre.
    küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya.
    kürevî (A.) [ کروی ] küresel.
    kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay.
    kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent.
    küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma.
    küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar.
    küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış.
    küşâd etmek açılış yapmak, açmak.
    küştî (F.) [ کشتی ] güreş.
    küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar.
    kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar.
    kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:18 pm


    _L_
    lâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur.
    la’l (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.
    lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa.
    lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma.
    lâbis (A.) [ لابس ] giyen.
    lâbis olmak giymek.
    lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım.
    lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz.
    lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert.
    lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı.
    lâf (F.) [ لاف ] söz.
    lafazan (F.) [ لافزن ] geveze.
    lafız (A.) [ لفظ ] söz.
    lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva.
    lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız.
    lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.
    lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız.
    lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna.
    lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
    lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
    lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.
    lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
    lağz (A.) [ لغز ] sürçme.
    lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma.
    lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit.
    lahika (A.) [ لاحقه ] ek.
    lahm (A.) [ لحم ] et.
    lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil.
    laht (F.) [ لخت ] parça.
    lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî.
    lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza.
    laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş.
    lakab (A.) [ لقب ] lakap.
    lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız.
    lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık.
    lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki.
    laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek.
    laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf.
    lâl (F.) [ لال ] dilsiz.
    lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği.
    lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik.
    lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel.
    lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi.
    lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz.
    lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık.
    lâmi’ (A.) [ لامع ] parlayan.
    lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan.
    lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu.
    lâne (F.) [ لانه ] yuva.
    lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua.
    lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle.
    lâşe (F.) [ لاشه ] leş.
    lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen.
    latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak.
    latife (A.) [ لطيفه ] şaka.
    latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.
    latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı.
    latme (A.) [ لطمه ] tokat.
    lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız.
    lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.
    lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu.
    lâya’kil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan.
    lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz.
    lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli.
    lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz.
    lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez.
    lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz.
    lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz.
    lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı.
    lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız.
    lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz.
    lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz.
    lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli.
    leâli (A.) [ لئالی ] inciler.
    leb (F.) [ لب ] dudak.
    lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu.
    leben (A.) [ لبن ] süt.
    leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı.
    lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat.
    lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı.
    ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili.
    leffen (A.) [ لفا ] ilişikte.
    leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına.
    lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler.
    leîm (A.) [ لئيم ] alçak.
    leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça.
    leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte.
    lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli.
    lem’a (A.) [ لمعه ] parıltı.
    lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama.
    lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar.
    lems (A.) [ لمس ] dokunma.
    lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.
    leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal.
    lerzân (F.) [ لرزان ] titrek.
    lerziş (F.) [ لرزش ] titreme.
    leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu.
    letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.
    letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler.
    levâhık (A.) [ لواحق ] ekler.
    levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar.
    levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler.
    levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.
    levh (A.) [ لوح ] levha.
    levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela.
    levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür.
    levs (A.) [ لوث ] pislik.
    levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik.
    leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler.
    leyl (A.) [ ليل ] gece.
    leyle (A.) [ ليله ] gece.
    leylî (A.) [ ليلی ] yatılı.
    leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz.
    leyyin (A.) [ لين ] yumuşak.
    lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler.
    lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli.
    lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler.
    lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk.
    libas (A.) [ لباس ] giysi.
    licâm (F.) [ لجام ] gem.
    lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı.
    ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin.
    lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan.
    lihye (A.) [ لحيه ] sakal.
    lîk (F.) [ ليک ] ama ancak.
    likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz.
    lîme (F.) [ ليمه ] parça.
    lîmû (F.) [ ليمو ] limon.
    lisân (A.) [ لسان ] dil.
    lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili.
    lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim.
    lise (A.) [ لثه ] diş eti.
    livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak.
    livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık.
    liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma.
    lu’bet (A.) [ لعبت ] oyuncak.
    lu’betbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı.
    luâb (A.) [ لعاب ] salya.
    lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler.
    lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime.
    lugaz (A.) [ لغز ] bilmece.
    lukme (A.) [ لقمه ] lokma.
    lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
    lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik.
    lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.
    lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
    lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.
    lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
    lü’lü (A.) [ لؤلؤ ] inci.
    lübb (A.) [ لب ] öz.
    lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.
    lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu.
    lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
    lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma.
    lüzum görmek gerekli bulmak.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:20 pm

    -M-

    mâ (A.) [ ما ] su.
    mâ (F.) [ ما ] biz.
    ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
    ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.
    ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.
    ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.
    ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.
    ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
    maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.
    maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.
    maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
    mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
    maâdin (A.) [ معادن ] madenler.
    maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.
    maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.
    maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.
    maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
    maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
    maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.
    271
    maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
    maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.
    maâzallah (A.) [ معاذ الله ] Allah esirgesin.
    mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.
    mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] metafizik, doğa ötesi.
    mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.
    mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
    mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.
    mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.
    mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,
    mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.
    mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.
    maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.
    mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.
    madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.
    maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.
    maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.
    maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
    mâde (F.) [ ماده ] dişi.
    mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.
    madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.
    mâder (F.) [ مادر ] anne.
    maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.
    272
    mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.
    mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.
    madûd (A.) [ معدود ] sayılı.
    madûd olmak sayılmak.
    mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.
    mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.
    mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.
    mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.
    mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.
    magâre (A.) [ مغاره ] mağara.
    mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
    mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
    mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.
    mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.
    mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
    mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
    mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.
    mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.
    mağfiret etmek yarlıgamak.
    mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.
    mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.
    mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.
    mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.
    273
    mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
    mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.
    mağrûr olmak gururlanmak.
    mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.
    mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.
    mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.
    mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
    mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.
    mâh (F.) [ ماه ] ay.
    mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
    mahabbet eylemek sevmek.
    mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.
    mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.
    mahal (A.) [ محل ] yer.
    mahall (A.) [ محل ] yer.
    mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.
    mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.
    mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.
    mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.
    mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.
    mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.
    mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.
    mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.
    274
    mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.
    mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.
    mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.
    mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.
    mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.
    mahcûb etmek utandırmak.
    mahcûb olmak utanmak.
    mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.
    mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.
    mahcûz olmak haczedilmek.
    mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.
    mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.
    mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.
    mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.
    mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.
    mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.
    mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.
    mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.
    mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.
    mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.
    mâhî (F.) [ ماهی ] balık.
    mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.
    mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.
    275
    mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
    mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.
    mahkûm etmek hüküm giydirmek.
    mahkum olmak hüküm giymek.
    mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.
    mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.
    mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.
    mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
    mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.
    mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.
    mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.
    mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.
    mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.
    mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.
    mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.
    mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
    mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.
    mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.
    mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.
    mahrum etmek yoksun bırakmak.
    mahrum olmak yoksun kalmak.
    mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.
    mahrut (A.) [ مخروط ] koni.
    276
    mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.
    mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.
    mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.
    mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
    mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.
    mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
    mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.
    mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.
    mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.
    mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.
    mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
    mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.
    mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.
    mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
    mahzun etmek hüzünlendirmek.
    mahzun olmak hüzünlenmek.
    mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.
    mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.
    mahzur görmek sakıncalı bulmak.
    mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.
    mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.
    mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.
    mâide (A.) [ مائده ] sofra.
    277
    mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
    mâil olmak eğilim göstermek.
    maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.
    maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.
    mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, ***. 2.minder.
    makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.
    mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.
    mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.
    makâl (A.) [ مقال ] söz.
    makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
    makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.
    makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.
    makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.
    makber (A.) [ مقبر ] mezar.
    makbere (A.) [ مقبره ] mezar.
    makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.
    makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.
    makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.
    makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.
    makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.
    makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
    makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
    makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:24 pm

    mâkiyan (F.) [ ماکيان ] tavuk.
    makrun (A.) [ مقرون ] yakın.
    maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)
    maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.
    makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)
    maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
    maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
    maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.
    maktül olmak öldürülmek.
    mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.
    makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.
    makûle (A.) [ مقوله ] kategori.
    makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.
    mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.
    mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.
    mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
    mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.
    mâlik (A.) [ مالک ] sahip.
    mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.
    maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
    bağlı daireler.
    malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.
    malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
    279
    malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.
    malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.
    malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
    malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.
    malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.
    malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
    malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
    mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.
    mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.
    mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
    mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.
    mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
    mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
    mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
    mamûr etmek bayındırlaştırmak.
    mamûr olmak bayındır olmak.
    mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
    mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
    mana (A.) [ معنی ] anlam.
    manalandırmak anlam kazandırmak.
    manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.
    mânend (F.) [ مانند ] gibi.
    manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
    280
    maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
    mani (A.) [ معنی ] engel.
    mani olmak engel olmak.
    mânia (A.) [ مانعه ] engel.
    manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.
    mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.
    mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.
    mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
    mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.
    mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.
    mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.
    manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
    manzara (A.) [ منظره ] görünüm.
    manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.
    manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.
    manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
    manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.
    manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
    mâr (F.) [ مار ] yılan.
    maraz (A.) [ مرض ] hastalık.
    marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.
    mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.
    marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
    281
    mariz (A.) [ مریض ] hasta.
    mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.
    maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
    marûf olmak tanınmak, bilinmek.
    maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
    maruz olmak karşı karşıya kalmak.
    maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.
    mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
    masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.
    masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
    masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
    mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
    mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.
    mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
    masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.
    maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.
    maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.
    maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.
    maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.
    masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.
    masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.
    masrû (A.) [ مصروع ] saralı.
    masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.
    282
    masruf olmak harcanmak.
    mass (A.) [ مص ] emme.
    massetmek emmek, çekmek.
    mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.
    mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.
    masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
    masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
    masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
    masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.
    masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.
    masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
    mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.
    maşer (A.) [ معشر ] toplum.
    maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.
    mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
    mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.
    mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.
    maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.
    maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.
    maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.
    matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.
    matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.
    matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.
    283
    matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.
    mâtem (A.) [ ماتم ] yas.
    mâtem tutmak yas tutmak.
    mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.
    mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.
    mâtemli (A.-T.) yaslı.
    mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.
    mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.
    matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
    matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.
    matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.
    matlûb etmek istemek.
    matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.
    matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.
    matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.
    matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.
    matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).
    mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.
    mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
    mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.
    mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
    mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
    mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.
    284
    mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.
    mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.
    mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.
    mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.
    mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.
    mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
    mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
    mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.
    mazeret (A.) [ معذرت ] özür.
    mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.
    mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
    mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
    mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.
    mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
    mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.
    mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
    olma.
    mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.
    mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
    mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.
    maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.
    maznun olmak zan altında kalmak.
    mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.
    285
    mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.
    mâzu (F.) [ مازو ] mazı.
    mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.
    mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
    mazur (A.) [ معذور ] özürlü.
    me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.
    me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.
    me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
    me’yûs olmak umudunu yitirmek.
    meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.
    meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
    meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.
    meâl (A.) [ مآل ] anlam.
    meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.
    meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.
    meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
    mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.
    mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.
    mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.
    mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.
    mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.
    mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.
    mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.
    286
    mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.
    mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.
    mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.
    meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.
    mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.
    mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.
    mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.
    mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.
    mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
    mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.
    mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.
    mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.
    mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.
    mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.
    mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.
    mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.
    mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.
    mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.
    mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.
    mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.
    meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.
    meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.
    mecd (A.) [ مجد ] ululuk.
    mecelle (A.) [ مجله ] dergi.
    mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.
    mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.
    mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.
    mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] onun bunun çocuğu.
    mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.
    meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.
    meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
    meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
    mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.
    mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.
    mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
    getirildiği eser.
    mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.
    mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
    mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.
    mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.
    mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.
    mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.
    mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.
    meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
    med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.
    med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.
    288
    medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.
    medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
    medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.
    medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.
    medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.
    meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.
    meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.
    mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.
    mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.
    mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.
    medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
    medenîleşmek uygarlaşmak.
    medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.
    medfa (A.) [ مدفع ] top.
    medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.
    medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
    medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.
    medfûn edilmek gömülmek.
    medh (A.) [ مدح ] övgü.
    medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
    medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.
    medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
    medhedilmek övülmek.
    289
    medhetmek övmek.
    medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.
    medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.
    medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.
    medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.
    medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.
    medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.
    medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.
    medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.
    medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.
    medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.
    medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.
    medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.
    medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
    medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.
    mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.
    mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.
    mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.
    mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.
    mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.
    mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.
    mefhûm olmak anlaşılmak.
    mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.
    290
    mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
    mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.
    mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.
    meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.
    meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
    meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.
    mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.
    mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.
    mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.
    mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.
    meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
    meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.
    meftûn etmek aşık etmek.
    meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
    meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.
    meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.
    meges (F.) [ مگس ] sinek.
    meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
    meh (F.) [ مه ] ay.
    mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.
    mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.
    mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.
    mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.
    291
    mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.
    mehd (A.) [ مهد ] beşik.
    mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
    mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.
    mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.
    mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.
    mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
    mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
    mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.
    mehr (A.) [ مهر ] mehir.
    mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
    mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.
    mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.
    mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
    mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.
    mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.
    mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
    mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.
    mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.
    mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.
    mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.
    mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.
    mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.
    292
    meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.
    mekr (A.) [ مکر ] hile.
    mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.
    meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.
    meksur (A.) [ مکسور ] kırık.
    mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.
    mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
    mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
    mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
    mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
    mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
    mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
    mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
    mektep (A.) [ مکتب ] okul.
    mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.
    mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.
    mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.
    mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.
    melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.
    melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.
    melah (F.) [ ملخ ] çekirge.
    melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.
    melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.
    293
    melâik (A.) [ ملائک ] melekler.
    melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)
    melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.
    melalli (A.-T.) sıkıntılı.
    melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.
    melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.
    melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.
    meleke (A.) [ ملکه ] yeti.
    meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.
    melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.
    melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.
    melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.
    melik (A.) [ ملک ] padişah.
    mellah (A.) [ ملاح ] gemici.
    melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.
    melûf (A.) [ مألوف ] alışık.
    melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.
    memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
    memât (A.) [ ممات ] ölüm.
    memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.
    memer (A.) [ ممر ] geçit.
    memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.
    memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.
    294
    memlûk (A.) [ مملوک ] köle.
    memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.
    memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.
    memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.
    memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.
    memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
    memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.
    memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.
    memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.
    memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.
    memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.
    memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.
    men (F.) [ من ] ben.
    men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
    3.yasaklama. 4.yasaklanma.
    men’ edilmek yasaklanmak.
    men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
    men’ olunmak yasaklanmak.
    menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.
    menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.
    menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.
    menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.
    menâre (A.) [ مناره ] minare.
    295
    menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.
    menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.
    menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.
    menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.
    menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.
    menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.
    menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.
    menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.
    menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
    menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
    menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
    yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
    menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.
    menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.
    menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.
    menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.
    meni (A.) [ منی ] sperma.
    menî (F.) [ منی ] benlik.
    menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.
    menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
    bağdaşmaz öyküler.
    menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.
    menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
    menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
    296
    mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.
    mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.
    mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.
    mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.
    mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.
    mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.
    mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.
    menşe (A.) [ منشا ] köken..
    menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.
    menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.
    menût (A.) [ منوط ] bağlı.
    menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
    menzil alınmak yol alınmak.
    menzil almak yol almak.
    menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.
    mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.
    mera (A.) [ مرعی ] otlak.
    merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.
    merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.
    merâret (A.) [ مرارت ] acılık.
    merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.
    merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.
    merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.
    297
    merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.
    merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
    mercân (A.) [ مرجان ] mercan.
    merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.
    merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.
    merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.
    merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.
    merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.
    merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
    merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
    merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
    merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.
    merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.
    merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.
    merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.
    meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.
    meremmet etmek onarmak.
    merg (F.) [ مرگ ] ölüm.
    mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.
    merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.
    merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.
    merhamet etmek acımak.
    merhametli (A.-T.) acıyan.
    298
    merhametsiz (A.-T.) acımasız.
    merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.
    merhemsâz olmak çare bulmak.
    merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.
    merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.
    merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
    merih (A.) [ مریخ ] Mars.
    merkad (A.) [ مرقد ] mezar.
    merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.
    merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.
    merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.
    mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.
    mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.
    merrât (A.) [ مرات ] defalar.
    merre (A.) [ مره ] defa.
    mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.
    mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.
    merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.
    merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
    mesâ (A.) [ مسا ] akşam.
    mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.
    mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.
    mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.
    299
    mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.
    mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.
    mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.
    mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.
    mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.
    mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.
    mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
    mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.
    mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.
    mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.
    mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
    meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.
    mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
    meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.
    meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.
    mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.
    meshetmek silmek, sıvamak.
    meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.
    meshûr etmek büyülemek.
    meshûr olmak büyülenmek.
    mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.
    mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.
    mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.
    300
    mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.
    mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.
    mesken (A.) [ مسکن ] konut.
    mesken etmek yurt tutmak.
    mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
    meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.
    meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.
    meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.
    meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.
    meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
    meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.
    mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.
    mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.
    mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.
    mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.
    mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.
    mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.
    mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.
    mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.
    messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.
    mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.
    mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.
    mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.
    301
    mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.
    mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
    mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.
    mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.
    mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.
    mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.
    mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.
    meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.
    meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.
    meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.
    meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.
    meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.
    meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.
    meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.
    meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
    meşâmm (A.) [ مشام ] burun.
    meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.
    meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.
    meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.
    meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.
    meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.
    meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.
    meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.
    302
    meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.
    meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.
    meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.
    meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
    meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.
    meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.
    meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
    meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.
    meşk (F.) [ مشک ] kırba.
    meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.
    meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.
    meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.
    meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
    meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.
    meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.
    meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.
    meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.
    meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.
    meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.
    meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.
    meşrut olunmak şart koşulmak.
    meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.
    meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.
    303
    meşveret etmek danışmak.
    metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.
    metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.
    metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.
    metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
    metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.
    metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.
    metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.
    metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.
    metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
    metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
    mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.
    mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.
    mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.
    mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.
    mevc (A.) [ موج ] dalga.
    mevce (A.) [ موجه ] dalga.
    mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.
    mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.
    mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
    mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.
    meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.
    mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.
    304
    mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
    mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
    mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.
    mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.
    mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.
    mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.
    mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.
    mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
    mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
    mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.
    mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.
    mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.
    mevt (A.) [ موت ] ölüm.
    mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.
    mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.
    mevtın (A.) [ موطن ] yurt.
    mevzi (A.) [ موضع ] yer.
    mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.
    mevzû (A.) [ موضوع ] konu.
    mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.
    mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.
    mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.
    meyânında (F.-T.) arasında.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:25 pm

    meydân (A.) [ ميدان ] alan.
    meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
    meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
    meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
    meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
    meyil vermek eğilim göstermek.
    meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
    meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
    meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
    meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
    meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
    meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
    meyt (A.) [ ميت ] ölü.
    meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
    meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
    meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
    meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
    mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
    mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
    mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
    mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
    mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
    mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
    306
    mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
    mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
    mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
    mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
    mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
    mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
    mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
    mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
    meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
    meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
    mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
    mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
    mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
    mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
    mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
    mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
    mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
    mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
    mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
    mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
    mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
    mısra (A.) [ مصراع ] dize.
    mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
    307
    mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
    mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
    miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
    micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
    midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
    midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
    mie (A.) [ مائه ] yüz.
    miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
    miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
    mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
    mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
    mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
    mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
    mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
    mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
    mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
    mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
    mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
    mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
    mihrak (A.) [ محراق ] odak.
    mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
    mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
    mihver (A.) [ محور ] eksen.
    308
    mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
    mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
    mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
    mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
    mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
    mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
    mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
    milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
    milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
    milk (A.) [ ملک ] mülk.
    millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
    millî (A.) [ ملی ] ulusal.
    milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
    milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
    milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
    mîna (F.) [ مينا ] mine.
    minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
    minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
    minen (A.) [ منن ] minnetler.
    minkale (A.) [ منقله ] iletki.
    minkar (A.) [ منقار ] gaga.
    minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
    minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
    309
    minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
    minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
    mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
    mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
    mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
    miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
    mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
    mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
    mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
    mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
    mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
    mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
    mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
    misal (A.) [ ] örnek.
    misal almak örnek almak.
    misâli (A.-T.) gibi.
    misillü (A.-T.) gibi.
    miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
    miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
    misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
    mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
    mithara (A.) [ مطهره ] matara.
    mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
    310
    miyâh (A.) [ مياه ] sular.
    miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
    miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
    mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
    mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
    günü.
    mû (F.) [ مو ] kıl.
    muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
    mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
    okuyan müezzin.
    mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
    mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
    mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
    mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
    mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
    mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
    muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
    muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
    muaddil (A.) [ معدل ] denk.
    muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
    muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
    muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
    muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
    muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
    311
    muâhede yapmak antlaşma yapmak.
    muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
    muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
    muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
    muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
    mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
    muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
    muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
    muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
    muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
    muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
    muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
    muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
    muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
    muamma (A.) [ معما ] bilmece.
    muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
    muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
    muannid (A.) [ معند ] inatçı.
    muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
    muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
    muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
    muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
    muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
    312
    muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
    muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
    muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
    muavenet etmek yardım etmek.
    muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
    muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
    muayyen (A.) [ معين ] belirli.
    muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
    muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
    muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
    mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
    mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
    mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
    mûcib olmak sebep olmak.
    mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
    mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
    mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
    mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
    mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
    muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
    mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
    mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
    mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
    313
    muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
    muğber olmak kırılmak, gücenmek.
    muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
    muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
    muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
    muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
    muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
    muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
    muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
    muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
    muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
    muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
    muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
    muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
    muhafaza etmek korumak, saklamak.
    muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
    muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
    muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
    muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
    muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
    muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
    muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
    muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
    314
    muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
    muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
    muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
    muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
    muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
    muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
    muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
    muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
    muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
    muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
    muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
    muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
    muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
    muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
    muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
    muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
    muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
    muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
    muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
    muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
    muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
    muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
    muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
    315
    muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
    muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
    muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
    muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
    muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
    muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
    muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
    muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
    muhık (A.) [ محق ] haklı.
    muhib (A.) [ محب ] seven.
    mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
    muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
    muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
    muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
    muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
    muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
    muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
    muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
    muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
    muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
    muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
    muhterik olmak yanmak.
    muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
    muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
    muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
    muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
    muhtevî olmak içermek, içine almak.
    muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
    muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
    mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
    mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
    mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
    mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
    mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
    mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
    mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
    mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
    mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
    mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
    mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
    mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
    mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
    mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
    mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
    mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
    mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
    317
    mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
    mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
    mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
    mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
    mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
    mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
    mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
    mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
    mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
    mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
    mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
    muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
    muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
    muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
    muktedî olmak uymak.
    muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
    muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
    muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
    mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
    mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
    mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
    munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
    munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
    318
    munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
    munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
    munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
    munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
    munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
    munsarif olmak vazgeçmek.
    munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
    muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
    muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
    muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
    muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
    munzam (A.) [ منضم ] ek.
    mûr (F.) [ مور ] karınca.
    murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
    murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
    murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
    murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
    murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
    murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
    murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
    murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
    murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
    murg (F.) [ مرغ ] kuş.
    319
    murûr etmek geçmek.
    murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
    musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
    musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
    musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
    musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
    musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
    musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
    musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
    musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
    bakan.
    musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
    musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
    musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
    musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
    musattah (A.) [ مسطح ] düz.
    musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
    musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
    mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
    musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
    mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
    musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
    musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
    320
    mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
    mûş (F.) [ موش ] fare.
    muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
    mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
    muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
    muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
    mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
    mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
    mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
    mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
    mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
    mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
    mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
    mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
    mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
    mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
    mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
    mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
    mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
    mutazarrır olmak zarar görmek.
    muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
    mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
    mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
    321
    mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
    mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
    mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
    mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
    mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
    mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
    muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
    muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
    muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
    muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
    muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
    muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
    muvafık gelmek uygun olmak.
    muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
    muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
    muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
    muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
    muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
    muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
    muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
    muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
    muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
    muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
    322
    muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
    muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
    muzaffer olmak zafer kazanmak.
    muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
    muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
    muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
    muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
    muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
    muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
    mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
    mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
    mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
    mübahese olunmak tartışılmak.
    mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
    mübalağa edilmek abartılmak.
    mübalağa etmek abartmak.
    mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
    mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
    mübareze etmek mücadele etmek.
    mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
    mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
    mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
    mübâyaa etmek almak, satın almak.
    323
    mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
    mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
    mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
    mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
    mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
    mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
    mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
    mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
    mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
    mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
    mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
    mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
    mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
    mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
    mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
    müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
    mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
    mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
    mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
    mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
    mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
    mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
    mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
    324
    müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
    müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
    müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
    müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
    müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
    müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
    müddet (A.) [ مدت ] süre.
    müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
    müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
    müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
    müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
    müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
    müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
    müdrik olmak idrak etmek.
    müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
    müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
    müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
    müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
    müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
    müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
    müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
    müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
    müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
    325
    müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
    müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
    müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
    müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
    müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
    müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
    müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
    müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
    müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
    müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
    müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
    müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
    müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
    mühim (A.) [ مهم ] önemli.
    mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
    mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
    mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
    mühlet vermek süre tanımak.
    mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
    mühr (F.) [ مهر ] mühür.
    mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
    mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
    mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:26 pm

    müje (F.) [ مژه ] kirpik.
    müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
    mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
    mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
    mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
    mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
    mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
    mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
    mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
    mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
    mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
    mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
    müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
    müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
    mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
    mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
    mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
    mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
    mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
    mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
    mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
    mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
    mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
    327
    mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
    mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
    mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
    mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
    mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
    mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
    mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
    mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
    mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
    mümasil olmak berbirine benzemek.
    mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
    mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
    mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
    mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
    mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
    müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
    mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
    mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
    mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
    mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
    mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
    mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
    mün’adim olmak yok olmak.
    328
    mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
    mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
    mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
    münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
    münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
    münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
    münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
    münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
    münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
    münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
    münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
    münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
    münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
    münatif olmak çevrilmek.
    münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
    münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
    münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
    münbit (A.) [ منبت ] verimli.
    müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
    müncer olmak sonuçlanmak.
    mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
    mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
    münderis olmak izi kalmamak.
    329
    münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
    münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
    münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
    münevver eylemek aydınlatmak.
    münfail olmak gücenmek, alınmak.
    münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
    münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
    münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
    münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
    münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
    münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
    münhezim olmak bozguna uğramak.
    müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
    münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
    münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
    münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
    münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
    münkesir olmak kırılmak.
    münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
    münselib olmak kalmamak.
    müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
    müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
    müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
    330
    münteha (A.) [ منتها ] son.
    müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
    müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
    müntesip bk. müntesib.
    münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
    müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
    müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
    müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
    mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
    müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
    müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
    müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
    mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
    müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
    mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
    mürde (F.) [ مرده ] ölü.
    mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
    müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
    müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
    mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
    müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
    mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
    mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
    331
    mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
    mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
    mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
    mürit bk. murid.
    mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
    mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
    mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
    mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
    mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
    mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
    mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
    mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
    mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
    mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
    mürûr etmek geçmek.
    mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
    mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
    müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
    müsaade edilmek izin verilmek.
    müsaade etmek izin vermek.
    müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
    müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
    müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
    332
    müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
    müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
    müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
    müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
    müsadere etmek mal varlığına el koymak.
    müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
    müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
    müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
    müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
    müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
    müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
    müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
    müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
    müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
    müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
    müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
    müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
    müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
    müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
    müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
    müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
    müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
    müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
    333
    müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
    müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
    müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
    müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
    müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
    müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
    müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
    müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
    müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
    müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
    müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
    müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
    müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
    müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
    müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
    müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
    müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
    müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
    müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
    müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
    müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
    müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
    müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
    334
    müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
    müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
    müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
    müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
    müstebân olmak anlaşılmak.
    müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
    müstefid olmak yararlanmak.
    müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
    müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
    müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
    müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
    müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
    müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
    müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
    müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
    müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
    müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
    müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
    müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
    müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
    müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
    müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
    müşâhede edilmek gözlemlenmek.
    335
    müşâhede olunmak gözlemlenmek.
    müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
    müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
    müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
    müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
    müşavere etmek danışmak.
    müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
    müşerref olmak şeref kazanmak.
    müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
    müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
    müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
    müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
    müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
    müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
    müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
    müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
    müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
    müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
    müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
    müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
    müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
    müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
    mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
    336
    mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
    müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
    müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
    müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
    müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
    müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
    müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
    müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
    müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
    müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
    müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
    mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
    mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
    mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
    mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
    mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
    mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
    mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
    mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
    tecavüzcü.
    müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
    mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
    mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
    337
    mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
    mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
    mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
    müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
    müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
    müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
    müteessif olmak üzülmek.
    müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
    müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
    müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
    müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
    müteezzi etmek acı çektirmek.
    mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
    mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
    mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
    mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
    müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
    mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
    mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
    mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
    mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
    mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
    mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
    338
    müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
    müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
    mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
    mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
    mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
    mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
    mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
    mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
    mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
    mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
    mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
    mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
    mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
    mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
    mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
    mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
    mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
    mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
    mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
    mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
    mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
    mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
    mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
    339
    mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
    mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
    mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
    mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
    mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
    mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
    mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
    mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
    mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
    müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
    mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
    müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
    müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
    mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
    mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
    mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
    mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
    mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
    müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
    müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
    müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
    müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
    müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
    340
    müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
    müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
    müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
    müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
    müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
    mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
    mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
    mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
    mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
    mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
    mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
    mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
    müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
    müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
    müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
    mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
    mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
    mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
    müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
    müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
    mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
    mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
    mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
    341
    müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
    müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
    müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
    müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
    müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
    müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
    müyesser olmak gerçekleşmek.
    müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
    müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
    müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
    müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
    müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
    müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
    müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
    müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
    müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:27 pm

    -N-


    nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
    na’l (A.) [ نعل ] nal.
    na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
    na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
    na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
    na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
    na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
    na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
    na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
    nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
    naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
    nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
    nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
    nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
    nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
    nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
    nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
    nabz (A.) [ نبض ] nabız.
    nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
    343
    nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
    nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
    nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
    nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
    nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
    nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
    nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
    nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
    nâdim etmek pişman etmek.
    nâdim olmak pişman olmak.
    nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
    nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
    nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
    nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
    nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
    nâf (F.) [ ناف ] göbek.
    nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
    nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
    nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
    nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
    nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
    nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
    nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
    344
    nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
    nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
    nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
    nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
    nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
    nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
    nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
    nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
    nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
    nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
    nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
    nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
    nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
    nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
    nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
    nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
    nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
    nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
    nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
    nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
    nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
    nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
    nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
    345
    nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
    nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
    nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
    nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
    nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
    nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
    nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
    nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
    nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
    nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
    nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
    nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
    nakış (A.) [ نقش ] desen.
    nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
    nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
    nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
    nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
    nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
    nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
    nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
    nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
    nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
    naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
    346
    nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
    nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
    nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
    nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
    nakşedilmek işlenmek.
    nakş etmek işlemek.
    nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
    nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
    nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
    nâlân etmek inletmek.
    nâlân olmak inlemek.
    nâle (F.) [ ناله ] inilti.
    nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
    nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
    nam vermek ad vermek, adlandırmak.
    nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
    nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
    3.yabancı.
    nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
    nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
    nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
    nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
    nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
    347
    namaz (F.) [ نماز ] namaz.
    namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
    nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
    nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
    nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
    nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
    nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
    nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
    nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
    nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
    nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
    nâmına (F.-T.) adına.
    nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
    nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
    nâmus (A.nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
    namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
    nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
    nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
    nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
    namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
    nân (F.) [ نان ] ekmek.
    nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
    348
    nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
    nâr (A.) [ نار ] ateş.
    nâr (F.) [ نار ] nar.
    nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
    nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
    nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
    nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
    narh (F.) [ نرخ ] nark.
    nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
    nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
    nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
    nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
    nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
    nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
    nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
    nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
    nass (A.) [ نص ] kesinlik.
    nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
    nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
    nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
    nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
    nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
    nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
    349
    nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
    nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
    nats (A.) [ نطس ] nadas.
    natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
    nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
    nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
    nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
    nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
    nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
    nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
    nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
    nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
    naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
    naza çekmek nazlanmak.
    nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
    nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
    nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
    nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
    nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
    nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
    nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
    nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
    nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
    350
    nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
    nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
    nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
    nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
    nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
    nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
    nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
    nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
    nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
    nâzil (A.) [ نازل ] inen.
    nâzil olmak inmek.
    nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
    nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
    nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
    söyleme.
    nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
    nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
    nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
    nebât (A.) [ نبات ] bitki.
    nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
    nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
    nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
    neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
    nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
    nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
    necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
    necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
    necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
    necîs (A.) [ نجيس ] pis.
    necm (A.) [ نجم ] yıldız.
    nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
    nedâmet getirmek pişman olmak.
    nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
    arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
    nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
    nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
    nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
    nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
    nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
    nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
    nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
    nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
    nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
    nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
    nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
    nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
    352
    nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
    neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
    nefy (A.) [ ] sürgün.
    nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
    nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
    nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
    neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
    nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
    nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
    nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
    nehy etmek yasaklamak.
    nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
    nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
    nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
    nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
    nem (F.) [ نم ] rutubet.
    nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
    nemed (F.) [ نمد ] keçe.
    nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
    nemek (F.) [ نمک ] tuz.
    neml (A.) [ نمل ] karınca.
    nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
    neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
    353
    nerd (F.) [ نرد ] tavla.
    nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
    nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
    nesc (A.) [ نسج ] doku.
    neseb (A.) [ نسب ] soy.
    nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
    nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
    nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
    nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
    nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
    nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
    nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
    nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
    neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
    neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
    neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
    neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
    neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
    neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
    neşr olunmak yayınlanmak.
    neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
    neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
    neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
    354
    neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
    neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
    neşveyâb olmak neşelenmek.
    netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
    netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
    netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
    netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
    nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
    nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
    nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
    nevâ (F.) [ نوا ] ses.
    nevâde (F.) [ نواده ] torun.
    nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
    nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
    nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
    nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
    nevâziş eylemek okşamak.
    nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
    nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
    nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
    nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
    neve (F.) [ نوه ] torun.
    nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
    355
    nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
    nevid (F.) [ نوید ] müjde.
    nevin (F.) [ نوین ] yeni.
    nevm (A.) [ نوم ] uyku.
    nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
    nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
    nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
    nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
    nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
    nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
    nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
    nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
    neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
    neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
    neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
    nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
    nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
    nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
    nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
    nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
    nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
    nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
    nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
    356
    nezr (A.) [ نذر ] adak.
    nezr etmek adamak.
    nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
    nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
    nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
    niam (A.) [ نعم ] nimetler.
    nida etmek seslenmek.
    nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
    nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
    nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
    nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
    nigâh eylemek bakmak.
    nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
    nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
    nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
    nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
    nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
    nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
    nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
    nihayet (A.) [ نهایت ] son.
    nihayet bulmak sona ermek.
    nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
    nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
    357
    nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
    nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
    nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
    nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
    nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
    nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
    nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
    nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
    nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
    nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
    nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
    nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
    nisâr etmek saçmak.
    nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
    nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
    nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
    nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
    nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
    nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
    nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
    nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
    niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
    niyâm (F.) [ نيام ] kın.
    358
    niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
    niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
    niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
    niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
    nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
    nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
    nizâm bulmak düzene girmek.
    nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
    nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
    nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
    noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
    nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
    nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
    nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
    nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
    nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
    nur (A.) [ نور ] ışık.
    nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
    nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
    nusrat vermek üstünlük vermek.
    nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
    nûş etmek içmek.
    nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
    359
    nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
    nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
    nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
    nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
    nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
    nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
    nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
    nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
    nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
    nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
    nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
    nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
    nümayan olmak görünmek.
    nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
    nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
    nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
    nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
    nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
    nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
    nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
    nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:28 pm

    -Ö-

    ömr (A.) [ عمر ] ömür.
    örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
    örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
    örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
    örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
    örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
    öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
    özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
    özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.

    -P-

    pâ (F.) [ پا ] ayak.
    pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
    pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
    pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
    pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
    pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
    pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
    pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
    pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
    pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
    pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
    pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
    paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
    pâk (F.) [ پاک ] temiz.
    pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
    pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
    pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
    paklanmak temizlenmek.
    pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
    362
    pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
    pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
    pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
    pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
    paralamak parçalamak, parça parça etmek.
    paralanmak parça parça olmak.
    pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
    pâre (F.) [ پاره ] parça.
    pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
    pârelenmek parça parça olmak.
    pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
    pars (F.) [ پارس ] panter.
    pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
    pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
    pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
    pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
    pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
    pâyân (F.) [ پایان ] son.
    pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
    pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
    pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
    pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
    pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
    363
    pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
    pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
    pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
    pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
    pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
    pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
    pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
    pazar eylemek alışveriş yapmak.
    peder (F.) [ پدر ] baba.
    pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
    pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
    pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
    pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
    pehlivan bk. pehlevân.
    pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
    pehn (F.) [ پهن ] geniş.
    pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
    pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
    pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
    peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
    pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
    penah (F.) [ پناه ] sığınma.
    penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
    364
    penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
    penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
    penc (F.) [ پنج ] beş.
    pence (F.) [ پنجه ] pençe.
    pencidü bk. pencüdü.
    pencise bk. pencüse.
    penciyek bk. pencüyek.
    pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
    pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
    pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
    pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
    pend (F.) [ پند ] öğüt.
    pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
    penîr (F.) [ پنير ] peynir.
    per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
    perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
    perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
    perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
    perend (F.) [ پرند ] atlas.
    perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
    perest (F.) [ پرست ] tapan.
    perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
    perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
    365
    perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
    perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
    perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
    perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
    perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
    pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
    pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
    perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
    perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
    perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
    perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
    perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
    perişan olmak darmadağın olmak.
    perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
    perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
    perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
    pertavsız (F.) büyüteç.
    pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
    pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
    pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
    pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
    pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
    pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
    366
    pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
    perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
    perverde etmek beslemek, gütmek.
    perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
    pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
    pes (F.) [ پس ] arka.
    pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
    pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
    pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
    peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
    peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
    peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
    peşm (F.) [ پشم ] yün.
    peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
    peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
    peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
    peyâm (F.) [ پيام ] haber.
    peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
    peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
    peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
    peygam (F.) [ پيغام ] haber.
    peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
    peyk (F.) [ پيک ] ulak.
    367
    peykân (F.) [ پيکان ] temren.
    peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
    peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
    peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
    peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
    pîl (F.) [ پيل ] fil.
    pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
    pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
    pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
    pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
    pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
    pistan (F.) [ پستان ] meme.
    piste (F.) [ پسته ] fıstık.
    pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
    pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
    pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
    pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
    pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
    başlatan sanatçı.
    pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
    pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
    pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
    pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
    368
    piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
    taşlarından paytak.
    piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
    post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
    postîn (F.) [ پستين ] kürk.
    postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
    şeyhi.
    pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
    puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
    pul (F.) [ پول ] para.
    pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
    pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
    pur (F.) [ پر ] dolu.
    pûr (F.) [ پور ] oğul.
    pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
    pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
    pûte (F.) [ پوته ] pota.
    pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
    pûyân olmak geçip gitmek.
    pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
    pür (F.) [ پر ] dolu.
    pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
    pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
    pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
    369
    püser (F.) [ پسر ] oğul.
    püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
    püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:29 pm

    -R-

    ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
    ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
    ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
    ra’şe vermek titretmek.
    ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
    rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
    rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
    rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
    râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
    râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
    râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
    râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
    rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
    rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
    rabt etmek bağlamak, tutturmak.
    rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
    râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
    raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
    râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
    371
    racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
    radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
    rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
    rağbet etmek ilgi duymak.
    râh (F.) [ راه ] yol.
    râhib (A.) [ راهب ] rahip.
    rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
    rahl (A.) [ رحل ] semer.
    rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
    rahm etmek acımak, merhamet etmek.
    rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
    rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
    rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
    râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
    rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
    rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
    rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
    rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
    rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
    rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
    raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
    rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
    râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
    372
    raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
    râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
    rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
    râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
    râkib olmak binmek.
    râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
    râkid (A.) [ راکد ] durgun.
    rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
    rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
    rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
    raks (A.) [ رقص ] dans.
    raks etmek dans etmek.
    râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
    râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
    râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
    ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
    ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
    ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
    raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
    rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
    rasad edilmek gözlemlenmek.
    rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
    rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
    373
    rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
    râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
    rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
    râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
    râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
    râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
    râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
    ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
    râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
    râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
    ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
    rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
    râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
    ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
    ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
    rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
    râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
    rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
    râyet (A.) [ رایت ] sancak.
    râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
    râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
    râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
    râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
    374
    râz (F.) [ راز ] sır.
    râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
    râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
    re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
    re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
    re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
    re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
    re’y (A.) [ رأی ] görüş.
    reâya (A.) [ رعایا ] halk.
    rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
    recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
    recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
    recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
    recül (A.) [ رجل ] erkek.
    recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
    recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
    redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
    redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
    ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
    refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
    refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
    refâkat etmek eşlik etmek.
    refakatinde eşliğinde, beraberinde.
    375
    reff (A.) [ رف ] raf.
    refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
    refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
    refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
    reft (F.) [ رفت ] gidiş.
    reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
    reg (F.) [ رگ ] damar.
    regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
    reh (F.) [ ره ] yol.
    rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
    rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
    rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
    rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
    rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
    rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
    rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
    rehn (A.) [ رهن ] rehin.
    rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
    reis (A.) [ رئيس ] başkan.
    rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
    rekz (A.) [ رکز ] dikme.
    rekz edilmek dikilmek.
    rekz etmek dikmek.
    376
    remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
    remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
    reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
    remmal (A.) [ رمال ] falcı.
    remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
    renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
    rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
    rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
    rencîde etmek incitmek.
    rencîde olmak incinmek.
    rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
    reng (F.) [ رنگ ] renk.
    rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
    rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
    resâ (F.) [ رسا ] olgun.
    resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
    resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
    resm -i geçit geçit töreni.
    resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
    resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
    resmiyet bk. resmiyyet.
    resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
    resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
    377
    resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
    reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
    reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
    reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
    reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
    retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
    revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
    revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
    revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
    revaç bk. revac.
    revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
    revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
    revan olmak gitmek, yola koyulmak.
    revgan bk. rugan
    reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
    revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
    revnak vermek canlılık kazandırmak.
    revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
    revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
    revzen (F.) [ روزن ] pencere.
    re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
    reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
    rez (F.) [ رز ] asma.
    378
    rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
    rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
    rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
    rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
    rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
    rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
    rızk (A.) [ رزق ] rızık.
    riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
    riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
    riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
    ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
    ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
    ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
    ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
    ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
    ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
    ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
    rie (A.) [ رئه ] akciğer.
    rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
    rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
    rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
    rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
    rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
    rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
    rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
    rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
    rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
    rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
    rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
    riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
    riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
    riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
    riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
    riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
    riyâset etmek başkanlık yapmak.
    riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
    riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
    riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
    riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
    riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
    riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
    rû (F.) [ رو ] yüz.
    rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
    rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
    rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
    rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
    380
    rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
    rugan (F.) [ روغن ] yağ.
    rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
    ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
    ruham (A.) [ رخام ] mermer.
    ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
    ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
    rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
    rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
    rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
    ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
    ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
    ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
    rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
    rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
    rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
    rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
    rûy (F.) [ روی ] yüz.
    rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
    rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
    rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
    rûze (F.) [ روزه ] oruç.
    rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
    381
    rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
    rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
    rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
    rübab (A.) [ رباب ] rebap.
    rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
    rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
    rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
    rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
    rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
    rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
    rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
    rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
    rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
    rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
    rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
    rüya (A.) [ رویا ] düş.
    rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:30 pm

    -S-

    sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
    sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
    sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
    sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
    saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
    saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
    saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
    sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
    sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
    sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
    sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
    sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
    sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
    sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
    sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
    sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
    sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
    sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
    sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
    sabr (A.) [ صبر ] sabır.
    383
    sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
    sabun (A.) [ صابون ] sabun.
    sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
    sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
    sad (F.) [ صد ] yüz.
    sadâ (A.) [ صدا ] ses.
    sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
    sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
    sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
    sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
    sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
    saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
    sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
    sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
    sadef (A.) [ صدف ] sedef.
    sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
    sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
    sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
    sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
    sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
    sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
    sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
    sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
    384
    sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
    sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
    sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
    sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
    sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
    sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
    sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
    sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
    sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
    saf (A.) [ صف ] sıra.
    safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
    safâ eylemek şenlenmek.
    safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
    safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
    safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
    safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
    safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
    safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
    safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
    safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
    safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
    saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
    safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
    385
    sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
    sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
    safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
    safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
    safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
    safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
    söz.
    safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
    safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
    safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
    sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
    sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
    sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
    sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
    sâha (A.) [ ساحه ] alan.
    sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
    sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
    sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
    sahâkâr bk. sehâkâr.
    sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
    sahâvet bk. sehâvet.
    sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
    sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
    386
    sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
    sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
    sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
    sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
    sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
    sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
    sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
    sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
    sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
    sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
    sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
    sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
    sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
    sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
    sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
    sahr (A.) [ صخر ] kaya.
    sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
    sahre (A.) [ صخره ] kaya.
    saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
    sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
    sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
    sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
    sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
    387
    sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
    sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
    sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
    sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
    sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
    sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
    sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
    sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
    sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
    saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
    sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
    sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
    sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
    sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
    sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
    sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
    sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
    sâkıt olmak düşmek.
    sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
    sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
    sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
    sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
    sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
    388
    sakka (A.) [ سقا ] saka.
    sâl (F.) [ سال ] yıl.
    salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
    salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
    salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
    salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
    salât (A.) [ صلات ] namaz.
    sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
    salib (A.) [ صليب ] haç.
    salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
    sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
    sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
    sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
    sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
    sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
    sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
    sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
    sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
    sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
    sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
    sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
    sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
    sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
    389
    samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
    samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
    samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
    sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
    sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
    sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
    sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
    sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
    sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
    sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
    sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
    sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
    sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
    saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
    sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
    sâr (A.) [ ثار ] öc.
    sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
    sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
    sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
    sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
    sarf olunmak harcanmak.
    sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
    sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
    390
    sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
    sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
    sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
    sârim (A.) [ صارم ] keskin.
    sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
    sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
    sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
    satl (A.) [ سطل ] kova.
    satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
    savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
    savb (A.) [ صوب ] yön.
    savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
    savm (A.) [ صوم ] oruç.
    savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
    savt (A.) [ صوت ] ses.
    sayd (A.) [ صيد ] av.
    saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
    sâye (F.) [ سایه ] gölge.
    sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
    sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
    sayf (A.) [ صيف ] yaz.
    sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
    sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
    391
    sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
    saykal (A.) [ صيقل ] cila.
    saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
    sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
    saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
    se (F.) [ سه ] üç.
    seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
    seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
    seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
    sebak (A.) [ سبق ] ders.
    sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
    sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
    sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
    sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
    sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
    sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
    sebebiyet vermek sebep olmak.
    sebed (A.) [ سبد ] sepet.
    sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
    sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
    sebk (A.) [ سبک ] üslup.
    sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
    seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
    392
    sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
    sebt edilmek kayda geçirilmek.
    sebt etmek kayda geçirmek.
    sebû (F.) [ سبو ] testi.
    sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
    sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
    sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
    sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
    sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
    sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
    sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
    sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
    secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
    secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
    seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
    seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
    seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
    sedâ (A.) [ صدا ] ses.
    sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
    sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
    sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
    sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
    seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
    393
    sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
    sedy (A.) [ ثدی ] meme.
    sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
    sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
    sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
    sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
    sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
    sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
    seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
    seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
    seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
    seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
    seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
    sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
    sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
    sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
    sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
    sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
    sefir (A.) [ سفير ] elçi.
    sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
    seg (F.) [ سگ ] köpek.
    segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
    sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
    394
    sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
    sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
    sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
    sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
    sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
    sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
    seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
    sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
    sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
    sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
    sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
    sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
    sehl (A.) [ سهل ] kolay.
    sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
    sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
    sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
    sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
    sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
    sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
    sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
    sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
    sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
    sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
    sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
    sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
    sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
    sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
    selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
    selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
    selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
    selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
    selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
    selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
    selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
    selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
    selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
    selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
    selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
    selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
    selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
    selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
    selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
    selim (A.) [ سليم ] sağlam.
    selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
    selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
    selle (A.) [ سله ] sele.
    396
    sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
    sem (A.) [ سم ] zehir.
    sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
    semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
    semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
    semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
    semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
    semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
    semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
    semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
    semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
    semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
    semek (A.) [ سمک ] balık.
    semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
    semen (A.) [ سمن ] semizlik.
    semen (F.) [ سمن ] yasemin.
    semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
    semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
    semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
    semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
    semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
    semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
    semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
    397
    semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
    semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
    semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
    semmûr (A.) [ سمور ] samur.
    semra (A.) [ سمرا ] esmer.
    semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
    senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
    senâ etmek övmek.
    senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
    senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
    senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
    senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
    sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
    sene (A.) [ سنه ] yıl.
    sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
    sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
    sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
    sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
    senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
    sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
    senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
    senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
    senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
    398
    seng (F.) [ سنگ ] taş.
    sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
    sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
    sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
    senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
    sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
    seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
    sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
    sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
    ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
    serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
    serâ (F.) [ سرا ] saray.
    serâb (A.) [ سراب ] serap.
    serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
    serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
    serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
    serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
    serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
    serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
    serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
    serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
    serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
    399
    seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
    nazırlığı.
    serây (F.) [ سرای ] saray.
    serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
    serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
    serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
    serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
    serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
    serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
    serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
    serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
    serd etmek dile getirmek.
    serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
    serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
    serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
    serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
    seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
    serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
    serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
    serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
    sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
    sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
    serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
    400
    serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
    serî (A.) [ سریع ] hızlı.
    serîr (A.) [ سریر ] taht.
    serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
    seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
    serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
    serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
    serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
    serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
    serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
    serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
    sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
    sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
    sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
    sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
    sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
    sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
    sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
    sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
    sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
    sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
    sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
    sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
    401
    serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
    serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
    serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
    serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
    serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
    sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
    sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
    serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
    serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
    serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
    serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
    serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
    servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
    server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
    serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
    servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
    servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
    servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
    serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
    serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
    setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
    setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
    settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
    402
    sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
    sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
    sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
    sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
    sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
    sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
    sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
    seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
    sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
    sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
    sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
    sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
    sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
    sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
    seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
    seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
    seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
    seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
    seyl (A.) [ سيل ] sel.
    seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
    seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
    seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
    seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
    403
    seyr etmek izlemek.
    seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
    seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
    seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
    seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
    seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
    seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
    seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
    seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
    seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
    seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
    seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
    seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
    seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
    seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
    seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
    seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
    seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
    sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
    sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
    sıbt (A.) [ سبط ] torun.
    sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
    sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
    404
    sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
    sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
    sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
    sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
    sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
    sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
    sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
    sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
    sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
    sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
    sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
    sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
    sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
    sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
    sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
    sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
    sımt (A.) [ سمط ] dizi.
    sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
    sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
    sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
    sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
    sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
    sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
    405
    sırât (A.) [ صراط ] yol.
    sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
    sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
    sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
    sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
    sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
    sî (F.) [ سی ] otuz.
    siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
    sîb (F.) [ سيب ] elma.
    sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
    sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
    sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
    geçilemeyen bir ağaç.
    sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
    sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
    sih (F.) [ سيخ ] şiş.
    sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
    sihir (A.) [ سحر ] büyü.
    sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
    sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
    sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
    sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
    sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
    406
    sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
    silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
    sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
    silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
    sill (A.) [ سل ] verem.
    sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
    silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
    silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
    sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
    sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
    sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
    simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
    sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
    sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
    simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
    simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
    sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
    sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
    sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
    sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
    sindân (F.) [ سندان ] örs.
    sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
    sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
    sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
    sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
    sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
    sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
    sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
    sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
    sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
    sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
    sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
    sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
    sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
    sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
    sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
    sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
    sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
    sîr (F.) [ سير ] tok.
    sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
    sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
    sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
    sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
    sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
    sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
    sirkat edilmek çalınmak.
    408
    sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
    sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
    sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
    sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
    sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
    sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
    sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
    sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
    sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
    sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
    sitt (A.) [ ست ] altı.
    sitte (A.) [ سته ] altı.
    sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
    sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
    sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
    siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
    siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
    siyâh (F.) [ سياه ] kara.
    siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
    siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
    siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
    siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
    siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
    409
    siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
    siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
    siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
    siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
    sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
    sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
    sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
    sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
    su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
    su’âl eylemek soru sormak.
    su’âl olunmak soru sorulmak.
    su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
    su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
    su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
    suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
    sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
    subh (A.) [ صبح ] sabah.
    subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
    subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
    subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
    sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
    sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
    sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
    410
    sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
    sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
    sûf (A.) [ صوف ] yün.
    suffe (A.) [ صفه ] sofa.
    sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
    sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
    sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
    sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
    suhan (F.) [ سخن ] söz.
    sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
    suhen (F.) [ سخن ] söz.
    sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
    suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
    sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
    sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
    sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
    sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
    sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
    sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
    sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
    sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
    sulh (A.) [ صلح ] barış.
    sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
    411
    sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
    sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
    sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
    sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
    sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
    sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
    sûr (A.) [ سور ] hisar.
    sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
    sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
    sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
    surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
    sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
    sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
    sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
    sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
    surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
    paralar ve armağanlar.
    sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
    sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
    sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
    sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
    suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
    sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
    412
    sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
    sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
    sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
    sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
    sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
    sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
    sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
    sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
    sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
    sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
    sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
    südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
    süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
    süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
    süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
    süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
    süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
    süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
    sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
    sühan (F.) [ سخن ] söz.
    sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
    sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
    sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
    413
    sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
    sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
    sükker (A.) [ سکر şeker.
    sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
    sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
    sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
    sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
    sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
    sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
    süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
    süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
    sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
    sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
    süm (F.) [ سم ] toynak.
    sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
    sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
    sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
    sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
    sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
    sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
    sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
    sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
    sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
    414
    süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
    sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
    sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
    sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
    sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
    sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
    sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
    sürûş (F.) [ سروش ] melek.
    süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
    sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
    sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
    sütûn (F.) [ ستون ] direk.
    sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
    süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
    süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
    süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:32 pm

    -Ş-

    şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
    şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
    şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
    şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
    şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
    şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
    şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
    şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
    şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
    şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
    şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
    şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
    şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
    şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
    şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
    şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
    şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
    şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
    şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
    416
    şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
    şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
    şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
    şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
    şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
    şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
    şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
    şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
    şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
    şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
    şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
    şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
    şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
    şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
    şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
    şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
    şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
    şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
    şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
    şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
    şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
    şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
    şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
    417
    şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
    şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
    şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
    şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
    şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
    şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
    şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
    şakî (A.) [ شقی ] haydut.
    şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
    şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
    şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
    şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
    şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
    şâl (F.) [ شال ] şal.
    şâm (F.) [ شام ] akşam.
    şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
    şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
    şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
    şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
    şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
    şâmil olmak kapsamak.
    şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
    şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
    418
    şâne (F.) [ شانه ] tarak.
    şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
    şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
    şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
    şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
    içki içen.
    şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
    şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
    şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
    şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
    şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
    şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
    şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
    şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
    şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
    şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
    şast (F.) [ شست ] altmış.
    şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
    şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
    şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
    şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
    şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
    şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
    419
    şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
    şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
    şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
    şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
    şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
    şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
    şe’n (A.) [ شأن ] iş.
    şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
    şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
    şeb (F.) [ شب ] gece.
    şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
    ölüm gecesi.
    şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
    şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
    şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
    şebân (F.) [ شبان ] geceler.
    şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
    şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
    şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
    şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
    şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
    şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
    şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
    420
    şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
    şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
    şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
    şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
    şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
    şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
    şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
    şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
    şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
    şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
    şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
    şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
    şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
    şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
    şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
    şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
    şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
    şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
    şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
    şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
    şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
    şegal (F.) [ شغال ] çakal.
    şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
    421
    şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
    şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
    şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
    şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
    şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
    şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
    şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
    şehd (A.) [ شهد ] bal.
    şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
    şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
    şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
    şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
    şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
    şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
    şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
    şehr (A.) [ شهر ] ay.
    şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
    şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
    şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
    şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
    şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
    şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
    şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
    422
    şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
    şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
    şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
    şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
    şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
    şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
    şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
    şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
    şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
    şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
    şeker (F.) [ شکر ] şeker.
    şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
    şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
    şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
    şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
    şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
    şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
    şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
    şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
    şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
    şekvâ etmek şikayet etmek.
    şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
    şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
    423
    şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
    şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
    şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
    şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
    şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
    şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
    şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
    şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
    şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
    şemme (A.) [ شمه ] çok az.
    şems (A.) [ شمس ] güneş.
    şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
    şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
    şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
    şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
    şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
    şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
    şer (A.) [ شر ] kötülük.
    şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
    şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
    şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
    şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
    şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
    şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
    şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
    şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
    şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
    şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
    şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
    şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
    şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
    şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
    şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
    şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
    şerefvârid olmak şerefle gelmek.
    şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
    şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
    şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
    şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
    şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
    şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
    şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
    şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
    şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
    şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
    şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
    425
    şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
    şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
    şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
    şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
    şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
    şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
    şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
    şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
    şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
    şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
    şeş (F.) [ شش ] altı.
    şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
    şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
    şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
    şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
    şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
    şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
    şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
    şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
    şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
    şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
    şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
    şetm etmek küfretmek, sövmek.
    426
    şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
    şevher (F.) [ شوهر ] koca.
    şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
    şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
    şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
    şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
    şey’ (A.) [ شیء ] şey.
    şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
    şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
    şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
    şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
    şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
    şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
    şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
    şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
    şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
    şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
    şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
    şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
    şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
    şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
    şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
    şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
    427
    şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
    şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
    şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
    şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
    şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
    şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
    şifa bulmak iyileşmek.
    şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
    şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
    şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
    şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
    şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
    şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
    şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
    şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
    şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
    şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
    şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
    şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
    şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
    şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
    şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
    şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
    428
    şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
    şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
    şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
    şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
    şikâr etmek avlamak.
    şikâr olmak avlanmak, av olmak.
    şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
    şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
    şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
    şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
    şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
    yapıt.
    şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
    şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
    şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
    şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
    şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
    şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
    şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
    şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
    şikest bulmak kırılmak.
    şikest olmak kırılmak.
    şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
    429
    şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
    şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
    şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
    şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
    şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
    şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
    şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
    şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
    şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
    şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
    şîr (F.) [ شير ] arslan.
    şîr (F.) [ شير ] süt.
    şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
    şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
    şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
    şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
    şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
    şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
    şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
    şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
    şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
    şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
    şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
    430
    şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
    çıbanı.
    şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
    şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
    şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
    şitâ (A.) [ شتا ] kış.
    şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
    şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
    şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
    şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
    şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
    şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
    şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
    şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
    şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
    şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
    şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
    şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
    şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
    şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
    şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
    şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
    şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
    431
    şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
    şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
    şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
    şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
    şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
    şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
    şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
    şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
    şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
    şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
    şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
    şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
    şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
    şûre (F.) [ شوره ] çorak.
    şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
    şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
    şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
    şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
    şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
    şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
    şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
    şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
    şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
    432
    şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
    şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
    şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
    şûy (F.) [ شوی ] koca.
    şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
    şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
    şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
    şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
    şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
    şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
    şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
    şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
    şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
    şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
    şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
    şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
    şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
    şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
    şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
    şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
    şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
    şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
    şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
    433
    şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
    şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
    şürb (A.) [ شرب ] içme.
    şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
    şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
    şürû (A.) [ شروع ] başlama.
    şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
    şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
    şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
    şüs (F.) [ شس ] akciğer.
    şüst (F.) [ شست ] yıkama.
    şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
    şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
    şütür (F.) [ شتر ] deve.
    şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
    şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
    şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
    şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
    şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
    şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
    şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
    şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:33 pm

    _T_

    tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
    tâ (F.) [ تا ] kadar.
    ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
    ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
    ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
    ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
    ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
    ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
    ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
    ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
    ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
    ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
    ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
    ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
    ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
    ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
    ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
    ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
    ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
    435
    ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
    ta’lîmât vermek direktif vermek.
    ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
    ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
    ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
    ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
    ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
    ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
    ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
    ta’mîr edilmek onarılmak.
    ta’mîr etmek onarmak.
    ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
    ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
    ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
    ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
    ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
    ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
    ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
    ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
    ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
    ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
    ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
    ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
    436
    ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
    ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
    ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
    ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
    ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
    ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
    ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
    ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
    ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
    ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
    ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
    ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
    ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
    ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
    ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
    ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
    ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
    ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
    ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
    ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
    ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
    taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
    taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
    437
    taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
    taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
    taaccüb etmek şaşırmak.
    taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
    taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
    taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
    taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
    taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
    taaffün etmek kokuşmak.
    taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
    taahhüd etmek üstlenmek.
    taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
    taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
    taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
    taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
    taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
    taâm (A.) [ طعام ] yemek.
    taâm etmek yemek yemek.
    taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
    taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
    taammuk etmek derinleşmek.
    taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
    taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
    438
    taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
    taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
    taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
    taannüd etmek inat etmek.
    taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
    taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
    taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
    taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
    taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
    taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
    taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
    tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
    tâat kılmak ibadet etmek.
    taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
    taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
    taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
    taayYüş etmek yaşamak.
    taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
    tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
    6.aydınlatan.
    tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
    tab’ edilmek basılmak.
    tab’ etmek basmak.
    439
    tab’ olunmak basılmak.
    tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
    tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
    tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
    tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
    tabak (A.) [ طبق ] tabak.
    tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
    tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
    tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
    tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
    tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
    tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
    tabasbus etmek yaltaklanmak.
    tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
    tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
    tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
    tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
    tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
    tâbe (F.) [ تابه ] tava.
    tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
    tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
    tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
    tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
    440
    tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
    tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
    tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
    tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
    tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
    tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
    tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
    tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
    tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
    tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
    tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
    tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
    tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
    tabl (A.) [ طبل ] davul.
    tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
    tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
    tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
    tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
    tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
    tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
    tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
    tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
    taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
    441
    taciz etmek rahatsız etmek.
    tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
    tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
    tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
    tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
    tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
    tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
    tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
    tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
    tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
    tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
    tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
    tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
    tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
    tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
    tagaddî etmek beslenmek.
    tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
    tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
    tagannî etmek şarkı söylemek.
    tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
    tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
    tagazzî etmek beslenmek.
    tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
    442
    tağdiye etmek beslemek.
    tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
    tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
    tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
    tağrîb etmek uzaklaştırmak.
    tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
    tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
    tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
    tağyîr edilmek değiştirilmek.
    tağyîr etmek değiştirmek.
    tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
    tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
    tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
    tahaccür etmek taşlaşmak.
    tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
    tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
    tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
    tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
    tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
    tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
    tahakkuk etmek gerçekleşmek.
    tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
    tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
    443
    tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
    tahammur etmek mayalanmak.
    tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
    tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
    tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
    tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
    tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
    tahâret etmek temizlenmek.
    taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
    taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
    taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
    taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
    taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
    tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
    tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
    tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
    tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
    tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
    tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
    tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
    tahavvül etmek değişmek.
    tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
    tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
    444
    tahayyül etmek hayal etmek.
    tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
    tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
    tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
    tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
    tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
    tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
    tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
    tahdîd etmek sınırlandırmak.
    tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
    tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
    tahfîf etmek hafifletmek.
    tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
    tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
    tahkik edilmek araştırılmak.
    tahkik etmek araştırmak.
    tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
    tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
    tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
    tahkim etmek sağlamlaştırmak.
    tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
    tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
    tahkîr edilmek aşağılanmak.
    445
    tahkîr etmek aşağılamak.
    tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
    tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
    tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
    tahlîf etmek halef bırakmak.
    tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
    tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
    tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
    tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
    tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
    tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
    tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
    tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
    tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
    tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
    tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
    tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
    tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
    tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
    tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
    tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
    tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
    tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
    446
    tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
    tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
    tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
    oynatmalar.
    tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
    tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
    tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
    tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
    tahrîr edilmek yazılmak.
    tahrîr etmek yazmak.
    tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
    tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
    tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
    tahrîs etmek hırslandırmak.
    tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
    tahriş etmek tırmalamak.
    tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
    tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
    tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
    tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
    tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
    tahsis edilmek ayırılmak.
    tahsis etmek ayırmak.
    447
    tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
    tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
    tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
    tahşiye etmek haşiye yazmak.
    taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
    taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
    tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
    tahte (F.) [ تخته ] tahta.
    tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
    tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
    tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
    tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
    tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
    tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
    tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
    tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
    tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
    tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
    tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
    tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
    tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
    tahzîr etmek sakındırmak.
    tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
    448
    tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
    tâir (A.) [ طائر ] kuş.
    tâk (A.) [ طاق ] kemer.
    tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
    takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
    takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
    takaddüm etmek öne geçmek.
    takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
    takallüs etmek kasılmak.
    takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
    takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
    takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
    takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
    tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
    tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
    takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
    takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
    takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
    takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
    takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
    tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
    takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
    takdim edilmek sunulmak.
    449
    takdim etmek sunmak.
    takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
    takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
    takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
    takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
    takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
    takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
    takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
    takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
    tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
    takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
    takîb etmek izlemek.
    takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
    taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
    taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
    taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
    takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
    takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
    takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
    takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
    takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
    takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
    takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
    450
    taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
    taksîm edilmek bölünmek.
    taksîm etmek bölmek.
    taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
    taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
    taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
    taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
    taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
    taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
    takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
    takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
    takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
    takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
    takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
    tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
    talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
    talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
    tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
    taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
    taleb edilmek istenmek.
    taleb etmek istemek.
    talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
    talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
    451
    talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
    tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
    tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
    talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
    tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
    taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
    tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
    tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
    tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
    tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
    tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
    ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
    tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
    tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
    tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
    tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
    tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
    tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
    tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
    tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
    tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
    tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
    tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
    452
    tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
    tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
    tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
    tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
    tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
    tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
    târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
    târ olmak kararmak.
    tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
    tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
    tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
    târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
    taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
    tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
    tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
    tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
    tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
    tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
    tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
    tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
    tarassud edilmek gözlenmek.
    tarassud etmek gözlemek.
    tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
    temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
    temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
    ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
    tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
    tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
    sık sık kullanma.
    tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
    tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
    tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
    tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
    tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
    tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
    tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
    tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
    tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
    tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
    tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
    tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
    tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
    tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
    tenbân (F.) [ تنبان ] don.
    tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
    tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
    480
    tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
    tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
    tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
    tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
    tene (F.) [ تنه ] gövde.
    tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
    tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
    tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
    teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
    teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
    teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
    teneffüs edilmek soluk alınmak.
    teneffüs etmek soluk almak.
    tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
    tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
    tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
    tenevvür etmek aydınlanmak.
    tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
    tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
    tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
    tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
    teng (F.) [ تنگ ] dar.
    tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
    481
    tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
    tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
    tenkîd edilmek eleştirilmek.
    tenkîd etmek eleştirmek.
    tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
    tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
    tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
    tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
    tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
    tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
    tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
    tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
    tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
    tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
    tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
    tensîb edilmek uygun görülmek.
    tensîb etmek uygun görmek.
    tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
    tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
    tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
    tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
    tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
    tenvîr etmek aydınlatmak.
    482
    tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
    tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
    tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
    tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
    tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
    ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
    ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
    terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
    terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
    terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
    terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
    terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
    terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
    terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
    terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
    terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
    terâküm etmek birikmek, yığılmak.
    terâküm ettirmek biriktirmek.
    terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
    terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
    terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
    terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
    terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
    483
    terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
    tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
    tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
    tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
    terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
    terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
    terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
    terdîf eylemek eklemek.
    tereddî etmek soysuzlaşmak.
    tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
    tereddüd etmek ikirciklenmek.
    tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
    terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
    terekküb etmek oluşmak.
    terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
    terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
    terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
    teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
    teressüb etmek tortulanmak.
    tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
    terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
    terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
    terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
    484
    terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
    terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
    terfîk etmek ayak uydurmak.
    tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
    tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
    terhîb etmek gözünü korkutmak.
    terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
    terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
    terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
    terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
    terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
    terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
    terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
    terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
    terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
    termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
    termîm edilmek onarılmak.
    termîm etmek onarmak.
    termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
    ters (F.) [ ترس ] korku.
    tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
    tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
    tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
    485
    tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
    tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
    tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
    tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
    tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
    tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
    tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
    tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
    tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
    tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
    tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
    terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
    tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
    terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
    terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
    terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
    terzîl edilmek rezil edilmek.
    terzîl etmek rezil etmek.
    tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
    tes’îd edilmek kutlanmak.
    tes’îd etmek kutlamak.
    tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
    tesâdüf edilmek rastlanmak.
    486
    tesâdüf etmek rastlamak.
    tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
    tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
    tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
    tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
    tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
    tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
    tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
    tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
    tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
    tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
    tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
    tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
    tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
    tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
    tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
    tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
    tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
    tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
    tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
    tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
    tescîl etmek sicile kaydetmek.
    tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
    487
    tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
    tesellî vermek avutmak.
    tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
    tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
    tesellüm etmek teslim almak.
    teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
    tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
    teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
    teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
    teshîl etmek kolaylaştırmak.
    teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
    teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
    teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
    teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
    teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
    teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
    teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
    teslîh edilmek silahlandırılmak.
    teslîh etmek silahlandırmak.
    teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
    teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
    tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
    tesmîm edilmek zehirlenmek.
    488
    tesmîm etmek zehirlemek.
    tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
    tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
    tesmiye etmek adlandırmak, demek.
    tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
    tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
    tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
    tesrî’ etmek hızlandırmak.
    tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
    tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
    tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
    katılmak.
    tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
    teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
    teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
    teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
    teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
    teşbîh edilmek benzetilmek.
    teşbîh etmek benzetmek.
    teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
    teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
    teşcî’ etmek yüreklendirmek.
    teşcîr etmek ağaçlandırmak.
    489
    teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
    teşdîd etmek şiddetlendirmek.
    teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
    teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
    teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
    teşeccür etmek ağaçlaşmak.
    teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
    teşekkül etmek oluşmak.
    teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
    teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
    teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
    teşerrüf etmek şereflenmek.
    teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
    teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
    teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
    teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
    teşhîr edilmek sergilenmek.
    teşhîr etmek sergilemek.
    teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
    teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
    teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
    teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
    teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
    490
    teşkîl edilmek kurulmak.
    teşkîl etmek oluşturmak.
    teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
    teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
    teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
    teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
    teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
    teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
    teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
    teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
    teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
    teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
    teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
    teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
    teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
    teşvîk edilmek şevklendirilmek.
    teşvîk etmek şevklendirmek.
    teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
    teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
    teşyî’ edilmek uğurlanmak.
    teşyî’ etmek uğurlamak.
    tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
    tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
    491
    tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
    tetebbu’ etmek incelemek.
    tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
    tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
    tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
    tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
    tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
    tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
    tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
    tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
    tevakkuf etmek durmak.
    tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
    tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
    tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
    tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
    tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
    tevârüs etmek miras almak.
    tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
    tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
    tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
    tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
    tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
    tevbîh olunmak azarlanmak.
    492
    tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
    tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
    tevdî’ etmek bırakmak.
    teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
    teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
    tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
    tevellüd etmek doğmak.
    teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
    teverrüm etmek şişmek.
    tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
    tevessü etmek genişlemek.
    tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
    tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
    tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
    tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
    tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
    tevhîd edilmek birleştirilmek.
    tevhîd etmek birleştirmek.
    tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
    tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
    tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
    tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
    tevkîl etmek vekil bırakmak.
    493
    tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
    tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
    tevsî etmek genişletmek.
    tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
    tevsî’ edilmek genişletilmek.
    tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
    tevsîk edilmek belgelendirilmek.
    tevsîk etmek belgelendirmek.
    tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
    tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
    tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
    tevzî’ edilmek dağıtılmak.
    tevzî’ etmek dağıtmak.
    teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
    teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
    tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
    tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
    tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
    tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
    tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
    tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
    tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
    tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
    494
    tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
    tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
    tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
    tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
    tezkâr eylemek hatırlatmak.
    tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
    tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
    tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
    tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
    tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
    tezvîc etmek evlendirmek.
    tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
    tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
    tezyîd etmek arttırmak.
    tezyîd olunmak arttırılmak.
    tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
    tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
    tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
    tıbb (A.) [ طب ] tıp.
    tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
    tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
    tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
    tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
    495
    tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
    tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
    tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
    tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
    tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
    tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
    ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
    tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
    tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
    tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
    tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
    tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
    tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
    timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
    timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
    timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
    tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
    tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
    tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
    tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
    tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
    tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
    tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
    496
    tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
    tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
    tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
    tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
    tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
    tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
    töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
    tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
    tûde (F.) [ توده ] yığın.
    tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
    tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
    tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
    tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
    tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
    tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
    tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
    tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
    tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
    tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
    tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
    tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
    tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
    tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
    497
    tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
    tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
    tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
    tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
    turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
    turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
    turş (F.) [ ترش ] ekşi.
    turuk (A.) [ طرق ] yollar.
    turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
    tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
    tûşe (F.) [ توشه ] azık.
    tût (F.) [ توت ] dut.
    tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
    tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
    tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
    tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
    tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
    tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
    tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
    tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
    tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
    türâb (A.) [ تراب ] toprak.
    türb (F.) [ ترب ] turp.
    498
    türbet (F.) [ تربت ] türbe.
    türk 1.Türk. 2.güzel.
    türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
    türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
    türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
    türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
    türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
    türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
    tüvân (F.) [ توان ] güç.
    tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
    tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:34 pm

    -U-

    u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
    ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
    ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
    ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
    ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
    ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
    udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
    udûl etmek vazgeçmek.
    ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
    ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
    uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
    uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
    uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
    uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
    uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
    ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
    ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
    ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
    ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
    ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
    ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
    ukûbet bulmak cezalandırılmak.
    ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
    ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
    ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
    ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
    ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
    ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
    ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
    ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
    ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
    ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
    ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
    ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
    ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
    umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
    umk (A.) [ عمق ] derinlik.
    ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
    ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
    umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
    umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
    umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
    umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
    umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
    umûmîleşmek genelleşmek.
    umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
    umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
    umûr (A.) [ امور ] işler.
    unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
    unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
    unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
    unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
    unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
    unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
    urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
    urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
    urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
    urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
    urve (A.) [ عروه ] kulp.
    uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
    usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
    usr (A.) [ عسر ] güçlük.
    usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
    ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
    ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.

    usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
    usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
    uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
    utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
    utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
    uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
    uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
    uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
    uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
    uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
    uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
    uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
    uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
    uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
    uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
    uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
    uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
    uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.

    -Ü-

    übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
    übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
    ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
    ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
    ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
    üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
    üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
    üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
    üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
    üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
    üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
    üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
    ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
    ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
    ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
    ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
    ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
    ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
    ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
    ümîd etmek umutlanmak.
    ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
    ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
    ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
    ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
    ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
    ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
    ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
    ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
    ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
    ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
    ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
    ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
    ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
    ünâs (A.) [ اناس ] halk.
    ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
    üns (A.) [ انس ] alışma.
    ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
    ünsiyyet kesb etmek alışmak.
    ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
    ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
    üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
    üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
    üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
    üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
    üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
    üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
    üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
    üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
    üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
    üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
    üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
    üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
    üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
    üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
    üstüre (F.) [ استره ] ustura.
    üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
    üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
    üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
    üştür (F.) [ اشتر ] deve.
    üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
    üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
    üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
    üzn (A.) [ اذن ] kulak.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    1 sayfadaki 2 sayfası 1, 2  Sonraki

    Sayfa başına dön

    - Similar topics

     
    Bu forumun müsaadesi var:
    Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz