Saat
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Kurtuldum
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Gönül Sohbetleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Kurtuldum
Malik bin Dînar bir gece dostu Refî’i rüyasında gördü; ayak yalın baş kabak yürüyordu. Sordu O’na:
- Nereye?
- Bırak beni, zindandan kurtuldum!
Malik uyanınca hemen giyindi ve dostunun evine koştu. Evet, umduğu gibi olmuş, Refî ölmüştü.1
Refî, dünyayı zindan bilerek yaşayan bahtiyarlardandı. Her halde O’na göre dünya her ne kadar fevkalade güzel, ölçülü ve ahenkli bir yer olarak yaratılmışsa da, ahirete göre “mü’minin zindanı”ydı. Belli bir süre bu dünya zindanında kalmak ve zorlu bir sınavı yaşamak durumundaydı. Yaşadığı yerin farkında olan insan, sınavın da bilincinde olarak, nefsinin hevasını, yani heveslerini, arzularını, şehvetlerini, zevklerini, hırslarını, ilgilerini ve güdülerini inceleyecek, denetleyecek, gözetleyecek, onların İlâhî sınırları aşmasına izin vermeyecek, Mevla’ya mutlak itaatını sağlayacaktı. Her an mayınlı tarlada yürüyormuşcasına dikkat kesilecek, hassasiyet gösterecekti istikamet çizgisinden sapmamak için. Nefse acı da gelse, ağır da gelse, çaresiz bu zapt-u rapt işini yapacaktı.
Tabi dünyadan da nasibini unutmayacak, meşru ve keyfe kafi nimetlerinden, zevklerinden, şehvetlerinden afiyetle yararlanacak ve ahirete öyle gidecekti. Esas nimetler, lezzetler oradaydı. Hem de her an artarak, çeşitlenerek ve de ebedi olarak.
Fıtrat fanilikten nefret eder, bekaya bakar ya, işte orada, onu yakalayacak ve sonsuz bir hayatı zevkle yaşayacaktı. İçine sindire sindire, keyfini kaçıracak hiçbir endişe duymadan. Onların zevki gerçi altından ve gümüşten evler değil; su, şerbet, süt ve süzülmüş bal ırmakları değil; bağlar bahçeler, çeşitli meyveler değil, kızarmış kuş etleri değil, dünyaya inseler güneşi söndürecek huriler değil… Bunlar da elbette nimettirler, küçük görülmezler, ama Allah (cc.) ın cemalinin görülmesi, selâmının alınması, kelâmının dinlenmesi yanında az kalırlar, öyle değil mi ya?
Refî gibiler, yani Furkan Suresini (63-75) taçlandıran “Rahman’ın Kulları”, böyle bir nimete mahzar olmak için, meşru nimetlerden, zevk ve lezzetlerden bile geçerek, gece gündüz Allah (c.c.)’a nafile olarak fazladan ibadetlerde bulunmuş, her anlarını O’nu anmakla geçirmiş, hep huzurda, hep makamda kalmış, hep edep gözetmişler, ama yine de yaptıklarını “hiç” bilerek gururdan, kibirden, ucubtan kaçmış, tevazu ve mahviyyet içinde “aman”a düşmüşlerdir. Ellerini hep boş görmüş, rahmete sığınmışlardır. Tıpkı Yahya bin Muaz gibi… O’nu öldükten sonra rüyada görmüş ve sormuşlar:
-Ne muamele gördün?
Cevaba bakınız:
-Bana “dünyadan ne getirdin?” dediler. Ben de onlara dedim ki: “Zindandan geliyorum. Zindandan ne getirilebilir? Eğer benim bir şeyim olsaydı, yetmiş yıl zindanda kalmazdım.”2
Onlar bu dünyayı zindan bilirken asla şikayetlenmezler. “Bela ve musibetler, altını cüruftan kurtarıp halisleştirmek için gereken bir muameledir” der de halisliğe ermek için imtihanlara sevinerek sabrederler. Kendilerini “hasta” edenin “tabip” olduğunu bildiklerinden, bazen doktora bile gitmezler. Dünyada fakrın ve belanın kazandırdıklarını bildiklerinden, kazançlarını kaybetmek istemezler.
Dünya budur işte… Ahiretin tarlası yani. Mahsul orada ele geçecek. Gerçek mutluluk orada. Ah, oraya yüzü ak bir kul olarak bir varabilseler.. Sağ selamet yani. Rabbin hukukunu gözetebilmiş bir kul olarak, bu zindandan ah, sağ selamet bir kurtulabilseler…
Onlar dünyada “emin” değiller. “Herkes cennete gidecek, bir kul hariç” deseler, o kişinin kendileri olma ihtimaliyle gam çekerler, “Herkes Cehenneme gidecek, bir kişi hariç” dediklerinde, o bir kişi olma ümidinin içlerinde bahar gibi yeşermesiyle beraber… Onlar “beyne’l havfi ve’r reca” beşiğinde korku ve ümitle sallanır dururlar. Onlar, dünya denilen dikenli tarlada ayak yalın yürüyorlar. Dikkatli ve titizdirler. Bir ayakları Cennette olsa bile, diğer ayakları henüz değilse, kendilerini kurtulmuş saymazlar. “Nifaktan emin olan, münafığın ta kendisidir” derler. Onlar, elinden kaçırdığı fareyi deliğinin başında kıpırdamadan bekleyen bir kedi gibi, murakabededirler. Hayat defterleri her an hesaba açık, hesaba hazırdırlar. Hesaba çekilmeden önce, hep hesabın derdindedirler.
Böyle yaşayan bir adam, imanla öldüğü an, kurtulmuş demektir. İşte başarı budur. İşte zafer bu! Bu adamın saadet ve sevincine katılmamak mümkün mü? İşte bu yüzden kamiller ölümden korkmaz, onu sıcak karşılarlar. Onlar için mesele ölmek değildir. Asıl mesele, “güzel” ölebilmektir. Ölüm “güzel” olsun da ne zaman olursa olsun.
Eğer bize “Şu anda ölürsen Cennete gireceksin, ister misin?” deseler, “İstemeyenin karnı ağrısın, elbette isterim” diye sevinçle haykırmaz mıyız? Bizi ölümden korkutan kendisi değil, hatalarımız, günahlarımızdır. Hazırlıksız oluşumuzdur ahrete. “Belki ileride hazır olurum” ümidiyledir ömür dileme ve hemen ölmeden endişe.
Ya o güzel adamlar… “Ancak Müslüman olarak ölünüz.” (Al-i İmran, 102) emrine hazır olanlar. “Ne zaman gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi” diyenler. İşte onlardır ki, kimisi ölüme “şeb-i arus” demiş. Yani “gerdek gecesi.” Kimisi “tezkere”, kimisi “bayram” demiş. Ölüm anı, demek düğün gecesi, demek tezkere, demek bayram. Aman Allah’ım, ne güzel kulların var ve varlığına ne güzel alamettir bunlar!..
Şu gencin güzel ölümüne bakınız; Zünnun-ü Mısrî anlatıyor: “Bir kurban bayramı günüydü. İnsanlar kurban kesmekle meşgullerdi. Biri birleriyle ilgilenemiyorlardı. Bir genç yanımda durmuş, hiç konuşmuyordu. Bir müddet sonra yüzünü semaya çevirdi ve: “Allah’ım! İnsanlar kestikleri kurbanlarıyla sana yaklaşıyorlar. Ben ise kurban edip sana yakınlaşmak için nefsimden başka bir hediye bulamıyorum.” Dedi. Sonra kıbleye yatarak, bıçakla kesiyormuş gibi boğazına parmaklarıyla bir çizgi çekti ve hemen oracıkta öldü…”3
Dünyadan böyle gidenlere hayranım… Böyle başarıyla, böyle yüz akıyla, böyle kazanarak, kurtularak gidenlere hayranım. Haram bin Milhan’ın, İslam’a davet için gittiği kabilede, Sevgili Peygamberimizin mektubunu kabile reisine sunduğu anda, o kalleşin hain bir işaretiyle bir adamın arkadan gelerek mızrağı sırtına sapladığı zaman, göğsünden mızrakla beraber fışkıran kanları avucunda toplayıp, diz üstü yere düşerken yüzüne sürerek: “Füztü ve Rabbike’l Ka’be!”, yani “Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki, kurtuldum” diye haykırmasına hayranım…
Bizim tarihimiz, hayran olunacak adamlarla doludur. Saymakla bitmezler. Biz son bir örnekle bitirelim:
İbnu’l Cella vefat edince, baktılar ki gülüyor. Doktor: “Bu zat henüz sağdır” dedi. Nabzına baktı: “Ölmüş” dedi. Sonra açtı, yüzüne baktı: “Sağ mı, ölü mü bilmiyorum” dedi. Cildinin altında “Allah” veya “lillah” kelimesi şeklinde bir damar vardı.4
Evet, bunlar güzel adamlar. İyi güzel de, bizim adamlığımız nasıl acaba?
Dipnotlar: 1) Ziyauddin Nahşebî, Silku’s Sulûk, İnsan y. İst.1999 s.176. 2) a.y. 3) a.g.e. s.66. 4) Kuşeyri Risalesi, ter. S. Uludağ, Dergah y. İst. 1981, s.143.
Cemal Nar Altınoluk Dergisi
- Nereye?
- Bırak beni, zindandan kurtuldum!
Malik uyanınca hemen giyindi ve dostunun evine koştu. Evet, umduğu gibi olmuş, Refî ölmüştü.1
Refî, dünyayı zindan bilerek yaşayan bahtiyarlardandı. Her halde O’na göre dünya her ne kadar fevkalade güzel, ölçülü ve ahenkli bir yer olarak yaratılmışsa da, ahirete göre “mü’minin zindanı”ydı. Belli bir süre bu dünya zindanında kalmak ve zorlu bir sınavı yaşamak durumundaydı. Yaşadığı yerin farkında olan insan, sınavın da bilincinde olarak, nefsinin hevasını, yani heveslerini, arzularını, şehvetlerini, zevklerini, hırslarını, ilgilerini ve güdülerini inceleyecek, denetleyecek, gözetleyecek, onların İlâhî sınırları aşmasına izin vermeyecek, Mevla’ya mutlak itaatını sağlayacaktı. Her an mayınlı tarlada yürüyormuşcasına dikkat kesilecek, hassasiyet gösterecekti istikamet çizgisinden sapmamak için. Nefse acı da gelse, ağır da gelse, çaresiz bu zapt-u rapt işini yapacaktı.
Tabi dünyadan da nasibini unutmayacak, meşru ve keyfe kafi nimetlerinden, zevklerinden, şehvetlerinden afiyetle yararlanacak ve ahirete öyle gidecekti. Esas nimetler, lezzetler oradaydı. Hem de her an artarak, çeşitlenerek ve de ebedi olarak.
Fıtrat fanilikten nefret eder, bekaya bakar ya, işte orada, onu yakalayacak ve sonsuz bir hayatı zevkle yaşayacaktı. İçine sindire sindire, keyfini kaçıracak hiçbir endişe duymadan. Onların zevki gerçi altından ve gümüşten evler değil; su, şerbet, süt ve süzülmüş bal ırmakları değil; bağlar bahçeler, çeşitli meyveler değil, kızarmış kuş etleri değil, dünyaya inseler güneşi söndürecek huriler değil… Bunlar da elbette nimettirler, küçük görülmezler, ama Allah (cc.) ın cemalinin görülmesi, selâmının alınması, kelâmının dinlenmesi yanında az kalırlar, öyle değil mi ya?
Refî gibiler, yani Furkan Suresini (63-75) taçlandıran “Rahman’ın Kulları”, böyle bir nimete mahzar olmak için, meşru nimetlerden, zevk ve lezzetlerden bile geçerek, gece gündüz Allah (c.c.)’a nafile olarak fazladan ibadetlerde bulunmuş, her anlarını O’nu anmakla geçirmiş, hep huzurda, hep makamda kalmış, hep edep gözetmişler, ama yine de yaptıklarını “hiç” bilerek gururdan, kibirden, ucubtan kaçmış, tevazu ve mahviyyet içinde “aman”a düşmüşlerdir. Ellerini hep boş görmüş, rahmete sığınmışlardır. Tıpkı Yahya bin Muaz gibi… O’nu öldükten sonra rüyada görmüş ve sormuşlar:
-Ne muamele gördün?
Cevaba bakınız:
-Bana “dünyadan ne getirdin?” dediler. Ben de onlara dedim ki: “Zindandan geliyorum. Zindandan ne getirilebilir? Eğer benim bir şeyim olsaydı, yetmiş yıl zindanda kalmazdım.”2
Onlar bu dünyayı zindan bilirken asla şikayetlenmezler. “Bela ve musibetler, altını cüruftan kurtarıp halisleştirmek için gereken bir muameledir” der de halisliğe ermek için imtihanlara sevinerek sabrederler. Kendilerini “hasta” edenin “tabip” olduğunu bildiklerinden, bazen doktora bile gitmezler. Dünyada fakrın ve belanın kazandırdıklarını bildiklerinden, kazançlarını kaybetmek istemezler.
Dünya budur işte… Ahiretin tarlası yani. Mahsul orada ele geçecek. Gerçek mutluluk orada. Ah, oraya yüzü ak bir kul olarak bir varabilseler.. Sağ selamet yani. Rabbin hukukunu gözetebilmiş bir kul olarak, bu zindandan ah, sağ selamet bir kurtulabilseler…
Onlar dünyada “emin” değiller. “Herkes cennete gidecek, bir kul hariç” deseler, o kişinin kendileri olma ihtimaliyle gam çekerler, “Herkes Cehenneme gidecek, bir kişi hariç” dediklerinde, o bir kişi olma ümidinin içlerinde bahar gibi yeşermesiyle beraber… Onlar “beyne’l havfi ve’r reca” beşiğinde korku ve ümitle sallanır dururlar. Onlar, dünya denilen dikenli tarlada ayak yalın yürüyorlar. Dikkatli ve titizdirler. Bir ayakları Cennette olsa bile, diğer ayakları henüz değilse, kendilerini kurtulmuş saymazlar. “Nifaktan emin olan, münafığın ta kendisidir” derler. Onlar, elinden kaçırdığı fareyi deliğinin başında kıpırdamadan bekleyen bir kedi gibi, murakabededirler. Hayat defterleri her an hesaba açık, hesaba hazırdırlar. Hesaba çekilmeden önce, hep hesabın derdindedirler.
Böyle yaşayan bir adam, imanla öldüğü an, kurtulmuş demektir. İşte başarı budur. İşte zafer bu! Bu adamın saadet ve sevincine katılmamak mümkün mü? İşte bu yüzden kamiller ölümden korkmaz, onu sıcak karşılarlar. Onlar için mesele ölmek değildir. Asıl mesele, “güzel” ölebilmektir. Ölüm “güzel” olsun da ne zaman olursa olsun.
Eğer bize “Şu anda ölürsen Cennete gireceksin, ister misin?” deseler, “İstemeyenin karnı ağrısın, elbette isterim” diye sevinçle haykırmaz mıyız? Bizi ölümden korkutan kendisi değil, hatalarımız, günahlarımızdır. Hazırlıksız oluşumuzdur ahrete. “Belki ileride hazır olurum” ümidiyledir ömür dileme ve hemen ölmeden endişe.
Ya o güzel adamlar… “Ancak Müslüman olarak ölünüz.” (Al-i İmran, 102) emrine hazır olanlar. “Ne zaman gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi” diyenler. İşte onlardır ki, kimisi ölüme “şeb-i arus” demiş. Yani “gerdek gecesi.” Kimisi “tezkere”, kimisi “bayram” demiş. Ölüm anı, demek düğün gecesi, demek tezkere, demek bayram. Aman Allah’ım, ne güzel kulların var ve varlığına ne güzel alamettir bunlar!..
Şu gencin güzel ölümüne bakınız; Zünnun-ü Mısrî anlatıyor: “Bir kurban bayramı günüydü. İnsanlar kurban kesmekle meşgullerdi. Biri birleriyle ilgilenemiyorlardı. Bir genç yanımda durmuş, hiç konuşmuyordu. Bir müddet sonra yüzünü semaya çevirdi ve: “Allah’ım! İnsanlar kestikleri kurbanlarıyla sana yaklaşıyorlar. Ben ise kurban edip sana yakınlaşmak için nefsimden başka bir hediye bulamıyorum.” Dedi. Sonra kıbleye yatarak, bıçakla kesiyormuş gibi boğazına parmaklarıyla bir çizgi çekti ve hemen oracıkta öldü…”3
Dünyadan böyle gidenlere hayranım… Böyle başarıyla, böyle yüz akıyla, böyle kazanarak, kurtularak gidenlere hayranım. Haram bin Milhan’ın, İslam’a davet için gittiği kabilede, Sevgili Peygamberimizin mektubunu kabile reisine sunduğu anda, o kalleşin hain bir işaretiyle bir adamın arkadan gelerek mızrağı sırtına sapladığı zaman, göğsünden mızrakla beraber fışkıran kanları avucunda toplayıp, diz üstü yere düşerken yüzüne sürerek: “Füztü ve Rabbike’l Ka’be!”, yani “Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki, kurtuldum” diye haykırmasına hayranım…
Bizim tarihimiz, hayran olunacak adamlarla doludur. Saymakla bitmezler. Biz son bir örnekle bitirelim:
İbnu’l Cella vefat edince, baktılar ki gülüyor. Doktor: “Bu zat henüz sağdır” dedi. Nabzına baktı: “Ölmüş” dedi. Sonra açtı, yüzüne baktı: “Sağ mı, ölü mü bilmiyorum” dedi. Cildinin altında “Allah” veya “lillah” kelimesi şeklinde bir damar vardı.4
Evet, bunlar güzel adamlar. İyi güzel de, bizim adamlığımız nasıl acaba?
Dipnotlar: 1) Ziyauddin Nahşebî, Silku’s Sulûk, İnsan y. İst.1999 s.176. 2) a.y. 3) a.g.e. s.66. 4) Kuşeyri Risalesi, ter. S. Uludağ, Dergah y. İst. 1981, s.143.
Cemal Nar Altınoluk Dergisi
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Gönül Sohbetleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur