Saat
Eylül 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | ||||||
2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 |
9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 |
16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 | 22 |
23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 | 29 |
30 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Kelebeğin Yüreği
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Kelebeğin Yüreği
Kelebek işte, kanatlarında bin bir renk taşıyan, değdiği yere kendinden bir renk bırakan nazenin ölümlü. Her şey ölümlü ama onunki farklı. Ömrünün hesabı aylar ve yıllar ile değil, saatler ve günler ile çünkü. Ya da tâbir-i diğerle hesabını süreceği bir ömrü olmadığı gibi, onu hesap etme gibi bir derdi de yok. Baksana, rengini aldığı yere koşturuyor, özünü aldığı yere adımlıyor. Rengi, toz zerrelerinden, desenleri nadir, uçuşu nazlı. Ömür kısa, derdi kısa, seveni nâkıs. Bekleyeni az, gözleyeni az, hasretle yanıp tutuşanı az. Takipçisi yok, dertlisi yok, aşığı yok. Sevgisi çok, işi çok, derdi çok. Öyle ya, bazıları renk vermeli gittikçe grileşen dünyaya. Tüm renklerin tek renge evril(til)diği vasatta birileri çok renkliliği yüksek sesle dillendirmeli. Eğer bir arayış varsa sinede, her haliyle renkler korunmalı, renk katan olmak için çabalamalı. Kelebeğin sevdası da bu işte. Gök kuşağını, gök kuşağı olarak kabul etme erdemi. Birileri sevi/ni/yor diye gök kuşağı, tüm renklerini mora dönüştürmez…
Kimileri de kelebek yürekli olur. Olabildiğince öte dünyalı, olabildiğince ahiret eksenli. Dünyanın ne kadar zalim bir hal aldığını gördüğü halde, dünyanın ne kadar iyi bir yer olabileceğinin hayalini sürecek kadar sâfi; çevresindeki her şeye bir adım geriden bakabilecek kadar mesafeli ve çevresindeki her şeyi iliklerine kadar yaşayabilecek kadar toplum içre; çevresinin tüm renklerini görme izzetine sahip ama çevresine kendi rengini verme sevdasından asla vazgeçmeyecek kadar kararlı; bir âşık kadar buğulu gözlü, bir derviş kadar ihlas kokulu, bir fakîh kadar ince zekalı… Ve bu hâlinin gök kuşağını kucaklamak anlamına geldiğini gayet iyi bilecek kadar ‘kendi’ bilincine sahip… Kelebek yüreklilik haddi zatında toprak-tabiatlı olmanın tezahürü. Çünkü insan, kendisini bir şey/ler/e ait kılarak tanımlıyor nefsini. Yani bizatihi kendi nefsini değil, kendisine biçilen rolü; bizatihi özünü değil, eylem ve söylemlerini; bizatihi kendi canını değil, kendisini niteleyen sıfatları öne çıkarıyor. İnsan, bizatihi ‘ene’sini anlamlandırabildiği zaman bazı şeylerin kıyısına gelmiş olacak galiba. Özetle insan sadece yapı taşını, şimdisini, ötesini tanımlayarak değil, kendisini erdemli kılan değerler sisteminin künhüne vakıf olarak hakikati kavramanın yamacına gelebilir.
Diyojen’in erdem anlayışı, gündüzün ortasında eli meşaleli sokaklarda yürüyüp insan aramaya sevk etmişti onu. Nice kutlu yürek, insan olma mesuliyetinin altında iki büklüm olup “n’olaydı taş olaydım, ağaç olaydım” demiş, niceleri kitaplarını yakıp kâinatın gerçekliğini/anlamını bulmak için çilelere kapanmış, niceleri seyyâh olup yollara düşmüş, niceleri Ferhâd olup dağları eşmiş, niceleri Mecnûn, Tristan, Kerem olup yolları aşmış, niceleri Hallâc-ı Mansûr olup şehâdet şerbeti içmiş, niceleri “Allah’ın bana eşyanın mahiyetini göster”, “Allah’ım hayretimi artır” diyenin ayağının tozunu gözlerine sürme olarak çekmenin davası peşinde koşmuş, niceleri Yûnus olup Molla Kâsım’larla mücadele etmiş, niceleri rasathanelerde gökyüzünün sonsuzluğunda kendini yitmiş, niceleri “sevgili, sevgili” diye diye teslîm-i cân etmiş, kimileri işi deliliğe vurmuş hikmet içmiş, kimileri kimselere halini açamadığından sükût eylemiş… Ahh! Sen, her şeyi kucağında bulan, iyi için çabalamayan, tefekkürün zahmetinin tadına, irfânın rikkatinin buğusuna, ihsânın ikliminin kıyısına hiçbir zaman giremeyecek olan! Sen, ey nefsim! Bak hele kelebeğe… Ne der senin sinene? Sonsuz olmanın imkânın arayıp duruyorsun ya, iyice baksan ya ona… Bu dünyanın, altından pehlivanların, kralların kalkamadığı yüklerini neden yüklersin kelebek tabiatlı gönlüne? Sen de “toz kanatlı kelebek” gibi dünyadan kâm alma sevdasından kurtulduğun anda rızâ ve sonsuzluk lütuflarını kucaklayacağını bilmez misin? Ne zamana kadar iyiye çağıran özünü bastıracak, doğruya çağıran gönlünü susturacak, yolunu bulmaya çalışan canını saptıracaksın? Kurtuluş toprak-tabiatlı, serçe özlü, kelebek yürekli olmakta…
Bir yolun yolcususun anlasana. Sen de “onun boyası” ile boyan yeterince ve bir renk bırak arkanda yeter; sen de içerisinde kibir, gurur, benlik olmayan bir sedâ bırak bu gök-kubbe altında. Çünkü nice ‘ben’in altında kalan çalışkan/üretken/başarılı yitip giderken; nice ‘ben’ini aşan derviş, âşık, mecnûn yürekte hala… Bir kelebeğe bakıp mest olma şerefini elde edenler, senin niyetine ve eylemine bakıp hüsn-i şahâdette bulunurlar emin ol! Sen yürü, teşekkür beklentisinden âzâd ol, sürekli yenilenen vasatın içerisinde istikrârını koru, Allah merkezli ol yeter! Eğer takdir O’ndan ise, eğer insan olma becerisinin kıyısının kokusunu aldığını düşünüyorsan ne gam sana!
İnsan tevazuunu ne zaman yitirdi, ne zamandan beri kendisini sırf bu dünya ile tanımlar oldu? Tabiatı okumayı; şelâleleri dinlemeyi, karıncaları izlemeyi, meyvelere dalıp gitmeyi, yıldızların kucağında uyumayı, toprak kokusunu içine çekmeyi ve bunların her birine her an hayran olmayı, bunların her birine hayret etmeyi ne zaman unuttu? İnsan, kendi küçüklüğünü, tabiatın içerisindeki yerini tayin ederek kavrama sevdasından ne zaman vazgeçti? Kendi büyüklüğünün, kendi küçüklüğünü kavramakta olduğunu anlamaktan ne zaman ictinâb etti? Bu kavrayış/bilinçlilik halinin, kendisini Yaratanı bilmeye götüreceğini ne zaman anlamaz oldu?
Hakîm insan, bir başka insandı. Sınırlarını iyi bilirdi. Nereden konuşacağını, kime konuşacağını, ne kadar konuşacağını da iyi bilirdi. Söz düşmedikçe konuşmama, sükût gerekmedikçe susmamanın erdem olduğunu anlamıştı. Gönlündeki ve zihnindeki taşlar yerine oturduğundan, yeri geldiğinde hangi gediğe hangi taşın yaraşacağını iyi bilirdi. O hikmet timsalinin izlerini de yitirdik. Bazen terzi, bazen nalbant, bazen aktar, bazen kunduracı, bazen rençber olan bu hakîm insanlar binip gittiler atlarına… Biz kaldık geriye, elleri iki yana düşmüş biz…
Pervane olmayı unutalı da çok oldu, tıpkı derviş, miskîn, tâlib olmayı unutalı çok olduğu gibi. Halbuki “bülbül, aşkı pervaneden öğrenecekti” Sâdî’ye göre; halbuki “sonsuza uçmanın” yolunu gösterecekti kelebek bize; halbuki kanadını tutuşturmayanın, hikmeti kucaklayamayacağını anlatacaktı gönüllere… İyi olma imkânı veren veya verme ihtimali sunan her yolu bir yol bilmeli. Keyfiyetini bilmeksizin eldekine körü körüne yapışmaktansa, elde olmayan ama erdemli kılacağı düşünülenin künhüne vakıf olmak için çabalamak, en azından onun yolunda olduğunu düşünmek daha doğru bir tavır olacaktır.
Kimileri de kelebek yürekli olur. Olabildiğince öte dünyalı, olabildiğince ahiret eksenli. Dünyanın ne kadar zalim bir hal aldığını gördüğü halde, dünyanın ne kadar iyi bir yer olabileceğinin hayalini sürecek kadar sâfi; çevresindeki her şeye bir adım geriden bakabilecek kadar mesafeli ve çevresindeki her şeyi iliklerine kadar yaşayabilecek kadar toplum içre; çevresinin tüm renklerini görme izzetine sahip ama çevresine kendi rengini verme sevdasından asla vazgeçmeyecek kadar kararlı; bir âşık kadar buğulu gözlü, bir derviş kadar ihlas kokulu, bir fakîh kadar ince zekalı… Ve bu hâlinin gök kuşağını kucaklamak anlamına geldiğini gayet iyi bilecek kadar ‘kendi’ bilincine sahip… Kelebek yüreklilik haddi zatında toprak-tabiatlı olmanın tezahürü. Çünkü insan, kendisini bir şey/ler/e ait kılarak tanımlıyor nefsini. Yani bizatihi kendi nefsini değil, kendisine biçilen rolü; bizatihi özünü değil, eylem ve söylemlerini; bizatihi kendi canını değil, kendisini niteleyen sıfatları öne çıkarıyor. İnsan, bizatihi ‘ene’sini anlamlandırabildiği zaman bazı şeylerin kıyısına gelmiş olacak galiba. Özetle insan sadece yapı taşını, şimdisini, ötesini tanımlayarak değil, kendisini erdemli kılan değerler sisteminin künhüne vakıf olarak hakikati kavramanın yamacına gelebilir.
Diyojen’in erdem anlayışı, gündüzün ortasında eli meşaleli sokaklarda yürüyüp insan aramaya sevk etmişti onu. Nice kutlu yürek, insan olma mesuliyetinin altında iki büklüm olup “n’olaydı taş olaydım, ağaç olaydım” demiş, niceleri kitaplarını yakıp kâinatın gerçekliğini/anlamını bulmak için çilelere kapanmış, niceleri seyyâh olup yollara düşmüş, niceleri Ferhâd olup dağları eşmiş, niceleri Mecnûn, Tristan, Kerem olup yolları aşmış, niceleri Hallâc-ı Mansûr olup şehâdet şerbeti içmiş, niceleri “Allah’ın bana eşyanın mahiyetini göster”, “Allah’ım hayretimi artır” diyenin ayağının tozunu gözlerine sürme olarak çekmenin davası peşinde koşmuş, niceleri Yûnus olup Molla Kâsım’larla mücadele etmiş, niceleri rasathanelerde gökyüzünün sonsuzluğunda kendini yitmiş, niceleri “sevgili, sevgili” diye diye teslîm-i cân etmiş, kimileri işi deliliğe vurmuş hikmet içmiş, kimileri kimselere halini açamadığından sükût eylemiş… Ahh! Sen, her şeyi kucağında bulan, iyi için çabalamayan, tefekkürün zahmetinin tadına, irfânın rikkatinin buğusuna, ihsânın ikliminin kıyısına hiçbir zaman giremeyecek olan! Sen, ey nefsim! Bak hele kelebeğe… Ne der senin sinene? Sonsuz olmanın imkânın arayıp duruyorsun ya, iyice baksan ya ona… Bu dünyanın, altından pehlivanların, kralların kalkamadığı yüklerini neden yüklersin kelebek tabiatlı gönlüne? Sen de “toz kanatlı kelebek” gibi dünyadan kâm alma sevdasından kurtulduğun anda rızâ ve sonsuzluk lütuflarını kucaklayacağını bilmez misin? Ne zamana kadar iyiye çağıran özünü bastıracak, doğruya çağıran gönlünü susturacak, yolunu bulmaya çalışan canını saptıracaksın? Kurtuluş toprak-tabiatlı, serçe özlü, kelebek yürekli olmakta…
Bir yolun yolcususun anlasana. Sen de “onun boyası” ile boyan yeterince ve bir renk bırak arkanda yeter; sen de içerisinde kibir, gurur, benlik olmayan bir sedâ bırak bu gök-kubbe altında. Çünkü nice ‘ben’in altında kalan çalışkan/üretken/başarılı yitip giderken; nice ‘ben’ini aşan derviş, âşık, mecnûn yürekte hala… Bir kelebeğe bakıp mest olma şerefini elde edenler, senin niyetine ve eylemine bakıp hüsn-i şahâdette bulunurlar emin ol! Sen yürü, teşekkür beklentisinden âzâd ol, sürekli yenilenen vasatın içerisinde istikrârını koru, Allah merkezli ol yeter! Eğer takdir O’ndan ise, eğer insan olma becerisinin kıyısının kokusunu aldığını düşünüyorsan ne gam sana!
İnsan tevazuunu ne zaman yitirdi, ne zamandan beri kendisini sırf bu dünya ile tanımlar oldu? Tabiatı okumayı; şelâleleri dinlemeyi, karıncaları izlemeyi, meyvelere dalıp gitmeyi, yıldızların kucağında uyumayı, toprak kokusunu içine çekmeyi ve bunların her birine her an hayran olmayı, bunların her birine hayret etmeyi ne zaman unuttu? İnsan, kendi küçüklüğünü, tabiatın içerisindeki yerini tayin ederek kavrama sevdasından ne zaman vazgeçti? Kendi büyüklüğünün, kendi küçüklüğünü kavramakta olduğunu anlamaktan ne zaman ictinâb etti? Bu kavrayış/bilinçlilik halinin, kendisini Yaratanı bilmeye götüreceğini ne zaman anlamaz oldu?
Hakîm insan, bir başka insandı. Sınırlarını iyi bilirdi. Nereden konuşacağını, kime konuşacağını, ne kadar konuşacağını da iyi bilirdi. Söz düşmedikçe konuşmama, sükût gerekmedikçe susmamanın erdem olduğunu anlamıştı. Gönlündeki ve zihnindeki taşlar yerine oturduğundan, yeri geldiğinde hangi gediğe hangi taşın yaraşacağını iyi bilirdi. O hikmet timsalinin izlerini de yitirdik. Bazen terzi, bazen nalbant, bazen aktar, bazen kunduracı, bazen rençber olan bu hakîm insanlar binip gittiler atlarına… Biz kaldık geriye, elleri iki yana düşmüş biz…
Pervane olmayı unutalı da çok oldu, tıpkı derviş, miskîn, tâlib olmayı unutalı çok olduğu gibi. Halbuki “bülbül, aşkı pervaneden öğrenecekti” Sâdî’ye göre; halbuki “sonsuza uçmanın” yolunu gösterecekti kelebek bize; halbuki kanadını tutuşturmayanın, hikmeti kucaklayamayacağını anlatacaktı gönüllere… İyi olma imkânı veren veya verme ihtimali sunan her yolu bir yol bilmeli. Keyfiyetini bilmeksizin eldekine körü körüne yapışmaktansa, elde olmayan ama erdemli kılacağı düşünülenin künhüne vakıf olmak için çabalamak, en azından onun yolunda olduğunu düşünmek daha doğru bir tavır olacaktır.
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur