Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
İNSAN NURANİ LETAİFLERLE DONATILDI
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
İNSAN NURANİ LETAİFLERLE DONATILDI
Allah (c.c) zatını gizlemiştir, sıfatlarının tecellileri sergilenmiş ki insanoğlu anlayabilsin. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.v); ‘Allah zatını nur ile perdeledi, Eğer cemalini açsaydı bütün mahlûkatı yakardı’ diye beyan buyuruyor. (Müslim, İbni Mac’e)
Allah sadece bu dünyada bilinmesini istemektedir, zerreden küreye bütün kâinat tevhidi ispat için var edilmiş sanki. Ben insanları, cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım ayeti ile kullarını tanımaya ve bilmeye yöneltmiştir. Bilinmek iman, itaat ile olmaktadır. Hakeza Yüce Yaratan cemalini ise ahirette gösterecektir. İnsan vücudu nurani cihazlarla donatılıp, Allah’ı tanımak için yaratılmış ve insanın mayasına iman kodlanmış, sonrada Peygamberlerle desteklenmiştir.
Allah-ü Teala Rasulüllah’ı önümüze koyarak, hem kalbin nasıl çalışacağını hem de kâmil imanı öğretti. İman amentüdür, daha çok görünmeyene inanmaktır. Bu yüzden gaibe inanmak farzdır. İnsan başıboş değil çünkü. İnanmayan için Allah’ı tanıma dediğimiz marifetullah, Allah sevgisi dediğimiz muhabbetullah hiç bir şey ifade etmez. İman etmelerini isteriz ama iman akılla da kavranılamaz vahiyle öğrenilir, nübüvvetin kokusunu fark etmekle anlaşılır. Zira gözle görünenler haber niteliğinde olup sadece şahit olunulur, bunda kâfir mümin eşittir, ama iman öyle değildir. Ahirette ilk soru imandan gelecek ve imanı olmayanlar mizan terazisinden geçemeyecekleri gibi sorgusuz sualsiz doğrudan cehenneme gidecekler. Müslüman ise hesabını vererek yönlendirilecek. Ki; “Zerre miskal kalbinde imanı olan cennete girecektir” buyuruyor peygamberimiz (Buharı).
İnsan ruh yönüyle mükemmel, nefis ve his yönüyle çok zayıf bir yaratık elbet. Dolayısıyla Allah ile kul arasına kimse giremez sözü; eğer hiç kimse din kuramaz, ya da dini tekeline alamaz manasında söyleniliyorsa doğrudur, ama sözün ortaya koyuş biçimi yanlış. Mürşidin görevi çözmek ve bağlamaktır. Onların işleri yeni bir din getirmek değil, bilakis rehberlik ve örneklik yapmaktır. Belki de mürşide tabii olmayı şirkle karıştıranlar Allah Resulü döneminde yaşasa idiler bu sözleri Nebiyi Ekrem içinde söyleyeceklerdi. Oysa Evliyaullah’ın görevi insanları Allah’a kul yapmaktır. Nitekim hidayet Allah’tan, mürşitler rehberdirler sadece. Onları sevmek Allah’ın emri gereğidir, tabii olmak ise asla kulluk demek değildir. Rabıta mürşidi-i kâmil’in iki kaşı arasında çıkan nur’un rabt edilmesinin adıdır. Rabıta kalbi boş işlerden uzaklaştırıp ilahi tecellilerle baş başa bırakmaktır. Mürşit gelen ilahi nur’a sadece aynadır. Zaten Muhyiddin Arabî’nin dediği gibi; Âlem ayna, bu aynanın cilası da şüphesiz insanı kâmildir. İnsan-ı Kamil; Allah’ın esmasını, ilahi feyzini ve nur’u beşer yönüyle kendi cinsinden beşere aktarmaktadır (Bkz. Cami, Nakdu’n Nusus fi şerhi Nakşil Fusus, 104). Bu yüzden Mürşidi Kamil en üst makamda yer alır. Allah sıfatları ile sevdiği bu kulunu nuruyla boyar, bir ayna yapar melekleri arasında överek dostum der, hatta kulları arasında sevdirir ve saydırır. Gönül Sultanına olan adabı ve hürmeti tapma olarak yansıtanlar nur ile narı biri birine karıştıran zavallılardır. Oysa tek sermaye sadakat ve edeptir. Fakat bu sevgi hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır, yani mabut derecesinde bir ibadet şeklini almamalıdır. Aksi takdirde şirk olur.
Müminler kendi aralarında derece derecedir. En üst derecedekilere Kur’an diliyle Mukarrabun denilir. Allahü Teala; Allah kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir buyurmakta (Mücadele 58/11). Peygamberimizde; Âlimin abide üstünlüğü benim sizden en düşük dereceliye üstünlüğüm gibidir (Tirmizi, ilim192682) buyuruyor. Seyri sülukun sonuna gelenler mürşidi aradan çıkarabilirler, çünkü sona gelenler hakikate varmış demektir. Mürşit bu konuma gelmiş sofisinden memnun kalıp duasıyla destekler, yani emaneti sahibine teslim ederler. Cenabı Hak; ‘Allah Teala’nın kendisine kitap verdiği hiçbir kimsenin insanlara: Allah’ı bırakıp bana kul olun! Demesi hak değildir. Fakat onlar insanlara şu okuduğunuz kitap gereği Rabbani olun. Onlar size: Melekleri ve Peygamberleri ilahlar edinin diye de emretmezler’ (Al-i İmran 79–80) buyurmakta.
Hakeza Allahü Teala; ‘Beni seven kimse Peygambere uysun’(Al-i İmran/30) buyuruyor. Onları sevmemizin tek bir sebebi rehber olmaları ve seçilmeleridir. Allahü Teala’nın sevmediği bir kimseyi bütün âlem övse ne olur, sevse ne bulur ki? Allahü Teala arındırma işlerini gönül dostlarına yüklemiştir. Rabbül Âlemin; Allah katında en şerefliniz en muttaki olanınızdır (Hucurat 49/13) beyan buyurmakta. Güneş herkesi ısındırdığı gibi aydınlatır da. Nurda güneş misali etki yapar, nurdan mahrumiyet kalbe karanlık doğurur çünkü.
Hace Alâeddin Attar Şah-ı Nakşibendî’yi hiç yanı başından ayırmazdı, hep gözü önünde bulundururdu, elbette ki bu durum gözlerden kaçmadı merak ettiler; nedeni ne diye.
Hace Alâeddin Attar cevap verdi:
— Onu kurt kapmasın diye böyledir, ayrıca kendisine ilahi tecelliler ve ihsanlardan mahrum kalmaması içindir.
Dinimizde nasihatten çok kalplerle kaynaşmak esastır. Sahabe-i kiram baş ve gönül gözüyle peygamberimizin iki kaşı arasında ilahi nuru çekmişlerdir. Allah Resulü de nazar ettikçe yakinleri artmış. Üstelik onlarla hemhal, hem de mübarek lisanıyla sohbet etmişlerdir. Efendimizin bir kere görenler bin kere okuyanlardan daha çok sevgi sahibi olmuşlardır. Müşrikler Mekke’ye gelenleri o nurlu yüzle buluşturmamak için ellerinden geleni ardına koymuyorlardı. İnsan devamlı gördüğü ve işittiği şeylerin esiridir zaten. Mürşitler sofilerini sohbet ve nazarlarıyla terbiye ederler, onlara özel nur verilmiş ki sofiler bu nurdan nasipleneler diye. Onların meclisinde arkada, önde, yanda veya ortada nerede bulunursan bulun fark etmez, herkes üzerine sağanak sağanak inen rahmetten hissesine düşeni nasiplenirler böylece. O halde kâmil insanı duymak değil bizzat görmek gerekir.
Kur’an da birçok tefekkür ayetleri var. Kur’anı Hâkimde bir şeyin ismi değil manası ve muhtevası aranır. Çünkü Kur’an ansiklopedi değildir. Kur’anda bütün örnekler, kalbi uyandırmaya ve ilahi idrak kapısının açılmasına yöneliktir. Ayetlerde geçen; “Düşünmüyor musunuz? Tefekkür etmiyor musunuz? Baksanıza, Düşünsenize vs.” tarzında ibareler rabıtaya, yani tefekküre delildir. Çünkü düşünülen her varlık kalbi diriltir ve sahibini zikre geçirir. Allahü Teala insanı kâmile bütün isimleriyle tecelli etmektedir. Kadınlar mürşidin şekil ve şemalını değil nur ve edebini düşünür. Rabıtada hedef ilahi sıfatlardır. Salikin mürşidine benzemeye çalışması manevi terbiye için zaruridir. Dolayısıyla aynileşme fenafi’ş şeyh olarak tarif edilir. Sevgilinin hayali ile uzaklık kalkar adeta. Resulü Kibriya; “Ruhlar âleminde tanışanlar, birbirleriyle tanışıp kaynaşırlar (dünyada), Orada anlaşamayanlar birbirleriyle zıtlaşıp dururlar” (Buhari, Müslim, Ebu Davud) buyurmakta..
Pir’in gölgesi nefsi öldürür. Bu yüzden Gavs-i Hizani vefat eden şeyhe rabıta yapmayı uygun görmemiştir. Onun için büyükler derki; ölmüş aslana bağlanmaktansa diri bir kediye bağlanmak daha yeğdir. Rabıta saliki murakabeye ve zikre geçirir. Asrı Saadette İslami ilimlerin adı yoktu, ama bu ilimlerin sıfatı öğretiliyor ve yaşanıyordu. Ancak Asrı Saadetten uzaklaştıkça özellikle Hicretin ikinci asrından itibaren âlimler kendi branşlarında birçok kavram ve terimler koydular ortaya; Fakihler fıkıh sahasında, Hadisçiler hadis alanında, Ehli Tasavvuf da tasavvuf alanında hizmet verdiler. Mezhep ve meşreplerin kendine özgü farklı pek çok usul ve kaideleri varsa da hedefleri birdir, o da hiç şüphesiz Allah’tır. Zaruri ilimler iman, ibadet ve muamelat gibi konuları işlerken tasavvuf direk kalp ve ruhu esas alan okul oldu. Nitekim ihlâs üzerine kılınmayan bir namaz ya da alel usul geçiştirilen bir namaz ahirette sahibin yüzüne çarpılacaktır.
Tasavvufta birtakım kavramlar Kur’an ve sünnet kaynaklıdır. Tarihte hiçbir ekol tasavvuf kadar başarılı olamamıştır. Marifetullah tahsilinin bazı kendini bilmez sofi geçinenler; herkes anlamaz, sır ilmidir ya da batini hallerle ilgilidir diyerek hem fitneye sebep olmuşlar hem de birtakım hayallerden bahsetmeye başlamışlar. Zira bu softa kılıklı insanların sözlerinden hareketle işte tasavvuf bu denilmiş, oysa bu önyargılı değerlendirmeler insafsızlıktır. Hadisi Kutside; “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım. O bana bir adım atarsa ben ona on adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona koşarak yaklaşırım” diyor (Müslim, Buhari).
Velhasıl; Seyri süluk vuslattır, dünya ötesine yolculuk demek, Miraç’ta hakeza öyle. Allahü Teala; “Bizim uğrumuzda mücahide edenleri elbette yollarımıza ulaştırırız” (Ankebut/69) buyuruyor çünkü.
Vesselam.
Allah sadece bu dünyada bilinmesini istemektedir, zerreden küreye bütün kâinat tevhidi ispat için var edilmiş sanki. Ben insanları, cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım ayeti ile kullarını tanımaya ve bilmeye yöneltmiştir. Bilinmek iman, itaat ile olmaktadır. Hakeza Yüce Yaratan cemalini ise ahirette gösterecektir. İnsan vücudu nurani cihazlarla donatılıp, Allah’ı tanımak için yaratılmış ve insanın mayasına iman kodlanmış, sonrada Peygamberlerle desteklenmiştir.
Allah-ü Teala Rasulüllah’ı önümüze koyarak, hem kalbin nasıl çalışacağını hem de kâmil imanı öğretti. İman amentüdür, daha çok görünmeyene inanmaktır. Bu yüzden gaibe inanmak farzdır. İnsan başıboş değil çünkü. İnanmayan için Allah’ı tanıma dediğimiz marifetullah, Allah sevgisi dediğimiz muhabbetullah hiç bir şey ifade etmez. İman etmelerini isteriz ama iman akılla da kavranılamaz vahiyle öğrenilir, nübüvvetin kokusunu fark etmekle anlaşılır. Zira gözle görünenler haber niteliğinde olup sadece şahit olunulur, bunda kâfir mümin eşittir, ama iman öyle değildir. Ahirette ilk soru imandan gelecek ve imanı olmayanlar mizan terazisinden geçemeyecekleri gibi sorgusuz sualsiz doğrudan cehenneme gidecekler. Müslüman ise hesabını vererek yönlendirilecek. Ki; “Zerre miskal kalbinde imanı olan cennete girecektir” buyuruyor peygamberimiz (Buharı).
İnsan ruh yönüyle mükemmel, nefis ve his yönüyle çok zayıf bir yaratık elbet. Dolayısıyla Allah ile kul arasına kimse giremez sözü; eğer hiç kimse din kuramaz, ya da dini tekeline alamaz manasında söyleniliyorsa doğrudur, ama sözün ortaya koyuş biçimi yanlış. Mürşidin görevi çözmek ve bağlamaktır. Onların işleri yeni bir din getirmek değil, bilakis rehberlik ve örneklik yapmaktır. Belki de mürşide tabii olmayı şirkle karıştıranlar Allah Resulü döneminde yaşasa idiler bu sözleri Nebiyi Ekrem içinde söyleyeceklerdi. Oysa Evliyaullah’ın görevi insanları Allah’a kul yapmaktır. Nitekim hidayet Allah’tan, mürşitler rehberdirler sadece. Onları sevmek Allah’ın emri gereğidir, tabii olmak ise asla kulluk demek değildir. Rabıta mürşidi-i kâmil’in iki kaşı arasında çıkan nur’un rabt edilmesinin adıdır. Rabıta kalbi boş işlerden uzaklaştırıp ilahi tecellilerle baş başa bırakmaktır. Mürşit gelen ilahi nur’a sadece aynadır. Zaten Muhyiddin Arabî’nin dediği gibi; Âlem ayna, bu aynanın cilası da şüphesiz insanı kâmildir. İnsan-ı Kamil; Allah’ın esmasını, ilahi feyzini ve nur’u beşer yönüyle kendi cinsinden beşere aktarmaktadır (Bkz. Cami, Nakdu’n Nusus fi şerhi Nakşil Fusus, 104). Bu yüzden Mürşidi Kamil en üst makamda yer alır. Allah sıfatları ile sevdiği bu kulunu nuruyla boyar, bir ayna yapar melekleri arasında överek dostum der, hatta kulları arasında sevdirir ve saydırır. Gönül Sultanına olan adabı ve hürmeti tapma olarak yansıtanlar nur ile narı biri birine karıştıran zavallılardır. Oysa tek sermaye sadakat ve edeptir. Fakat bu sevgi hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır, yani mabut derecesinde bir ibadet şeklini almamalıdır. Aksi takdirde şirk olur.
Müminler kendi aralarında derece derecedir. En üst derecedekilere Kur’an diliyle Mukarrabun denilir. Allahü Teala; Allah kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir buyurmakta (Mücadele 58/11). Peygamberimizde; Âlimin abide üstünlüğü benim sizden en düşük dereceliye üstünlüğüm gibidir (Tirmizi, ilim192682) buyuruyor. Seyri sülukun sonuna gelenler mürşidi aradan çıkarabilirler, çünkü sona gelenler hakikate varmış demektir. Mürşit bu konuma gelmiş sofisinden memnun kalıp duasıyla destekler, yani emaneti sahibine teslim ederler. Cenabı Hak; ‘Allah Teala’nın kendisine kitap verdiği hiçbir kimsenin insanlara: Allah’ı bırakıp bana kul olun! Demesi hak değildir. Fakat onlar insanlara şu okuduğunuz kitap gereği Rabbani olun. Onlar size: Melekleri ve Peygamberleri ilahlar edinin diye de emretmezler’ (Al-i İmran 79–80) buyurmakta.
Hakeza Allahü Teala; ‘Beni seven kimse Peygambere uysun’(Al-i İmran/30) buyuruyor. Onları sevmemizin tek bir sebebi rehber olmaları ve seçilmeleridir. Allahü Teala’nın sevmediği bir kimseyi bütün âlem övse ne olur, sevse ne bulur ki? Allahü Teala arındırma işlerini gönül dostlarına yüklemiştir. Rabbül Âlemin; Allah katında en şerefliniz en muttaki olanınızdır (Hucurat 49/13) beyan buyurmakta. Güneş herkesi ısındırdığı gibi aydınlatır da. Nurda güneş misali etki yapar, nurdan mahrumiyet kalbe karanlık doğurur çünkü.
Hace Alâeddin Attar Şah-ı Nakşibendî’yi hiç yanı başından ayırmazdı, hep gözü önünde bulundururdu, elbette ki bu durum gözlerden kaçmadı merak ettiler; nedeni ne diye.
Hace Alâeddin Attar cevap verdi:
— Onu kurt kapmasın diye böyledir, ayrıca kendisine ilahi tecelliler ve ihsanlardan mahrum kalmaması içindir.
Dinimizde nasihatten çok kalplerle kaynaşmak esastır. Sahabe-i kiram baş ve gönül gözüyle peygamberimizin iki kaşı arasında ilahi nuru çekmişlerdir. Allah Resulü de nazar ettikçe yakinleri artmış. Üstelik onlarla hemhal, hem de mübarek lisanıyla sohbet etmişlerdir. Efendimizin bir kere görenler bin kere okuyanlardan daha çok sevgi sahibi olmuşlardır. Müşrikler Mekke’ye gelenleri o nurlu yüzle buluşturmamak için ellerinden geleni ardına koymuyorlardı. İnsan devamlı gördüğü ve işittiği şeylerin esiridir zaten. Mürşitler sofilerini sohbet ve nazarlarıyla terbiye ederler, onlara özel nur verilmiş ki sofiler bu nurdan nasipleneler diye. Onların meclisinde arkada, önde, yanda veya ortada nerede bulunursan bulun fark etmez, herkes üzerine sağanak sağanak inen rahmetten hissesine düşeni nasiplenirler böylece. O halde kâmil insanı duymak değil bizzat görmek gerekir.
Kur’an da birçok tefekkür ayetleri var. Kur’anı Hâkimde bir şeyin ismi değil manası ve muhtevası aranır. Çünkü Kur’an ansiklopedi değildir. Kur’anda bütün örnekler, kalbi uyandırmaya ve ilahi idrak kapısının açılmasına yöneliktir. Ayetlerde geçen; “Düşünmüyor musunuz? Tefekkür etmiyor musunuz? Baksanıza, Düşünsenize vs.” tarzında ibareler rabıtaya, yani tefekküre delildir. Çünkü düşünülen her varlık kalbi diriltir ve sahibini zikre geçirir. Allahü Teala insanı kâmile bütün isimleriyle tecelli etmektedir. Kadınlar mürşidin şekil ve şemalını değil nur ve edebini düşünür. Rabıtada hedef ilahi sıfatlardır. Salikin mürşidine benzemeye çalışması manevi terbiye için zaruridir. Dolayısıyla aynileşme fenafi’ş şeyh olarak tarif edilir. Sevgilinin hayali ile uzaklık kalkar adeta. Resulü Kibriya; “Ruhlar âleminde tanışanlar, birbirleriyle tanışıp kaynaşırlar (dünyada), Orada anlaşamayanlar birbirleriyle zıtlaşıp dururlar” (Buhari, Müslim, Ebu Davud) buyurmakta..
Pir’in gölgesi nefsi öldürür. Bu yüzden Gavs-i Hizani vefat eden şeyhe rabıta yapmayı uygun görmemiştir. Onun için büyükler derki; ölmüş aslana bağlanmaktansa diri bir kediye bağlanmak daha yeğdir. Rabıta saliki murakabeye ve zikre geçirir. Asrı Saadette İslami ilimlerin adı yoktu, ama bu ilimlerin sıfatı öğretiliyor ve yaşanıyordu. Ancak Asrı Saadetten uzaklaştıkça özellikle Hicretin ikinci asrından itibaren âlimler kendi branşlarında birçok kavram ve terimler koydular ortaya; Fakihler fıkıh sahasında, Hadisçiler hadis alanında, Ehli Tasavvuf da tasavvuf alanında hizmet verdiler. Mezhep ve meşreplerin kendine özgü farklı pek çok usul ve kaideleri varsa da hedefleri birdir, o da hiç şüphesiz Allah’tır. Zaruri ilimler iman, ibadet ve muamelat gibi konuları işlerken tasavvuf direk kalp ve ruhu esas alan okul oldu. Nitekim ihlâs üzerine kılınmayan bir namaz ya da alel usul geçiştirilen bir namaz ahirette sahibin yüzüne çarpılacaktır.
Tasavvufta birtakım kavramlar Kur’an ve sünnet kaynaklıdır. Tarihte hiçbir ekol tasavvuf kadar başarılı olamamıştır. Marifetullah tahsilinin bazı kendini bilmez sofi geçinenler; herkes anlamaz, sır ilmidir ya da batini hallerle ilgilidir diyerek hem fitneye sebep olmuşlar hem de birtakım hayallerden bahsetmeye başlamışlar. Zira bu softa kılıklı insanların sözlerinden hareketle işte tasavvuf bu denilmiş, oysa bu önyargılı değerlendirmeler insafsızlıktır. Hadisi Kutside; “Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım. O bana bir adım atarsa ben ona on adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona koşarak yaklaşırım” diyor (Müslim, Buhari).
Velhasıl; Seyri süluk vuslattır, dünya ötesine yolculuk demek, Miraç’ta hakeza öyle. Allahü Teala; “Bizim uğrumuzda mücahide edenleri elbette yollarımıza ulaştırırız” (Ankebut/69) buyuruyor çünkü.
Vesselam.
şahmaran- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 302
Puanı : 377
Teşekkür : 31
Kayıt tarihi : 17/03/10
Yaş : 60
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur