Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Hayat Dediğin Nedir?
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Hayat Dediğin Nedir?
Hayat, bir kaldırımın kenarında yürümek gibi bir şey… Hep dengede olmak durumunda insan. Ahireti ile dünyasını, kendisi ile çevresini, geleceği ile geçmişini, planları ile hayal kırıklıklarını, kızgınlığı ile sevincini, hayalleri ile mevcudunu ve daha pek çok şeyi her dâim gözetmesi gerekiyor. Tıpkı sırat köprüsünü bulunduğu zeminde yaşamak gibi bir duygu işte. Ama insan sıratta da dengeli durmak durumunda. böylesi bir yolculukta insanı ağır eyleyen ve ona denge veren şey ise, taleb edilen yüklenilesi yükler…
Hayat dediğin ne ki! Bir adım ötende dahi neler olacağını bilmiyorsun. Yoldan geçerken ışık ihlali yaparak üzerine gelen bir araba, ne kadar iyi şoför olsan da çevredeki onlarca dikkatsiz insanın hataları, çok büyük bir korku ya da heyecanın ardından sanki son kez vururcasına hızla atan kalbin, yükselme-alçalma ihtimali her daim bulunan tansiyonun birer uyarı aslında sana. Ne kadar öte dünyalı yaşarsan, o kadar emniyette oluyorsun, mümin oluyorsun. İçinde olduğun, havasını soluduğun zamanın veya her an sana göz kırpan ölümün tasasından yakanı bir parça da olsa sıyırıyorsun. Yoksa bir anda kararan gözlerinin, dönen başının ve değiştirdiğin âlemin bir anlamı yok. Sadece sonsuz bir elektrik kesintisi. Eğer burayı ve öte dünyayı anlamlı kılamıyorsan, hayat bir oyundan ibaret!
Adâlet ne kadar da önemli. Ama klasik ahlâk kitaplarında ele alınan anlamı ile. İnsanın orta bir yol tutturması gerekiyor buna göre. Her bir âdâbın hakkını vermesi icâb ediyor ince ince. Yani öfkenin büyüsüne kapılmadan öfkelenebilmeli, sevincin gürültüsüne yâr olmadan sevinebilmeli insan. Yeri geldi mi sıkılabilen bir yumruk olabilen el, vakti geldi mi tam bir nezâketle uzanabilmeli hayat veren bir çiçeğe ve hayatın incisi insana. Aşırı tepkileri olmamalı adâletli insanın. Ne sınırsız kahkahaları olmalı, ne sürekli dinmeyen üzüntüleri, ne şaşkınlık uyandıran hayretleri olmalı ne de insanı donduran donuklukları… Hem vücûduna da adâleti öğretebilmeli erdemli insan. Onun aşırılıklardan korunması, haddi zatında özün asliyetini koruyabilmesi demek çünkü. Hep tok olmamalı açları anlayabilmek için; hep aç olmamalı nefsin hakkını görmezden gelmemek için…
Hayat, biraz da arkada iz bırakabilme sevdasının adı olsa gerek. Ama “bir sedâ bırakma” işi, sanıldığından daha zor galiba. Çünkü niceleri geldiler ve ne işler gördüler; sonunda göçüp gittiler. Ama geride onlardan hiçbir iz kalmadı. Diğer taraftan, sesi yükselterek baskın çıkmaktansa, sözü yükselterek kabul görmenin daha erdemli bir tavır olduğunu ve hayatta sadece bunun mücadelesini vermenin gerektiğini herkes kabul edecektir. Ama insan nefsi, güzelliği sessizce ifade etmeyi, iş yapmayı, görünmeden değer katmayı bir türlü benimseyemiyor. Sürekli bir görünürlük kazanma hırsı var onda. Her gün yeni maske takarak yepyeni bir mekanda olmayı istiyor. İstiyor ki, herkes dünyada sadece kendisi/o varmış gibi davransın; o geçerken trafik dursun, tren onu beklesin, fırıncı ekmeğini o gelmeden çıkarmasın, herkes onu sürekli olarak taltîf etsin, zaman onun için aksın. Olmadı ve olmayacak. Bu olmamanın yıpranmışlığı ise hırçınlık şeklinde tezahür ediyor kimilerinde ve ses yükseliyor. Yani hayatın anlamının bir vechesini teşkil eden “arkada iz bırakabilme sevdası”, sözün kalitesini yükseltme ve kelâm eyleme imkânı böylece ortadan kalkıyor; söz gürültüye karışmak suretiyle kelâm olamadan silinip gidiyor hafızadan, kağıttan… Kalanlar/sonsuz olanlar ise çığlık atarken dahî edebi elden bırakmayanlardır…
Sonsuzluk arayışı değil mi insanı sürekli olarak yakıp kavuran? Hep ötelere uzanma, kalıplarından kurtulma, gerçekliği yakalama derdi değil mi onu buncasına huzursuz eden? Galiba evet. Fâni olmayı bir türlü kabullenemiyor insan. Ötelere uzanmak istiyor. Ancak yetiştiği sosyal çevre ve alışkanlıklarına, gerekli enstrümanlardan yoksun oluşu da ekleniyor. Bu durum onu gitgide hırçınlaştırıyor. Sonunda ise kapıları sonuna kadar kapıyor ve olanca enerjisini anına/dünyasına teksîf ediyor. Böylece eritince nefeslerini, daha da siliniyor aslında ince ince kazınması gereken yerlerden. Öte yandan gerekli çıkış yollarını kucağında bulanlar her bir şeyi rutine bağlayarak tefekkürün kıymetinden ve esas gayeden uzaklaşırken; arayıp bulanlar biraz daha direnebiliyor normalleşmeye. Onların önündeki en büyük tehlike ise gayeyi elde etme adına araçları göz ardı edebilme riski ile karşı karşıya oluşları. İnsan sonsuzu ararken de dengeli olmalı vesselam…
Hayatın tadının aranacağı yerler ne de azaldı! Akşamları evine gitmeyi, cennet bahçesine kavuşmayı dört gözle bekleyen; idealleri ve kendi sonsuzluğu için huzurlu bir ailenin kaygısını çeken; evini yârân ve ehibbâsının buluşma mekanı eyleme arzusunu hisseden insanlar niye kaybolup gittiler? Niye gecelerin tadını seccâdede arayan, aile meclislerinde Muhammediyye, Ahmediyye, Envâru’l-âşıkîn okuyan ak sakallı, pîr-i fânî dedeler yok artık? Neden mekân daraldı, renkler silindi, iyi insanlar görünmez oldu? Neden evlerin duvarlarından silindi “bu da geçer yâ Hû” levhaları? Neden akîde şekerleri eskisi gibi cazibeli değil ki ve neden aylar öncesinden evlerde beslenen kurbanlık koçlar kınasız artık? Neden dünyanın ukbâya bakan tatları bir bir çekildi gitti? Neden…
Hayat dediğin ne ki? Buraya ait değilsin işte, anlasana! Nefesini ne kadar tutabilirsin ki suyun altında? Ya da bir balık ne kadar yaşayabilir karada? Niye inleyemez oldun sazlıktan ayrıldığın halde? Niye şeb-i arûs diye bakmıyorsun son anına? Sen deryayı karıştırmışsın dere suyuyla; kevser havzı sanmışsın baraj sularını; kanla beslenen bebek misali mutlaklaştırmışsın yakınında olanı, dünyanı… Ama yanlış. Unuttukların tam da kucaklanası şeylerdi bir bilsen. Aslında sen tam olarak yolcusun! Yolcu gibi davransan ya, bıraksan ya lüzumsuz yüklerini… Uzat elini haydi göklere, kocaman adımlar gerek sana…
Hayat dediğin ne ki! Bir adım ötende dahi neler olacağını bilmiyorsun. Yoldan geçerken ışık ihlali yaparak üzerine gelen bir araba, ne kadar iyi şoför olsan da çevredeki onlarca dikkatsiz insanın hataları, çok büyük bir korku ya da heyecanın ardından sanki son kez vururcasına hızla atan kalbin, yükselme-alçalma ihtimali her daim bulunan tansiyonun birer uyarı aslında sana. Ne kadar öte dünyalı yaşarsan, o kadar emniyette oluyorsun, mümin oluyorsun. İçinde olduğun, havasını soluduğun zamanın veya her an sana göz kırpan ölümün tasasından yakanı bir parça da olsa sıyırıyorsun. Yoksa bir anda kararan gözlerinin, dönen başının ve değiştirdiğin âlemin bir anlamı yok. Sadece sonsuz bir elektrik kesintisi. Eğer burayı ve öte dünyayı anlamlı kılamıyorsan, hayat bir oyundan ibaret!
Adâlet ne kadar da önemli. Ama klasik ahlâk kitaplarında ele alınan anlamı ile. İnsanın orta bir yol tutturması gerekiyor buna göre. Her bir âdâbın hakkını vermesi icâb ediyor ince ince. Yani öfkenin büyüsüne kapılmadan öfkelenebilmeli, sevincin gürültüsüne yâr olmadan sevinebilmeli insan. Yeri geldi mi sıkılabilen bir yumruk olabilen el, vakti geldi mi tam bir nezâketle uzanabilmeli hayat veren bir çiçeğe ve hayatın incisi insana. Aşırı tepkileri olmamalı adâletli insanın. Ne sınırsız kahkahaları olmalı, ne sürekli dinmeyen üzüntüleri, ne şaşkınlık uyandıran hayretleri olmalı ne de insanı donduran donuklukları… Hem vücûduna da adâleti öğretebilmeli erdemli insan. Onun aşırılıklardan korunması, haddi zatında özün asliyetini koruyabilmesi demek çünkü. Hep tok olmamalı açları anlayabilmek için; hep aç olmamalı nefsin hakkını görmezden gelmemek için…
Hayat, biraz da arkada iz bırakabilme sevdasının adı olsa gerek. Ama “bir sedâ bırakma” işi, sanıldığından daha zor galiba. Çünkü niceleri geldiler ve ne işler gördüler; sonunda göçüp gittiler. Ama geride onlardan hiçbir iz kalmadı. Diğer taraftan, sesi yükselterek baskın çıkmaktansa, sözü yükselterek kabul görmenin daha erdemli bir tavır olduğunu ve hayatta sadece bunun mücadelesini vermenin gerektiğini herkes kabul edecektir. Ama insan nefsi, güzelliği sessizce ifade etmeyi, iş yapmayı, görünmeden değer katmayı bir türlü benimseyemiyor. Sürekli bir görünürlük kazanma hırsı var onda. Her gün yeni maske takarak yepyeni bir mekanda olmayı istiyor. İstiyor ki, herkes dünyada sadece kendisi/o varmış gibi davransın; o geçerken trafik dursun, tren onu beklesin, fırıncı ekmeğini o gelmeden çıkarmasın, herkes onu sürekli olarak taltîf etsin, zaman onun için aksın. Olmadı ve olmayacak. Bu olmamanın yıpranmışlığı ise hırçınlık şeklinde tezahür ediyor kimilerinde ve ses yükseliyor. Yani hayatın anlamının bir vechesini teşkil eden “arkada iz bırakabilme sevdası”, sözün kalitesini yükseltme ve kelâm eyleme imkânı böylece ortadan kalkıyor; söz gürültüye karışmak suretiyle kelâm olamadan silinip gidiyor hafızadan, kağıttan… Kalanlar/sonsuz olanlar ise çığlık atarken dahî edebi elden bırakmayanlardır…
Sonsuzluk arayışı değil mi insanı sürekli olarak yakıp kavuran? Hep ötelere uzanma, kalıplarından kurtulma, gerçekliği yakalama derdi değil mi onu buncasına huzursuz eden? Galiba evet. Fâni olmayı bir türlü kabullenemiyor insan. Ötelere uzanmak istiyor. Ancak yetiştiği sosyal çevre ve alışkanlıklarına, gerekli enstrümanlardan yoksun oluşu da ekleniyor. Bu durum onu gitgide hırçınlaştırıyor. Sonunda ise kapıları sonuna kadar kapıyor ve olanca enerjisini anına/dünyasına teksîf ediyor. Böylece eritince nefeslerini, daha da siliniyor aslında ince ince kazınması gereken yerlerden. Öte yandan gerekli çıkış yollarını kucağında bulanlar her bir şeyi rutine bağlayarak tefekkürün kıymetinden ve esas gayeden uzaklaşırken; arayıp bulanlar biraz daha direnebiliyor normalleşmeye. Onların önündeki en büyük tehlike ise gayeyi elde etme adına araçları göz ardı edebilme riski ile karşı karşıya oluşları. İnsan sonsuzu ararken de dengeli olmalı vesselam…
Hayatın tadının aranacağı yerler ne de azaldı! Akşamları evine gitmeyi, cennet bahçesine kavuşmayı dört gözle bekleyen; idealleri ve kendi sonsuzluğu için huzurlu bir ailenin kaygısını çeken; evini yârân ve ehibbâsının buluşma mekanı eyleme arzusunu hisseden insanlar niye kaybolup gittiler? Niye gecelerin tadını seccâdede arayan, aile meclislerinde Muhammediyye, Ahmediyye, Envâru’l-âşıkîn okuyan ak sakallı, pîr-i fânî dedeler yok artık? Neden mekân daraldı, renkler silindi, iyi insanlar görünmez oldu? Neden evlerin duvarlarından silindi “bu da geçer yâ Hû” levhaları? Neden akîde şekerleri eskisi gibi cazibeli değil ki ve neden aylar öncesinden evlerde beslenen kurbanlık koçlar kınasız artık? Neden dünyanın ukbâya bakan tatları bir bir çekildi gitti? Neden…
Hayat dediğin ne ki? Buraya ait değilsin işte, anlasana! Nefesini ne kadar tutabilirsin ki suyun altında? Ya da bir balık ne kadar yaşayabilir karada? Niye inleyemez oldun sazlıktan ayrıldığın halde? Niye şeb-i arûs diye bakmıyorsun son anına? Sen deryayı karıştırmışsın dere suyuyla; kevser havzı sanmışsın baraj sularını; kanla beslenen bebek misali mutlaklaştırmışsın yakınında olanı, dünyanı… Ama yanlış. Unuttukların tam da kucaklanası şeylerdi bir bilsen. Aslında sen tam olarak yolcusun! Yolcu gibi davransan ya, bıraksan ya lüzumsuz yüklerini… Uzat elini haydi göklere, kocaman adımlar gerek sana…
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur