Saat
Similar topics
Mart 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Dini Programlar, Kitaplar, E-Kitaplar
2 sayfadaki 2 sayfası
2 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
Konunun ilk mesajı :
-A-
â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
â’ik (A.) [ عائق ] engel.
a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb (F.) [ آب ] Ağustos.
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl (A.) [ آبال ] develer.
âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
âbî (F.) [ آبی ] mavi.
âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
âbidât [ آبدات ] anıtlar.
âbide (A.) [ آبده ] anıt.
âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [ عابر ] yaya.
âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ عاج ] fildişi.
âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
acele (A.) [ عجله ] acele.
aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
âcil (A.) [ عاجل ] acil.
âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded (A.) [ عدد ] sayı.
adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [ عدس ] mercimek.
adese (A.) [ عدسه ] mercek.
âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [ عدید ] birçok.
adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
adl (A.) [ عدل ] adalet.
adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
adn (A.) [ عدن ] cennet.
adû (A.) [ عدو ] düşman.
âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
ahad (A.) [ احد ] bir.
ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
âhek (F.) [ آهک ] kireç.
âhen (F.) [ آهن ] demir.
âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
âhire (A.) [ آخره ] son.
ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
âhur (F.) [ آخر ] ahır.
âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [ عائقه ] engel.
âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [ عاق ] serkeş.
akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [ عقل ] akıl.
âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
akl (A.) [ عقل ] akıl.
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [ آلات ] aletler.
alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
âlû (F.) [ آلو ] erik.
âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
amd (A.) [ عمد ] kasıt.
amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
amele (A.) [ عمله ] işçi.
amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
amîk (A.) [ عميق ] derin.
âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
âmîn (A.) [ آمن ] amin.
âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
âmir (A.) [ آمر ] emreden.
âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
âmm (A.) [ عام ] yıl.
amm (A.) [ عم ] amca.
ammâ (A.) [ اما ] ama.
ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
amme (A.) [ عمه ] hala.
amûd (A.) [ عمود ] direk.
amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
ân (A.) [ آن ] an.
an (A.) [ عن ] –den, -dan.
ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
ânân (F.) [ آنان ] onlar.
anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât (A.) [ آنات ] anlar.
anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
anber (A.) [ عنبر ] amber.
anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [ عنه ] ondan.
anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
arab (A.) [ عرب ] arap
arabî (A.) [ عربی ] arapça.
arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
arbede (A.) [ عربده ] kavga.
arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
ard (F.) [ آرد ] un.
ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî (F.) [ آری ] evet.
ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
asab (A.) [ عصب ] sinir.
asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
asamm (A.) [ اصم ] sağır.
âsân (F.) [ آسان ] kolay.
âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
asel (A.) [ عسل ] bal.
ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî (A.) [ عصری ] modern.
âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [ آستر ] astar.
âstîn (F.) [ آستين ] yen.
âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
âşâm (F.) [ آشام ] içen.
aşer (A.) [ عشر ] on.
aşere (A.) [ عشره ] onlar.
aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
aşre (A.) [ عشره ] on.
âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
ateh (A.) [ عته ] bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş (F.) [ آتش ] ateş.
âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
avân (A.) [ اوان ] zaman.
âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
âvâz (F.) [ آواز ] ses.
âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
avn (A.) [ عون ] yardım.
avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
avret (A.) [ عورت ] kadın.
âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [ آینه ] ayna.
âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb (A.) [ عذاب ] azap.
azab (A.) [ عزب ] bekar.
azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
azm (A.) [ عظم ] kemik.
âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.
-A-
â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
â’ik (A.) [ عائق ] engel.
a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
âb (F.) [ آب ] Ağustos.
âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
âbâl (A.) [ آبال ] develer.
âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
âbî (F.) [ آبی ] mavi.
âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
âbidât [ آبدات ] anıtlar.
âbide (A.) [ آبده ] anıt.
âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [ عابر ] yaya.
âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ عاج ] fildişi.
âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
acele (A.) [ عجله ] acele.
aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
âcil (A.) [ عاجل ] acil.
âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
aded (A.) [ عدد ] sayı.
adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [ عدس ] mercimek.
adese (A.) [ عدسه ] mercek.
âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [ عدید ] birçok.
adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
adl (A.) [ عدل ] adalet.
adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
adn (A.) [ عدن ] cennet.
adû (A.) [ عدو ] düşman.
âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
ahad (A.) [ احد ] bir.
ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
âhek (F.) [ آهک ] kireç.
âhen (F.) [ آهن ] demir.
âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
âhire (A.) [ آخره ] son.
ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
âhur (F.) [ آخر ] ahır.
âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
ahz (A.) [ اخذ ] alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [ عائقه ] engel.
âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [ عاق ] serkeş.
akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [ عقل ] akıl.
âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
akl (A.) [ عقل ] akıl.
akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [ آلات ] aletler.
alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
âlû (F.) [ آلو ] erik.
âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
amd (A.) [ عمد ] kasıt.
amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
amele (A.) [ عمله ] işçi.
amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
amîk (A.) [ عميق ] derin.
âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
âmîn (A.) [ آمن ] amin.
âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
âmir (A.) [ آمر ] emreden.
âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
âmm (A.) [ عام ] yıl.
amm (A.) [ عم ] amca.
ammâ (A.) [ اما ] ama.
ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
amme (A.) [ عمه ] hala.
amûd (A.) [ عمود ] direk.
amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
ân (A.) [ آن ] an.
an (A.) [ عن ] –den, -dan.
ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
ânân (F.) [ آنان ] onlar.
anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
ânât (A.) [ آنات ] anlar.
anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
anber (A.) [ عنبر ] amber.
anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [ عنه ] ondan.
anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
arab (A.) [ عرب ] arap
arabî (A.) [ عربی ] arapça.
arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
arbede (A.) [ عربده ] kavga.
arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
ard (F.) [ آرد ] un.
ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
ârî (F.) [ آری ] evet.
ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
asab (A.) [ عصب ] sinir.
asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
asamm (A.) [ اصم ] sağır.
âsân (F.) [ آسان ] kolay.
âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
asel (A.) [ عسل ] bal.
ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
asrî (A.) [ عصری ] modern.
âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [ آستر ] astar.
âstîn (F.) [ آستين ] yen.
âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
âşâm (F.) [ آشام ] içen.
aşer (A.) [ عشر ] on.
aşere (A.) [ عشره ] onlar.
aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
aşre (A.) [ عشره ] on.
âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
ateh (A.) [ عته ] bunama.
ateh getirmek bunamak.
âteş (F.) [ آتش ] ateş.
âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
avân (A.) [ اوان ] zaman.
âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
âvâz (F.) [ آواز ] ses.
âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
avn (A.) [ عون ] yardım.
avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
avret (A.) [ عورت ] kadın.
âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [ آینه ] ayna.
âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azâb (A.) [ عذاب ] azap.
azab (A.) [ عزب ] bekar.
azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
azm (A.) [ عظم ] kemik.
âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.
En son İslamcokguzel tarafından Ptsi Ara. 13, 2010 9:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
meydân (A.) [ ميدان ] alan.
meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
meyt (A.) [ ميت ] ölü.
meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
306
mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ مصراع ] dize.
mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
307
mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
mie (A.) [ مائه ] yüz.
miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
mihrak (A.) [ محراق ] odak.
mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ محور ] eksen.
308
mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
milk (A.) [ ملک ] mülk.
millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
millî (A.) [ ملی ] ulusal.
milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
mîna (F.) [ مينا ] mine.
minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
minen (A.) [ منن ] minnetler.
minkale (A.) [ منقله ] iletki.
minkar (A.) [ منقار ] gaga.
minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
309
minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
mithara (A.) [ مطهره ] matara.
mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
310
miyâh (A.) [ مياه ] sular.
miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ مو ] kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ معدل ] denk.
muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
311
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ معما ] bilmece.
muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
muannid (A.) [ معند ] inatçı.
muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
312
muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
muayyen (A.) [ معين ] belirli.
muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
313
muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
314
muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
315
muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
muhık (A.) [ محق ] haklı.
muhib (A.) [ محب ] seven.
mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
317
mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
318
munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
munzam (A.) [ منضم ] ek.
mûr (F.) [ مور ] karınca.
murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ مرغ ] kuş.
319
murûr etmek geçmek.
murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ مسطح ] düz.
musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
320
mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
mûş (F.) [ موش ] fare.
muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
321
mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
322
muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
323
mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
324
müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ مدت ] süre.
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
325
müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
mühim (A.) [ مهم ] önemli.
mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
mühr (F.) [ مهر ] mühür.
mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
meyt (A.) [ ميت ] ölü.
meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
306
mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ مصراع ] dize.
mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
307
mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
mie (A.) [ مائه ] yüz.
miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
mihrak (A.) [ محراق ] odak.
mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ محور ] eksen.
308
mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
milk (A.) [ ملک ] mülk.
millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
millî (A.) [ ملی ] ulusal.
milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
mîna (F.) [ مينا ] mine.
minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
minen (A.) [ منن ] minnetler.
minkale (A.) [ منقله ] iletki.
minkar (A.) [ منقار ] gaga.
minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
309
minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
mithara (A.) [ مطهره ] matara.
mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
310
miyâh (A.) [ مياه ] sular.
miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ مو ] kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ معدل ] denk.
muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
311
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ معما ] bilmece.
muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
muannid (A.) [ معند ] inatçı.
muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
312
muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
muavenet etmek yardım etmek.
muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
muayyen (A.) [ معين ] belirli.
muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
313
muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
314
muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
315
muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
muhık (A.) [ محق ] haklı.
muhib (A.) [ محب ] seven.
mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
muhtevî olmak içermek, içine almak.
muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
317
mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
318
munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
munzam (A.) [ منضم ] ek.
mûr (F.) [ مور ] karınca.
murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ مرغ ] kuş.
319
murûr etmek geçmek.
murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ مسطح ] düz.
musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
320
mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
mûş (F.) [ موش ] fare.
muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
321
mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
322
muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
323
mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
324
müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ مدت ] süre.
müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
325
müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
mühim (A.) [ مهم ] önemli.
mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
mühr (F.) [ مهر ] mühür.
mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
müje (F.) [ مژه ] kirpik.
müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
327
mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
328
mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ منبت ] verimli.
müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
329
münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
330
münteha (A.) [ منتها ] son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
mürde (F.) [ مرده ] ölü.
mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
331
mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
332
müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
333
müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
334
müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
335
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
336
mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
337
mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
338
müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
339
mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
340
müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
341
müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
327
mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
328
mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ منبت ] verimli.
müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
329
münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münevver eylemek aydınlatmak.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
330
münteha (A.) [ منتها ] son.
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
müntesip bk. müntesib.
münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
mürde (F.) [ مرده ] ölü.
mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
331
mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
mürit bk. murid.
mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
332
müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
333
müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
334
müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
335
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
336
mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
337
mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
338
müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
339
mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
340
müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
341
müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-N-
nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ نعل ] nal.
na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ نبض ] nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
343
nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
nâdim etmek pişman etmek.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ناف ] göbek.
nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
344
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
345
nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ نقش ] desen.
nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
346
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ناله ] inilti.
nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı.
nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
347
namaz (F.) [ نماز ] namaz.
namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
nâmus (A. nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ نان ] ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
348
nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
nâr (A.) [ نار ] ateş.
nâr (F.) [ نار ] nar.
nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
narh (F.) [ نرخ ] nark.
nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
nass (A.) [ نص ] kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
349
nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ نطس ] nadas.
natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
350
nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
nâzil (A.) [ نازل ] inen.
nâzil olmak inmek.
nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
söyleme.
nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ نبات ] bitki.
nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ نجيس ] pis.
necm (A.) [ نجم ] yıldız.
nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
nedâmet getirmek pişman olmak.
nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
352
nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ نم ] rutubet.
nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ نمد ] keçe.
nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
nemek (F.) [ نمک ] tuz.
neml (A.) [ نمل ] karınca.
nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
353
nerd (F.) [ نرد ] tavla.
nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
nesc (A.) [ نسج ] doku.
neseb (A.) [ نسب ] soy.
nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
354
neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
nevâ (F.) [ نوا ] ses.
nevâde (F.) [ نواده ] torun.
nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
neve (F.) [ نوه ] torun.
nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
355
nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
nevid (F.) [ نوید ] müjde.
nevin (F.) [ نوین ] yeni.
nevm (A.) [ نوم ] uyku.
nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
356
nezr (A.) [ نذر ] adak.
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
niam (A.) [ نعم ] nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
nihayet (A.) [ نهایت ] son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
357
nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
nisâr etmek saçmak.
nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ نيام ] kın.
358
niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ نور ] ışık.
nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
359
nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
nümayan olmak görünmek.
nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ نعل ] nal.
na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ نبض ] nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
343
nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
nâdim etmek pişman etmek.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ناف ] göbek.
nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
344
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
345
nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ نقش ] desen.
nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
346
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ناله ] inilti.
nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
3.yabancı.
nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
347
namaz (F.) [ نماز ] namaz.
namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
nâmus (A.
namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ نان ] ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
348
nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
nâr (A.) [ نار ] ateş.
nâr (F.) [ نار ] nar.
nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
narh (F.) [ نرخ ] nark.
nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
nass (A.) [ نص ] kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
349
nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ نطس ] nadas.
natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
350
nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
nâzil (A.) [ نازل ] inen.
nâzil olmak inmek.
nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
söyleme.
nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ نبات ] bitki.
nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ نجيس ] pis.
necm (A.) [ نجم ] yıldız.
nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
nedâmet getirmek pişman olmak.
nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
352
nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ نم ] rutubet.
nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ نمد ] keçe.
nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
nemek (F.) [ نمک ] tuz.
neml (A.) [ نمل ] karınca.
nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
353
nerd (F.) [ نرد ] tavla.
nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
nesc (A.) [ نسج ] doku.
neseb (A.) [ نسب ] soy.
nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
354
neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
nevâ (F.) [ نوا ] ses.
nevâde (F.) [ نواده ] torun.
nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
neve (F.) [ نوه ] torun.
nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
355
nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
nevid (F.) [ نوید ] müjde.
nevin (F.) [ نوین ] yeni.
nevm (A.) [ نوم ] uyku.
nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
356
nezr (A.) [ نذر ] adak.
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
niam (A.) [ نعم ] nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
nihayet (A.) [ نهایت ] son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
357
nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
nisâr etmek saçmak.
nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ نيام ] kın.
358
niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ نور ] ışık.
nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
359
nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
nümayan olmak görünmek.
nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-Ö-
ömr (A.) [ عمر ] ömür.
örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.
-P-
pâ (F.) [ پا ] ayak.
pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
pâk (F.) [ پاک ] temiz.
pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
362
pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
pâre (F.) [ پاره ] parça.
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ پارس ] panter.
pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ پایان ] son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
363
pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
peder (F.) [ پدر ] baba.
pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
pehn (F.) [ پهن ] geniş.
pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
penah (F.) [ پناه ] sığınma.
penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
364
penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ پنج ] beş.
pence (F.) [ پنجه ] pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
pend (F.) [ پند ] öğüt.
pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
penîr (F.) [ پنير ] peynir.
per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
perend (F.) [ پرند ] atlas.
perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
perest (F.) [ پرست ] tapan.
perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
365
perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
366
pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ پس ] arka.
pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
peşm (F.) [ پشم ] yün.
peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ پيام ] haber.
peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ پيغام ] haber.
peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ پيک ] ulak.
367
peykân (F.) [ پيکان ] temren.
peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
pîl (F.) [ پيل ] fil.
pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
pistan (F.) [ پستان ] meme.
piste (F.) [ پسته ] fıstık.
pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
368
piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postîn (F.) [ پستين ] kürk.
postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
pul (F.) [ پول ] para.
pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pur (F.) [ پر ] dolu.
pûr (F.) [ پور ] oğul.
pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ پوته ] pota.
pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
pür (F.) [ پر ] dolu.
pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
369
püser (F.) [ پسر ] oğul.
püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
ömr (A.) [ عمر ] ömür.
örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.
-P-
pâ (F.) [ پا ] ayak.
pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
pâk (F.) [ پاک ] temiz.
pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
362
pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
pâre (F.) [ پاره ] parça.
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ پارس ] panter.
pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ پایان ] son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
363
pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
peder (F.) [ پدر ] baba.
pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
pehn (F.) [ پهن ] geniş.
pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
penah (F.) [ پناه ] sığınma.
penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
364
penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ پنج ] beş.
pence (F.) [ پنجه ] pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
pend (F.) [ پند ] öğüt.
pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
penîr (F.) [ پنير ] peynir.
per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
perend (F.) [ پرند ] atlas.
perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
perest (F.) [ پرست ] tapan.
perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
365
perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
366
pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ پس ] arka.
pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
peşm (F.) [ پشم ] yün.
peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ پيام ] haber.
peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ پيغام ] haber.
peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ پيک ] ulak.
367
peykân (F.) [ پيکان ] temren.
peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
pîl (F.) [ پيل ] fil.
pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
pistan (F.) [ پستان ] meme.
piste (F.) [ پسته ] fıstık.
pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
368
piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postîn (F.) [ پستين ] kürk.
postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
pul (F.) [ پول ] para.
pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
pur (F.) [ پر ] dolu.
pûr (F.) [ پور ] oğul.
pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ پوته ] pota.
pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
pür (F.) [ پر ] dolu.
pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
369
püser (F.) [ پسر ] oğul.
püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-R-
ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
ra’şe vermek titretmek.
ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
371
racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ راه ] yol.
râhib (A.) [ راهب ] rahip.
rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ رحل ] semer.
rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
372
raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
râkid (A.) [ راکد ] durgun.
rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
raks (A.) [ رقص ] dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
373
rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ رایت ] sancak.
râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
374
râz (F.) [ راز ] sır.
râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ رأی ] görüş.
reâya (A.) [ رعایا ] halk.
rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
recül (A.) [ رجل ] erkek.
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
375
reff (A.) [ رف ] raf.
refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ رفت ] gidiş.
reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ رگ ] damar.
regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
reh (F.) [ ره ] yol.
rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ رهن ] rehin.
rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
reis (A.) [ رئيس ] başkan.
rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ رکز ] dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
376
remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
remmal (A.) [ رمال ] falcı.
remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
rencîde etmek incitmek.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
reng (F.) [ رنگ ] renk.
rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ رسا ] olgun.
resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
377
resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
revaç bk. revac.
revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
revzen (F.) [ روزن ] pencere.
re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
rez (F.) [ رز ] asma.
378
rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ رزق ] rızık.
riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ رئه ] akciğer.
rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
rû (F.) [ رو ] yüz.
rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
380
rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
rugan (F.) [ روغن ] yağ.
rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
ruham (A.) [ رخام ] mermer.
ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
rûy (F.) [ روی ] yüz.
rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
rûze (F.) [ روزه ] oruç.
rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
381
rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
rübab (A.) [ رباب ] rebap.
rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rüya (A.) [ رویا ] düş.
rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
ra’şe vermek titretmek.
ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
371
racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ راه ] yol.
râhib (A.) [ راهب ] rahip.
rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ رحل ] semer.
rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
372
raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
râkid (A.) [ راکد ] durgun.
rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
raks (A.) [ رقص ] dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
373
rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ رایت ] sancak.
râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
374
râz (F.) [ راز ] sır.
râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ رأی ] görüş.
reâya (A.) [ رعایا ] halk.
rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
recül (A.) [ رجل ] erkek.
recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
375
reff (A.) [ رف ] raf.
refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ رفت ] gidiş.
reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ رگ ] damar.
regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
reh (F.) [ ره ] yol.
rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ رهن ] rehin.
rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
reis (A.) [ رئيس ] başkan.
rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ رکز ] dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
376
remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
remmal (A.) [ رمال ] falcı.
remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
rencîde etmek incitmek.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
reng (F.) [ رنگ ] renk.
rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ رسا ] olgun.
resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
377
resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
revaç bk. revac.
revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
revzen (F.) [ روزن ] pencere.
re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
rez (F.) [ رز ] asma.
378
rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ رزق ] rızık.
riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ رئه ] akciğer.
rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
rû (F.) [ رو ] yüz.
rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
380
rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
rugan (F.) [ روغن ] yağ.
rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
ruham (A.) [ رخام ] mermer.
ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
rûy (F.) [ روی ] yüz.
rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
rûze (F.) [ روزه ] oruç.
rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
381
rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
rübab (A.) [ رباب ] rebap.
rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
rüya (A.) [ رویا ] düş.
rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-S-
sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ صبر ] sabır.
383
sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
sabun (A.) [ صابون ] sabun.
sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
sad (F.) [ صد ] yüz.
sadâ (A.) [ صدا ] ses.
sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
sadef (A.) [ صدف ] sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
384
sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
saf (A.) [ صف ] sıra.
safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
385
sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ساحه ] alan.
sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
386
sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ صخر ] kaya.
sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ صخره ] kaya.
saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
387
sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
388
sakka (A.) [ سقا ] saka.
sâl (F.) [ سال ] yıl.
salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
salât (A.) [ صلات ] namaz.
sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
salib (A.) [ صليب ] haç.
salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
389
samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ثار ] öc.
sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
390
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
sârim (A.) [ صارم ] keskin.
sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ سطل ] kova.
satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ صوب ] yön.
savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
savm (A.) [ صوم ] oruç.
savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ صوت ] ses.
sayd (A.) [ صيد ] av.
saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
sâye (F.) [ سایه ] gölge.
sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
sayf (A.) [ صيف ] yaz.
sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
391
sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
saykal (A.) [ صيقل ] cila.
saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
se (F.) [ سه ] üç.
seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
sebak (A.) [ سبق ] ders.
sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ سبد ] sepet.
sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ سبک ] üslup.
sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
392
sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
sebû (F.) [ سبو ] testi.
sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ صدا ] ses.
sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
393
sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sedy (A.) [ ثدی ] meme.
sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ سفير ] elçi.
sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
seg (F.) [ سگ ] köpek.
segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
394
sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
sehl (A.) [ سهل ] kolay.
sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
selim (A.) [ سليم ] sağlam.
selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
selle (A.) [ سله ] sele.
396
sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
sem (A.) [ سم ] zehir.
sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
semek (A.) [ سمک ] balık.
semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
semen (A.) [ سمن ] semizlik.
semen (F.) [ سمن ] yasemin.
semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
397
semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
semmûr (A.) [ سمور ] samur.
semra (A.) [ سمرا ] esmer.
semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
senâ etmek övmek.
senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
sene (A.) [ سنه ] yıl.
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
398
seng (F.) [ سنگ ] taş.
sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
serâ (F.) [ سرا ] saray.
serâb (A.) [ سراب ] serap.
serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
399
seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı.
serây (F.) [ سرای ] saray.
serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
400
serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
serî (A.) [ سریع ] hızlı.
serîr (A.) [ سریر ] taht.
serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
401
serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
402
sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
seyl (A.) [ سيل ] sel.
seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
403
seyr etmek izlemek.
seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ سبط ] torun.
sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
404
sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ سمط ] dizi.
sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
405
sırât (A.) [ صراط ] yol.
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
sî (F.) [ سی ] otuz.
siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
sîb (F.) [ سيب ] elma.
sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
sih (F.) [ سيخ ] şiş.
sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ سحر ] büyü.
sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
406
sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
sill (A.) [ سل ] verem.
sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
sindân (F.) [ سندان ] örs.
sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
sîr (F.) [ سير ] tok.
sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
408
sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ست ] altı.
sitte (A.) [ سته ] altı.
sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ سياه ] kara.
siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
409
siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ صبح ] sabah.
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
410
sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ صوف ] yün.
suffe (A.) [ صفه ] sofa.
sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
suhan (F.) [ سخن ] söz.
sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
suhen (F.) [ سخن ] söz.
sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ صلح ] barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
411
sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
sûr (A.) [ سور ] hisar.
sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
412
sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
sühan (F.) [ سخن ] söz.
sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
413
sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ سکر şeker.
sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
süm (F.) [ سم ] toynak.
sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
414
süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
sürûş (F.) [ سروش ] melek.
süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
sütûn (F.) [ ستون ] direk.
sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ صبر ] sabır.
383
sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
sabun (A.) [ صابون ] sabun.
sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
sad (F.) [ صد ] yüz.
sadâ (A.) [ صدا ] ses.
sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
sadef (A.) [ صدف ] sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
384
sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
saf (A.) [ صف ] sıra.
safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
385
sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ساحه ] alan.
sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
386
sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ صخر ] kaya.
sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ صخره ] kaya.
saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
387
sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
388
sakka (A.) [ سقا ] saka.
sâl (F.) [ سال ] yıl.
salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
salât (A.) [ صلات ] namaz.
sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
salib (A.) [ صليب ] haç.
salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
389
samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ثار ] öc.
sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
390
sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
sârim (A.) [ صارم ] keskin.
sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ سطل ] kova.
satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ صوب ] yön.
savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
savm (A.) [ صوم ] oruç.
savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ صوت ] ses.
sayd (A.) [ صيد ] av.
saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
sâye (F.) [ سایه ] gölge.
sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
sayf (A.) [ صيف ] yaz.
sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
391
sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
saykal (A.) [ صيقل ] cila.
saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
se (F.) [ سه ] üç.
seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
sebak (A.) [ سبق ] ders.
sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ سبد ] sepet.
sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ سبک ] üslup.
sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
392
sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
sebû (F.) [ سبو ] testi.
sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ صدا ] ses.
sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
393
sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sedy (A.) [ ثدی ] meme.
sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ سفير ] elçi.
sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
seg (F.) [ سگ ] köpek.
segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
394
sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
sehl (A.) [ سهل ] kolay.
sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
selim (A.) [ سليم ] sağlam.
selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
selle (A.) [ سله ] sele.
396
sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
sem (A.) [ سم ] zehir.
sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
semek (A.) [ سمک ] balık.
semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
semen (A.) [ سمن ] semizlik.
semen (F.) [ سمن ] yasemin.
semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
397
semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
semmûr (A.) [ سمور ] samur.
semra (A.) [ سمرا ] esmer.
semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
senâ etmek övmek.
senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
sene (A.) [ سنه ] yıl.
sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
398
seng (F.) [ سنگ ] taş.
sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
serâ (F.) [ سرا ] saray.
serâb (A.) [ سراب ] serap.
serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
399
seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
nazırlığı.
serây (F.) [ سرای ] saray.
serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
400
serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
serî (A.) [ سریع ] hızlı.
serîr (A.) [ سریر ] taht.
serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
401
serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
402
sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
seyl (A.) [ سيل ] sel.
seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
403
seyr etmek izlemek.
seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ سبط ] torun.
sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
404
sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ سمط ] dizi.
sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
405
sırât (A.) [ صراط ] yol.
sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
sî (F.) [ سی ] otuz.
siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
sîb (F.) [ سيب ] elma.
sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
sih (F.) [ سيخ ] şiş.
sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ سحر ] büyü.
sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
406
sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
sill (A.) [ سل ] verem.
sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
sindân (F.) [ سندان ] örs.
sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
sîr (F.) [ سير ] tok.
sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
408
sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ست ] altı.
sitte (A.) [ سته ] altı.
sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ سياه ] kara.
siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
409
siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ صبح ] sabah.
subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
410
sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ صوف ] yün.
suffe (A.) [ صفه ] sofa.
sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
suhan (F.) [ سخن ] söz.
sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
suhen (F.) [ سخن ] söz.
sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ صلح ] barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
411
sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
sûr (A.) [ سور ] hisar.
sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
412
sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
sühan (F.) [ سخن ] söz.
sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
413
sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ سکر şeker.
sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
süm (F.) [ سم ] toynak.
sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
414
süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
sürûş (F.) [ سروش ] melek.
süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
sütûn (F.) [ ستون ] direk.
sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-Ş-
şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
416
şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
417
şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
şakî (A.) [ شقی ] haydut.
şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
şâl (F.) [ شال ] şal.
şâm (F.) [ شام ] akşam.
şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
418
şâne (F.) [ شانه ] tarak.
şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
şast (F.) [ شست ] altmış.
şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
419
şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
şe’n (A.) [ شأن ] iş.
şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
şeb (F.) [ شب ] gece.
şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
şebân (F.) [ شبان ] geceler.
şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
420
şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
şegal (F.) [ شغال ] çakal.
şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
421
şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
şehd (A.) [ شهد ] bal.
şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ شهر ] ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
422
şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
şeker (F.) [ شکر ] şeker.
şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
423
şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
şemme (A.) [ شمه ] çok az.
şems (A.) [ شمس ] güneş.
şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
şer (A.) [ شر ] kötülük.
şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
425
şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ شش ] altı.
şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
426
şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
şevher (F.) [ شوهر ] koca.
şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
şey’ (A.) [ شیء ] şey.
şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
427
şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
428
şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
429
şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ شير ] arslan.
şîr (F.) [ شير ] süt.
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
430
şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı.
şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
şitâ (A.) [ شتا ] kış.
şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
431
şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
şûre (F.) [ شوره ] çorak.
şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
432
şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
şûy (F.) [ شوی ] koca.
şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
433
şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
şürb (A.) [ شرب ] içme.
şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
şürû (A.) [ شروع ] başlama.
şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
şüs (F.) [ شس ] akciğer.
şüst (F.) [ شست ] yıkama.
şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
şütür (F.) [ شتر ] deve.
şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
416
şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
417
şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
şakî (A.) [ شقی ] haydut.
şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
şâl (F.) [ شال ] şal.
şâm (F.) [ شام ] akşam.
şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
418
şâne (F.) [ شانه ] tarak.
şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
şast (F.) [ شست ] altmış.
şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
419
şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
şe’n (A.) [ شأن ] iş.
şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
şeb (F.) [ شب ] gece.
şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
şebân (F.) [ شبان ] geceler.
şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
420
şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
şegal (F.) [ شغال ] çakal.
şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
421
şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
şehd (A.) [ شهد ] bal.
şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ شهر ] ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
422
şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
şeker (F.) [ شکر ] şeker.
şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
423
şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
şemme (A.) [ شمه ] çok az.
şems (A.) [ شمس ] güneş.
şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
şer (A.) [ شر ] kötülük.
şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
425
şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ شش ] altı.
şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
426
şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
şevher (F.) [ شوهر ] koca.
şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
şey’ (A.) [ شیء ] şey.
şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
427
şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
428
şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
429
şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ شير ] arslan.
şîr (F.) [ شير ] süt.
şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
430
şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
çıbanı.
şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
şitâ (A.) [ شتا ] kış.
şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
431
şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
şûre (F.) [ شوره ] çorak.
şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
432
şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
şûy (F.) [ شوی ] koca.
şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
433
şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
şürb (A.) [ شرب ] içme.
şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
şürû (A.) [ شروع ] başlama.
şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
şüs (F.) [ شس ] akciğer.
şüst (F.) [ شست ] yıkama.
şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
şütür (F.) [ شتر ] deve.
şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
_T_
tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ تا ] kadar.
ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
435
ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
436
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
437
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
taaffün etmek kokuşmak.
taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ طعام ] yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
438
taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
taannüd etmek inat etmek.
taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
439
tab’ olunmak basılmak.
tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
tabak (A.) [ طبق ] tabak.
tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ تابه ] tava.
tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
440
tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
tabl (A.) [ طبل ] davul.
tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
441
taciz etmek rahatsız etmek.
tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
442
tağdiye etmek beslemek.
tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr edilmek değiştirilmek.
tağyîr etmek değiştirmek.
tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
443
tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
444
tahayyül etmek hayal etmek.
tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
tahdîd etmek sınırlandırmak.
tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
445
tahkîr etmek aşağılamak.
tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
446
tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr edilmek yazılmak.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
tahrîs etmek hırslandırmak.
tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
447
tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
tahte (F.) [ تخته ] tahta.
tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
448
tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
tâir (A.) [ طائر ] kuş.
tâk (A.) [ طاق ] kemer.
tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
takallüs etmek kasılmak.
takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
449
takdim etmek sunmak.
takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
450
taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
451
talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
452
tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ تنبان ] don.
tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
480
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
tene (F.) [ تنه ] gövde.
tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ تنگ ] dar.
tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
481
tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
482
tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
483
terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
484
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
ters (F.) [ ترس ] korku.
tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
485
tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
486
tesâdüf etmek rastlamak.
tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
487
tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
488
tesmîm etmek zehirlemek.
tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
489
teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
490
teşkîl edilmek kurulmak.
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
491
tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
tevakkuf etmek durmak.
tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
492
tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
teverrüm etmek şişmek.
tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
493
tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
494
tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
tezyîd etmek arttırmak.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ طب ] tıp.
tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
495
tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
496
tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tûde (F.) [ توده ] yığın.
tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
497
tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
turş (F.) [ ترش ] ekşi.
turuk (A.) [ طرق ] yollar.
turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
tûşe (F.) [ توشه ] azık.
tût (F.) [ توت ] dut.
tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ تراب ] toprak.
türb (F.) [ ترب ] turp.
498
türbet (F.) [ تربت ] türbe.
türk 1.Türk. 2.güzel.
türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvân (F.) [ توان ] güç.
tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ تا ] kadar.
ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
435
ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
436
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
437
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
taaffün etmek kokuşmak.
taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ طعام ] yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
438
taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
taannüd etmek inat etmek.
taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
439
tab’ olunmak basılmak.
tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
tabak (A.) [ طبق ] tabak.
tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ تابه ] tava.
tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
440
tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
tabl (A.) [ طبل ] davul.
tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
441
taciz etmek rahatsız etmek.
tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
442
tağdiye etmek beslemek.
tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr edilmek değiştirilmek.
tağyîr etmek değiştirmek.
tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
443
tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
444
tahayyül etmek hayal etmek.
tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
tahdîd etmek sınırlandırmak.
tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
445
tahkîr etmek aşağılamak.
tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
446
tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr edilmek yazılmak.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
tahrîs etmek hırslandırmak.
tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
447
tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
tahte (F.) [ تخته ] tahta.
tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
448
tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
tâir (A.) [ طائر ] kuş.
tâk (A.) [ طاق ] kemer.
tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
takallüs etmek kasılmak.
takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
449
takdim etmek sunmak.
takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
450
taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
451
talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
452
tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ تنبان ] don.
tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
480
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
tene (F.) [ تنه ] gövde.
tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ تنگ ] dar.
tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
481
tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
482
tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
483
terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
484
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
ters (F.) [ ترس ] korku.
tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
485
tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
486
tesâdüf etmek rastlamak.
tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
487
tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
488
tesmîm etmek zehirlemek.
tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
489
teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
490
teşkîl edilmek kurulmak.
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
491
tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
tevakkuf etmek durmak.
tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
492
tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
teverrüm etmek şişmek.
tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
493
tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
494
tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
tezyîd etmek arttırmak.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ طب ] tıp.
tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
495
tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
496
tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tûde (F.) [ توده ] yığın.
tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
497
tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
turş (F.) [ ترش ] ekşi.
turuk (A.) [ طرق ] yollar.
turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
tûşe (F.) [ توشه ] azık.
tût (F.) [ توت ] dut.
tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ تراب ] toprak.
türb (F.) [ ترب ] turp.
498
türbet (F.) [ تربت ] türbe.
türk 1.Türk. 2.güzel.
türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvân (F.) [ توان ] güç.
tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-U-
u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ عمق ] derinlik.
ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ امور ] işler.
unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ عروه ] kulp.
uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
usr (A.) [ عسر ] güçlük.
usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.
usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.
-Ü-
übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
ümîd etmek umutlanmak.
ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ اناس ] halk.
ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ انس ] alışma.
ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
üstüre (F.) [ استره ] ustura.
üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ اشتر ] deve.
üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
üzn (A.) [ اذن ] kulak.
u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ عمق ] derinlik.
ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ امور ] işler.
unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ عروه ] kulp.
uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
usr (A.) [ عسر ] güçlük.
usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.
usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.
-Ü-
übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
ümîd etmek umutlanmak.
ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ اناس ] halk.
ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ انس ] alışma.
ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
üstüre (F.) [ استره ] ustura.
üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ اشتر ] deve.
üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
üzn (A.) [ اذن ] kulak.
Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)
-V-
va’d (A.) [ وعد ] vaat.
va’d edilmek vaat edilmek.
va’d etmek vaat etmek.
va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt.
vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı.
vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar.
vâcib (A.) [ واجب ] gerekli.
vâcib olmak gerekmek.
vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan.
vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı.
vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren.
vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
vâfir (A.) [ وافر ] bol.
vâh (A.) [ واه ] vah, yazık.
vâha (A.) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun.
vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.
vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği.
vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik.
vâhî (A.) [ واهی ] yararsız.
vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane.
vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik.
vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç.
vahş (A.) [ وحش ] yabanıl.
vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku.
vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan.
vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız.
vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız.
vahy (A.) [ وحی ] vahiy.
vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden.
vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
vak’a (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş.
vak’anüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı.
vak’anüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları.
vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık.
vakâyi’ (A.) [ وقایع ] olaylar.
vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama.
vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak.
vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi.
vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.
vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar.
vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
vakiyye (A.) [ وقيه ] okka.
vakt (A.) [ وقت ] vakit.
vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] –diği zaman.
vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı.
vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla.
vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce.
vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi.
vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer.
vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran.
vâlide (A.) [ والده ] anne, ana.
vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa.
vâlih (A.) [ واله ] şaşkın.
vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler.
vâm (F.) [ وام ] borç.
vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu.
vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı.
vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu.
vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer.
varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak.
varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not.
vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
vârî (F.) [ واری ] gibi.
vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.
vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir.
vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
vâris (A.) [ وارث ] mirasçı.
varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike.
vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı.
vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı.
vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama.
vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta.
vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü.
vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen.
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet.
vâsi’ (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet.
vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu.
vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden.
vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran.
vatan (A.) [ وطن ] yurt.
vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş.
vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili.
vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever.
vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce.
vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
vâye (F.) [ وایه ] kısmet.
vaz’ (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum.
vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum.
vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma.
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
vaz’ -ı yed etmek el koymak.
vaz’ etmek koymak.
vaz’an (A.) [ وضعا ] konumu bakımından.
vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vâzı’ (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net.
vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak.
vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi.
vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev.
vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli.
vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün.
vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum.
vebâl (A.) [ وبال ] günah.
vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği.
vecd (A.) [ وجد ] coşku.
vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran.
vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf.
vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev.
vecîz (A.) [ وجيز ] özlü.
vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş.
vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma.
vedâyi’ (A.) [ ودایع ] emanetler.
vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet.
vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı.
vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı.
vefât (A.) [ وفات ] ölüm.
vefât etmek ölmek.
vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.
vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun.
vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka.
vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları.
veh (F.-A.) [ وه ] vah.
vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi.
vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi.
vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et.
vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı.
vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik.
vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler.
vehim (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın.
vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde.
vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak.
vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi.
vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam.
vekâyi’ (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar.
vekıs’alâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla.
vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
velev (A.) [ ولو ] olsa da.
velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası.
velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
velî (F.) [ ولی ] ama, fakat.
velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht.
velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak.
velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak.
velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün.
velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken.
velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı.
verâ (A.) [ ورا ] öte.
verâset (A.) [ وراثت ] varislik.
verd (A.) [ ورد ] gül.
verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar.
verîd (A.) [ ورید ] toplardamar.
vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler.
vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler.
vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar.
vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık.
vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler.
vesîka (A.) [ وثيقه ] belge.
vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol.
vesme (A.) [ وسمه ] rastık.
vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu.
veş (F.) [ وش ] gibi.
veşak (A.) [ وشق ] vaşak.
veted (A.) [ وتد ] kazık.
veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli.
vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vezân (F.) [ وزان ] esen.
vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik.
vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
vezn (A.) [ وزن ] ağırlık.
vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi.
vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı.
vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze.
vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından.
vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk.
vikâye (A.) [ وقایه ] koruma.
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler.
vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler.
vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık.
vird (A.) [ ورد ] dua.
vird etmek dua etmek.
visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma.
visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.
vufûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları.
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
vukû’ (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme.
vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar.
vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama.
vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma.
vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç.
vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme.
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
vuzû (A.) [ وضوء ] abdest.
vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık.
vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik.
vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş.
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler.
vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar.
vülât (A.) [ ولات ] valiler.
vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş.
vürûd etmek girmek, gelmek.
vüs’ (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
vüs’at (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler.
-Y-
yâ (A.) [ یا ] ey.
yâb (F.) [ یاب ] bulan.
yâbis (A.) [ یابس ] kuru.
yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
yâd etmek anmak, hatırlamak.
yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra.
yadigâr bk. yâdgâr.
yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul.
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı.
yah (F.) [ یخ ] buz.
yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş.
yâhud (F.) [ یاخود ] yahut.
yâis (A.) [ یائس ] umutsuz.
yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık.
yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi.
yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak.
yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak.
yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık.
yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun.
yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke.
yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
yârâ (F.) [ یارا ] güç.
yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar.
yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım.
yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin.
yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.
yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan.
yâver (F.) [ یاور ] yardımcı.
yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir.
ye’s (A.) [ یأس ] umutsuzluk.
ye’sefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü.
yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç.
yegân (F.) [ یگان ] birler.
yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek.
yegâne (F.) [ یگانه ] biricik.
yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik.
yek (F.) [ یک ] bir.
yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer.
yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü.
yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden.
yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri.
yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül.
yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün.
yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte.
yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.
yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar.
yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına.
yekûn (A.) [ یکون ] toplam.
yel (F.) [ یل ] yiğit.
yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun.
yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf.
yesîr (A.) [ یسير ] kolay.
yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim.
yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu.
yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi.
yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar.
yevm (A.) [ یوم ] gün.
yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne.
yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik.
yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret.
yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı.
yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk.
yûz (F.) [ یوز ] pars.
yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası.
yümn (A.) [ یمن ] uğur.
yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf.
yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu.
yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik.
yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf.
-Z-
za’f (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf.
za’f gelmek zayıflamak.
za’ferân (A.) [ زعفران ] safran.
za’fî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
za’fiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet.
zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi.
zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan.
zâbit (A.) [ ضابط ] subay.
zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar.
zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
zabt edilmek ele geçirilmek.
zabt etmek ele geçirmek.
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.
zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı.
zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin.
zâc (A.) [ زاج ] göztaşı.
zâd (A.) [ زاد ] azık.
zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum.
zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat.
zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar.
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma.
zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
zâğ (F.) [ زاغ ] karga.
zağan (F.) [ زغن ] çaylak.
zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler.
zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan.
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe.
zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan.
zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak.
zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre.
zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan.
zahm (F.) [ زخم ] yara.
zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı.
zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı.
zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz.
zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı.
zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz.
zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan.
zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu.
zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu.
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi.
zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden.
zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım.
zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar.
zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık.
zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden.
zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce.
zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler.
zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zamîme (A.) [ ضميمه ] ek.
zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak.
zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden.
zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma.
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
zamm etmek eklemek, arttırmak.
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
zamme (A.) [ ضمه ] ötre.
zan (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zanbak (A.) [ زنبق ] zambak.
zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan.
zann (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zannedilmek sanılmak.
zannetmek sanmak.
zânû (F.) [ زانو ] diz.
zapt bk. zabt.
zapt edilmek ele geçirmek.
zapt etmek ele geçirmek.
zaptiye bk. zabtiyye
zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
zâr (F.) [ زار ] yer.
zâr etmek ağlayıp inlemek.
zâr olmak ağlayıp inlemek.
zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik.
zarar (A.) [ ضرر ] ziyan.
zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören.
zarb (A.) [ ضرب ] vuruş.
zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane.
zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite.
zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama.
zâri’ (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi.
zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe.
zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler.
zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu.
zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar.
zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi.
zâten (A.) [ ذاتا ] aslında.
zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel.
zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı.
zav’ (A.) [ ضوء ] ışık.
zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler.
zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
zâyi’ (A.) [ ضایع ] kaybolan.
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
zâyi’ât (A.) [ ضایعات ] kayıplar.
zebân (F.) [ زبان ] dil.
zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun.
zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi.
zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan.
zeber (F.) [ زبر ] üst.
zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili.
zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama.
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
zebh etmek boğazlamak, kesmek.
zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre.
zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme.
zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı.
zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
olmuş.
zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma.
zeheb (A.) [ ذهب ] altın.
zehr (A.) [ زهر ] çiçek.
zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı.
zehre (A.) [ زهره ] çiçek.
zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş.
zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli.
zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik.
zekan (A.) [ زقن ] çene.
zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik.
zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler.
zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı.
zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma.
zelzele (A.) [ زلزله ] deprem.
zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre.
zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış.
zemîm (A.) [ ذميم ] kötü.
zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme.
zemistan (F.) [ زمستان ] kış.
zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık.
zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme.
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
zemm etmek kötülemek, yermek.
zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı.
zen (F.) [ زن ] kadın.
zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar.
zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah.
zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil.
zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek.
zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil.
zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci.
zencîr (F.) [ زنجير ] zincir.
zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli.
zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık.
zendost (F.) [ زن دوست ] zampara.
zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk.
zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene.
zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas.
zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî.
zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak.
zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü.
zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe.
zer’ (A.) [ زرع ] ekim.
zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı.
zerd (F.) [ زرد ] sarı.
zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali.
zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran.
zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı.
zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı.
zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu.
zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle.
zerîn (F.) [ زرین ] altından.
zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme.
zerrâ’ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi.
zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü.
zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler.
zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran.
zerrin (F.) [ زرین ] altından.
zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı.
zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani.
zevât (A.) [ ذوات ] kişiler.
zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki.
zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar.
zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı.
zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca.
zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca.
zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik.
zevebân (A.) [ ذوبان ] erime.
zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren.
zevrak (A.) [ زورق ] kayık.
zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek.
zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak.
zeyn (A.) [ زین ] süs.
zeyn olmak süslenmek.
zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin.
zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt.
zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık.
zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler.
zıll (A.) [ ظل ] gölge.
zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla.
zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı.
zırh (F.) [ زره ] zırh.
zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı.
zıyâ’ (A.) [ ضياع ] kaybolma.
zıyâ’ (A.) [ ضياء ] çiftlikler.
zî (A.) [ ذی ] sahip.
zi’b (A.) [ ذئب ] kurt.
zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik.
zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel.
zîbak (A.) [ زیبق ] cıva.
zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası.
zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek.
zih (F.) [ زه ] kiriş.
zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı.
zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü.
zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo.
zihin (A.) [ ذهن ] zihin.
zihn (A.) [ ذهن ] zihin.
zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla.
zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel.
zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.
zîk (A.) [ ضيق ] darlık.
zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli.
zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma.
zikr etmek anmak.
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli.
zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı.
zimâm (A.) [ زمام ] yular.
zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan.
zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu.
zîn (F.) [ زین ] eyer.
zinâ’ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki.
zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden.
zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş.
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
zindân (F.) [ زندان ] hapishane.
zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus.
zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam.
zindîk (A.) [ زندیق ] zındık.
zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs.
zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın.
zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı.
zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü.
zirâ’ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
ucu arasındaki uzaklık.
zirâ’at (A.) [ زراعت ] tarım.
zirâ’î (A.) [ زراعی ] tarımsal.
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast.
zîre (F.) [ زیره ] kimyon.
zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek.
zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki.
zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı.
zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst.
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
zirve (A.) [ زروه ] doruk.
zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli.
zişt (F.) [ زشت ] çirkin.
ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik.
zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı.
zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı.
ziyâ’ (A.) [ ضياء ] ışık.
ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı.
ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok.
ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet.
ziyân (F.) [ زیان ] zarar.
ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren.
ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri.
zû’(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık.
zu’bân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar.
zu’m (A.) [ زعم ] sanı.
zuafâ’ (A.) [ ضعفا ] zayıflar.
zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı.
zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken.
zufr (A.) [ ظفر ] tırnak.
zuhr (A.) [ ظهر ] öğle.
zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme.
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler.
zukâk (A.) [ زقاق ] sokak.
zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet.
zulm etmek zulüm yapmak.
zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili.
zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık.
zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran.
zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar.
zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar.
zûr (F.) [ زور ] güç.
zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba.
zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü.
zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar.
zübde (A.) [ زبده ] öz.
zücâc (A.) [ زجاج ] cam.
zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar.
zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk.
zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler.
zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı.
zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan.
zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma.
zükâm (A.) [ زکام ] nezle.
zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler.
zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf.
zülf (F.) [ زلف ] zülüf.
züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.
zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk.
zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler.
zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt.
zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı.
zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı.
zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler.
zürrâ’ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler.
zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler.
zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet.
züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler.
züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller.
va’d (A.) [ وعد ] vaat.
va’d edilmek vaat edilmek.
va’d etmek vaat etmek.
va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt.
vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı.
vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar.
vâcib (A.) [ واجب ] gerekli.
vâcib olmak gerekmek.
vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan.
vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı.
vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren.
vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
vâfir (A.) [ وافر ] bol.
vâh (A.) [ واه ] vah, yazık.
vâha (A.) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun.
vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.
vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği.
vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik.
vâhî (A.) [ واهی ] yararsız.
vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane.
vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik.
vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç.
vahş (A.) [ وحش ] yabanıl.
vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku.
vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan.
vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız.
vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız.
vahy (A.) [ وحی ] vahiy.
vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden.
vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
vak’a (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş.
vak’anüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı.
vak’anüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları.
vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık.
vakâyi’ (A.) [ وقایع ] olaylar.
vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama.
vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak.
vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi.
vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.
vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar.
vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
vakiyye (A.) [ وقيه ] okka.
vakt (A.) [ وقت ] vakit.
vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] –diği zaman.
vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı.
vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla.
vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce.
vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi.
vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer.
vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran.
vâlide (A.) [ والده ] anne, ana.
vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa.
vâlih (A.) [ واله ] şaşkın.
vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler.
vâm (F.) [ وام ] borç.
vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu.
vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı.
vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu.
vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer.
varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak.
varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not.
vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
vârî (F.) [ واری ] gibi.
vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.
vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir.
vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
vâris (A.) [ وارث ] mirasçı.
varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike.
vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı.
vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı.
vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama.
vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta.
vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü.
vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen.
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet.
vâsi’ (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet.
vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu.
vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden.
vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran.
vatan (A.) [ وطن ] yurt.
vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş.
vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili.
vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever.
vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce.
vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
vâye (F.) [ وایه ] kısmet.
vaz’ (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum.
vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum.
vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma.
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
vaz’ -ı yed etmek el koymak.
vaz’ etmek koymak.
vaz’an (A.) [ وضعا ] konumu bakımından.
vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vâzı’ (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net.
vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak.
vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi.
vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev.
vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli.
vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün.
vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum.
vebâl (A.) [ وبال ] günah.
vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği.
vecd (A.) [ وجد ] coşku.
vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran.
vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf.
vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev.
vecîz (A.) [ وجيز ] özlü.
vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş.
vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma.
vedâyi’ (A.) [ ودایع ] emanetler.
vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet.
vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı.
vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı.
vefât (A.) [ وفات ] ölüm.
vefât etmek ölmek.
vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.
vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun.
vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka.
vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları.
veh (F.-A.) [ وه ] vah.
vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi.
vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi.
vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et.
vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı.
vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik.
vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler.
vehim (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın.
vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde.
vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak.
vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi.
vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam.
vekâyi’ (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar.
vekıs’alâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla.
vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
velev (A.) [ ولو ] olsa da.
velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası.
velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
velî (F.) [ ولی ] ama, fakat.
velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht.
velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak.
velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak.
velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün.
velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken.
velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı.
verâ (A.) [ ورا ] öte.
verâset (A.) [ وراثت ] varislik.
verd (A.) [ ورد ] gül.
verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar.
verîd (A.) [ ورید ] toplardamar.
vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler.
vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler.
vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar.
vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık.
vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler.
vesîka (A.) [ وثيقه ] belge.
vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol.
vesme (A.) [ وسمه ] rastık.
vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu.
veş (F.) [ وش ] gibi.
veşak (A.) [ وشق ] vaşak.
veted (A.) [ وتد ] kazık.
veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli.
vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
vezân (F.) [ وزان ] esen.
vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik.
vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
vezn (A.) [ وزن ] ağırlık.
vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi.
vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı.
vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze.
vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından.
vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk.
vikâye (A.) [ وقایه ] koruma.
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler.
vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler.
vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık.
vird (A.) [ ورد ] dua.
vird etmek dua etmek.
visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma.
visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.
vufûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları.
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
vukû’ (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme.
vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar.
vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama.
vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma.
vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç.
vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme.
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
vuzû (A.) [ وضوء ] abdest.
vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık.
vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik.
vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş.
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler.
vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk.
vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar.
vülât (A.) [ ولات ] valiler.
vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş.
vürûd etmek girmek, gelmek.
vüs’ (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
vüs’at (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler.
-Y-
yâ (A.) [ یا ] ey.
yâb (F.) [ یاب ] bulan.
yâbis (A.) [ یابس ] kuru.
yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
yâd etmek anmak, hatırlamak.
yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra.
yadigâr bk. yâdgâr.
yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul.
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı.
yah (F.) [ یخ ] buz.
yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş.
yâhud (F.) [ یاخود ] yahut.
yâis (A.) [ یائس ] umutsuz.
yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık.
yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi.
yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak.
yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak.
yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık.
yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun.
yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke.
yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
yârâ (F.) [ یارا ] güç.
yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar.
yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım.
yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin.
yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.
yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan.
yâver (F.) [ یاور ] yardımcı.
yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir.
ye’s (A.) [ یأس ] umutsuzluk.
ye’sefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü.
yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç.
yegân (F.) [ یگان ] birler.
yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek.
yegâne (F.) [ یگانه ] biricik.
yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik.
yek (F.) [ یک ] bir.
yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer.
yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü.
yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden.
yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri.
yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül.
yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün.
yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte.
yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.
yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar.
yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına.
yekûn (A.) [ یکون ] toplam.
yel (F.) [ یل ] yiğit.
yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun.
yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf.
yesîr (A.) [ یسير ] kolay.
yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim.
yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu.
yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi.
yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar.
yevm (A.) [ یوم ] gün.
yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne.
yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik.
yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret.
yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı.
yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk.
yûz (F.) [ یوز ] pars.
yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası.
yümn (A.) [ یمن ] uğur.
yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf.
yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu.
yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik.
yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf.
-Z-
za’f (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf.
za’f gelmek zayıflamak.
za’ferân (A.) [ زعفران ] safran.
za’fî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
za’fiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet.
zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi.
zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan.
zâbit (A.) [ ضابط ] subay.
zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar.
zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
zabt edilmek ele geçirilmek.
zabt etmek ele geçirmek.
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.
zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı.
zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin.
zâc (A.) [ زاج ] göztaşı.
zâd (A.) [ زاد ] azık.
zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum.
zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat.
zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar.
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma.
zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
zâğ (F.) [ زاغ ] karga.
zağan (F.) [ زغن ] çaylak.
zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler.
zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan.
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe.
zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan.
zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak.
zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre.
zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan.
zahm (F.) [ زخم ] yara.
zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı.
zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı.
zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz.
zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı.
zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz.
zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan.
zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu.
zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu.
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi.
zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden.
zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım.
zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar.
zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık.
zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden.
zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce.
zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler.
zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zamîme (A.) [ ضميمه ] ek.
zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak.
zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden.
zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma.
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
zamm etmek eklemek, arttırmak.
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
zamme (A.) [ ضمه ] ötre.
zan (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zanbak (A.) [ زنبق ] zambak.
zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan.
zann (A.) [ ظن ] zan, sanı.
zannedilmek sanılmak.
zannetmek sanmak.
zânû (F.) [ زانو ] diz.
zapt bk. zabt.
zapt edilmek ele geçirmek.
zapt etmek ele geçirmek.
zaptiye bk. zabtiyye
zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
zâr (F.) [ زار ] yer.
zâr etmek ağlayıp inlemek.
zâr olmak ağlayıp inlemek.
zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik.
zarar (A.) [ ضرر ] ziyan.
zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören.
zarb (A.) [ ضرب ] vuruş.
zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane.
zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite.
zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama.
zâri’ (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi.
zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe.
zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler.
zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu.
zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar.
zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi.
zâten (A.) [ ذاتا ] aslında.
zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel.
zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı.
zav’ (A.) [ ضوء ] ışık.
zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler.
zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
zâyi’ (A.) [ ضایع ] kaybolan.
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
zâyi’ât (A.) [ ضایعات ] kayıplar.
zebân (F.) [ زبان ] dil.
zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun.
zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi.
zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan.
zeber (F.) [ زبر ] üst.
zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili.
zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama.
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
zebh etmek boğazlamak, kesmek.
zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre.
zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme.
zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı.
zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
olmuş.
zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma.
zeheb (A.) [ ذهب ] altın.
zehr (A.) [ زهر ] çiçek.
zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı.
zehre (A.) [ زهره ] çiçek.
zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş.
zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli.
zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik.
zekan (A.) [ زقن ] çene.
zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik.
zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler.
zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı.
zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma.
zelzele (A.) [ زلزله ] deprem.
zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre.
zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış.
zemîm (A.) [ ذميم ] kötü.
zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme.
zemistan (F.) [ زمستان ] kış.
zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık.
zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme.
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
zemm etmek kötülemek, yermek.
zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı.
zen (F.) [ زن ] kadın.
zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar.
zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah.
zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil.
zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek.
zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil.
zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci.
zencîr (F.) [ زنجير ] zincir.
zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli.
zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık.
zendost (F.) [ زن دوست ] zampara.
zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk.
zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene.
zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas.
zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî.
zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak.
zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü.
zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe.
zer’ (A.) [ زرع ] ekim.
zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı.
zerd (F.) [ زرد ] sarı.
zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali.
zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran.
zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı.
zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı.
zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu.
zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle.
zerîn (F.) [ زرین ] altından.
zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme.
zerrâ’ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi.
zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü.
zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler.
zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran.
zerrin (F.) [ زرین ] altından.
zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı.
zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani.
zevât (A.) [ ذوات ] kişiler.
zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki.
zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar.
zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı.
zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca.
zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca.
zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik.
zevebân (A.) [ ذوبان ] erime.
zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren.
zevrak (A.) [ زورق ] kayık.
zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek.
zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak.
zeyn (A.) [ زین ] süs.
zeyn olmak süslenmek.
zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin.
zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt.
zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık.
zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler.
zıll (A.) [ ظل ] gölge.
zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla.
zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı.
zırh (F.) [ زره ] zırh.
zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı.
zıyâ’ (A.) [ ضياع ] kaybolma.
zıyâ’ (A.) [ ضياء ] çiftlikler.
zî (A.) [ ذی ] sahip.
zi’b (A.) [ ذئب ] kurt.
zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik.
zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel.
zîbak (A.) [ زیبق ] cıva.
zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası.
zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek.
zih (F.) [ زه ] kiriş.
zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı.
zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü.
zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo.
zihin (A.) [ ذهن ] zihin.
zihn (A.) [ ذهن ] zihin.
zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla.
zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel.
zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.
zîk (A.) [ ضيق ] darlık.
zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli.
zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma.
zikr etmek anmak.
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli.
zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı.
zimâm (A.) [ زمام ] yular.
zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan.
zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu.
zîn (F.) [ زین ] eyer.
zinâ’ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki.
zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden.
zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş.
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
zindân (F.) [ زندان ] hapishane.
zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus.
zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam.
zindîk (A.) [ زندیق ] zındık.
zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs.
zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın.
zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı.
zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü.
zirâ’ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
ucu arasındaki uzaklık.
zirâ’at (A.) [ زراعت ] tarım.
zirâ’î (A.) [ زراعی ] tarımsal.
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast.
zîre (F.) [ زیره ] kimyon.
zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek.
zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki.
zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı.
zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst.
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
zirve (A.) [ زروه ] doruk.
zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli.
zişt (F.) [ زشت ] çirkin.
ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik.
zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı.
zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı.
ziyâ’ (A.) [ ضياء ] ışık.
ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı.
ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok.
ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet.
ziyân (F.) [ زیان ] zarar.
ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren.
ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri.
zû’(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık.
zu’bân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar.
zu’m (A.) [ زعم ] sanı.
zuafâ’ (A.) [ ضعفا ] zayıflar.
zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı.
zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken.
zufr (A.) [ ظفر ] tırnak.
zuhr (A.) [ ظهر ] öğle.
zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme.
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler.
zukâk (A.) [ زقاق ] sokak.
zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet.
zulm etmek zulüm yapmak.
zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili.
zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık.
zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran.
zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar.
zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar.
zûr (F.) [ زور ] güç.
zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba.
zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü.
zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar.
zübde (A.) [ زبده ] öz.
zücâc (A.) [ زجاج ] cam.
zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar.
zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk.
zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler.
zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı.
zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan.
zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma.
zükâm (A.) [ زکام ] nezle.
zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler.
zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf.
zülf (F.) [ زلف ] zülüf.
züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.
zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk.
zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler.
zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt.
zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı.
zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı.
zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler.
zürrâ’ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler.
zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler.
zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet.
züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler.
züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller.
2 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• S E R B E S T K Ö Ş E :: Dini Programlar, Kitaplar, E-Kitaplar
2 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur