Saat
Similar topics
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Zikir Yapmamak, Harpten Kaçmak Gibidir.
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Zikir Yapmamak, Harpten Kaçmak Gibidir.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Elbette hepsi huzurumuza getirileceklerdir." (Yasin; 32)
Bu ayet-i kerime, kıyametin kopmasının ve dünyaya dönüşün mümkün olmamasının ardından, herkesin mahşerde toplanacağını beyan etmektedir.
Gerçekten, öldükten sonra tekrar dirilme, mahşerde toplanma, hesap ve bunun sonucuna göre muamele olmasaydı, ölüm, insan için bir rahatlık olurdu. Lakin, herkes yeniden diriltilecek ve hesaba çekilecektir.
Bu hesap sonucunda, Allah'a kulluk edenler iltifata mahzar olurken, Allah'a kulluk etmeyenler, kâfirler ve münafıklar horlanacaktır. Bugün pişmanlık duymayan kullar için orası pişmanlık duyulacak yerdir.
Allah’ın Gazabı
Kıyamet ve mahşer günü hesap sorma günüdür. İnsanları yaratan ve onları dünya hayatında imtihana tabi tutan Allah-u Zülcelal, o gün onlardan hesap sorar.
Nitekim Allah-u Zülcelal, ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Yemin olsun, biz kendilerine Peygamber gönderdiğimiz milletlerden de, onlara gönderdiğimiz Peygamberlerden de hesap soracağız. Biz bunların yaptıklarını tam bir bilgi ile onlara anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değildik. O gün amelleri tartmak gerçektir. Kimin iyi amelleri ağır gelirse o iflah olur. Kimin iyi amelleri hafif gelirse, ayetlerimize karşı işledikleri zulümden dolayı nefislerini hüsrana bırakmıştır." (A'raf; 6-7)
Hz. Peygamber (sav) sellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Siz Rabb'inizin huzuruna vardığınızda, tercüman olmaksızın size soru soracak, siz de O'na cevap vereceksiniz." (Tirmizi)
Kıyamet gününde, ister hayır, ister şer, bütün amellerimizden hesaba çekileceğiz. O günde, ameli kötü olanlar için ayet-i kerimede buyrulduğu gibi: "Yazıklar olsun o kullara..." (Yasin; 30) denilecektir.
Kalpler Çarpmaya, Vücutlar Titremeye Başlayacak
İnsanın başına nasıl bir dert bir musibet geldiğinde: "Ah! Çok kederliyim!" dediği gibi, kıyamet gününde de kafir ve münafıklar, hasret ve keder içinde böyle diyeceklerdir. Evet, o gün öyle bir gündür ki, nice büyük Peygamberler bile, hayret içinde olduğu için kendi nefislerinin kurtuluşu için "nefsi, nefsi" (ben ne yapacağım!) diyecektir.
Melekler halka dönecek, teker teker bütün insanları çağırararak; "Ey falan oğlu falan, hesaba gel!" diyecekler. İşte o anda kalpler çarpmaya ve vücutlar titremeye başlayacak, akıllar yerinden oynayacak, hatta bazıları hesaba çekilmeden cehenneme girmeyi tercih edecekler.
‘Keşke bu çirkin amellerimizle Allah-u Zülcelal'in huzuruna çıkmadan ve rezil olmadan, doğrudan cehenneme gitsek’ diyeceklerdir. İşte, bu dehşetli gün gelmeden evvel, ona hazırlanmamız lazımdır.
İnsan, sonbaharda toprağa buğday atarsa, baharda orada ne biter? Buğday biter. Çiçek ekerse, çiçek çıkar. Toprağa diken tohumu atarsa, ondan diken çıkar. İnsan dünyada ne tohum ekerse, kıyamet gününde onu biçecektir.
Bu dünyada insanın kalbindeki, içindeki, ruhundaki şey görülmez, tam hakikatiyle meydana çıkmasa da zahiri âzâlar üzerinde belli olur. Fakat kıyamet gününde, tam hakikatiyle ortaya çıkacaktır.
İnsan son baharda ne tohum atarsa, baharda onu elde eder. Tohum atmayan kimseler, herkes harman zamanı buğdayını kaldırırken, tohum atmadığı için eli boş kalacaktır.
Dünyada ibadet, zikir yapmayan, Allah-u Zülcelal'in taatinde bulunmayan kimseler de sonbaharda tohum atmamış gibi olurlar. Dünyada sonbaharda tohum atmayanlar, arkadaşları buğdayını pirincini kaldırıp sevinirken, nasıl pişman olup 'keşke ben de tohum atsaydım, tembellik yapmasaydım' diyorlarsa; bunun gibi bu dünyada hayır, taat ve zikir tohumu atmazsak, kıyamet gününde pişman olacağız.
Yazın Buğday Toplamayan Kışın Aç Kalır
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri bazen şu hikayeyi anlatırdı: "Eski insanlar buğdayını biçtiği zaman, geride bazı taneler kalırdı. Fakir kadınlar ve erkekler de onu toplardı. O zamanlar dul bir kadın ve yetişmiş bir de kızı vardı. Buğdaylar biçildikten sonra o kadına: "Gidin geride kalan taneleri toplayın. Şimdi tam zamanıdır. Eğer toplamazsanız kış mevsiminde perişan olursunuz. Kızın da sana yardım etsin." dediler.
Bu sözler karşısında, kadın: "Biz toplayıp ne yapacağız? Zaten ben ihtiyarım yakında öleceğim. Kızım da yetişkin olduğu için onu evlendireceğim. Dolayısıyla o tanelere ihtiyacımız yoktur." dedi.
Kış geldiğinde ne ihtiyar kadın öldü, ne de nasibi olmadığı için kızı evlenebildi. Kış mevsimi geldi, hava soğudu, evde bir şeyleri olmadığı için perişan oldular. Kadın sokağa çıkıp; "Buğday toplama yeri neresidir? Bana gösterin ki biraz buğday toplayayım!" deyince, ona: "Bu zaman buğday toplama zamanı değildir, her tarafı kar kaplamıştır. Onun vakti yaz mevsimindeydi." dediler.
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri bu olayı anlattıktan sonra şöyle derdi: "İşte, bu dünyada daha vücudumuzda hayat varken, şimdi buğday toplama zamanı iken, hazırlığımızı yapalım. Kış mevsimi geldiği, kar diz boyu olduğu zaman, yani ölüpte kabre girdikten sonra pişman olacağız. Bana bir yol gösterin diyeceğiz. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak ve amel yapma vakti bulunmayacaktır."
Şimdi amel yapma zamanı iken, elimizden geldiğince bunu değerlendirelim. Şimdi elimizde fırsat vardır. Yoksa, fırsat kaçtıktan sonra, o ihtiyar kadın gibi perişan oluruz.
Allah-u Zülcelal kullarına karşı çok merhamet ve şefkat sahibidir. Fakat biz O'nun bu sabrına, keremine güvenip aldanıyoruz.
Allah Seninleyken, Sen Kiminleydin?
Bir gün Şeyh Ebu Hasan (r.aleyh), camide vaaz veriyordu. Evliyaullahtan Şibl-i Numani de caminin önünden geçerken onun vaaz ettiğini gördü.
O diyordu ki: "Kıyamet günü Allah-u Zülcelal insana şöyle soracaktır: "Sana ömür verdim, bu ömrü nerede sarf ettin? Bu gençliği, kuvveti sana verdim, nerede sarf ettin? Günah işleyerek mi, sevap isleyerek mi yoksa boş gezerek mi geçirdin? Sana mal verdim, bu malı nereden kazanıp nereye harcadın, ölümü duydun buna ne hazırlık yaptın?"
Şeyh Ebu Hasan'ın bu şekilde vaaz verdiğini duyan Şibli, ona şöyle dedi:"Ya Hasan! Allah'ın kullarını o kadar korkutma!" O: "Peki ne diyeyim ya Şibli?" deyince, dedi ki: "Sen onlara Allah seninle beraberken, sen kiminle beraberdin diye sor!"
Bakınız, ne büyük bir sorudur. Allah devamlı olarak seninle beraberken, sen kiminle beraberdin? Buna nasıl cevap vereceğiz? Ben dünyayla, kötü insanlarla, keyf ve sefayla beraberdim mi diyeceğiz?
Allah, kendi kudret ve azametiyle bizimle beraber olup bizden hiç ayrılmıyorken, bizim başkalarıyla beraber olmamız, ne kadar büyük bir haksızlıktır. Oysa cevabımızın ne olması gerekirdi?
"Ya Rabbi! Senin bu zayıf yaramaz kulun, senin kuvvetinle, seninle beraberdir." dememiz lazımdı. O bizimle beraberken, bizim dünyayla, günahla, kötü insanlarla beraber olmamız çok ayıptır. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Siz nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (Hadid; 4)
Onun için kendimizi hesap gününe hazırlayalım. Allah-u Zülcelal'in merhameti, keremi, bize sabretmesi, bizi mağrur ediyor. (Kendimi güven içinde görüyoruz.) Yoksa eğer cenneti, cehennemi, haşir meydanını, sırat köprüsü veya mizanı, bir an bize gösterseydi, aklımız hemen başımıza gelecekti. Ama bu bir imtihandır. Allah-u Zülcelal imtihanın bitmemesi için göstermiyor.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Sen Rabbinin kerim olmasıyla mı mağrur oluyorsun?" (İnfitar; 6)
Nasıl ashab-ı kiram, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile beraber olmaya muhtaç idiler. O, dinlerini muhafaza etmek için onlara bir delil idiyse, bunun gibi zamanımıza gelinceye kadar da sadat-ı kiram da bizim için delildirler.
Mevlana Halid-i Bağdadi (ks) bir nasihatlarında şöyle buyurmuştur: "En mühim vasiyetim şudur ki; ölümü, ahiret hallerini ve nimetlerin hakiki sahibini unutmayınız. Elden geldiği kadar Peygamberlerin Efendisi sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız.
Allah Dostları İle Olmak Muhabbetullah’a Vesiledir
Evliyanın kalpleri, ilahi nurların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Allah-u Zülcelal de hoşnuttur. Onların kalplerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur. Allah dostlarının hikmetli sözlerini ilaç gibi bilmelidir.
Bizim yolumuz, İslam dinine ittiba yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Bütün gayretle sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, ehl-i sünnet alimlerinin bildirdikleri doğru itikad üzere olmalarına uğraşmalıdır.
Yine, Allah-u Zülcelal’in rızasını ve muhabbetini kazanmak uğruna, İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allah-u Zülcelal'in beğendiği, Resulullah'ın sevdiği ve büyük Evliyanın özendiği bir ahlaktır.
Allah-u Zülcelal, devamlı bizimle beraberdir. Her ne kadar, biz O'ndan gafil olsak da, yine de O bizi, rızasını ararken görsün. Dini sohbetlere giderken, Allah'ın rızasının yolunu bilmek için kitap okurken, Allah bizi rızasını ararken görecektir.
İmanın icapları vardır. İman Allah'a, Peygamber'e, kıyamet gününe, haşre, sırata, cennet ve cehenneme inanmaktır. İmanımızla bunları tasdik ediyoruz. İmanın şartlarına inanıyorsak, bunların icaplarını yerine getirmeliyiz.
Zikir Yapmamak, Harpten Kaçmak Gibidir
Biz Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ümmetindeniz. Biz de, az da olsa Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat edip, aynı şekilde hareket etmeliyiz. Sahabe-i Kiram, açlık ve susuzluk içinde, bir hurma ile yetinerek harp yapıyorlardı. Peki, biz niçin: "Zikrimi yapamıyorum, nefsim şöyle etmiyor, böyle etmiyor!" diyoruz. Bu son derece yanlış bir şeydir. Kaldı ki zamanımızda kılıçla harp da yoktur.
Namaz kılmak, namaz kılmak için cemaate gitmek, imsaktan önce teheccüde kalmak, işte bunların hepsi (manevi) harptir. Bunları yapmadığımız zaman, benim kanaatimce, harpten kaçıyoruz demektir. Bunları yapmayan kimse, harp olduğu zaman da kaçacak demektir.
Allah-u Zülcelal bir insana muhabbet veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Halbuki kendisini Allah'a verdiği için, Allah da ona muhabbet vermiştir.
Bundan başka, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor.
Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mutabaatına bağlanmıştır. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adi bir şeyimizi arıyoruz da, neden kaybolan muhabbetimizi aramıyoruz?!..
Hâlbuki insan, o muhabbetle Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanarak, cennete girip cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki, kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa, Allah-u Zülcelal'in muhabbetini daha ziyade araması lazımdır. O muhabbetin tekrar bulunması da, yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber (sav)e mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.
Peki, insan, muhabbetinin doğru veya yanlış olduğunu nasıl bilebilir? Biz Allah-u Zülcelal'i ne kadar seversek, Allah-u Zülcelal de bizi o kadar sever. İnsan, herhangi bir yerde Allah-u Zülcelal'in ibadetinden, zikrinden ve hizmetinden bahsederse, onun muhabbetini kazanmış, Allah'a yönelmiş demektir.
Fakat Allah-u Zülcelal'den değil de dünyadan bahsederse, her ne kadar: "Benim Allah'a muhabbetim vardır!" derse de, yalan söylemiş olur. Allah-u Zülcelal'in razı olduğu meclislerde oturmak, doğruluğun alametidir.
Daha açık olarak insan, muhabbetinin doğru olup olmadığını şöyle meydana çıkarabilir. Mesela, insanın günlük virdi vardır, diğer tarafta da nefsinin istekleri vardır. Bu ikisi karşı karşıyadır.
Eğer insan, virdini çekmeyi tercih ederse, onun Allah-u Zülcelal'e muhabbeti var demektir. Fakat insan, Allah'ın zikrini bırakıp nefsin isteklerine uyarsa, her ne kadar: "Ben Allah'ı seviyorum" derse de, bu doğru sayılmaz.
Hepimiz bunu derinlemesine düşünüp tecrübe edelim. İnsan Allah'ın zikriyle meşgul olduğu zaman, kalbi çok mutmain olup, dünyası da cennet gibi olur. Buna karşılık, insan Allah zikriyle meşgul olmayıp bütün dünyanın hükümdarı da olsa, o kimse felah bulamaz, rahat da edemez.
Şimdi biz buradayız. Fakat şu an, kabre doğru gittiğimizden haberimiz var mı? Allah-u Zülcelal, bu ömrü bizlere sayı ile vermiştir. Onun için ömrümüzü boşa sarf etmeyip, tefekkür etmemiz lazımdır.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)
MUHAMMED KONYEVİ
Bu ayet-i kerime, kıyametin kopmasının ve dünyaya dönüşün mümkün olmamasının ardından, herkesin mahşerde toplanacağını beyan etmektedir.
Gerçekten, öldükten sonra tekrar dirilme, mahşerde toplanma, hesap ve bunun sonucuna göre muamele olmasaydı, ölüm, insan için bir rahatlık olurdu. Lakin, herkes yeniden diriltilecek ve hesaba çekilecektir.
Bu hesap sonucunda, Allah'a kulluk edenler iltifata mahzar olurken, Allah'a kulluk etmeyenler, kâfirler ve münafıklar horlanacaktır. Bugün pişmanlık duymayan kullar için orası pişmanlık duyulacak yerdir.
Allah’ın Gazabı
Kıyamet ve mahşer günü hesap sorma günüdür. İnsanları yaratan ve onları dünya hayatında imtihana tabi tutan Allah-u Zülcelal, o gün onlardan hesap sorar.
Nitekim Allah-u Zülcelal, ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Yemin olsun, biz kendilerine Peygamber gönderdiğimiz milletlerden de, onlara gönderdiğimiz Peygamberlerden de hesap soracağız. Biz bunların yaptıklarını tam bir bilgi ile onlara anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değildik. O gün amelleri tartmak gerçektir. Kimin iyi amelleri ağır gelirse o iflah olur. Kimin iyi amelleri hafif gelirse, ayetlerimize karşı işledikleri zulümden dolayı nefislerini hüsrana bırakmıştır." (A'raf; 6-7)
Hz. Peygamber (sav) sellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Siz Rabb'inizin huzuruna vardığınızda, tercüman olmaksızın size soru soracak, siz de O'na cevap vereceksiniz." (Tirmizi)
Kıyamet gününde, ister hayır, ister şer, bütün amellerimizden hesaba çekileceğiz. O günde, ameli kötü olanlar için ayet-i kerimede buyrulduğu gibi: "Yazıklar olsun o kullara..." (Yasin; 30) denilecektir.
Kalpler Çarpmaya, Vücutlar Titremeye Başlayacak
İnsanın başına nasıl bir dert bir musibet geldiğinde: "Ah! Çok kederliyim!" dediği gibi, kıyamet gününde de kafir ve münafıklar, hasret ve keder içinde böyle diyeceklerdir. Evet, o gün öyle bir gündür ki, nice büyük Peygamberler bile, hayret içinde olduğu için kendi nefislerinin kurtuluşu için "nefsi, nefsi" (ben ne yapacağım!) diyecektir.
Melekler halka dönecek, teker teker bütün insanları çağırararak; "Ey falan oğlu falan, hesaba gel!" diyecekler. İşte o anda kalpler çarpmaya ve vücutlar titremeye başlayacak, akıllar yerinden oynayacak, hatta bazıları hesaba çekilmeden cehenneme girmeyi tercih edecekler.
‘Keşke bu çirkin amellerimizle Allah-u Zülcelal'in huzuruna çıkmadan ve rezil olmadan, doğrudan cehenneme gitsek’ diyeceklerdir. İşte, bu dehşetli gün gelmeden evvel, ona hazırlanmamız lazımdır.
İnsan, sonbaharda toprağa buğday atarsa, baharda orada ne biter? Buğday biter. Çiçek ekerse, çiçek çıkar. Toprağa diken tohumu atarsa, ondan diken çıkar. İnsan dünyada ne tohum ekerse, kıyamet gününde onu biçecektir.
Bu dünyada insanın kalbindeki, içindeki, ruhundaki şey görülmez, tam hakikatiyle meydana çıkmasa da zahiri âzâlar üzerinde belli olur. Fakat kıyamet gününde, tam hakikatiyle ortaya çıkacaktır.
İnsan son baharda ne tohum atarsa, baharda onu elde eder. Tohum atmayan kimseler, herkes harman zamanı buğdayını kaldırırken, tohum atmadığı için eli boş kalacaktır.
Dünyada ibadet, zikir yapmayan, Allah-u Zülcelal'in taatinde bulunmayan kimseler de sonbaharda tohum atmamış gibi olurlar. Dünyada sonbaharda tohum atmayanlar, arkadaşları buğdayını pirincini kaldırıp sevinirken, nasıl pişman olup 'keşke ben de tohum atsaydım, tembellik yapmasaydım' diyorlarsa; bunun gibi bu dünyada hayır, taat ve zikir tohumu atmazsak, kıyamet gününde pişman olacağız.
Yazın Buğday Toplamayan Kışın Aç Kalır
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri bazen şu hikayeyi anlatırdı: "Eski insanlar buğdayını biçtiği zaman, geride bazı taneler kalırdı. Fakir kadınlar ve erkekler de onu toplardı. O zamanlar dul bir kadın ve yetişmiş bir de kızı vardı. Buğdaylar biçildikten sonra o kadına: "Gidin geride kalan taneleri toplayın. Şimdi tam zamanıdır. Eğer toplamazsanız kış mevsiminde perişan olursunuz. Kızın da sana yardım etsin." dediler.
Bu sözler karşısında, kadın: "Biz toplayıp ne yapacağız? Zaten ben ihtiyarım yakında öleceğim. Kızım da yetişkin olduğu için onu evlendireceğim. Dolayısıyla o tanelere ihtiyacımız yoktur." dedi.
Kış geldiğinde ne ihtiyar kadın öldü, ne de nasibi olmadığı için kızı evlenebildi. Kış mevsimi geldi, hava soğudu, evde bir şeyleri olmadığı için perişan oldular. Kadın sokağa çıkıp; "Buğday toplama yeri neresidir? Bana gösterin ki biraz buğday toplayayım!" deyince, ona: "Bu zaman buğday toplama zamanı değildir, her tarafı kar kaplamıştır. Onun vakti yaz mevsimindeydi." dediler.
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri bu olayı anlattıktan sonra şöyle derdi: "İşte, bu dünyada daha vücudumuzda hayat varken, şimdi buğday toplama zamanı iken, hazırlığımızı yapalım. Kış mevsimi geldiği, kar diz boyu olduğu zaman, yani ölüpte kabre girdikten sonra pişman olacağız. Bana bir yol gösterin diyeceğiz. Ama o zaman iş işten geçmiş olacak ve amel yapma vakti bulunmayacaktır."
Şimdi amel yapma zamanı iken, elimizden geldiğince bunu değerlendirelim. Şimdi elimizde fırsat vardır. Yoksa, fırsat kaçtıktan sonra, o ihtiyar kadın gibi perişan oluruz.
Allah-u Zülcelal kullarına karşı çok merhamet ve şefkat sahibidir. Fakat biz O'nun bu sabrına, keremine güvenip aldanıyoruz.
Allah Seninleyken, Sen Kiminleydin?
Bir gün Şeyh Ebu Hasan (r.aleyh), camide vaaz veriyordu. Evliyaullahtan Şibl-i Numani de caminin önünden geçerken onun vaaz ettiğini gördü.
O diyordu ki: "Kıyamet günü Allah-u Zülcelal insana şöyle soracaktır: "Sana ömür verdim, bu ömrü nerede sarf ettin? Bu gençliği, kuvveti sana verdim, nerede sarf ettin? Günah işleyerek mi, sevap isleyerek mi yoksa boş gezerek mi geçirdin? Sana mal verdim, bu malı nereden kazanıp nereye harcadın, ölümü duydun buna ne hazırlık yaptın?"
Şeyh Ebu Hasan'ın bu şekilde vaaz verdiğini duyan Şibli, ona şöyle dedi:"Ya Hasan! Allah'ın kullarını o kadar korkutma!" O: "Peki ne diyeyim ya Şibli?" deyince, dedi ki: "Sen onlara Allah seninle beraberken, sen kiminle beraberdin diye sor!"
Bakınız, ne büyük bir sorudur. Allah devamlı olarak seninle beraberken, sen kiminle beraberdin? Buna nasıl cevap vereceğiz? Ben dünyayla, kötü insanlarla, keyf ve sefayla beraberdim mi diyeceğiz?
Allah, kendi kudret ve azametiyle bizimle beraber olup bizden hiç ayrılmıyorken, bizim başkalarıyla beraber olmamız, ne kadar büyük bir haksızlıktır. Oysa cevabımızın ne olması gerekirdi?
"Ya Rabbi! Senin bu zayıf yaramaz kulun, senin kuvvetinle, seninle beraberdir." dememiz lazımdı. O bizimle beraberken, bizim dünyayla, günahla, kötü insanlarla beraber olmamız çok ayıptır. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Siz nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir." (Hadid; 4)
Onun için kendimizi hesap gününe hazırlayalım. Allah-u Zülcelal'in merhameti, keremi, bize sabretmesi, bizi mağrur ediyor. (Kendimi güven içinde görüyoruz.) Yoksa eğer cenneti, cehennemi, haşir meydanını, sırat köprüsü veya mizanı, bir an bize gösterseydi, aklımız hemen başımıza gelecekti. Ama bu bir imtihandır. Allah-u Zülcelal imtihanın bitmemesi için göstermiyor.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Sen Rabbinin kerim olmasıyla mı mağrur oluyorsun?" (İnfitar; 6)
Nasıl ashab-ı kiram, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ile beraber olmaya muhtaç idiler. O, dinlerini muhafaza etmek için onlara bir delil idiyse, bunun gibi zamanımıza gelinceye kadar da sadat-ı kiram da bizim için delildirler.
Mevlana Halid-i Bağdadi (ks) bir nasihatlarında şöyle buyurmuştur: "En mühim vasiyetim şudur ki; ölümü, ahiret hallerini ve nimetlerin hakiki sahibini unutmayınız. Elden geldiği kadar Peygamberlerin Efendisi sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız.
Allah Dostları İle Olmak Muhabbetullah’a Vesiledir
Evliyanın kalpleri, ilahi nurların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Allah-u Zülcelal de hoşnuttur. Onların kalplerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur. Allah dostlarının hikmetli sözlerini ilaç gibi bilmelidir.
Bizim yolumuz, İslam dinine ittiba yoludur. Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır. Bütün gayretle sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, ehl-i sünnet alimlerinin bildirdikleri doğru itikad üzere olmalarına uğraşmalıdır.
Yine, Allah-u Zülcelal’in rızasını ve muhabbetini kazanmak uğruna, İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allah-u Zülcelal'in beğendiği, Resulullah'ın sevdiği ve büyük Evliyanın özendiği bir ahlaktır.
Allah-u Zülcelal, devamlı bizimle beraberdir. Her ne kadar, biz O'ndan gafil olsak da, yine de O bizi, rızasını ararken görsün. Dini sohbetlere giderken, Allah'ın rızasının yolunu bilmek için kitap okurken, Allah bizi rızasını ararken görecektir.
İmanın icapları vardır. İman Allah'a, Peygamber'e, kıyamet gününe, haşre, sırata, cennet ve cehenneme inanmaktır. İmanımızla bunları tasdik ediyoruz. İmanın şartlarına inanıyorsak, bunların icaplarını yerine getirmeliyiz.
Zikir Yapmamak, Harpten Kaçmak Gibidir
Biz Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ümmetindeniz. Biz de, az da olsa Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat edip, aynı şekilde hareket etmeliyiz. Sahabe-i Kiram, açlık ve susuzluk içinde, bir hurma ile yetinerek harp yapıyorlardı. Peki, biz niçin: "Zikrimi yapamıyorum, nefsim şöyle etmiyor, böyle etmiyor!" diyoruz. Bu son derece yanlış bir şeydir. Kaldı ki zamanımızda kılıçla harp da yoktur.
Namaz kılmak, namaz kılmak için cemaate gitmek, imsaktan önce teheccüde kalmak, işte bunların hepsi (manevi) harptir. Bunları yapmadığımız zaman, benim kanaatimce, harpten kaçıyoruz demektir. Bunları yapmayan kimse, harp olduğu zaman da kaçacak demektir.
Allah-u Zülcelal bir insana muhabbet veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Halbuki kendisini Allah'a verdiği için, Allah da ona muhabbet vermiştir.
Bundan başka, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor.
Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin mutabaatına bağlanmıştır. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adi bir şeyimizi arıyoruz da, neden kaybolan muhabbetimizi aramıyoruz?!..
Hâlbuki insan, o muhabbetle Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanarak, cennete girip cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki, kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa, Allah-u Zülcelal'in muhabbetini daha ziyade araması lazımdır. O muhabbetin tekrar bulunması da, yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber (sav)e mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.
Peki, insan, muhabbetinin doğru veya yanlış olduğunu nasıl bilebilir? Biz Allah-u Zülcelal'i ne kadar seversek, Allah-u Zülcelal de bizi o kadar sever. İnsan, herhangi bir yerde Allah-u Zülcelal'in ibadetinden, zikrinden ve hizmetinden bahsederse, onun muhabbetini kazanmış, Allah'a yönelmiş demektir.
Fakat Allah-u Zülcelal'den değil de dünyadan bahsederse, her ne kadar: "Benim Allah'a muhabbetim vardır!" derse de, yalan söylemiş olur. Allah-u Zülcelal'in razı olduğu meclislerde oturmak, doğruluğun alametidir.
Daha açık olarak insan, muhabbetinin doğru olup olmadığını şöyle meydana çıkarabilir. Mesela, insanın günlük virdi vardır, diğer tarafta da nefsinin istekleri vardır. Bu ikisi karşı karşıyadır.
Eğer insan, virdini çekmeyi tercih ederse, onun Allah-u Zülcelal'e muhabbeti var demektir. Fakat insan, Allah'ın zikrini bırakıp nefsin isteklerine uyarsa, her ne kadar: "Ben Allah'ı seviyorum" derse de, bu doğru sayılmaz.
Hepimiz bunu derinlemesine düşünüp tecrübe edelim. İnsan Allah'ın zikriyle meşgul olduğu zaman, kalbi çok mutmain olup, dünyası da cennet gibi olur. Buna karşılık, insan Allah zikriyle meşgul olmayıp bütün dünyanın hükümdarı da olsa, o kimse felah bulamaz, rahat da edemez.
Şimdi biz buradayız. Fakat şu an, kabre doğru gittiğimizden haberimiz var mı? Allah-u Zülcelal, bu ömrü bizlere sayı ile vermiştir. Onun için ömrümüzü boşa sarf etmeyip, tefekkür etmemiz lazımdır.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin... (Amin)
MUHAMMED KONYEVİ
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur