Saat
Similar topics
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Cebel-i Nûr ve Hira’nın Dili Olsaydı
2 posters
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Cebel-i Nûr ve Hira’nın Dili Olsaydı
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Rasûl-i Kibriyâ’nın (s.a.v) çok müstesnâ hatıralarının bulunduğu bir mübârek yer burası. Oraya çıkmanın en güzel yanı Efendimiz’i solumak ve O’nu düşünüp, manen beraber olmak. Çok dik ve yüksek olan bu tepeye her defasında nasıl çıktığına hayret ediyorsunuz.
Cenâb-ı Hak yeryüzünü dağlarla donatmış. Her dinde bazı dağlar ilgi görmüş. O dağı kıymetli yapan şey bir peygamber veya velinin teşrifi olmuş. Bu açıdan Nûr Dağı’na (Cebel-i Nûr) bakınca onun kıymeti, Rasûlüllah’a (s.a.v) ev sahipliği yapmasından geliyor.
Tasavvufta dağ genellikle nefsin sembolü olarak kullanılır. Nefs dağımızda kimleri ağırladığımız çok önemli. Mekânımızın şerefi oraya teşrif edenin üstünlüğü ile alâkalı. Mademki, Efendimiz’in teşrif ettiği dağ binlerce dağdan üstün, nefs dağını bir tezkiyeye tabi tutmalı, oradaki bütün kötüleri kovup, Rasûlüllah’ı ve dostlarını misâfir etmeli.
Hira mağarasından bakınca bütün şehir ayaklarınızın altında ve tam da Kâbe’nin karşısında konumlanmış. Burası çevresindeki diğer dağlardan daha dik ve yüksek. Çıkılması zor çıplak ve kaygan kayalardan meydana gelen sivri tepesiyle uzak mesafelerden dahi kolaylıkla farkediliyor. Peygamberimiz (s.a.v) otuz beş yaşından itibaren ilk vahiy gelinceye kadar, zaman zaman burada inzivaya çekilmiş. Bu yeni bir şey değil. Mekke’de eskiden beri hanîf dininden olanlar, hatta Efendimiz’in dedesi Abdulmuttalib de belirli aylarda burada inzivaya çekilirmiş.
İnsanlık tarihi boyunca diğer bölgelerde de bu tür yerler olageldi. Kahire’de Mukattam dağı, Suriye’de Lükâm dağı, Beyrut’ta Lübnan dağları, Filistin’de Beytülmakdis dağı, Sînâ çölünde Tûr dağı, âbid ve zâhidlerin inziva hayatı yaşadıkları meşhur yerler.
Nûr dağı bir başka hatırayı da bağrında saklıyor. Efendimiz, Tâif’e tebliğ için gittiğinde taşlanmıştı. Yeniden Mekke’ye girebilmek için himayesine sığınabileceği bir kimse bulması gerekiyordu. Bu iş tamamlanıncaya kadar, nübüvvetten önceki hatıralarının geçtiği Hira mağarasında beklemişti. Müşriklerin ileri gelenlerinden olan akrabası Mut’im, himaye teklifini kabul edince buradan ayrılmıştı.
Cebel-i Nûr ve Hira mağarasına ibretle bakınca bize bir çok mesajlar veriyor. Bu mekanda özellikle dört hususu hatırlamak gerekiyor.
1. Halvet
Efendimiz (s.a.v.) beş yıl bolunca zaman zaman Hira’da inzivâ hayatı yaşamıştır. Bunu tasavvuftaki halvete benzetenler olmuştur. Yani Hak ile olmak için hayatın belirli safhalarında halktan uzak kalmak. Bu konuda Rasûlüllah Efendimiz’in “tenhâ bir yerde Allah’ı zikredip gözü yaşaran kimsenin kıyamette arşın gölgesinde bulunacağı” müjdesini hatırlamalı. (Bkz. Buhârî, “Ezan”, 36)
İki türlü halvetten söz edilir. İlki bir şeyhin denetiminde 40 gün boyunca yalnız bir hücrede zikirle meşgul olmak. İkincisi ise kişide bir makam olarak bulunan halvet. Sırrın hak ile olması halidir bu. Birinci halvet ikinciyi elde etmek içindir. Bu sebeple olsa gerek ki, Nakşî yolun esaslarından biri “halvet der-encümen” olmuştur. İnsanlarla ilişkiyi kesmeden manen Hak ile birlikte olmak. Bu hale kavuşmak için kişinin geceleri inzivâya çekilip zikirle meşgul olması gerekmektedir. Evinde yalnız iken Hak ile ünsiyet edebilen, zamanla öyle bir hale kavuşacaktır ki, halk içinde iken de kalbi Hak ile olmaya devam edecektir.
Peygamberimiz’in inzivâ hayatı, bizim için en azından evimizin bir köşesinde zaman zaman inzivâya çekilerek “Allah’ı zikredip gözü yaşaran” kimselerden olma kıvamında gerçekleşmelidir.
2. Tefekkür
Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu mekânda tefekküre daldığı haber veriliyor. Bizim de bundan kendimize bir pay çıkarmamız lazım. Rabbimiz “Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür edenleri” (Âl-i İmrân, 191) övmekte. Tefekkürle ilgili yüzlerce âyet var. Ve bizzat Kur’an üzerinde tefekküre davet ediliyoruz bir çok âyette. Hasılı kâinâtı, Kur’ân’ı ve insanı tefekkür etmemiz gerekiyor. Nerden geldik, ne yapıyoruz ve sonumuz ne olacak, hepsi bir tefekkür konusu ayrıca.
3. Nûr
Bu dağa Cebel-i Nûr denmesi, vahiy nurunun ilk burada doğması ile yorumlanmıştır. Aynı zamanda nûr-i Muhammedî ile de alakalandırılabilir. Mâide sûresinin 15. âyetinde bahsedilen “… Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.” âyetindeki “nûr” ile ilgili bazı müfessirler buradaki “nûr” ile kastedilenin Hz. Resûlüllah (s.a.v.) olduğunu belirtmişlerdir. Cenâb-ı Hakk Efendimizi “sirâcen münîrâ/ nûr saçan bir kandil” (Ahzâb, 33/46) olarak tavsif etmiştir. Sehl b. Abdullah et-Tüsterî hazretleri “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin” (Âl-i İmrân, 3/31) âyetini nûr-i Muhammedî ile bağlantılı bir şekilde izah ederek; “Peygamberlerin, melekûtun, dünyâ ve âhiretin nûru Rasûlüllah’ın nûrundandır. Kim hakîkî muhabbet istiyorsa ona uysun”der. (et-Tüsterî, Tefsîr, 156)
Buna göre nasıl ki bir dağ Efendimiz ile nurlanarak kendisine “Nûr Dağı” denmeyi haketmişse, nefs dağının karanlıklarından kurtarmak isteyen, nûr-i Muhammedî’den feyz alarak o nura garkolmalıdır.
4. İkrâ
Son olarak ilk vahyin âyetleri hatırlanmalıdır. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana bilmediklerini öğretti.” (Alak, 1-5)
Cenâb-ı Hak daha önce okuma bilmeyen bir Nebî’ye, “oku!” buyurması ile birlikte ona, yazmadan okuyacak, okutacak ve yazdırtacak bir güç bahşetmiştir. Peygamber ve velîlerin “ümmîliğini” sıradan okuma yazma bilmeyenlerle karşıtırmamak gerekir. Çocukların bile birkaç haftada öğrendiği okuma işi, bir insanın en düşük seviyedeki okuma tarzıdır. Asıl önemli olan Hâlık’ın nazarıyla okuyabilmektir.
Neyi okuyacağımız belirtilmemiş. Okuyacaklarımızın başında indirilen vahiy geliyor. Kur’an’ı okumak. Hakkını vererek bir tilâvet, yani anlayarak ve üzerinde tefekkür ederek Rabbimiz’in mesajını yaşamak. Ardından birinci âyette “Yaratan” kelimesi, Rabbimizin yarattığı mahlûkâtı okumamız gerektiğini gösteriyor. Kâinât kitâbını okumalı, yaratılanlar üzerinde tefekkür ederek hakikate ermeli.
İkinci âyette ise insandan bahsediyor Allah Teâlâ. İnsanın yaratılışına dikkat çekerek, kokmuş bir sudan ne muazzam bir varlık inşâ ettiğini görmemizi istiyor. Yine acziyetimizi de hatırlamamız gerekiyor tabiiki. O zaman okumamız gereken bir diğer şey de kendimiz oluyor. Çünkü yaratılış amacımız olan Rabbimizi tanımak (mârifet) kendimizi tanımamızdan geçiyor.
Bütün bunlardan çıkan netice, insan Kur’an-ı okumalı ki o, tenzîlî âyetlerdir. Kâinâtı okumalı ki o, büyük tekvînî âyetlerdir. Yine kendini, insanı okumalı ki o, küçük tekvînî âyetlerdir. Böyle bir mârifet yolculuğunda ilme ihtiyaç var. Ve ilim sadece bir vasıta. Bunun için devamla “Kalemle yazma”nın öğretildiğinden bahsediliyor.
Cenâb-ı Hak öyle bir kerem sahibi ki, insan türlü okuma şekilleriyle okumaya çalıştığında onun öğretmeni kendisi oluyor ve her geçen gün bilmediği şeyleri ona öğretiyor. Böylece mârifette kemal bulan insan, kulluğun zirvesine çıkıyor.
Dr. Veysel Akkaya
Altınoluk Dergisi
Rasûl-i Kibriyâ’nın (s.a.v) çok müstesnâ hatıralarının bulunduğu bir mübârek yer burası. Oraya çıkmanın en güzel yanı Efendimiz’i solumak ve O’nu düşünüp, manen beraber olmak. Çok dik ve yüksek olan bu tepeye her defasında nasıl çıktığına hayret ediyorsunuz.
Cenâb-ı Hak yeryüzünü dağlarla donatmış. Her dinde bazı dağlar ilgi görmüş. O dağı kıymetli yapan şey bir peygamber veya velinin teşrifi olmuş. Bu açıdan Nûr Dağı’na (Cebel-i Nûr) bakınca onun kıymeti, Rasûlüllah’a (s.a.v) ev sahipliği yapmasından geliyor.
Tasavvufta dağ genellikle nefsin sembolü olarak kullanılır. Nefs dağımızda kimleri ağırladığımız çok önemli. Mekânımızın şerefi oraya teşrif edenin üstünlüğü ile alâkalı. Mademki, Efendimiz’in teşrif ettiği dağ binlerce dağdan üstün, nefs dağını bir tezkiyeye tabi tutmalı, oradaki bütün kötüleri kovup, Rasûlüllah’ı ve dostlarını misâfir etmeli.
Hira mağarasından bakınca bütün şehir ayaklarınızın altında ve tam da Kâbe’nin karşısında konumlanmış. Burası çevresindeki diğer dağlardan daha dik ve yüksek. Çıkılması zor çıplak ve kaygan kayalardan meydana gelen sivri tepesiyle uzak mesafelerden dahi kolaylıkla farkediliyor. Peygamberimiz (s.a.v) otuz beş yaşından itibaren ilk vahiy gelinceye kadar, zaman zaman burada inzivaya çekilmiş. Bu yeni bir şey değil. Mekke’de eskiden beri hanîf dininden olanlar, hatta Efendimiz’in dedesi Abdulmuttalib de belirli aylarda burada inzivaya çekilirmiş.
İnsanlık tarihi boyunca diğer bölgelerde de bu tür yerler olageldi. Kahire’de Mukattam dağı, Suriye’de Lükâm dağı, Beyrut’ta Lübnan dağları, Filistin’de Beytülmakdis dağı, Sînâ çölünde Tûr dağı, âbid ve zâhidlerin inziva hayatı yaşadıkları meşhur yerler.
Nûr dağı bir başka hatırayı da bağrında saklıyor. Efendimiz, Tâif’e tebliğ için gittiğinde taşlanmıştı. Yeniden Mekke’ye girebilmek için himayesine sığınabileceği bir kimse bulması gerekiyordu. Bu iş tamamlanıncaya kadar, nübüvvetten önceki hatıralarının geçtiği Hira mağarasında beklemişti. Müşriklerin ileri gelenlerinden olan akrabası Mut’im, himaye teklifini kabul edince buradan ayrılmıştı.
Cebel-i Nûr ve Hira mağarasına ibretle bakınca bize bir çok mesajlar veriyor. Bu mekanda özellikle dört hususu hatırlamak gerekiyor.
1. Halvet
Efendimiz (s.a.v.) beş yıl bolunca zaman zaman Hira’da inzivâ hayatı yaşamıştır. Bunu tasavvuftaki halvete benzetenler olmuştur. Yani Hak ile olmak için hayatın belirli safhalarında halktan uzak kalmak. Bu konuda Rasûlüllah Efendimiz’in “tenhâ bir yerde Allah’ı zikredip gözü yaşaran kimsenin kıyamette arşın gölgesinde bulunacağı” müjdesini hatırlamalı. (Bkz. Buhârî, “Ezan”, 36)
İki türlü halvetten söz edilir. İlki bir şeyhin denetiminde 40 gün boyunca yalnız bir hücrede zikirle meşgul olmak. İkincisi ise kişide bir makam olarak bulunan halvet. Sırrın hak ile olması halidir bu. Birinci halvet ikinciyi elde etmek içindir. Bu sebeple olsa gerek ki, Nakşî yolun esaslarından biri “halvet der-encümen” olmuştur. İnsanlarla ilişkiyi kesmeden manen Hak ile birlikte olmak. Bu hale kavuşmak için kişinin geceleri inzivâya çekilip zikirle meşgul olması gerekmektedir. Evinde yalnız iken Hak ile ünsiyet edebilen, zamanla öyle bir hale kavuşacaktır ki, halk içinde iken de kalbi Hak ile olmaya devam edecektir.
Peygamberimiz’in inzivâ hayatı, bizim için en azından evimizin bir köşesinde zaman zaman inzivâya çekilerek “Allah’ı zikredip gözü yaşaran” kimselerden olma kıvamında gerçekleşmelidir.
2. Tefekkür
Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu mekânda tefekküre daldığı haber veriliyor. Bizim de bundan kendimize bir pay çıkarmamız lazım. Rabbimiz “Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür edenleri” (Âl-i İmrân, 191) övmekte. Tefekkürle ilgili yüzlerce âyet var. Ve bizzat Kur’an üzerinde tefekküre davet ediliyoruz bir çok âyette. Hasılı kâinâtı, Kur’ân’ı ve insanı tefekkür etmemiz gerekiyor. Nerden geldik, ne yapıyoruz ve sonumuz ne olacak, hepsi bir tefekkür konusu ayrıca.
3. Nûr
Bu dağa Cebel-i Nûr denmesi, vahiy nurunun ilk burada doğması ile yorumlanmıştır. Aynı zamanda nûr-i Muhammedî ile de alakalandırılabilir. Mâide sûresinin 15. âyetinde bahsedilen “… Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.” âyetindeki “nûr” ile ilgili bazı müfessirler buradaki “nûr” ile kastedilenin Hz. Resûlüllah (s.a.v.) olduğunu belirtmişlerdir. Cenâb-ı Hakk Efendimizi “sirâcen münîrâ/ nûr saçan bir kandil” (Ahzâb, 33/46) olarak tavsif etmiştir. Sehl b. Abdullah et-Tüsterî hazretleri “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin” (Âl-i İmrân, 3/31) âyetini nûr-i Muhammedî ile bağlantılı bir şekilde izah ederek; “Peygamberlerin, melekûtun, dünyâ ve âhiretin nûru Rasûlüllah’ın nûrundandır. Kim hakîkî muhabbet istiyorsa ona uysun”der. (et-Tüsterî, Tefsîr, 156)
Buna göre nasıl ki bir dağ Efendimiz ile nurlanarak kendisine “Nûr Dağı” denmeyi haketmişse, nefs dağının karanlıklarından kurtarmak isteyen, nûr-i Muhammedî’den feyz alarak o nura garkolmalıdır.
4. İkrâ
Son olarak ilk vahyin âyetleri hatırlanmalıdır. “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, insana bilmediklerini öğretti.” (Alak, 1-5)
Cenâb-ı Hak daha önce okuma bilmeyen bir Nebî’ye, “oku!” buyurması ile birlikte ona, yazmadan okuyacak, okutacak ve yazdırtacak bir güç bahşetmiştir. Peygamber ve velîlerin “ümmîliğini” sıradan okuma yazma bilmeyenlerle karşıtırmamak gerekir. Çocukların bile birkaç haftada öğrendiği okuma işi, bir insanın en düşük seviyedeki okuma tarzıdır. Asıl önemli olan Hâlık’ın nazarıyla okuyabilmektir.
Neyi okuyacağımız belirtilmemiş. Okuyacaklarımızın başında indirilen vahiy geliyor. Kur’an’ı okumak. Hakkını vererek bir tilâvet, yani anlayarak ve üzerinde tefekkür ederek Rabbimiz’in mesajını yaşamak. Ardından birinci âyette “Yaratan” kelimesi, Rabbimizin yarattığı mahlûkâtı okumamız gerektiğini gösteriyor. Kâinât kitâbını okumalı, yaratılanlar üzerinde tefekkür ederek hakikate ermeli.
İkinci âyette ise insandan bahsediyor Allah Teâlâ. İnsanın yaratılışına dikkat çekerek, kokmuş bir sudan ne muazzam bir varlık inşâ ettiğini görmemizi istiyor. Yine acziyetimizi de hatırlamamız gerekiyor tabiiki. O zaman okumamız gereken bir diğer şey de kendimiz oluyor. Çünkü yaratılış amacımız olan Rabbimizi tanımak (mârifet) kendimizi tanımamızdan geçiyor.
Bütün bunlardan çıkan netice, insan Kur’an-ı okumalı ki o, tenzîlî âyetlerdir. Kâinâtı okumalı ki o, büyük tekvînî âyetlerdir. Yine kendini, insanı okumalı ki o, küçük tekvînî âyetlerdir. Böyle bir mârifet yolculuğunda ilme ihtiyaç var. Ve ilim sadece bir vasıta. Bunun için devamla “Kalemle yazma”nın öğretildiğinden bahsediliyor.
Cenâb-ı Hak öyle bir kerem sahibi ki, insan türlü okuma şekilleriyle okumaya çalıştığında onun öğretmeni kendisi oluyor ve her geçen gün bilmediği şeyleri ona öğretiyor. Böylece mârifette kemal bulan insan, kulluğun zirvesine çıkıyor.
Dr. Veysel Akkaya
Altınoluk Dergisi
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur