Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Hikmetler.
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Serbest Kürsü
1 sayfadaki 1 sayfası
Hikmetler.
Hayat, gönüllerdeki îman ve takvânın test edildiği ilâhî imtihanlarla doludur. Hattâ hayat, imtihan içinde imtihandır. Mü’minin vazifesi, bu imtihanlar karşısında bir îman zaafı göstermemektir.
Şu fânî cihanda, imtihana tâbî tutulmayan kimse yok. Lâkin her yaşın ve her devrin imtihanı da farklı. Meselâ gençliğin imtihanı, daha ziyade nefsiyle. Ticaret ehli ve zenginin imtihanı, malıyla. Fakirin imtihanı, mahrûmiyetiyle. Âlimin imtihanı, ilmiyle. Anne-babanın imtihanı evlâdıyla…
Bütün bu imtihanların yegâne maksadı, gönlün Cennet’i kazanmaya lâyık bir hâle gelebilmesi.
İnsan, nâil olduğu nîmetler için Rabbine şükretmezse veya başına gelen belâ ve musîbetler sebebiyle Rabbine sığınıp sabretmezse, îman testinden muvaffakıyetle geçebileceği notu nasıl alabilir?
Bugün bizim imtihanlarımızdan biri de kardeşlik ve fedakârlık imtihanı.
Mâlum olduğu üzere, asırlar boyunca ilâhî hakîkatlerle yoğrulmuş olan örf ve geleneğimizde bir “Tanrı misafiri / ضُيُوفُ الرَّحْمٰن” anlayışımız var. Bu sebeple kim olursa olsun, isterse hiçbir yakınlığımız olmasın, kapımıza gelip bize sığınan misafire Allah rızâsı için kapımızı açmak, ona ikram etmek, aziz milletimizin bir alâmet-i fârikası olmuştur.
Misafirperverlik, ecdâdımızdan bize yâdigâr kalan en kıymetli hasletlerimizden biridir. Misafirin gönlünü hoş tutmak, onları Allâhʼın emâneti bilip güzelce ağırlamak ve memnun ederek uğurlamak, toplum olarak mânevî bünyemizde mevcut olan aslî bir fazîlettir.
İşte bugün de vatanımızda, bizlere misafir olan üç milyon Suriyeli din kardeşimiz var. Bunlar içinde dul ve yetimler de çok büyük bir yekûn teşkil etmektedir. Onların dertleriyle dertlenebilmek, zulümle yanmış yüreklerini şefkat ve merhametimizle serinletebilmek, bizim için mühim bir kardeşlik mes’ûliyeti.
Diğer taraftan din kardeşlerimizin gönül yangınlarına duyarsız kalmak, görmezden gelmek ise büyük bir fâcia. Zira hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere;
“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan (mü’minlerden) değildir.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 352; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 87)
Seriyy-i Sakatî -rahmetullâhi aleyh-, dersinde talebelerine bu hadîs-i şerîfi îzâh ederken, bir talebesi heyecanla içeri girer ve:
“–Üstadım! Bağdat çarşısı yandı, kül oldu. Yalnız sizin dükkân kurtuldu. Gözünüz aydın!” der.
Seriyy-i Sakatî sevinç içinde birden; “Elhamdülillâh!..” deyiverir.
Otuz sene sonra bir dostuna:
“–Ben o vakit, «Elhamdülillâh!..» demekle, bir anlık da olsa sırf kendimi düşünmüş, felâkete uğrayanların ıztırâbından uzak kalmış oldum. İşte, otuz senedir o hâlimin tevbesi içindeyim!..” der.[1]
Unutmayalım ki, bu kardeşlerimizin de evleri-barkları târumâr oldu. Canları yandı. En yakınları şehid oldu. Gönülleri ıztırapla doldu. Geride pek çok sahipsiz yetim ve öksüz kaldı.
Allâh’ın en sevgili kulu olan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir yetimdi. Cenâb-ı Hak, daha doğumundan evvel babasını, küçük yaşta iken annesini ve çok geçmeden de dedesini aldı. Bizler O yetim peygamberin ümmetiyiz.
Yüreği merhamet menbaı olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de yetimi muhafaza edip hak yolda yetiştirenler için işaret ve orta parmağını yan yana getirmiş ve:
“(Onlarla) Cennet’te böyle beraber bulunacağız.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb, 24)
Şayet bizler, bu muhâcir kardeşlerimize bîgâne kalırsak, sahipsiz kalan çocuklar ve âileler yanlış yollara düşebilirler. Dînî ve dünyevî cürümlere bulaşabilirler. Yarın bunların hesabını Cenâb-ı Hak, imkânı olduğu hâlde onlara sahip çıkmayanlara sorar.
***
Bir kudsî hadîste şöyle nakledilir:
“Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur:
«–Ey Âdemoğlu! Hastalandım, Ben’i ziyaret etmedin.»
Âdemoğlu:
«–Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sen’i nasıl ziyaret edebilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, Ben’i onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?
Ey Âdemoğlu, Ben’i doyurmanı istedim, doyurmadın.» buyurur.
Âdemoğlu:
«–Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sen’i nasıl doyurabilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini Ben’im katımda mutlakâ bulacaktın. Bunu bilmez misin?
Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin.» buyurur.
Âdemoğlu:
«–Ey Rabbim! Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sana nasıl su verebilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun, bunu bilmez misin?» buyurur.” (Müslim, Birr, 43)
Velhâsıl hastası, fakiri, garibi, yetimi, yoksulu, aç kalanıyla bugün önümüzdeki Suriyeli din kardeşlerimiz, bizi Hakk’a yaklaştıracak en güzel vesîle…
Dolayısıyla bu Ramazân-ı Şerîf’te Suriyeli kardeşlerimizle daha çok hemhâl olmak, dertlerine derman olmaya gayret etmek, en öncelikli vazifelerimizden biri olmalıdır.
Çünkü Suriyeli kardeşlerimiz, bize zimmetli. Onlarla din kardeşliğinin gerektirdiği yakınlığı kurmamız gerekiyor. “Ama benim onlara yardım edecek maddî bir imkânım yok!” diyenler için de Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de;
“قَوْلاً مَيْسُوراً”[1] yani “gönül alıcı, rûhu dinlendirici, tesellî edici bir söz” söylemeyi emrederek, insanın her hâlükârda yapabileceği bir şeyler olduğunu ifâde buyuruyor.
Evet, Suriyeli kardeşlerimiz, bizlere Cenâb-ı Hakk’ın göndermiş olduğu Tanrı misafirleridir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:
“Allâh’a ve âhiret gününe îman eden kimse, misafirine ikram etsin.” (Müslim, Îman, 77)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:
“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven (birbirlerinin dert ortağı olan), bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)
***
Her mü’min, imkânı mahdut olsa dahî elinden geldiği kadar muhtaç ve muzdariplere destek olmak, gönül vermek ve duâ etmek mecbûriyetindedir. Bir muzdaribin derdini paylaşmak da infaktır. Kırık kalpleri ihyâ etmek, Hakk’a yakınlığın en büyük vesîlelerinden biridir. Nitekim rivâyete göre Mûsâ -aleyhisselâm- bir gün:
“−Yâ Rab! Sen’i nerede arayayım?” diye niyazda bulunmuştu. Allah Teâlâ da:
“−Beni kalbi kırıkların yanında ara.” buyurdu. (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)
Fakat günümüzde, bu fazîletten uzaklaşarak âdeta özüne yabancılaşan birtakım nâdanların, vatanımıza sığınan mazlumlara yardımcı olmak bir tarafa, onlara âdeta burun kıvırarak;
“‒Onlar da yurtlarını terk etmeselerdi…” gibi avâmî sözlerle, izʼan ve vicdan dışı bir tavır sergilediklerini görüyoruz.
Hâlbuki, Allah göstermesin ama, bir kış günü şiddetli bir zelzeleye tutulsak; “Aman canım, dışarısı çok soğuk, sıcak yuvamızı terk etmeyelim…” diyebilir miyiz? Evimiz başımıza yıkılmadan, can havliyle kendimizi dışarı atmaz mıyız? Bugünkü Suriyeli kardeşlerimizin durumu da bundan farksızdır.
Dolayısıyla Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkmak, onları koruyup kollamak, hem bir din kardeşliği vazifemiz, hem de bir insanlık borcumuzdur.
***
Cenâb-ı Hakk’ın emri gereğince tuttuğumuz orucu iftar vakti açmak için bir yudum su içmeden veya ilk lokmayı ağzımıza götürmeden, Dâvûd-i Tâî Hazretleri’nin hâlini tefekkür edelim. Zira bir talebesi, uzunca bir süredir yemediği için kendisine et yemeği getirmişti. Fakat o, gelen eti hemen yemek yerine, önce talebesinin de tanıdığı yetimleri sordu. Sonra da talebesine şu îkazda bulundu:
“Oğlum! Bu eti ben yersem bir müddet sonra benden dışarı çıkar. Lâkin o yetimler yerse, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’ya çıkar!”
Rabbimiz cümlemize yetimleri sevindirebilmeyi, fukarânın yüzünü güldürebilmeyi, dertli gönülleri huzura kavuşturarak gerçek bayrama erebilmeyi nasîb eylesin.
Âmîn!..
Şu fânî cihanda, imtihana tâbî tutulmayan kimse yok. Lâkin her yaşın ve her devrin imtihanı da farklı. Meselâ gençliğin imtihanı, daha ziyade nefsiyle. Ticaret ehli ve zenginin imtihanı, malıyla. Fakirin imtihanı, mahrûmiyetiyle. Âlimin imtihanı, ilmiyle. Anne-babanın imtihanı evlâdıyla…
Bütün bu imtihanların yegâne maksadı, gönlün Cennet’i kazanmaya lâyık bir hâle gelebilmesi.
İnsan, nâil olduğu nîmetler için Rabbine şükretmezse veya başına gelen belâ ve musîbetler sebebiyle Rabbine sığınıp sabretmezse, îman testinden muvaffakıyetle geçebileceği notu nasıl alabilir?
Bugün bizim imtihanlarımızdan biri de kardeşlik ve fedakârlık imtihanı.
Mâlum olduğu üzere, asırlar boyunca ilâhî hakîkatlerle yoğrulmuş olan örf ve geleneğimizde bir “Tanrı misafiri / ضُيُوفُ الرَّحْمٰن” anlayışımız var. Bu sebeple kim olursa olsun, isterse hiçbir yakınlığımız olmasın, kapımıza gelip bize sığınan misafire Allah rızâsı için kapımızı açmak, ona ikram etmek, aziz milletimizin bir alâmet-i fârikası olmuştur.
Misafirperverlik, ecdâdımızdan bize yâdigâr kalan en kıymetli hasletlerimizden biridir. Misafirin gönlünü hoş tutmak, onları Allâhʼın emâneti bilip güzelce ağırlamak ve memnun ederek uğurlamak, toplum olarak mânevî bünyemizde mevcut olan aslî bir fazîlettir.
İşte bugün de vatanımızda, bizlere misafir olan üç milyon Suriyeli din kardeşimiz var. Bunlar içinde dul ve yetimler de çok büyük bir yekûn teşkil etmektedir. Onların dertleriyle dertlenebilmek, zulümle yanmış yüreklerini şefkat ve merhametimizle serinletebilmek, bizim için mühim bir kardeşlik mes’ûliyeti.
Diğer taraftan din kardeşlerimizin gönül yangınlarına duyarsız kalmak, görmezden gelmek ise büyük bir fâcia. Zira hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere;
“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan (mü’minlerden) değildir.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 352; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 87)
Seriyy-i Sakatî -rahmetullâhi aleyh-, dersinde talebelerine bu hadîs-i şerîfi îzâh ederken, bir talebesi heyecanla içeri girer ve:
“–Üstadım! Bağdat çarşısı yandı, kül oldu. Yalnız sizin dükkân kurtuldu. Gözünüz aydın!” der.
Seriyy-i Sakatî sevinç içinde birden; “Elhamdülillâh!..” deyiverir.
Otuz sene sonra bir dostuna:
“–Ben o vakit, «Elhamdülillâh!..» demekle, bir anlık da olsa sırf kendimi düşünmüş, felâkete uğrayanların ıztırâbından uzak kalmış oldum. İşte, otuz senedir o hâlimin tevbesi içindeyim!..” der.[1]
Unutmayalım ki, bu kardeşlerimizin de evleri-barkları târumâr oldu. Canları yandı. En yakınları şehid oldu. Gönülleri ıztırapla doldu. Geride pek çok sahipsiz yetim ve öksüz kaldı.
Allâh’ın en sevgili kulu olan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir yetimdi. Cenâb-ı Hak, daha doğumundan evvel babasını, küçük yaşta iken annesini ve çok geçmeden de dedesini aldı. Bizler O yetim peygamberin ümmetiyiz.
Yüreği merhamet menbaı olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de yetimi muhafaza edip hak yolda yetiştirenler için işaret ve orta parmağını yan yana getirmiş ve:
“(Onlarla) Cennet’te böyle beraber bulunacağız.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb, 24)
Şayet bizler, bu muhâcir kardeşlerimize bîgâne kalırsak, sahipsiz kalan çocuklar ve âileler yanlış yollara düşebilirler. Dînî ve dünyevî cürümlere bulaşabilirler. Yarın bunların hesabını Cenâb-ı Hak, imkânı olduğu hâlde onlara sahip çıkmayanlara sorar.
***
Bir kudsî hadîste şöyle nakledilir:
“Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur:
«–Ey Âdemoğlu! Hastalandım, Ben’i ziyaret etmedin.»
Âdemoğlu:
«–Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sen’i nasıl ziyaret edebilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, Ben’i onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?
Ey Âdemoğlu, Ben’i doyurmanı istedim, doyurmadın.» buyurur.
Âdemoğlu:
«–Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sen’i nasıl doyurabilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini Ben’im katımda mutlakâ bulacaktın. Bunu bilmez misin?
Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin.» buyurur.
Âdemoğlu:
«–Ey Rabbim! Sen Âlemlerin Rabbi iken ben Sana nasıl su verebilirdim?» der.
Allah Teâlâ:
«–Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun, bunu bilmez misin?» buyurur.” (Müslim, Birr, 43)
Velhâsıl hastası, fakiri, garibi, yetimi, yoksulu, aç kalanıyla bugün önümüzdeki Suriyeli din kardeşlerimiz, bizi Hakk’a yaklaştıracak en güzel vesîle…
Dolayısıyla bu Ramazân-ı Şerîf’te Suriyeli kardeşlerimizle daha çok hemhâl olmak, dertlerine derman olmaya gayret etmek, en öncelikli vazifelerimizden biri olmalıdır.
Çünkü Suriyeli kardeşlerimiz, bize zimmetli. Onlarla din kardeşliğinin gerektirdiği yakınlığı kurmamız gerekiyor. “Ama benim onlara yardım edecek maddî bir imkânım yok!” diyenler için de Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de;
“قَوْلاً مَيْسُوراً”[1] yani “gönül alıcı, rûhu dinlendirici, tesellî edici bir söz” söylemeyi emrederek, insanın her hâlükârda yapabileceği bir şeyler olduğunu ifâde buyuruyor.
Evet, Suriyeli kardeşlerimiz, bizlere Cenâb-ı Hakk’ın göndermiş olduğu Tanrı misafirleridir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:
“Allâh’a ve âhiret gününe îman eden kimse, misafirine ikram etsin.” (Müslim, Îman, 77)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır:
“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde, kendi (Arş’ının) gölgesiyle gölgelendirir… (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için seven (birbirlerinin dert ortağı olan), bir araya gelişleri ve ayrılışları bu muhabbetle gerçekleşen iki kişidir…” (Buhârî, Ezân, 36)
***
Her mü’min, imkânı mahdut olsa dahî elinden geldiği kadar muhtaç ve muzdariplere destek olmak, gönül vermek ve duâ etmek mecbûriyetindedir. Bir muzdaribin derdini paylaşmak da infaktır. Kırık kalpleri ihyâ etmek, Hakk’a yakınlığın en büyük vesîlelerinden biridir. Nitekim rivâyete göre Mûsâ -aleyhisselâm- bir gün:
“−Yâ Rab! Sen’i nerede arayayım?” diye niyazda bulunmuştu. Allah Teâlâ da:
“−Beni kalbi kırıkların yanında ara.” buyurdu. (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)
Fakat günümüzde, bu fazîletten uzaklaşarak âdeta özüne yabancılaşan birtakım nâdanların, vatanımıza sığınan mazlumlara yardımcı olmak bir tarafa, onlara âdeta burun kıvırarak;
“‒Onlar da yurtlarını terk etmeselerdi…” gibi avâmî sözlerle, izʼan ve vicdan dışı bir tavır sergilediklerini görüyoruz.
Hâlbuki, Allah göstermesin ama, bir kış günü şiddetli bir zelzeleye tutulsak; “Aman canım, dışarısı çok soğuk, sıcak yuvamızı terk etmeyelim…” diyebilir miyiz? Evimiz başımıza yıkılmadan, can havliyle kendimizi dışarı atmaz mıyız? Bugünkü Suriyeli kardeşlerimizin durumu da bundan farksızdır.
Dolayısıyla Suriyeli kardeşlerimize sahip çıkmak, onları koruyup kollamak, hem bir din kardeşliği vazifemiz, hem de bir insanlık borcumuzdur.
***
Cenâb-ı Hakk’ın emri gereğince tuttuğumuz orucu iftar vakti açmak için bir yudum su içmeden veya ilk lokmayı ağzımıza götürmeden, Dâvûd-i Tâî Hazretleri’nin hâlini tefekkür edelim. Zira bir talebesi, uzunca bir süredir yemediği için kendisine et yemeği getirmişti. Fakat o, gelen eti hemen yemek yerine, önce talebesinin de tanıdığı yetimleri sordu. Sonra da talebesine şu îkazda bulundu:
“Oğlum! Bu eti ben yersem bir müddet sonra benden dışarı çıkar. Lâkin o yetimler yerse, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’ya çıkar!”
Rabbimiz cümlemize yetimleri sevindirebilmeyi, fukarânın yüzünü güldürebilmeyi, dertli gönülleri huzura kavuşturarak gerçek bayrama erebilmeyi nasîb eylesin.
Âmîn!..
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Serbest Kürsü
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur