Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Yirmi Üçüncü Lem’â’
1 sayfadaki 1 sayfası
Yirmi Üçüncü Lem’â’
Yirmi Üçüncü Lem’â’nın hâtimesinde Kur’ân’ın bizi ısrarla ibâdete çağırmasının hikmeti ile ilgili bir soru sorulur ve cevaplandırılır. Sorunun özü şu: “Cenâb-ı Hakk’ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki, Kur’ân bizi şiddetle ibadete çağırıyor?”
Bu sorunun cevabına Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, “Evet, Cenâb-ı Hak senin ibâdetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil” cümlesiyle başlıyor. Buradaki “belki” olabilirlik ve ihtimal bildirmiyor; kat’iyet, kesinlik ve şüphesizlik bildiriyor. “Hattâ” mânâsında da alınabilir. Farsça’dan alınan bir edat olan “belki” kelimesi, belli ki, zaman içinde anlam kaymalarına uğramış ve toplum bilincinde yalnızca “umulur ki”, “ihtimâl ki” anlamı kalmış. “Belki” edatını “kesinlik ve şüphesizlik” bildiren makamlarda kullanan Risâle-i Nûr, böylece aynı zamanda bir kelimenin anlam kaymasına uğramasını ve deforme olmasını da önlemiş olmaktadır. Demek Risâle-i Nûr, dilin aslî mânâsını muhafaza eden, anlam kaymalarını önleyen önemli bir köprüdür.
Gelelim bu soruya verilen cevaba: Üstad Bedîüzzaman’a göre mânen hastayızdır. Onun için ibâdete muhtaç olan da—hâşâ—Cenâb-ı Hak değil, biziz! İbâdet bizim mânevî yaralarımıza ve hastalıklarımıza ilâç hükmündedir.
Acaba bir hasta, şefkatli doktorunun, hastalığı ile ilgili verdiği reçeteyi kullanması hususundaki ısrarını nasıl yorumlamalıdır? “Bu doktorun benim ilâç kullanmama ne ihtiyacı var ki, bana ısrar ediyor?” diyebilir mi? Yoksa, “Demek ben ciddî hastayım! Demek bu ilâçlar beni Allah’ın izniyle iyileştirecek. Demek, iyileşmem, bu ilâçları gerektiği gibi kullanmama bağlı” gibi mânâları mı düşünür?
Nitekim biz mânen hastayız. Mânevî yaralarımız var. Kur’ân ise bizim mânevî tabibimiz hüviyetindedir. Bize ısrar etmekte Kur’ân’ın hakkı vardır.
Öte yandan, ibadete bir gıda gibi ihtiyacımız vardır. Nasıl ki, maddî hayatımızı devam ettirmek için hava, su ve ekmek gibi unsurlara muhtacız; aynen onun gibi mânevî hayatımızı devam ettirebilmek için de başta namaz olmak üzere ibadetlere muhtâcız. Bediüzzaman, bu manayı da, 21. Söz’de ifade eder.1
Üstad Bedîüzzaman Hazretlerine göre, namazı terk eden adam, bütün varlıkların hukûkunu çiğnemiş ve bütün varlıklara zulmetmiş olmaktadır ayrıca. Çünkü Kur’ân’ın beyanıyla, gökte ve yerde ne varsa bütün varlıklar-–eksiksiz,—Allah’a tesbih ve ibâdet etmektedirler. 2 Öyleyse, varlıkların kemâlleri ancak, Allah’ı tesbih ve ibâdet ile bilinmektedir. İbâdeti terk eden kimse ise varlıkların ibâdetini görmemekte ve takdir etmemektedir. Hattâ inkâr da etmektedir. Bu nankörce anlayış ise, ibâdet ve tesbih noktasında yüksek birer makamda bulunan ve her biri birer İlâhî mektup ve Allah’ın isimlerinin birer aynası hükmünde bulunan varlıkları, yüksek makamlarından düşürmekte; ehemmiyetsiz, vazifesiz, donuk, başı boş, cansız, ruhsuz, mânâsız, perîşan bir vaziyette göstermektedir. Bu anlayış ise bütün mevcûdâta ve bütün kâinâta hakâret ve kemâlâtını inkâr mânâsı taşımaktadır. Yani ibâdetsiz adam, varlıkların içinde bulundukları ibâdet ve itaat halini, yani “hakîkat-i hâli” görmediğinden ve takdir etmediğinden varlıkların tamamının hukûkunu da çiğnemiş olmaktadır.
Çünkü, Bedîüzzaman Hazretlerine göre, herkes kâinâtı kendi aynasında görmektedir. Cenâb-ı Hak insanı, kâinât için bir ölçü sûretinde yaratmıştır. Her insana, bu âlemden bir husûsî âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın kalbinin îtikadına göre göstermektedir. Meselâ ağlayan ve ümitsiz bir adam, her şeyi ağlar ve ümitsiz vaziyette görmektedir. Sevinçli, neşeli, müjdeli ve neşesinden gülen bir adam ise, kâinâtı dâimâ gülen, neşeli, sevinçli ve müjdeli görecektir. İbâdetini ve tesbihini ihmâl etmeyen ve ciddî biçimde yerine getiren kişi ise, kâinâtın hakîkaten var olan ve gerçek olan ibâdetini ve tesbîhâtını keşfedip görecektir. Gafletle veya inkârla ibâdeti terk eden adam ise, kâinâtı, bulunduğu hâle tamamen zıt ve muhâlif bir makamda algılayacak ve kâinâtı yanlış değerlendirecektir. Bu anlayış ise, gerçekten tesbih ve ibâdet içindeki kâinâta haksızlık ve tecâvüz mânâsı içermektedir.
Sonra, namazı terk eden adam, kendi Yaratıcısının bir kulu olan kendi nefsine de zulmetmiş olmaktadır. Böylece yaratılışının netîcesi ve gâyesi olan ibâdeti terk ettiğinden, Allah’ın hikmetine ve irâdesine de saygısızlık ve hürmetsizlik etmiş olmaktadır. Bu da o kişinin cezaya çarptırılması için yeterli bir sebeptir.
Demek ibadeti terk eden kişi:
1- Kendi nefsine zulmetmiş olmaktadır. Oysa nefis, Cenâb-ı Hakk’ın kuludur.
2- Kâinatın kemâlâtının hukukunu çiğnemiş olmaktadır.
3- Allah’ın hikmetine ve iradesine karşı haddini aşmış ve saygısızlık yapmış olmaktadır.
İşte Kur’ân bu vahim sonuca uğramayalım diye bizi şiddetle ve ısrarla ibadete çağırmakta; ibadet yapmayanları ise Cehennem ve azapla tehdit etmektedir. Kur’ân’ın ifadeleri, gerçeğin ve hakikatin abartısız ifadesidir. 3
Dipnotlar:
1- Bakınız: Sözler, 21. Söz, 1. Makam, 2. İkaz.
2- Bakınız: Rahman Sûresi: 6; Hadîd Sûresi: 1; Haşir Sûresi: 1; Saf Sûresi: 1; Cuma Sûresi: 1;
Bu sorunun cevabına Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, “Evet, Cenâb-ı Hak senin ibâdetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil” cümlesiyle başlıyor. Buradaki “belki” olabilirlik ve ihtimal bildirmiyor; kat’iyet, kesinlik ve şüphesizlik bildiriyor. “Hattâ” mânâsında da alınabilir. Farsça’dan alınan bir edat olan “belki” kelimesi, belli ki, zaman içinde anlam kaymalarına uğramış ve toplum bilincinde yalnızca “umulur ki”, “ihtimâl ki” anlamı kalmış. “Belki” edatını “kesinlik ve şüphesizlik” bildiren makamlarda kullanan Risâle-i Nûr, böylece aynı zamanda bir kelimenin anlam kaymasına uğramasını ve deforme olmasını da önlemiş olmaktadır. Demek Risâle-i Nûr, dilin aslî mânâsını muhafaza eden, anlam kaymalarını önleyen önemli bir köprüdür.
Gelelim bu soruya verilen cevaba: Üstad Bedîüzzaman’a göre mânen hastayızdır. Onun için ibâdete muhtaç olan da—hâşâ—Cenâb-ı Hak değil, biziz! İbâdet bizim mânevî yaralarımıza ve hastalıklarımıza ilâç hükmündedir.
Acaba bir hasta, şefkatli doktorunun, hastalığı ile ilgili verdiği reçeteyi kullanması hususundaki ısrarını nasıl yorumlamalıdır? “Bu doktorun benim ilâç kullanmama ne ihtiyacı var ki, bana ısrar ediyor?” diyebilir mi? Yoksa, “Demek ben ciddî hastayım! Demek bu ilâçlar beni Allah’ın izniyle iyileştirecek. Demek, iyileşmem, bu ilâçları gerektiği gibi kullanmama bağlı” gibi mânâları mı düşünür?
Nitekim biz mânen hastayız. Mânevî yaralarımız var. Kur’ân ise bizim mânevî tabibimiz hüviyetindedir. Bize ısrar etmekte Kur’ân’ın hakkı vardır.
Öte yandan, ibadete bir gıda gibi ihtiyacımız vardır. Nasıl ki, maddî hayatımızı devam ettirmek için hava, su ve ekmek gibi unsurlara muhtacız; aynen onun gibi mânevî hayatımızı devam ettirebilmek için de başta namaz olmak üzere ibadetlere muhtâcız. Bediüzzaman, bu manayı da, 21. Söz’de ifade eder.1
Üstad Bedîüzzaman Hazretlerine göre, namazı terk eden adam, bütün varlıkların hukûkunu çiğnemiş ve bütün varlıklara zulmetmiş olmaktadır ayrıca. Çünkü Kur’ân’ın beyanıyla, gökte ve yerde ne varsa bütün varlıklar-–eksiksiz,—Allah’a tesbih ve ibâdet etmektedirler. 2 Öyleyse, varlıkların kemâlleri ancak, Allah’ı tesbih ve ibâdet ile bilinmektedir. İbâdeti terk eden kimse ise varlıkların ibâdetini görmemekte ve takdir etmemektedir. Hattâ inkâr da etmektedir. Bu nankörce anlayış ise, ibâdet ve tesbih noktasında yüksek birer makamda bulunan ve her biri birer İlâhî mektup ve Allah’ın isimlerinin birer aynası hükmünde bulunan varlıkları, yüksek makamlarından düşürmekte; ehemmiyetsiz, vazifesiz, donuk, başı boş, cansız, ruhsuz, mânâsız, perîşan bir vaziyette göstermektedir. Bu anlayış ise bütün mevcûdâta ve bütün kâinâta hakâret ve kemâlâtını inkâr mânâsı taşımaktadır. Yani ibâdetsiz adam, varlıkların içinde bulundukları ibâdet ve itaat halini, yani “hakîkat-i hâli” görmediğinden ve takdir etmediğinden varlıkların tamamının hukûkunu da çiğnemiş olmaktadır.
Çünkü, Bedîüzzaman Hazretlerine göre, herkes kâinâtı kendi aynasında görmektedir. Cenâb-ı Hak insanı, kâinât için bir ölçü sûretinde yaratmıştır. Her insana, bu âlemden bir husûsî âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın kalbinin îtikadına göre göstermektedir. Meselâ ağlayan ve ümitsiz bir adam, her şeyi ağlar ve ümitsiz vaziyette görmektedir. Sevinçli, neşeli, müjdeli ve neşesinden gülen bir adam ise, kâinâtı dâimâ gülen, neşeli, sevinçli ve müjdeli görecektir. İbâdetini ve tesbihini ihmâl etmeyen ve ciddî biçimde yerine getiren kişi ise, kâinâtın hakîkaten var olan ve gerçek olan ibâdetini ve tesbîhâtını keşfedip görecektir. Gafletle veya inkârla ibâdeti terk eden adam ise, kâinâtı, bulunduğu hâle tamamen zıt ve muhâlif bir makamda algılayacak ve kâinâtı yanlış değerlendirecektir. Bu anlayış ise, gerçekten tesbih ve ibâdet içindeki kâinâta haksızlık ve tecâvüz mânâsı içermektedir.
Sonra, namazı terk eden adam, kendi Yaratıcısının bir kulu olan kendi nefsine de zulmetmiş olmaktadır. Böylece yaratılışının netîcesi ve gâyesi olan ibâdeti terk ettiğinden, Allah’ın hikmetine ve irâdesine de saygısızlık ve hürmetsizlik etmiş olmaktadır. Bu da o kişinin cezaya çarptırılması için yeterli bir sebeptir.
Demek ibadeti terk eden kişi:
1- Kendi nefsine zulmetmiş olmaktadır. Oysa nefis, Cenâb-ı Hakk’ın kuludur.
2- Kâinatın kemâlâtının hukukunu çiğnemiş olmaktadır.
3- Allah’ın hikmetine ve iradesine karşı haddini aşmış ve saygısızlık yapmış olmaktadır.
İşte Kur’ân bu vahim sonuca uğramayalım diye bizi şiddetle ve ısrarla ibadete çağırmakta; ibadet yapmayanları ise Cehennem ve azapla tehdit etmektedir. Kur’ân’ın ifadeleri, gerçeğin ve hakikatin abartısız ifadesidir. 3
Dipnotlar:
1- Bakınız: Sözler, 21. Söz, 1. Makam, 2. İkaz.
2- Bakınız: Rahman Sûresi: 6; Hadîd Sûresi: 1; Haşir Sûresi: 1; Saf Sûresi: 1; Cuma Sûresi: 1;
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur