Saat
Similar topics
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER
3 posters
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Peygamber Efendimiz (S.A.V.)
1 sayfadaki 1 sayfası
ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Rivayet edilir ki cennetten dünya topraklarına gönderildiğimiz o günlerde, Âdem ve Havva Mekke topraklarında birbirlerine kavuştular.
Kur’an’ın ifadesiyle bir müddet sonra “(Havva) Hafif bir yük yüklendi.”
Ve böylece, Âdem’le Havva’nın çocukları oldu.
Mekke toprak…
Âdem toprak...
Havva da aynı özdendi…
Bu yüzden Âdem ve Havva Mekke’den ayrılmayı hiç düşünmediler.
Zira onlar zaten Cennet Muhacirleri idi.
Aslında her insan özünde bir muhacir…
Belki de bundan, Âdem’in çocukları, rivayete göre yeryüzüne dağılmak ve başka yerleri de tanımak için babalarından izin istediler…
“Gidin!” demiş baba. “Ama söz verin, yılda bir kez bu toprakları ziyaret için geri geleceksiniz.”
“ Söz!” demiş ve ayrılmışlar.
İşte insanlığın Mekke sevdası o gün başlamış.
Binlerce yıl Zilhicce’de ‘baba’sına ve ‘vatan’ına gidemeyen her ‘evlat’, “Ben gidemedim bari ya Rabbi, dualarımı Arafat’a götür, oradakilerin duasına kat!” diye dua edip yalvarmış.
Gidemeyenler, neden gidemediklerini bilir ve bir süre sonra da mecburen bu durumu kabullenirmiş.
Oysa Âdem’in evlatları içinde öyleleri varmış ki, her türlü teknik ve maddi imkâna sahip olmalarına rağmen, önlerine dikilenler, onları bu topraklara, hele de İstanbul’a görünmez zincirlerle bağlamışlar.
Kâh ümmetin işleri demişler,
Kâh devlet-i ebed müddet!
Kâh devlet-i İslam’ın bekası için demişler,
Kâh fitneyi bertaraf için…
Velhasılı kelâm, bırakmamışlar onları…
Tarih onların adına “ Hâdimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn” Osmanlı sultanları demiş.
Karşılarına dikilenler, Allah’ın Kitabı’nı koymuşlar önlerine.
Elleri kolları bağlanmış.
Mekke sevdası, Medine aşkı, bir yumruk olmuş, takılı kalmış boğazlarına!
İçlerinde öyleleri varmış ki bu sevda, ölümlerine uzayan yolun başı olmuş.
Gencecik bir delikanlı imiş Sultan Osman, “İlle de Mekke’ye gideceğim, hacı olacağım.” diye tutturduğunda.
Karşısına dikilen de, Aziz Mahmut Hüdâi derler, Allah’ın bir has kulu imiş.
“Yerine adam göndermen caizdir ama kendin gidemezsin.” demiş.
Devlet demiş, ümmet demiş, ama on yedi yaşındaki gencecik yüreğe söz geçirememiş.
Okuyanlar bilir, sevdasının sonu ölümle bitmiş.
Şimdi bu fakir size nasıl anlatsın; Fahrettin Paşa’nın “Vallahi seni asla terk etmem ya Resûlallah!” dedikten sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sultan’ın Medine’yi terk etmesine dair emir ve ricasını aldığı andaki halini?
Nasıl anlatsın dünya tarihinin en uzun süren seferlerinden birini gerçekleştirip Mısır’a gittiği halde yanı başındaki Mekke’ye, Medine’ye gidememesinin Yavuz’a verdiği acıyı?
“ Ben bu toprakların hâkimi değil ancak hadimi-hizmetçisiyim.” dedikten sonra, aslında son derece sade ve mütevazı giyinmesine rağmen, kavuğuna sorguç takan ilk hükümdar olmasındaki sırrı…
Süpürge biçiminde yaptırdığı o sorguçlarla, “ hayatındaki en büyük anlamın” Mekke ve Medine hizmetçiliği olduğunu ifade ettiğini…
Bu toprakların hâkimi değil hizmetçisi olduğumuzu laf olsun beri gelsin diye söylemediğimizi; bu yüzden 19. asrın sonuna kadar Mekke - Medine’nin kale ve burçlarına Osmanlı hâkimiyetini sembolize eden bayrak ve sancakların asılmadığını…
Mekke ve Medine idarecilerine sırf bu yüzden ‘vali’ sıfatı verilmediğini, onlara Medine veya Mekke Muhafızı dendiğini...
Bütün topraklarımızda hutbeler Osmanlı padişahı adına okutturulurken, sadece Mekke ve Medine’deki hutbelerde hem Osmanlı hükümdarı, hem Mekke emiri, hem de Medine naibinin isimlerinin zikredildiğini…
Nasıl anlatsın surre alaylarını, Mekke-Medine fukaralarını?
Gönderdiğimiz surrelerdeki para, eşya ve zahireleri dağıtırken, dağıtacağımız şeyleri ola ki seyyid veya şeriftir diye Mekke veya Medine halkına taşıtmadığımızı, surre ile gelenleri kendi gençlerimize yüklediğimizi...
İstanbul’u ve diğer İslâm şehirlerini, Mekke-Medine’nin yanı başına getirmek için yapılan Hicaz demiryolunu…
Ta Kanuni devrinden itibaren bu iki şehrin avarız, öşür, tekalif-i örfiyye gibi vergilerden ve askerlikten muaf tutulduklarını…
Zor zamanlarımızda bütün topraklarımızdaki halkımıza ek vergiler konulurken, bu şehirlere konmadığı gibi, bin bir sıkıntı içinde ödenen bu vergilerin bir kısmının öncelikle Haremeyn’e gönderildiğini...
Resûlullah (sas) ve komşuları gürültüden rahatsız olmasın diye Hicaz demiryolunun şehrin 1 km dışında bitirildiğini...
Vasiyetlerinde, miraslarını Mekke-Medine fukarasına bırakan hükümdarları...
Hasta yatağındayken, Medine’den gelen tezkireyi ayağa kalkıp, abdestli bir şekilde dinleyen Osmanlı padişahlarını...
Ömrü boyunca edindiği 5404 adet nadide el yazma eserini Medine’ye gönderen Şeyhu’l İslâmları...
Medine’den gelen postaları “Bunlarda peygamber şehrinin tozu var.” diye öpüp koklayan sonra açıp okuyan Abdülazizleri...
Kendisine “Çaker-i Fahri Resûl” (Resûlullah’ın kölesi) diyen Abdülmecit’i...
“ Ne diliyorlarsa derhal yapınız!” dedikten sonra, Medine halkının gönderdiği dilekçeyi okutturan, ama bunu kulakları şereflensin diye yaptıran hükümdarları...
“Dü-âlemde kıl istishâb hân-ı Mahmûd-i adlîyi, Senindir evvel ve âhirde devlet yâ Resûlallah!” (İki âlemde de beni yanına al, evvelde de devlet Senindi, ahirde de Senindir.) diyen Sultan Mahmutları...
Resûlullah (sas)’ın alnının değdiği yere değil, ayağının değdiği yere alnımız değsin diye, sırf bu yüzden, Mescid-i Nebevî’nin mihrabını daraltan muhteşem Kanunîleri…
Velhasılı kelâm ne bu sevgi biter, ne de bu cümleler…
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Aslında muhabbet bereket demekmiş meğer…
Yıllardır çözememiştim, Osmanlı hükümdar ve valide sultanlarının neden Ravza’ya ısrarla şamdan gönderdiklerini...
Vakit hicret vakti…
Kubâ’dan Medine’ye gelmiş O gül yüzlü.
Ensar-muhacir-Nebî el ele bir mescid inşa etmişler ilk olarak.
Sonra o mescidi kuru hurma dalları ile aydınlatmışlar ihtiyaç olduğunda.
Aradan yıllar geçmiş.
Tam dokuz yıl sonra Medine’ye Filistin’den bir papaz çıkagelmiş.
Adı, Temim ed-Dari imiş.
Bir zaman sonra Müslüman olmuş.
Mescidin kuru hurma dalları ile aydınlatıldığını görünce, Şam’dan getirdiği birkaç zeytinyağı kandilini mescide asmış.
Bir akşam vaktiymiş.
Resûlullah (sas) mescide gelince gül yüzünde güller açmış:
“ Mademki sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da seni nurlandırsın.”[1] demiş.
Yani bu kandillerle Mescid-i Nebevî’yi aydınlatmak, Resûlullah duasına mazhar olabilme ümidinin hal diline yansıması imiş.
Acaba bundan mıydı Sultan Bayazıt-ı Veli’nin, elinin emeği ile kazandığı parayı Ravza’nın kandillerine yağ alınsın diye göndermesi?
Borcumuzun boyumuzu aştığı dönemde Peygamber mescidini ilk defa elektrikle aydınlatan II. Abdulhamid, bu duadan nasibini almamış olabilir mi?
“ el Meded ey Maden-i Nur-ı Hûdâ” demişti Yavuz.
Sen tam 492 yıl önce çağırmıştın onu ya Resûlallah:
“ Haremeyn’in hizmeti Selim’e verilmiştir. Durmasın gelsin!” demiştin.
O da: “ Emrin olur ya Resûlallah!” demişti.
Şimdi biz şairin ifadesi ile diyoruz ki:
Gelmemiş Türkçe’de Lebid, Hassan’ın,
Yok bizde ne Bürde, ne Muallaka.
Yolunda baş veren Al-i Osman’ın,
Lâl ile yazdığı tarihten başka.
Yapamaz Ertuğrul evladı Sensiz,
Can verir cânânı veremez Türkler.
EBEDÎ HÂDİMU’L HAREMEYNİNİZ,
ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER.
[1] İbn Sa’d
Oya Kaycıoğlu
Siyeri-Nebi Dergisi Mart 2010
Rivayet edilir ki cennetten dünya topraklarına gönderildiğimiz o günlerde, Âdem ve Havva Mekke topraklarında birbirlerine kavuştular.
Kur’an’ın ifadesiyle bir müddet sonra “(Havva) Hafif bir yük yüklendi.”
Ve böylece, Âdem’le Havva’nın çocukları oldu.
Mekke toprak…
Âdem toprak...
Havva da aynı özdendi…
Bu yüzden Âdem ve Havva Mekke’den ayrılmayı hiç düşünmediler.
Zira onlar zaten Cennet Muhacirleri idi.
Aslında her insan özünde bir muhacir…
Belki de bundan, Âdem’in çocukları, rivayete göre yeryüzüne dağılmak ve başka yerleri de tanımak için babalarından izin istediler…
“Gidin!” demiş baba. “Ama söz verin, yılda bir kez bu toprakları ziyaret için geri geleceksiniz.”
“ Söz!” demiş ve ayrılmışlar.
İşte insanlığın Mekke sevdası o gün başlamış.
Binlerce yıl Zilhicce’de ‘baba’sına ve ‘vatan’ına gidemeyen her ‘evlat’, “Ben gidemedim bari ya Rabbi, dualarımı Arafat’a götür, oradakilerin duasına kat!” diye dua edip yalvarmış.
Gidemeyenler, neden gidemediklerini bilir ve bir süre sonra da mecburen bu durumu kabullenirmiş.
Oysa Âdem’in evlatları içinde öyleleri varmış ki, her türlü teknik ve maddi imkâna sahip olmalarına rağmen, önlerine dikilenler, onları bu topraklara, hele de İstanbul’a görünmez zincirlerle bağlamışlar.
Kâh ümmetin işleri demişler,
Kâh devlet-i ebed müddet!
Kâh devlet-i İslam’ın bekası için demişler,
Kâh fitneyi bertaraf için…
Velhasılı kelâm, bırakmamışlar onları…
Tarih onların adına “ Hâdimü’l Haremeyni’ş Şerifeyn” Osmanlı sultanları demiş.
Karşılarına dikilenler, Allah’ın Kitabı’nı koymuşlar önlerine.
Elleri kolları bağlanmış.
Mekke sevdası, Medine aşkı, bir yumruk olmuş, takılı kalmış boğazlarına!
İçlerinde öyleleri varmış ki bu sevda, ölümlerine uzayan yolun başı olmuş.
Gencecik bir delikanlı imiş Sultan Osman, “İlle de Mekke’ye gideceğim, hacı olacağım.” diye tutturduğunda.
Karşısına dikilen de, Aziz Mahmut Hüdâi derler, Allah’ın bir has kulu imiş.
“Yerine adam göndermen caizdir ama kendin gidemezsin.” demiş.
Devlet demiş, ümmet demiş, ama on yedi yaşındaki gencecik yüreğe söz geçirememiş.
Okuyanlar bilir, sevdasının sonu ölümle bitmiş.
Şimdi bu fakir size nasıl anlatsın; Fahrettin Paşa’nın “Vallahi seni asla terk etmem ya Resûlallah!” dedikten sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sultan’ın Medine’yi terk etmesine dair emir ve ricasını aldığı andaki halini?
Nasıl anlatsın dünya tarihinin en uzun süren seferlerinden birini gerçekleştirip Mısır’a gittiği halde yanı başındaki Mekke’ye, Medine’ye gidememesinin Yavuz’a verdiği acıyı?
“ Ben bu toprakların hâkimi değil ancak hadimi-hizmetçisiyim.” dedikten sonra, aslında son derece sade ve mütevazı giyinmesine rağmen, kavuğuna sorguç takan ilk hükümdar olmasındaki sırrı…
Süpürge biçiminde yaptırdığı o sorguçlarla, “ hayatındaki en büyük anlamın” Mekke ve Medine hizmetçiliği olduğunu ifade ettiğini…
Bu toprakların hâkimi değil hizmetçisi olduğumuzu laf olsun beri gelsin diye söylemediğimizi; bu yüzden 19. asrın sonuna kadar Mekke - Medine’nin kale ve burçlarına Osmanlı hâkimiyetini sembolize eden bayrak ve sancakların asılmadığını…
Mekke ve Medine idarecilerine sırf bu yüzden ‘vali’ sıfatı verilmediğini, onlara Medine veya Mekke Muhafızı dendiğini...
Bütün topraklarımızda hutbeler Osmanlı padişahı adına okutturulurken, sadece Mekke ve Medine’deki hutbelerde hem Osmanlı hükümdarı, hem Mekke emiri, hem de Medine naibinin isimlerinin zikredildiğini…
Nasıl anlatsın surre alaylarını, Mekke-Medine fukaralarını?
Gönderdiğimiz surrelerdeki para, eşya ve zahireleri dağıtırken, dağıtacağımız şeyleri ola ki seyyid veya şeriftir diye Mekke veya Medine halkına taşıtmadığımızı, surre ile gelenleri kendi gençlerimize yüklediğimizi...
İstanbul’u ve diğer İslâm şehirlerini, Mekke-Medine’nin yanı başına getirmek için yapılan Hicaz demiryolunu…
Ta Kanuni devrinden itibaren bu iki şehrin avarız, öşür, tekalif-i örfiyye gibi vergilerden ve askerlikten muaf tutulduklarını…
Zor zamanlarımızda bütün topraklarımızdaki halkımıza ek vergiler konulurken, bu şehirlere konmadığı gibi, bin bir sıkıntı içinde ödenen bu vergilerin bir kısmının öncelikle Haremeyn’e gönderildiğini...
Resûlullah (sas) ve komşuları gürültüden rahatsız olmasın diye Hicaz demiryolunun şehrin 1 km dışında bitirildiğini...
Vasiyetlerinde, miraslarını Mekke-Medine fukarasına bırakan hükümdarları...
Hasta yatağındayken, Medine’den gelen tezkireyi ayağa kalkıp, abdestli bir şekilde dinleyen Osmanlı padişahlarını...
Ömrü boyunca edindiği 5404 adet nadide el yazma eserini Medine’ye gönderen Şeyhu’l İslâmları...
Medine’den gelen postaları “Bunlarda peygamber şehrinin tozu var.” diye öpüp koklayan sonra açıp okuyan Abdülazizleri...
Kendisine “Çaker-i Fahri Resûl” (Resûlullah’ın kölesi) diyen Abdülmecit’i...
“ Ne diliyorlarsa derhal yapınız!” dedikten sonra, Medine halkının gönderdiği dilekçeyi okutturan, ama bunu kulakları şereflensin diye yaptıran hükümdarları...
“Dü-âlemde kıl istishâb hân-ı Mahmûd-i adlîyi, Senindir evvel ve âhirde devlet yâ Resûlallah!” (İki âlemde de beni yanına al, evvelde de devlet Senindi, ahirde de Senindir.) diyen Sultan Mahmutları...
Resûlullah (sas)’ın alnının değdiği yere değil, ayağının değdiği yere alnımız değsin diye, sırf bu yüzden, Mescid-i Nebevî’nin mihrabını daraltan muhteşem Kanunîleri…
Velhasılı kelâm ne bu sevgi biter, ne de bu cümleler…
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Aslında muhabbet bereket demekmiş meğer…
Yıllardır çözememiştim, Osmanlı hükümdar ve valide sultanlarının neden Ravza’ya ısrarla şamdan gönderdiklerini...
Vakit hicret vakti…
Kubâ’dan Medine’ye gelmiş O gül yüzlü.
Ensar-muhacir-Nebî el ele bir mescid inşa etmişler ilk olarak.
Sonra o mescidi kuru hurma dalları ile aydınlatmışlar ihtiyaç olduğunda.
Aradan yıllar geçmiş.
Tam dokuz yıl sonra Medine’ye Filistin’den bir papaz çıkagelmiş.
Adı, Temim ed-Dari imiş.
Bir zaman sonra Müslüman olmuş.
Mescidin kuru hurma dalları ile aydınlatıldığını görünce, Şam’dan getirdiği birkaç zeytinyağı kandilini mescide asmış.
Bir akşam vaktiymiş.
Resûlullah (sas) mescide gelince gül yüzünde güller açmış:
“ Mademki sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da seni nurlandırsın.”[1] demiş.
Yani bu kandillerle Mescid-i Nebevî’yi aydınlatmak, Resûlullah duasına mazhar olabilme ümidinin hal diline yansıması imiş.
Acaba bundan mıydı Sultan Bayazıt-ı Veli’nin, elinin emeği ile kazandığı parayı Ravza’nın kandillerine yağ alınsın diye göndermesi?
Borcumuzun boyumuzu aştığı dönemde Peygamber mescidini ilk defa elektrikle aydınlatan II. Abdulhamid, bu duadan nasibini almamış olabilir mi?
“ el Meded ey Maden-i Nur-ı Hûdâ” demişti Yavuz.
Sen tam 492 yıl önce çağırmıştın onu ya Resûlallah:
“ Haremeyn’in hizmeti Selim’e verilmiştir. Durmasın gelsin!” demiştin.
O da: “ Emrin olur ya Resûlallah!” demişti.
Şimdi biz şairin ifadesi ile diyoruz ki:
Gelmemiş Türkçe’de Lebid, Hassan’ın,
Yok bizde ne Bürde, ne Muallaka.
Yolunda baş veren Al-i Osman’ın,
Lâl ile yazdığı tarihten başka.
Yapamaz Ertuğrul evladı Sensiz,
Can verir cânânı veremez Türkler.
EBEDÎ HÂDİMU’L HAREMEYNİNİZ,
ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER.
[1] İbn Sa’d
Oya Kaycıoğlu
Siyeri-Nebi Dergisi Mart 2010
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
Geri: ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER
Can verir cânânı veremez Türkler.
EBEDÎ HÂDİMU’L HAREMEYNİNİZ,
ÖLSEK DE RAVZA’NI RUHUMUZ BEKLER.
yağmurcum çok beğendim emeğine yüreğine sağlık
ZÜMRÜT- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 1882
Puanı : 1360
Teşekkür : 73
Kayıt tarihi : 29/09/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Peygamber Efendimiz (S.A.V.)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur