Saat
Similar topics
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
ALLAH (CC) NASIL BİR SEVGİ İSTİYOR?
2 posters
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Yüce Yaradanımız Allah (c.c.)
1 sayfadaki 1 sayfası
ALLAH (CC) NASIL BİR SEVGİ İSTİYOR?
ALLAH (CC) NASIL BİR SEVGİ İSTİYOR?
Allah sevgisi itaati gerektirir
Farklı sevgiler
Yıllar önceydi, bir komşumuzdan dinlemiştim. Yeni taşındığı sitede, onlara bir grup dadanmış; hanımlar arası oturma günlerinde nerede toplanırlarsa oraya geliyor ve kendilerine inanç telkininde bulunuyorlarmış.
Kendilerine Yehova Şahitleri denilen ve “yakında Mesih gelecek” diye, inançlarını aşılamaya çalışan bu grup, telkinlerini tesirli kılmak için muhataplarının akıllarına soru takmakla işe başlıyorlarmış. Mesela diyorlarmış ki; “Allah bizi seviyorsa neden bu kadar zor ameller emrediyor? Hem de bunları yapmadığınız takdirde sizi ceza ile tehdit ediyor?”
Böylece güya İslam dininin sevgiye değil korkuya dayanan bir din olduğunu düşündürmeye çalışıp arkasından da “sevgi dini” adı altında kendi inançlarını telkin etmeye başlıyorlarmış.
Bunları bize anlatan komşumuz, samimi bir Müslüman olarak bu sorulardaki art niyetten rahatsız oluyor ama nasıl bir cevap vermek gerektiğini bilemiyor; bizden bu hususta yardım istiyordu. Biz de dilimiz döndüğü kadar; “her sevginin bir adabı olduğunu, Allah ile kul arasındaki sevginin de bir adabı olması gerektiğini” açıklamaya çalışıyorduk.
Elbette insanın sevgi duygusu, sevdiği varlığa göre değişir. İnsan çocuğunu başka türlü sever, eşini başka türlü sever, annesini, babasını başka türlü sever. Daha açık söylemek gerekirse sevgilerin bazısı merhametli, bazısı şehvetli, bazısı hürmetlidir. Hepsinin ötesinde Allah sevgisi de elbette itaatli, teslimiyetli, takvalı, havf ve haşyetlidir. Olması da gerekir.
Kişi eşini, dostunu başka türlü sever, hocasını daha başka türlü sever. Hele yol gösterici bir rehberi varsa onun sevgisi daha başkadır. İnsanın kendisine, eşine dostuna karşı sevgisiyle, hocasına karşı sevgisi bile farklı oluyorsa bizi yoktan Yaratan, her an türlü türlü nimet veren ve en önemlisi bize hidayet veren Rabbimizin sevgisi farklı olmaz mı? Demek ki her sevginin bir adabı vardır. Sevenle sevilen arasındaki derece farkına uygun olarak, sevginin ifade tarzı değişir.
Hem, sevgiler farklı olduğu gibi sevginin tezahürleri de farklı farklıdır. Mesela bir vatandaş, devletine karşı olan sevgisini nasıl gösterir? Elbette devletin koyduğu kurallara uyarak; vergisini ödeyerek, ona karşı vazifelerini yaparak, onu temsil eden bayrak gibi alametlere karşı saygılı olarak, onun şanını yücelterek gösterir, öyle değil mi? Eğer bu vatandaşlık vazifelerini yapmazsa, onun otoritesine saygısızlıkta bulunursa devletin de cezai müeyyide tatbik etme hakkı doğar. Kimse de buna itiraz edemez.
Sonuçta insanların bir kısım değerler ve faydalar için meydana getirdikleri hükmi bir şahsiyet olan devletin bile bir şanı varsa bütün fanilerin varlıklarını borçlu oldukları ‘Vacib ul Vücud’ olan Allah’ımızın, üstümüzde hiçbir hakkı olmayacak mı?..
Yabancılaştığımız İslami kavramlar
Hem, onun emir ve hükümlerinin, nihayetinde yine bizim faydamız ve terbiyemiz için olduğu aşikâr iken, neden onun emirlerine itaat etmeyelim? İşin doğrusu Cenabı Hakkın bizi terbiye ve tezkiye etmek istemesi bile, bir muhabbet ve sevgi tezahürü değil midir?
Biz insanlar, kimi terbiye etmek isteriz? Sevdiklerimizi, öyle değil mi? Mesela kendi evladımızı terbiye ederiz, kendi talebemizi terbiye ederiz, kendi memleketimizin gençlerini, çocuklarını eğitiriz. Çünkü onları severiz, onların iyiliğini isteriz. Bu yüzden onları olgunlaştırmak ve yüksek derecelere ulaştırmak için çaba gösteririz.
Rabbimizin de insanoğluna olan terbiyesi onun sevgisinden ayrı bir şey midir? Onun terbiye ve tezkiye etmek istemesindeki muhabbet tezahürünü görmek, hissetmek o kadar zor mu?
Ne yazık ki günümüzde insanlar, terbiyenin bir sevgi tezahürü olduğunu anlayamaz hale geldi. Çünkü insanların aklına “koşulsuz sevgi”, “hoşgörü” “kabullenme, yargılamama” gibi muhtevası meçhul sloganlar sokuşturuldu. Bu gibi, uzaktan kulağa hoş gelen sözler, zihinlerde öyle patlamalar yaptı ki, evvelden mevcut olan bütün mana bağlarını kopardı attı.
Artık kendi medeniyetinin iyi-kötü, doğru-yanlış nedir öğreten, edep, erkân, ‘mekarimi ahlak’ kazandıran terbiyesi kötü oldu. Terbiye vermenin sevgiyle alakası koparılıp atıldı. Hatta sevgi, terbiyenin zıddıymış gibi kavram zıtlığı üretildi.
Bu tür ‘sahte’ bir sevgiyle Allahu Teâlâ’ya yönelmek isteyenler, düşünmelidirler ki “Acaba Rabbimiz böyle bir sevgi anlayışından memnun ve razı mıdır? Yoksa biz, kendi nefsanî arzularımıza göre bir sevgiyle mi O’nun huzuruna çıkmaya cüret ediyoruz?”
Kuru ‘sevgi’ edebiyatı yetmez
Zamanımıza gelinceye kadar, bu çeşit inançlar ve onların akıl karıştırıcı sözleri, iddiaları iyice çeşitlendi, çoğaldı. Hatta tasavvufun sevilen simaları bile yeni moda itikatlara alet edilmeye çalışıldı. Mesela Mevlana gibi, Şemsi Tebrizi gibi; tahsillerine İslami ilimleri öğrenerek başlamış, muttaki bir hayat yaşamış sufilerin adlarını bile bu türedi inançlara dayanak yapmak isteyenler oldu, oluyor.
Bu kesimler, Allah’ın emirlerini ve hükümlerini olduğu gibi kabul etmek istemiyorlar. Bunun yerine, kendilerince bir ‘Allah sevgisi’ anlayışı geliştirmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerle konuştuğunuz zaman, görüyorsunuz ki akıllarında sevgi ile terbiyeyi karşı karşıya koyuyorlar. Sanki Allah’ın kullarını tezkiye ve terbiye etmek üzere emir buyurması, sevgiye aykırı imiş gibi…
Hâlbuki biz, Peygamberimizin hayatına ve sıfatlarına baktığımız zaman tam tersini görüyoruz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Mevlamızın en sevdiği insan idi.
Peygamber Efendimiz son nefesinde, ölüm acısıyla kıvranırken bile “Refik i Âla” diyerek Mevlasına olan muhabbetini ifade ediyordu. Mevlamız da; “ömrüne andolsun ki” diye yemin ettiği ve “kâb ı kavseyn” mertebesinin sahibi olduğunu haber verdiği peygamberine “Habibim” diyordu.
Allah, Rasulullahı niçin sevdi?
Peki, Peygamberimizin bu sevgiye ve iltifata mazhar olmasının sırrı neydi? Ayeti kerimeye kulak verdiğimiz zaman, Efendimizin büyüklüğünün sırrının onun ahlakından kaynaklandığını öğreniyoruz.
“Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 3-4)
Efendimizin ahlakına gelince, onun da kaynağını bizzat peygamberimizden öğreniyoruz. Efendimiz buyuruyor ki: “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” Demek ki peygamberimiz, Rabbinin terbiyesi altında, O’nun istediği kıvama ulaşmıştı. Öyleyse Efendimiz, hem Allah’ın en sevgilisi idi hem de bu sevgiye onun terbiyesi altında, en mükemmel ahlaka erişmesi ile vasıl olmuştu. İşte, sevgiyle terbiye arasındaki kuvvetli irtibatın en büyük delili!
Belki bazı kişiler şöyle düşünebilir, “peygamberimiz seçkin bir kişiydi. Onun ahlakının çok yüce olması bu yüzdendir.”
Elbette Peygamberimizin, bu büyük vazifeyi ifaya uygun olacak şekilde doğuştan gelen bir üstün yaratılışı vardır. Ancak meselenin bizi ilgilendiren kısmına bakacak olursak, onun kendisine nazil olan hükümlere ilk iman ve ittiba eden kul olduğunu da görürüz.
Devrinin idarecilerine gönderdiği mektuplara başlarken, daima kendisinden “Allah’ın kulu ve resulü,” diye bahseden Efendimiz, gerçekten de hayatının her anını kulluk edebi ile yaşadı. Allah celle celaluhu ona ne emrettiyse ne kadar zor ve tehlikeli görünse bile, itirazsız yerine getirdi.
Güzel ahlakı da yine Mevlamızın emir ve hükümleri doğrultusunda hareket etmesinden ibaretti. Hz. Aişe radıyallahu anhaya, peygamberimizin ahlakı sorulduğunda o, “Siz kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dı” diye, cevap vermişti.
Gerçekten de Efendimizin güzel ahlakı hep Mevlamızın emrettiği şekilde hareket etmesi sebebiyleydi. O ayetlerdeki, “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl: 125) “Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf, 7)
“Sabah akşam, O'nun rızasını isteyerek, Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.” (Kehf, 28) “Müminler için şefkat kanatlarını ger”(Hicr, 88) gibi nasihatler, Efendimizin ahlakının ana hatlarını çiziyor.
Hem Peygamber Efendimiz, sallallahu aleyhi vesellem, bu yüksek ahlakı hayata geçirebilmek için gereken ruh gücünü; yani irade, sabır, teenni, tevekkül ve teslimiyeti de yine Rabbinin emirlerine itaat ile yani ona çok ibadet ederek, onu çok zikrederek, gece ibadetlerine devam ederek kazandı.
Öyleyse diyebiliriz ki, Peygamber efendimiz, Âlemlerin Rabbinin “Habibim” hitabına ve bunca övgüsüne mazhar olmasının sırrı, onun kulluğuna teslim olup terbiyesini en güzel şekilde kabul etmesidir. Rabbi onu sevdikçe terbiye etmiş, terbiyeye teslim olup mekarimi ahlaka yüceldikçe sevmiştir.
Zaten Mevlamız, sevdiklerini tezkiye etmek ve en güzel kıvama erdirmek ister. Nitekim ayeti kerimede Rabbimiz, peygamberin ehli beytine de:
“Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sadece sizden kusurları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Buyurmuştur. (Ahzab; 33)
Allah, sevdiklerini terbiye eder
Demek ki Mevlamız, en sevdiklerini en fazla tezkiye ve terbiye etmek istemektedir. Bunu da Peygamber Efendimizin örnekliği üzerinden yapmak istemektedir. Ayeti kerime de Resulüne şöyle buyurur: “Ey Rasulüm de ki; “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Al-i İmran, 31)
Demek ki Allah’ı sevmenin tezahürü, onun sevdiği biri olmaya can atmak, onun sevgisini kazanmak için en sevdiğine benzemeye çalışmaktan ibarettir. Mevlamızın sevgi namına yapılacak başka türlü hareketlere değer vermediği malumdur. “Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez.” (Ali-İmran, 85)
Bu ayetten net bir şekilde anlayabileceğimiz gibi, Allah’a karşı sevgi tezahürü olarak, Peygamber Efendimizin gösterdiği yoldan başka bir yol edinmenin hiçbir geçerliliği yoktur.
Hem, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği apaçık bir gerçek vardır; “geçmiş milletlerden Allah sevgisi adı altında Allah’a itaati terk etmiş hiçbir millet yoktur ki, kalpleri dine karşı tamamen soğumuş ve kopmuş olmasın…
Mesela Hıristiyanlar, “varsın herkes Hıristiyan olsun da, namaz kılmasalar da olur, günah işleseler de olur. Biz onlara ‘Hz. İsa sizi kurtaracak’ diye teselli veririz.” Dediler. Ama sonuç ne oldu? Bu gün ateizm en çok Hıristiyanlar arasında yaygın…
Hayatlarına bir mana, bir gaye arayan, hakikate susamış ruhlar ise onlara hiçbir kural koymayan, vazife buyurmayan Hıristiyanlığı bırakıp başka dinler arıyorlar. Demek ki insanın Allah sevgisini tatmak ve tatmin olmak için Rabbine karşı itaat ve teslimiyetin ifadesi olan hüküm ve vazifelere ihtiyacı vardır.
Bir başka deyişle, ibadetlere ve hükümlere, Allah’ın hiç ihtiyacı olmamakla beraber bizim onlara ihtiyacımız vardır.
İtaatsiz bir sevgi, kudret ve azamet sahibi, “âlemlerin Rabbi” olan Allah’a ulaştıramaz bizi.
HATİCE KÜBRA ERGİN
Allah sevgisi itaati gerektirir
Farklı sevgiler
Yıllar önceydi, bir komşumuzdan dinlemiştim. Yeni taşındığı sitede, onlara bir grup dadanmış; hanımlar arası oturma günlerinde nerede toplanırlarsa oraya geliyor ve kendilerine inanç telkininde bulunuyorlarmış.
Kendilerine Yehova Şahitleri denilen ve “yakında Mesih gelecek” diye, inançlarını aşılamaya çalışan bu grup, telkinlerini tesirli kılmak için muhataplarının akıllarına soru takmakla işe başlıyorlarmış. Mesela diyorlarmış ki; “Allah bizi seviyorsa neden bu kadar zor ameller emrediyor? Hem de bunları yapmadığınız takdirde sizi ceza ile tehdit ediyor?”
Böylece güya İslam dininin sevgiye değil korkuya dayanan bir din olduğunu düşündürmeye çalışıp arkasından da “sevgi dini” adı altında kendi inançlarını telkin etmeye başlıyorlarmış.
Bunları bize anlatan komşumuz, samimi bir Müslüman olarak bu sorulardaki art niyetten rahatsız oluyor ama nasıl bir cevap vermek gerektiğini bilemiyor; bizden bu hususta yardım istiyordu. Biz de dilimiz döndüğü kadar; “her sevginin bir adabı olduğunu, Allah ile kul arasındaki sevginin de bir adabı olması gerektiğini” açıklamaya çalışıyorduk.
Elbette insanın sevgi duygusu, sevdiği varlığa göre değişir. İnsan çocuğunu başka türlü sever, eşini başka türlü sever, annesini, babasını başka türlü sever. Daha açık söylemek gerekirse sevgilerin bazısı merhametli, bazısı şehvetli, bazısı hürmetlidir. Hepsinin ötesinde Allah sevgisi de elbette itaatli, teslimiyetli, takvalı, havf ve haşyetlidir. Olması da gerekir.
Kişi eşini, dostunu başka türlü sever, hocasını daha başka türlü sever. Hele yol gösterici bir rehberi varsa onun sevgisi daha başkadır. İnsanın kendisine, eşine dostuna karşı sevgisiyle, hocasına karşı sevgisi bile farklı oluyorsa bizi yoktan Yaratan, her an türlü türlü nimet veren ve en önemlisi bize hidayet veren Rabbimizin sevgisi farklı olmaz mı? Demek ki her sevginin bir adabı vardır. Sevenle sevilen arasındaki derece farkına uygun olarak, sevginin ifade tarzı değişir.
Hem, sevgiler farklı olduğu gibi sevginin tezahürleri de farklı farklıdır. Mesela bir vatandaş, devletine karşı olan sevgisini nasıl gösterir? Elbette devletin koyduğu kurallara uyarak; vergisini ödeyerek, ona karşı vazifelerini yaparak, onu temsil eden bayrak gibi alametlere karşı saygılı olarak, onun şanını yücelterek gösterir, öyle değil mi? Eğer bu vatandaşlık vazifelerini yapmazsa, onun otoritesine saygısızlıkta bulunursa devletin de cezai müeyyide tatbik etme hakkı doğar. Kimse de buna itiraz edemez.
Sonuçta insanların bir kısım değerler ve faydalar için meydana getirdikleri hükmi bir şahsiyet olan devletin bile bir şanı varsa bütün fanilerin varlıklarını borçlu oldukları ‘Vacib ul Vücud’ olan Allah’ımızın, üstümüzde hiçbir hakkı olmayacak mı?..
Yabancılaştığımız İslami kavramlar
Hem, onun emir ve hükümlerinin, nihayetinde yine bizim faydamız ve terbiyemiz için olduğu aşikâr iken, neden onun emirlerine itaat etmeyelim? İşin doğrusu Cenabı Hakkın bizi terbiye ve tezkiye etmek istemesi bile, bir muhabbet ve sevgi tezahürü değil midir?
Biz insanlar, kimi terbiye etmek isteriz? Sevdiklerimizi, öyle değil mi? Mesela kendi evladımızı terbiye ederiz, kendi talebemizi terbiye ederiz, kendi memleketimizin gençlerini, çocuklarını eğitiriz. Çünkü onları severiz, onların iyiliğini isteriz. Bu yüzden onları olgunlaştırmak ve yüksek derecelere ulaştırmak için çaba gösteririz.
Rabbimizin de insanoğluna olan terbiyesi onun sevgisinden ayrı bir şey midir? Onun terbiye ve tezkiye etmek istemesindeki muhabbet tezahürünü görmek, hissetmek o kadar zor mu?
Ne yazık ki günümüzde insanlar, terbiyenin bir sevgi tezahürü olduğunu anlayamaz hale geldi. Çünkü insanların aklına “koşulsuz sevgi”, “hoşgörü” “kabullenme, yargılamama” gibi muhtevası meçhul sloganlar sokuşturuldu. Bu gibi, uzaktan kulağa hoş gelen sözler, zihinlerde öyle patlamalar yaptı ki, evvelden mevcut olan bütün mana bağlarını kopardı attı.
Artık kendi medeniyetinin iyi-kötü, doğru-yanlış nedir öğreten, edep, erkân, ‘mekarimi ahlak’ kazandıran terbiyesi kötü oldu. Terbiye vermenin sevgiyle alakası koparılıp atıldı. Hatta sevgi, terbiyenin zıddıymış gibi kavram zıtlığı üretildi.
Bu tür ‘sahte’ bir sevgiyle Allahu Teâlâ’ya yönelmek isteyenler, düşünmelidirler ki “Acaba Rabbimiz böyle bir sevgi anlayışından memnun ve razı mıdır? Yoksa biz, kendi nefsanî arzularımıza göre bir sevgiyle mi O’nun huzuruna çıkmaya cüret ediyoruz?”
Kuru ‘sevgi’ edebiyatı yetmez
Zamanımıza gelinceye kadar, bu çeşit inançlar ve onların akıl karıştırıcı sözleri, iddiaları iyice çeşitlendi, çoğaldı. Hatta tasavvufun sevilen simaları bile yeni moda itikatlara alet edilmeye çalışıldı. Mesela Mevlana gibi, Şemsi Tebrizi gibi; tahsillerine İslami ilimleri öğrenerek başlamış, muttaki bir hayat yaşamış sufilerin adlarını bile bu türedi inançlara dayanak yapmak isteyenler oldu, oluyor.
Bu kesimler, Allah’ın emirlerini ve hükümlerini olduğu gibi kabul etmek istemiyorlar. Bunun yerine, kendilerince bir ‘Allah sevgisi’ anlayışı geliştirmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerle konuştuğunuz zaman, görüyorsunuz ki akıllarında sevgi ile terbiyeyi karşı karşıya koyuyorlar. Sanki Allah’ın kullarını tezkiye ve terbiye etmek üzere emir buyurması, sevgiye aykırı imiş gibi…
Hâlbuki biz, Peygamberimizin hayatına ve sıfatlarına baktığımız zaman tam tersini görüyoruz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Mevlamızın en sevdiği insan idi.
Peygamber Efendimiz son nefesinde, ölüm acısıyla kıvranırken bile “Refik i Âla” diyerek Mevlasına olan muhabbetini ifade ediyordu. Mevlamız da; “ömrüne andolsun ki” diye yemin ettiği ve “kâb ı kavseyn” mertebesinin sahibi olduğunu haber verdiği peygamberine “Habibim” diyordu.
Allah, Rasulullahı niçin sevdi?
Peki, Peygamberimizin bu sevgiye ve iltifata mazhar olmasının sırrı neydi? Ayeti kerimeye kulak verdiğimiz zaman, Efendimizin büyüklüğünün sırrının onun ahlakından kaynaklandığını öğreniyoruz.
“Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 3-4)
Efendimizin ahlakına gelince, onun da kaynağını bizzat peygamberimizden öğreniyoruz. Efendimiz buyuruyor ki: “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” Demek ki peygamberimiz, Rabbinin terbiyesi altında, O’nun istediği kıvama ulaşmıştı. Öyleyse Efendimiz, hem Allah’ın en sevgilisi idi hem de bu sevgiye onun terbiyesi altında, en mükemmel ahlaka erişmesi ile vasıl olmuştu. İşte, sevgiyle terbiye arasındaki kuvvetli irtibatın en büyük delili!
Belki bazı kişiler şöyle düşünebilir, “peygamberimiz seçkin bir kişiydi. Onun ahlakının çok yüce olması bu yüzdendir.”
Elbette Peygamberimizin, bu büyük vazifeyi ifaya uygun olacak şekilde doğuştan gelen bir üstün yaratılışı vardır. Ancak meselenin bizi ilgilendiren kısmına bakacak olursak, onun kendisine nazil olan hükümlere ilk iman ve ittiba eden kul olduğunu da görürüz.
Devrinin idarecilerine gönderdiği mektuplara başlarken, daima kendisinden “Allah’ın kulu ve resulü,” diye bahseden Efendimiz, gerçekten de hayatının her anını kulluk edebi ile yaşadı. Allah celle celaluhu ona ne emrettiyse ne kadar zor ve tehlikeli görünse bile, itirazsız yerine getirdi.
Güzel ahlakı da yine Mevlamızın emir ve hükümleri doğrultusunda hareket etmesinden ibaretti. Hz. Aişe radıyallahu anhaya, peygamberimizin ahlakı sorulduğunda o, “Siz kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dı” diye, cevap vermişti.
Gerçekten de Efendimizin güzel ahlakı hep Mevlamızın emrettiği şekilde hareket etmesi sebebiyleydi. O ayetlerdeki, “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl: 125) “Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf, 7)
“Sabah akşam, O'nun rızasını isteyerek, Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.” (Kehf, 28) “Müminler için şefkat kanatlarını ger”(Hicr, 88) gibi nasihatler, Efendimizin ahlakının ana hatlarını çiziyor.
Hem Peygamber Efendimiz, sallallahu aleyhi vesellem, bu yüksek ahlakı hayata geçirebilmek için gereken ruh gücünü; yani irade, sabır, teenni, tevekkül ve teslimiyeti de yine Rabbinin emirlerine itaat ile yani ona çok ibadet ederek, onu çok zikrederek, gece ibadetlerine devam ederek kazandı.
Öyleyse diyebiliriz ki, Peygamber efendimiz, Âlemlerin Rabbinin “Habibim” hitabına ve bunca övgüsüne mazhar olmasının sırrı, onun kulluğuna teslim olup terbiyesini en güzel şekilde kabul etmesidir. Rabbi onu sevdikçe terbiye etmiş, terbiyeye teslim olup mekarimi ahlaka yüceldikçe sevmiştir.
Zaten Mevlamız, sevdiklerini tezkiye etmek ve en güzel kıvama erdirmek ister. Nitekim ayeti kerimede Rabbimiz, peygamberin ehli beytine de:
“Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sadece sizden kusurları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Buyurmuştur. (Ahzab; 33)
Allah, sevdiklerini terbiye eder
Demek ki Mevlamız, en sevdiklerini en fazla tezkiye ve terbiye etmek istemektedir. Bunu da Peygamber Efendimizin örnekliği üzerinden yapmak istemektedir. Ayeti kerime de Resulüne şöyle buyurur: “Ey Rasulüm de ki; “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Al-i İmran, 31)
Demek ki Allah’ı sevmenin tezahürü, onun sevdiği biri olmaya can atmak, onun sevgisini kazanmak için en sevdiğine benzemeye çalışmaktan ibarettir. Mevlamızın sevgi namına yapılacak başka türlü hareketlere değer vermediği malumdur. “Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez.” (Ali-İmran, 85)
Bu ayetten net bir şekilde anlayabileceğimiz gibi, Allah’a karşı sevgi tezahürü olarak, Peygamber Efendimizin gösterdiği yoldan başka bir yol edinmenin hiçbir geçerliliği yoktur.
Hem, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği apaçık bir gerçek vardır; “geçmiş milletlerden Allah sevgisi adı altında Allah’a itaati terk etmiş hiçbir millet yoktur ki, kalpleri dine karşı tamamen soğumuş ve kopmuş olmasın…
Mesela Hıristiyanlar, “varsın herkes Hıristiyan olsun da, namaz kılmasalar da olur, günah işleseler de olur. Biz onlara ‘Hz. İsa sizi kurtaracak’ diye teselli veririz.” Dediler. Ama sonuç ne oldu? Bu gün ateizm en çok Hıristiyanlar arasında yaygın…
Hayatlarına bir mana, bir gaye arayan, hakikate susamış ruhlar ise onlara hiçbir kural koymayan, vazife buyurmayan Hıristiyanlığı bırakıp başka dinler arıyorlar. Demek ki insanın Allah sevgisini tatmak ve tatmin olmak için Rabbine karşı itaat ve teslimiyetin ifadesi olan hüküm ve vazifelere ihtiyacı vardır.
Bir başka deyişle, ibadetlere ve hükümlere, Allah’ın hiç ihtiyacı olmamakla beraber bizim onlara ihtiyacımız vardır.
İtaatsiz bir sevgi, kudret ve azamet sahibi, “âlemlerin Rabbi” olan Allah’a ulaştıramaz bizi.
HATİCE KÜBRA ERGİN
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Yüce Yaradanımız Allah (c.c.)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur