İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Uyeols10
Forumumuza Hoşgeldiniz Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) Salâvat Getirmeden Kapatmayınız "Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin Ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed"
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 291279.medium


Join the forum, it's quick and easy

İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Uyeols10
Forumumuza Hoşgeldiniz Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) Salâvat Getirmeden Kapatmayınız "Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin Ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed"
Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 291279.medium
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Saat

Similar topics
    Mart 2024
    PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
        123
    45678910
    11121314151617
    18192021222324
    25262728293031

    Takvim Takvim

    En son konular
    » Kötü Din Adamları
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptySalı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur

    » Gül’den hiç ders almıyor musun?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptySalı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur

    » Kadir Geceniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur

    » Kadir Geceniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur

    » Elveda Ey Şehri Ramazan
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur

    » Kadir Gecesinde :((
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerif Giderken
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur

    » Ateşten Lokma..!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur

    » Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyCuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur

    » Allah'ım (c.c.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur

    » En Güzel Duâlar ve Anlamları
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur

    » Amin
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur

    » Yetişin...
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur

    » Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur

    » Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur

    » Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur

    » Kendimden Kaçabilsem
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur

    » Özleminle Ey Sevgili
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur

    » Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur

    » Af Dilerim..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur

    » Ya Rabbah :(
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur

    » Gül Efendim (S.A.V.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur

    » Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur

    » Ey Yar (S.A.V.)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyÇarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur

    » Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur

    » O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur

    » Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur

    » Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur

    » Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur

    » Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur

    » Ya Rasulallah (SAV)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur

    » Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur

    » ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur

    » Minber’den Ötelere Bakış
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPerş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur

    » Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPerş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur

    » Hayret Doğrusu
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur

    » Göz Kalbin Elçisidir
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur

    » Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur

    » Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur

    » Başkaları Bilmese de Olur..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur

    » Sohbet; Güzelle Güzeldir..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur

    » İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur

    » BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur

    » Artan Pilav
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur

    » Ömür Sermayesi..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur

    » Mecnun ve Devesi
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur

    » Usta ve Şaşı Çırak..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur

    » İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur

    » Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 EmptyPaz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur

    KUR’AN-I KERİM DİNLE

    Mealli Kur'an Dinleyelim

    Hadis-i Şerif

    1-Âfetü’l ilmi ennisyanü: İlmin afeti unutmaktır.
    ************************
    2-Ettuhuru şatru’l iman: Temizlik imanın yarısıdır.
    ************************
    3-A’kilhâ ve tevekkel: (Deveyi) bağla ve tevekkül et.
    ************************
    4-Sûmû tesihhû: Oruç tutun, sıhhat bulun.
    **********************
    5-Es-salâtüimâdü’d dini: Namaz dinin direğidir.
    *************************
    6-Talebü’l helalicihadün: Helal peşinde koşmak cihaddır.
    ******************************
    7-El-kelimü’ttayyibetü sadakatün: Güzel sözsadakadır.
    ***************************
    8-El cennetü tahte zılâli’ssüyuf: Cennet kılıçların gölgesialtındadır.
    *************************
    9-El mecalisü bi’l emaneti: Meclislerdeki sözler emanettir.
    ***************************
    10-Ed-dellü alel hayri kefailihi:Hayra vesile olan yapan gibidir.
    ****************************
    11-El cennetü dâr-ül eshıya: Cennet cömertler yurdudur.
    *************************
    12-Es- savmü nısf’us sabr: Oruç sabrın yarısıdır.
    ************************
    13-Es sabru nısf’ul iman: Sabır imanın yarısıdır.
    ***********************
    14-Et tebessümü sadakatun: Tebessüm etmek sadakadır.

    ************************
    15-Es sabru miftahul ferec: Sabır, başarının anahtarıdır.
    ************************
    16-Es sabru ınde sadmetül ula: Sabır, musi,betin ilk anındakidir.
    ************************
    17-Efdalü’l ibadetiedvamuha: İbadetin efdali devamlı olanıdır.
    ************************
    18-El Kur’anühüved deva: Kur’an, sırf devadır.
    ************************
    19-Men samete reca: Dilini tutan kurtuldu.
    ************************
    20-Re’sü’lhikmeti mehafetullah: Hikmetin başı Allah korkudur.
    ************************
    21-El idetü atiyyetün: Vaad edilen verilmelidir.
    ************************
    22-Ed duaü silahu’lmümin: Dua müminin silahıdır.
    ************************
    23-İsmah yusmah leke: Müsamaha et ki sende göresin.
    ************************
    24-Es salatü nur’ulmümin: Namaz müminin nurudur.
    ************************
    25-En nedametü tevbetün: Pişmanlık tövbedir.
    ************************
    26-El mescidü beytükülli takiyyin: Mescid, takva sahiplerininevidir.
    ************************
    27-Ed dinü en nasiha: Din nasihattir.
    ************************
    28-Ed duaü hüvelibadetü: Dua ibadettir.

    ************************
    29-Elcümuatü haccü’l mesakin: Cumafakirlerin haccıdır.
    ************************
    30-Hüsnü’ssuali nısfu’l ilim: Güzel soru, ilmin yarıdır.
    ************************
    31-Es selamü kable’lkelam: Önce selam, sonra kelam.
    ************************
    32-İzâ gadibte fe’skut: Öfkelendiğinde sus.
    ************************
    33-Kesretü’d dahikitumitül kalb: Çok gülmek kalbiöldürür.
    ************************
    34-Es savmu cünnetün: Oruç kalkandır.

    35-Es subhatü temneu’r rızk: Sabah uykusu, rızka engeldir.
    ************************
    36-El hamrüummü’l habais: İçki,kötülüklerin anasıdır.
    ************************
    37-Zina’l uyûni en nazaru: gözlerin zinası bakmaktır.
    ************************
    38-El kanâatümâlün la yenfedü: Kanaat bitmez birsermayedir.
    ************************
    39-El hayaü minel iman:Hayâ(utanma duygusu) imandandır.
    ************************
    40-El mer’üala dini halilihi: Kişi, arkadaşının diniüzeredir.

    Giriş yap

    Şifremi unuttum

    Arama
     
     

    Sonuç :
     


    Rechercher çıkıntı araştırma

    Istatistikler
    Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız var
    Son kaydolan kullanıcımız: emrec77

    Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    2 sayfadaki 2 sayfası Önceki  1, 2

    Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:03 pm

    Konunun ilk mesajı :

    -A-

    â (F.) [ 1 [آ .ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
    pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
    a’dâ (A.) [ اعدا ] düşmanlar.
    a’dâd (A.) [ اعداد ] sayılar.
    â’ik (A.) [ عائق ] engel.
    a’lâ (A.) [ اعلی ] en yüksek, en yüce.
    a’lâf (A.) [ آلاف ] otlar.
    a’lâl (A.) [ 1 [اعلال .hastalıklar. 2.sebepler.
    a’lâm (A.) [ 1 [اعلام .bayraklar. 2.özel isimler.
    a’lem (A.) [ اعلم ] en iyi bilen.
    a’mâ (A.) [ اعمی ] kör.
    a’mâk (A.) [ اعماق ] derinlikler.
    a’mâl (A.) [ اعمال ] işler, ameller, davranışlar.
    a’mâr (A.) [ 1 [اعمار .ömürler. 2.yaşlar.
    a’nî (A.) [ اعنی ] yani.
    a’râb (A.) [ اعراب ] Araplar, çöl arapları.
    a’râbî (A.) [ اعرابی ] çöl arabı.
    a’râz (A.) [ اعراض ] belirtiler.
    a’sâb (A.) [ اعصاب ] sinirler.
    a’sâr (A.) [ اعصار ] yüz yıllar.
    a’şâr (A.) [ اعشار ] öşür vergileri, onda birler.
    a’şârî (A.) [ اعشاری ] ondalık.
    a’vec (A.) [ اعوج ] yamuk, eğri büğrü.
    a’ver (A.) [ اعور ] tek gözlü.
    a’yâd (A.) [ اعياد ] bayramlar.
    a’yân (A.) [ 1 [اعيان .ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
    a’yün (A.) [ 1 [اعين .gözler. 2.pınarlar.
    a’zâ (A.) [ 1 [اعضا .üyeler. 2.organlar.
    a’zam (A.) [ اعظم ] en büyük.
    âb (F.) [ 1 [آب .su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
    8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
    âb (F.) [ آب ] Ağustos.
    âb -ı âbistenî [ 1 [آب آبستنی .meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
    âb -ı adâlet [ 1 [آب عدالت .adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
    âb -ı ahmer [ 1 [آب احمر .kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
    âb -ı âteşîn [ 1 [آب آتشين .ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
    âb -ı bâdereng [ 1 [آب باده رنگ .kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
    âb -ı engûr [ 1 [آب انگور .üzüm suyu. 2.şarap.
    âb -ı harâbât [ آب خرابات ] (meyhane suyu) şarap.
    âb -ı kevser [ 1 [آب کوثر .cennet suyu, 2.şarap.
    ab’âb (A.) [ عبعاب ] vantrolog.
    abâ (A.) [ 1 [عبا .kaba yün kumaş. 2.aba.
    âbâ’ (A.) [ 1 [آباء .babalar. 2.gezegenler.
    âbâd (A.) [ آباد ] ebedler.
    âbâd (F.) [ آباد ] bayındır, mamûr.
    âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
    âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
    âbâdân (F.) [ آبادان ] bayındır.
    âbâdânî (F.) [ آبادانی ] bayındırlık.
    âbâdî (F.) [ 1 [آبادی .bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
    âbâl (A.) [ آبال ] develer.
    âbân (F.) [ آبان ] Âbân ayı.
    abâpûş (A.-F.) [ 1 [عباپوش .abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
    âbâr (A.) [ آبار ] kuyular.
    âbcâme (F.) [ آبجامه ] su kabı.
    âbçîn (F.) [ آبچين ] peştemal.
    abd (A.) [ 1 [عبد .kul. 2.köle.
    âbdân (F.) [ 1 [آبدان .su kabı. 2.mesane.
    âbdâr (F.) [ 1 [آبدار .sulu. 2.parlak. 3.hoş
    âbdendân (F.) [ 1 [آبدندان .bön. 2.âciz.
    abdest (F.) [ 1 [آبدست .abdest. 2.paylama.
    abdesthâne (F.) [ 1 [آبدستخانه .tuvalet. 2.abdest alınan yer.
    abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
    âbek (F.) [ 1 [آبک .sulu. 2.cıva.
    abes (A.) [ عبث ] saçma, abes.
    âbgîne (F.) [ 1 [آبگينه .kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
    âbgîr (F.) [ 1 [آبگير .havuz. 2.su birikintisi.
    âbgûn (F.) [ 1 [آبگون .su rengi. 2.mavi.
    abher (A.) [ 1 [عبهر .nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
    âbhîz (F.) [ آبخيز ] büyük dalga.
    âbhord (F.) [ آبخورد ] nasip.
    âbırû (F.) [ آبرو ] yüzsuyu.
    âbî (F.) [ آبی ] mavi.
    âbid (A.) [ 1 [عابد .ibadet eden. 2.erkek adı.
    abîd (A.) [ 1 [عبيد .kullar. 2.köleler.
    âbidât [ آبدات ] anıtlar.
    âbide (A.) [ آبده ] anıt.
    âbidevî (A.) [ آبدوی ] anıtsal.
    âbile (F.) [ 1 [آبله .su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
    âbir (A.) [ عابر ] yaya.
    âbisten (F.) [ آبستن ] gebe.
    âbistengâh (F.) [ آبستنگاه ] döl yatağı.
    âbişhor (F.) [ 1 [آبشخور .sulama yeri. 2.nasip.
    âbkâr (F.) [ 1 [آبکار .saka. 2.ayyaş.
    âbkeş (F.) [ 1 [آبکش .saka, su çeken. 2.kevgir.
    âbnûs (F.) [ آبنوس ] abanoz.
    âbrâh (F.) [ آبراه ] su yolu, kanal.
    abraş (A.) [ ابرش ] alacalı.
    âbrîz (F.) [ 1 [آبریز .tuvalet. 2.ıbrık.
    âbşâr (F.) [ آبشار ] çağlayan.
    abûs (A.) [ عبوس ] somurtkan.
    âbühava (F.-A.) [ آب و هوا ] iklim.
    âbzih (F.) [ 1 [آبزه .su kaynağı. 2.gözyaşı.
    âc (A.) [ عاج ] fildişi.
    âc (F.) [ آج ] ılgın ağacı.
    acâib (A.) [ عجائب ] tuhaf, ilginç, acaip.
    acâleten (A.) [ عجالة ] alelacele.
    aceb (A.) [ 1 [عجب .tuhaflık. 2.acaba.
    acebâ (A.) [ عجبا ] acaba.
    acele (A.) [ عجله ] acele.
    aceleten (A.) [ عجلة ] çarçabuk, alelacele.
    acem (A.) [ 1 [عجم .arap olmayan. 2.İranlı, acem.
    acemaşîran (A.) [ عجم عشيران ] Türk mûsikisinde bir makam.
    acemce (A.-T.) Farsça.
    acemî (A.) [ 1 [عجمی .deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
    acemistan (A.-F.) [ عجمستان ] İran.
    acemiyân (A.-F.) [ 1 [عجميان .deneyimsizler. 2.İranlılar.
    aceze (A.) [ عجزه ] düşkünler, âcizler.
    acîb (A.) [ عجيب ] tuhaf, acayip, ilginç.
    acîbe (A.) [ عجيبه ] şaşılacak şey.
    âcil (A.) [ عاجل ] acil.
    âcilen (A.) [ عاجلا ] derhal, acil olarak.
    acîn (A.) [ عجين ] macun, yoğurulmuş.
    âciz (A.) [ 1 [عاجز .aciz. 2.ben.
    âcizâne (A.-F.) [ 1 [عاجزانه .acizce. 2.alçakgönüllüce.
    âcizî (A.-F.) [ عاجزی ] acizlik.
    âciziyyet (A.) [ عاجزیت ] acizlik.
    âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
    acûl (A.) [ عجول ] aceleci.
    acûlâne (A.-F.) [ عجولانه ] acele acele.
    acûz (A.) [ 1 [عجوز .kocakarı. 2.cadı.
    acûze (A.) [ 1 [عجوزه .kocakarı. 2.cadı.
    âcür (F.) [ 1 [آجر .tuğla. 2.kiremit.
    acz (A.) [ عجز ] acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
    âdâb (A.) [ 1 [آداب .edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
    adalât (A.) [ عضلات ] kaslar.
    adale (A.) [ 1[عضله .kas. 2.kaslar.
    adâlet (A.) [ عدالت ] adalet.
    adaletkâr (A.-F.) [ عدالتکار ] adil, adaletli.
    âdât (A.) [ عادات ] âdetler, alışkanlıklar.
    adâvet (A.) [ عداوت ] düşmanlık.
    adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
    add (A.) [ عد ] sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
    addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
    addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
    addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
    aded (A.) [ عدد ] sayı.
    adeden (A.) [ عددا ] sayıca.
    adedî (A.) [ عددی ] sayısal.
    âdem (A.) [ 1 [آدم .ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
    adem (A.) [ عدم ] yokluk, bulunmama, adem.
    adem -i muvaffakiyet [ عدم موفقيت ] başarısızlık.
    adem -i muvazenet [ عدم موازنت ] dengesizlik.
    adem -i riâyet [ عدم رعایت ] uymama..
    adem -i te’lîfiyet [ عدم تأليفيت ] uzlaşamama, bir araya gelememe.
    adem -i teveccüh [ عدم توجه ] ilgisizlik.
    ademâbâd (A.-F.) [ عدم آباد ] yokluk ülkesi.
    âdemhâr (A.-F.) [ آدم خوار ] yamyam, insan yiyen.
    âdemî (A.-F.) [ 1[آدمی .insanoğlu. 2.insanlık.
    âdemiyân (A.-F.) [ آدميان ] insanlar.
    âdemiyyet (A.) [ 1 [آدميت .insanlık. 2.adamlık.
    ades (A.) [ عدس ] mercimek.
    adese (A.) [ عدسه ] mercek.
    âdet (A.) [ عادت ] alışkanlık, âdet.
    âdeta (A.) [ عادتا ] basbayağı.
    âdeten (A.) [ عدتا ] âdet olarak, geleneklere göre.
    adhâ (A.) [ اضحی ] kurbanlar.
    âdi (A.) [ عادی ] sıradan, âdi, değersiz.
    adîd (A.) [ عدید ] birçok.
    adîde (A.) [ عدیده ] birçok.
    âdil (A.) [ عادل ] adaletli.
    adîl (A.) [ عدیل ] eşit, denk.
    âdilâne (A.-F.) [ عدلانه ] adilce.
    adîm (A.) [ عدیم ] yok olan.
    adîmülimkân (A.) [ عدیم الامکان ] imkânsız.
    âdiye (A.) [ عادیه ] alışılmış, sıradan.
    adl (A.) [ عدل ] adalet.
    adlâ’ (A.) اضلاع ] kenarlar.
    adlî (A.) [ عدلی ] adalet ile ilgili.
    adliyye (A.) [ عدليه ] mahkeme, adliye.
    adn (A.) [ عدن ] cennet.
    adû (A.) [ عدو ] düşman.
    âfâk (A.) [ آفاق ] ufuklar.
    âfâkî (A.) [ 1 [آفاقی .nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
    âfât (A.) [ آفات ] afetler, belalar.
    âferîde (F.) [ آفریده ] yaratık, yaratılmış, mahluk.
    âferîdgâr (F.) [ آفریدگار ] yaratan, Tanrı.
    âferîn (F.) [ آفرین ] bravo, çok yaşa, aferin.
    âferîn (F.) [ آفرین ] yaratan.
    âferînende (F.) [ آفریننده ] yaratıcı.
    âferîniş (F.) [ آفرینش ] yaratılış.
    âfet (A.) [ 1 [آفت .afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
    âfet -i cân [ 1 [آفت جان .can belası. 2.güzel.
    âfet -i devrân [ 1 [آفت دوران .güzel, dilber.
    âfetengîz (A.-F.) [ آفت انگيز ] afet getiren.
    âfetresân (A.-F.) [ آفت رسان ] bela getiren.
    âfetzede (A.-F.) [ آفت زده ] belaya uğramış, afet görmüş.
    afîf (A.) [ عفيف ] iffetli.
    âfil (A.) [ 1 [آفل .batan. 2.görünmez olan.
    âfitâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
    âfitâbcemâl (F.-A.) [ آفتاب جمال ] güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
    parlayan, sevgili, maşuk.
    âfiyet (A.) [ عافيت ] esenlik.
    âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
    afiyetbahş [ آفيت بخش ] afiyet verici.
    afrika (A.) [ افریقا ] Afrika kıtası.
    afsun (F.) [ افسون ] büyü, efsun.
    âftâb (F.) [ آفتاب ] güneş.
    âftâbe (F.) [ آفتابه ] ıbrık, su kabı.
    âftâbgîr (F.) [ آفتابگير ] güneş alan, güneş gören.
    âftâbî (F.) [ آفتابی ] güneşlik.
    âftâbrû (F.) [ آفتاب رو ] parlak yüzlü.
    afv (A.) [ عفو ] bağışlama, af.
    âgâh (F.) [ آگاه ] haberdar.
    âgâh etmek haberdar etmek.
    âgâh olmak haberdar olmak.
    âgâhî (F.) [ آگاهی ] haberdarlık.
    âgeh (F.) [ آگه ] haberdar.
    âgehî (F.) [ آگهی ] haberdarlık.
    âgîn (F.) [ آگين ] dolu.
    âgûş (A.) [ آغوش ] kucak.
    âğâliş (F.) [ آغالش ] kışkırtma.
    ağayân (T.-F.) [ آغایان ] ağalar.
    âğâz (F.) [ 1 [آغاز .başlama. 2.başlangıç.
    ağbiyâ (A.) [ اغبيا ] kalın kafalılar.
    âğişte (F.) [ آغشته ] bulaşmış, bulanık.
    ağlâl (A.) [ 1 [اغلال .boyunduruklar. 2.zincirler.
    ağlât (A.) [ اغلاط ] hatalar.
    ağleb [(A.) [ اغلب احتمال ] çoğunlukla, genellikle, sık sık.
    ağleb -i ihtimâl [ اغلب احتمال ] büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
    ağnâ (A.) [ اغنی ] en zengin.
    ağnâm (A.) [ اغنام ] koyunlar.
    ağniyâ (A.) [ اغنيا ] zenginler.
    ağniye (A.) [ اغنيه ] şarkılar.
    ağrâs (A.) [ اغراس ] fidanlar.
    ağrâz (A.) [ اغراض ] maksatlar.
    ağsân (A.) [ اغصان ] dallar.
    ağşiye (A.) [ 1 [اغشيه .perdeler. 2.zarlar.
    ağyâr (A.) [ اغيار ] yabancılar.
    ah (A.) [ 1 [اخ .kardeş. 2.dost.
    âh (F.) [ 1 [آه .feryat etme, feryat. 2.ilenme.
    âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
    âh ü zâr [ آه و زار ] âh edip inleme.
    âhâd (A.) [ آحاد ] birler.
    ahad (A.) [ احد ] bir.
    ahali (A.) [ اهالی ] halk, ahali, insan topluluğu.
    ahavât (A.) [ اخوات ] kızkardeşler.
    ahbâb (A.) [ 1 [احباب .dostlar. 2.dost.
    ahbap (A.) [ احباب ] dostlar, sevdikler.
    ahbâr (A.) [ اخبار ] haberler.
    ahcâr (A.) [ احجار ] taşlar.
    ahd (A.) [ 1 [عهد .yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
    ahd -i atîk [ عهد عتيق ] Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
    ahd -i cedîd [ عهد جدید ] İncil ve ekleri.
    ahdar (A.) [ احضر ] yemyeşil.
    ahdâs (A.) [ 1 [احداث .yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
    ahdeb (A.) [ احدب ] kambur.
    ahdnâme (A.-F.) [ عهدنامه ] ahitname, antlaşma metni.
    ahdüpeymân (A.-F.) [ عهد و پيمان ] and.
    âhek (F.) [ آهک ] kireç.
    âhen (F.) [ آهن ] demir.
    âhendil (F.) [ آهن دل ] acımasız.
    âheng (F.) [ 1 [آهنگ .uyum, ahenk. 2.eğlence.
    âheng -i esvât [ آهنگ اصوات ] ses uyumu.
    âhengdâr (F.) [ آهنگدار ] uyumlu.
    âhenger (F.) [ آهنگر ] demirci.
    âhenggüzâr (F.) [ آهنگ گذار ] uyumlu, ahenkli.
    âhenîn (F.) [ 1 [آهنين .demirden. 2.demir gibi.
    âhenîndil (F.) [ 1 [آهنين دل .katı yürekli. 2.yiğit.
    âhenk (F.) [ آهنگ ] ahenk, uyum.
    âhenkdâr (F.) [ آهنگ دار ] uyumlu, ahenkli.
    âhenkeş (F.) [ آهنکش ] miknatıs.
    âhenrüba (F.) [ آهن ربا ] miknatıs.
    âhensâ(y) (F.) [ آهن سای ] törpü.
    âher (A.) [ آخر ] başka, diğer.
    âheste (F.) [ آهسته ] yavaş, usul, ağır.
    âhestegî (F.) [ آهستگی ] yavaşlık.
    ahfâ (A.) [ اخفا ] en gizli.
    ahfâd (A.) [ احفاد ] torunlar.
    ahger (F.) [ اخگر ] kor ateş.
    ahibbâ (A.) [ احبا ] dostlar, sevilenler; sevgililer.
    ahid (A.) [ عهد ] söz, yemin.
    ahidşiken (A.-F.) [ عهدشکن ] sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
    âhîhte (F.) [ آهيخته ] kınından çıkmış, sıyrılmış.
    ahîr (A.) [ آخر ] son, en son.
    âhir -i kâr [ 1 [آخر کار .sonunda. 2.sonuç.
    âhirbîn (A.-F.) [ آخربين ] ileri görüşlü.
    âhire (A.) [ آخره ] son.
    ahîren (A.) [ اخيرا ] geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
    âhiret (A.) [ آخرت ] öbür dünya.
    âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
    âhirin (A.-F.) [ 1 [آخرین .sonuncu. 2.sonrakiler.
    âhirkâr (A.-F.) [ آخرکار ] sonunda, nihayet.
    âhirülemr (A.) [ آخرالامر ] sonunda, işin sonunda.
    âhiz (A.) [ آخذ ] alan.
    ahize (A.) [ آخذه ] alıcı gereç.
    ahkâm (A.) [ احکام ] hükümler.
    ahlâf (A.) [ اخلاف ] halefler.
    ahlâk (A.) [ اخلاق ] huy, ahlak.
    ahlâk -ı amelî [ اخلاق عملی ] uygulamadaki ahlak anlayışı.
    ahlâk -ı hasene [ اخلاق حسنه ] iyi huy.
    ahlâk -ı nazarî [ اخلاق نظری ] teorideki ahlak anlayışı.
    ahlâk -ı zemîme [ اخلاق ذميمه ] kötü huy.
    ahlâken (A.) [ اخلاقا ] ahlakça.
    ahlâkiyat (A.) [ اخلاقيات ] ahlak bilgisi.
    ahlâkiyûn (A.) [ اخلاقيون ] ahlakçılar.
    ahlâm (A.) [ 1 [احلام .karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
    ahlât (A.) [ اخلاط ] salgılar.
    ahlât -ı erba’a [ اخلاط اربعه ] dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
    ahmak (A.) [ احمق ] budala, aptal, ahmak.
    ahmakâne (A.-F.) [ احمقانه ] ahmakça.
    ahmakî (A.-F.) [ احمقی ] ahmaklık.
    ahmer (A.) [ احمر ] kırmızı, kızıl.
    ahrâm (A.) [ 1 [احرام .kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
    ahrâr (A.) [ احرار ] özgürler.
    ahrârâne (A.-F.) [ احرارانه ] özgürce.
    ahrâs (A.) [ احراس ] koruyucular, muhafızlar.
    ahret (A.) [ آخرت ] öbür dünya, ahiret.
    ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
    ahsâs (A.) [ احساس ] duygular.
    ahsen (A.) [ احسن ] en güzel.
    ahşâ’ (A.) [ 1 [احشاء .iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
    ahşâb (A.>T.) [ 1 [اخشاب .ahşap. 2.keresteler.
    ahşâm (A.) [ احشام ] maiyet.
    ahtâb (A.) [ احطاب ] odunlar.
    ahtâr (A.) [ اخطار ] tehlikeler.
    âhte (F.) [ 1 [آخته .iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
    ahter (F.) [ اختر ] yıldız.
    ahter -i dünbâledâr [ اختر دنباله دار ] kuyruklu yıldız.
    ahterbîn (F.) [ اختربين ] astrolog, yıldızbilimci.
    ahterşinâs (F.) [ اخترشناس ] yıldızbilimci.
    ahterşümâr (F.) [ 1 [اخترشمار .yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
    ahu (A.) [ اخو ] kardeş.
    âhû (F.) [ آهو ] ceylan, karaca.
    âhûbere (F.) [ آهوبره ] ceylan yavrusu.
    âhûdil (F.) [ آهودل ] ödlek, korkak.
    âhund (F.) [ آخوند ] molla, hoca.
    âhûnigah (F.) [ آهونگاه ] ceylan bakışlı.
    âhur (F.) [ آخر ] ahır.
    âhuvân (F.) [ آهوان ] ceylanlar.
    âhûvâne (F.) [ آهوانه ] ceylan gibi.
    âhüvâh(F.) [ آه و واه ] feryat, sızlanma, hayıflanma.
    âhüvâveylâ (F.-A.) [ آه و واویلا ] feryat, âh çekme, figan etme.
    âhüzâr (F.) [ آه و زار ] âh çekip inleme.
    ahvâl (A.) [ احوال ] haller, durumlar.
    ahvâl -i âdiye [ احوال عادیه ] olağan haller.
    ahvâl -i sıhhiye [ احوال صحيه ] sağlık durumu
    ahvef (A.) [ اخوف ] en korkunç.
    ahvel (A.) [ احول ] şaşı.
    ahyâ (A.) [ احيا ] diriler.
    ahyâl (A.) [ اخيال ] yılkılar.
    ahyânen (A.) [ احيانا ] arasıra, kimi zaman.
    ahyâr (A.) [ اخيار ] iyiler.
    ahyât (A.) [ اخياط ] iplikler.
    ahz (A.) [ اخذ ] alma.
    ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
    ahzâb (A.) [ 1 [احزاب .kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
    ahzân (A.) [ احزان ] hüzünler.
    ahzar (A.) [ اخضر ] yeşil.
    ahzen (A.) [ احزن ] çok hüzünlü.
    ahzetmek almak.
    ahzüi’tâ (A.) [ اخذ و عطا ] alış veriş.
    ahzükabz (A.) [ اخذ و قبض ] alıp sahip çıkma.
    âid (A.) [ 1 [عائد .ait, ilişkin. 2.geri dönen.
    âidât (A.) [ عائدات ] gelirler, aidat.
    âide (A.) [ عائده ] kâr, kazanç, gelir.
    âika (A.) [ عائقه ] engel.
    âile (A.) [ 1 [عائله .aile. 2.eş, karı.
    ailevî (A.) [ عائلوی ] aile ile ilgili.
    âjeng (F.) [ آژنگ ] buruşuk, cilt kırışığı.
    âk (A.) [ عاق ] serkeş.
    akab (A.) [ 1 [عقب .arka, art. 2.topuk, ökçe.
    akabât (A.) [ 1 [عقبات .yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
    akabe (A.) [ 1 [عقبه .geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
    akabinde (A.-T.) ardından.
    akâid (A.) [ عقائد ] inançlar, akideler.
    akâmet (A.) [ 1 [عقامت .verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
    akar (A.) [ عقار ] kazanç sağlayan mülk.
    akarât (A.) [ عقرات ] kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
    akbeh (A.) [ اقبح ] çok çirkin.
    akd (A.) [ 1 [عقد .düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
    akdâh (A.) [ اقداح ] kadehler.
    akdâm (A.) [ اقدام ] ayaklar.
    akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
    akdem (A.) [ اقدم ] önce, önceki.
    akdes (A.) [ اقدس ] en kutsal.
    akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
    yapmak, sözleşme yapmak.
    akıbet (A.) [ عاقبت ] son.
    âkıbetbîn (A.-F.) [ عاقبت بين ] sonu gören, ileri görüşlü.
    âkıbetendîş (A.-F.) [ عاقبت اندیش ] sonunu düşünen.
    âkıbetülemr (A.) [ عاقبت الامر ] sonunda.
    âkıl (A.) [ عاقل ] akıllı, akıl sahibi.
    akıl (A.) [ عقل ] akıl.
    âkılâne (A.-F.) [ عاقل ] akıllıca.
    âkıle (A.) [ عاقله ] akıllı kadın.
    âkır (A.) [ 1 [عاقر .kısır. 2.verimsiz.
    âkid (A.) [ عاقد ] akit yapan.
    akîde (A.) [ عقيده ] inanç, akide.
    akîdefurûş (A.-F.) [ عقيده فروش ] inanç tüccarı.
    akîk (A.) [ عقيق ] akik taşı.
    âkil (A.) [ آکل ] yiyen.
    akîm (A.) [ 1 [عقيم .kısır. 2.sonuçsuz.
    akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
    akis (A.) [ عکس ] yansıma, aksetme, akis.
    akl (A.) [ عقل ] akıl.
    akl -ı bâliğ [ عقل بالغ ] ergin.
    akl -ı evvel [ عقل اول ] Tanrı.
    akl -ı küll [ 1 [عقل کل .doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
    akl -ı mücerred [ عقل مجرد ] soyut akıl.
    akl -ı selim [ عقل سليم ] sağduyu.
    aklâm (A.) [ 1 [اقلام .kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
    aklen (A.) [ اقلا ] akılca.
    aklıselim (A.-F.) [ عقل سليم ] sağduyu.
    aklî (A.) [ عقلی ] akılca, akıl bakımından, rasyonel.
    akliyye (A.) [ عقليه ] akılcılık, rasyonalizm.
    akliyyûn (A.) [ عقليون ] akılcılar, rasyonalistler.
    akm (A.) [ عقم ] kısırlık.
    akmâr (A.) [ اقمار ] aylar.
    akmişe (A.) [ اقمشه ] kumaşlar.
    akrabâ (A.) [ اقرباء ] akraba, yakınlar.
    akran (A.) [ اقران ] yaşıtlar.
    akreb (A.) [ اقرب ] en yakın.
    akreb (A.) [ 1 [عقرب .akrep. 2.saat ibresi.
    akrebek (A.-F.) [ عقربک ] saati gösteren ibre.
    aks (A.) [ عکس ] yansıma, akis.
    aks -i müddeâ [ عکس مدعا ] çatışkı.
    aks -i sedâ [ عکس صدا ] yankı.
    aksâ (A.) [ اقصی ] uzak, en son.
    aksâ -yı emel [ اقصای امل ] ülkü, ideal.
    aksâ -yı şark [ اقصای شرق ] Uzakdoğu.
    aksâm (A.) [ اقسام ] kısımlar, bölümler.
    aksâm -ı sâire [ اقسام سائره ] diğer kısımlar, öbür bölümler.
    akser (A.) [ اقصر ] en kısa.
    aksetmek yansımak, vurmak.
    aksî (A.) [ 1 [عکسی .inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
    aksülamel (A.) [ عکس العمل ] tepki, reaksiyon.
    aktâ’ (A. [ 1 [اقطاع .kesmeler. 2.beylik araziler.
    aktâb (A.) [ 1 [اقطاب .kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
    aktâr (A.) [ اقطار ] taraflar, yöreler.
    aktâr-ı cihân [ اقطار جهان ] dünyanın her tarafı.
    akûr (A.) [ عقور ] azgın, kudurmuş, saldırgan.
    akûrâne (A.-F.) [ عقورانه ] kudurmuşçasına.
    akvâl (A.) [ اقوال ] sözler.
    akvâm (A.) [ اقوام ] kavimler.
    akviyâ (A.) [ اقویا ] kuvvetliler.
    âl (A.) [ 1 [آل .aile. 2.sülale. 3.evlat.
    âl (A.) [ عال ] yüce, yüksek.
    alâ (A.) [ علاء ] yücelik, şeref.
    alâ (A.) [ علی ] üst, üstü, üzeri.
    alâeyyihâl (A.) [ علی ای حال ] her nasıl olsa.
    âlâf (A.) [ آلاف ] binler.
    alâhide (A.) [ عليحده ] tek başına, başlı başına.
    alâik (A.) [ علائق ] alakalar, ilgiler.
    alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
    alâim-i semâ [ علائم سما ] gökkuşağı.
    alak (A.) [ 1 [علق .kan pıhtısı. 2.sülük.
    alâka (A.) [ علاقه ] ilgi, alaka.
    alâkabahş (A.-F.) [ علاقه بخش ] ilgilendiren, ilgili.
    alâkadar (A.-F.) [ علاقه دار ] ilgili, alakalı.
    alâkadar etmek ilgilendirmek.
    alâkadar olmak ilgilenmek.
    alakadârân (A.-F.) [ علاقه داران ] ilgililer.
    alâkadrilimkân (A.) [ علاقدرالامکان ] olabildiğince.
    âlâm (A.) [ آلام ] elemler, acılar.
    alâmât (A.) [ علامات ] işaretler, alametler.
    alâmet (A.) [ علامت ] işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
    âlât (A.) [ آلات ] aletler.
    alâvechi (A.) [ علِی وجه ] üzere.
    alâvefk (A.) [ علی وفق ] uygun olarak.
    âlâyiş (F.) [ 1 [آلایش .bulaşma. 2.gösteriş.
    aleddevam (A.) [ علی الدوام ] sürekli.
    alef (A.) [ 1 [علف .ot. 2.hayvan yemi.
    aleka (A.) [ 1 [علقه .kan pıhtısı. 2.balçık.
    alelacele (A.) [ علی العجله ] çarçabuk.
    alelâde (A.) [ علی العاده ] sıradan, bayağı.
    alelamyâ (A.) [ علی العميا ] körükörüne.
    alelekser (A.) [ علی الاکثر ] çok defa.
    alelhusûs (A.) [ علی الخصوص ] özellikle.
    alelıtlâk (A.) [ 1 [علی الاطلاق .genellikle. 2.rastgele.
    alelicmâl (A.) [ علی الاجمال ] topluca.
    alelinfirâd (A.) [ علی الانفراد ] birer birer.
    alelistimrâr (A.) [ علی الاستمرار ] sürekli, aralıksız.
    aleliştirâk (A.) [ علی الاشتراک ] ortaklaşa.
    alelkifâye (A.) [ علی الکفایه ] yeterince.
    alelumûm (A.) [ علی العموم ] genellikle, genelde, genel olarak.
    âlem (A.) [ عالم ] dünya; evren.
    alem (A.) [ 1 [علم .sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
    âlemârâ (A.-F.) [ عالم آرا ] dünyayı süsleyen.
    alemdâr (A.-F.) [ علمدار ] sancaktar.
    âlemefrûz (A.-F.) [ عالم افروز ] dünyayı parlatan.
    âlemgîr (A.-F.) [ 1 [عالمگير .dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
    âlemiyân (A.-F.) [ عالميان ] insanlar.
    âlemşümûl (A.) [ علم شمول ] dünyayı kaplayan.
    âlemtâb (A.-F.) [ عالمتاب ] dünyayı aydınlatan.
    alenen (A.) [ علنا ] açıkça.
    alenî (A.) [ علنی ] açık, aşikâr.
    âlet (A.) [ 1 [آلت .araç, alet. 2.aygıt.
    alettafsîl (A.) [ علی التفصيل ] ayrıntılı olarak.
    alettevâlî (A.) [ علی التوالی ] peşpeşe.
    aleyh (A.) [ عليه ] karşı, karşıt; üzerine.
    aleyhdar (A.-F.) [ عليه دار ] karşıt, zıt.
    aleyhisselâm (A.) [ عليه السلام ] selam onun üzerine olsun.
    âlî (A.) [ عالی ] yüce; yüksek.
    âlîcâh (A.-F.) [ عالی جاه ] yüksek dereceli.
    âlîcenâb (A.) [ 1 [عالی جناب .cömert. 2.haysiyetli.
    âlihe (A.) [ آلهه ] ilahlar.
    âlîhimmet (A.) [ عالی همت ] yüce himmetli.
    âlîkadr (A.) [ عالی قدر ] saygıdeğer.
    alîl (A.) [ 1 [عليل .hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
    âlim (A.) [ عالم ] bilgin.
    alîm (A.) [ عليم ] çok bilen.
    âlîmakâm (A.) [ عالی مقام ] yüksek makamlı.
    âlînazar (A.) [ عالی نظر ] yüksek görüşlü.
    âlîşan (A.) [ عالی شان ] şanı yüce.
    âliye (A.) [ عاليه ] yüce, yüksek.
    aliyyülâlâ (A.) [ علی الاعلا ] en iyisi.
    Allâh (A.) [ الله ] Tanrı, Allah.
    allâme (A.) [ علامه ] büyük bilgin.
    âlû (F.) [ آلو ] erik.
    âlûbâlu (F.) [ آلوبالو ] vişne.
    âlûd (F.) [ آلود ] bulanmış, bulaşmış.
    âlûde (F.) [ آلوده ] bulanmış, bulaşmış.
    âlûdedâmen (F.) [ آلوده دامن ] iffetsiz.
    âlûdegî (F.) [ آلودگی ] bulaşma, bulaşıklık.
    âlüfte (F.) [ 1 [آلفته .iffetsiz, ******. 2.alışık.
    âmâc (F.) [ 1 [آماج .hedef. 2.nişan tahtası.
    âmâcgâh (F.) [ آماجگاه ] nişan alınan yer.
    âmâde (F.) [ آماده ] hazır.
    âmâdegî (F.) [ آمادگی ] hazırlık.
    a'mâl (A.) [ اعمال ] davranışlar, ameller.
    âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
    âmâl (A.) [ آمال ] emeller.
    âmâr (F.) [ 1 [آمار .sayım. 2.hesap.
    amd (A.) [ عمد ] kasıt.
    amden (A.) [ عمدا ] kasıtlı olarak.
    âmed (F.) [ آمد ] gelme, geliş.
    âmedşüd (F.) [ آمدشد ] geliş gidiş.
    âmedüreft (F.) [ آمدورفت ] geliş gidiş.
    âmedüşüd (F.) [ آمدوشد ] geliş gidiş.
    amel (A.) [ 1 [عمل .iş. 2.ishal.
    amele (A.) [ عمله ] işçi.
    amelen (A.) [ عملا ] bilfiil, işleyerek.
    amelî (A.) [ عملی ] pratik, uygulamalı.
    ameliyât (A.) [ 1 [عمليات .işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
    ameliye(A.) [ عمليه ] işlem, uygulama.
    âmennâ (A.) [ آمنا ] diyecek bir şey yok, inandık.
    âmîhte (A.) [ آميخته ] karışık, karışmış.
    amîk (A.) [ عميق ] derin.
    âmil (A.) [ 1 [عامل .yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
    amîm (A.) [ عميم ] yaygın.
    âmîn (A.) [ آمن ] amin.
    âminen (A.) [ آمنا ] emin olarak.
    âmir (A.) [ آمر ] emreden.
    âmirâne (A.-F.) [ آمرانه ] emredercesine.
    âmiyâne (A.-F.) [ عاميانه ] bayağı, avamca.
    âmm (A.) [ عام ] genel, yaygın.
    âmm (A.) [ عام ] yıl.
    amm (A.) [ عم ] amca.
    ammâ (A.) [ اما ] ama.
    ammâba’d (A.) [( امابعد ] maksada gelince.
    amme (A.) [ عمه ] hala.
    amûd (A.) [ عمود ] direk.
    amûden (A.) [ عمودا ] dikine.
    amûdî (A.) [ عمودی ] dikey.
    âmurziş (F.) [ 1 [آمرزش .bağışlama, affetme.
    âmûz (F.) [ 1 [آموز .öğrenen. 2.öğreten.
    âmûzgâr (F.) [ آموزگار ] öğretmen.
    âmürzgâr (F.) [ آمرزگار ] bağışlayıcı, Tanrı.
    âmürziş (F.) [ آمرزش ] bağışlama.
    ân (A.) [ آن ] an.
    an (A.) [ عن ] –den, -dan.
    ân (F.) [ 1 [ان .çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
    ân (F.) [ آن ] alım, cazibe, hava.
    an’anât (A.) [ عنعنات ] gelenekler.
    an’ane (A.) [ عنعنه ] gelenek.
    an’anevî (A.) [ عنعنوی ] geleneksel.
    ânân (F.) [ آنان ] onlar.
    anâsır (A.) [ عناصر ] unsurlar, elemanlar.
    anâsır-ı erba’a [ عناصر اربعه ] dört unsur ateş, hava, su, toprak.
    ânât (A.) [ آنات ] anlar.
    anbean (A.-F.) [ آن به آن ] her an, gittikçe.
    anber (A.) [ عنبر ] amber.
    anberbû (A.-F.) [ عنبربو ] amber kokulu.
    andelîb (A.) [ عندليب ] bülbül.
    âne (F.) [ انه ] gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
    anh (A.) [ عنه ] ondan.
    anhâ (A.) [ عنها ] ondan.
    anhâ (F.) [ آنها ] onlar.
    ânî (A.-F.) [ 1 [آنی .bir an. 2.derhal.
    ânifen (A.) [ 1 [آنفا .az önce, demin. 2.yukarıda.
    âniyen (A.) [ آنيا ] bir anda, der hal, o anda.
    ankâ (A.) [ عنقا ] zümrütüanka,
    ankarîb (A.) [ عن قریب ] yakında, yakından, çok geçmeden.
    ankasdin (A.) [ عن قصد ] kasıtlı olarak, bile bile.
    ankebût (A.) [ عنکبوت ] örümcek.
    ansamîmilkalb (A.) [ عن صميم القلب ] içtenlikle, canügönülden.
    anûd (A.) [ عنود ] inatçı.
    âr (A.) [ عار ] utanma, ar.
    ar’ar (A.) [ 1 [عرعر .anırma. 2.dikenli ardıç.
    ârâ (F.) [ آرا ] süsleyen.
    ârâ’ (A.) [ آراء ] oylar.
    arâ’is (A.) [ عرائس ] gelinler.
    arab (A.) [ عرب ] arap
    arabî (A.) [ عربی ] arapça.
    arak (A.) [ 1 [عرق .ter. 2.rakı.
    arakçîn (A.-F.) [ عرقچين ] takke kavuk altı takkesi.
    arakdâr (A.-F.) [ عرقدار ] terli.
    arakıyye (A.) [ عرقيه ] derviş külahı.
    ârâm (F.) [ 1 [آرام .dinlenme. 2.yerleşme.
    ârâm etmek yerleşmek
    ârâmbahş (F.) [ آرام بخش ] dinlendiren, huzur veren.
    ârâmgâh (F.) [ 1 [آرامگاه .dinlenme yeri. 2.mezar.
    ârâmiş (F.) [ 1 [آرامش .dinlenme. 2.huzur.
    ârâste (F.) [ آراسته ] süslenmiş, süslü.
    ârâyiş (F.) [ 1 [آرایش .süs. 2.süslenme.
    araz (A.) [ 1 [عرض .işaret, belirti. 2.tesadüf.
    arâzî (A.) [ اراضی ] yerler, arazi.
    arbede (A.) [ عربده ] kavga.
    arbedecû (A.-F.) [ عربده جو ] kavgacı.
    ard (F.) [ آرد ] un.
    ardbîz (F.) [ آردبيز ] elek.
    arefe (A.) [ عرفه ] arife, bayramdan önceki gün.
    ârız (A.) [ 1 [عارض .yanak. 2.gelen. 3.engel.
    ârızî (A.) [ عارضی ] geçici.
    ârî (A.) [ 1 [عاری .çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
    ârî (F.) [ آری ] evet.
    ârif (A.) [ عارف ] bilen, arif, irfan sahibi.
    âriyyet (A.) [ عاریت ] ödünç.
    arîz (A.) [ عریض ] geniş, genişlemesine.
    arman (F.) [ 1 [آرمان .özlem. sıkıntı.
    arsa (A.) [ عرصه ] yer, meydan.
    arş (A.) [ 1 [عرش .gök. 2.taht. 3.çardak.
    arşa (A.) [ عرشه ] güverte.
    arûs (A.) [ ] gelin.
    arz (A.) [ 1 [ارض .yer. 2.dünya, yeryüzü.
    arz (A.) [ 1 [عرض .genişlik, en. 2.enlem.
    arz (A.) [ عرض ] sunma, arzetme.
    arzan (A.) [ ارضا ] enine, genişliğine.
    arzıhâl (A.) [ ارض حال ] dilekçe.
    ârzû (F.) [ آرزو ] istek, heves.
    asâ (A.) [ 1 [عصا .değnek, sopa. 2.derviş değneği.
    âsâ (F.) [ آسا ] gibi.
    asab (A.) [ عصب ] sinir.
    asabî (A.) [ عصبی ] sinirli.
    asabiyülmizac (A.) [ عصبی المزاج ] asabî mizaçlı.
    asabiyyet (A.) [ عصبيت ] sinirlilik.
    âsaf (A.) [ 1 [آصف .vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
    asâkir (A.) [ عساکر ] askerler.
    asalet (A.) [ اصالت ] asillik.
    asamm (A.) [ اصم ] sağır.
    âsân (F.) [ آسان ] kolay.
    âsâr (A.) [ 1 [آثار .izler. 2.eserler.
    âsâyiş (F.) [ 1 [آسایش .huzur. 2.güvenlik.
    âsâyiş berkemâl [ آسایش برکمال ] her yerde huzur hakim.
    asdika (A.) [ اصدقا ] gerçek dostlar.
    asel (A.) [ عسل ] bal.
    ases (A.) [ عسس ] gece bekçisi.
    asfer (A.) [ 1 [اصفر .sarı. 2.soluk benizli.
    asgar (A.) [ اصغر ] en küçük.
    asgarî (A.) [ اصغری ] en az.
    ashâb (A.) [ 1 [اصحاب .dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
    âsım (A.) [ 1 [عاصم .günahtan sakınan. 2.iffetli.
    asır ba’de asır (A.) [ عصر بعد عصر ] asırlarca, yüzyıllarca.
    âsî (A.) [ 1 [عاصی .isyancı. 2.günahkâr.
    âsîb (F.) [ آسيب ] felaket, bela, zarar.
    asîl (A.) [ 1 [اصيل .sağlam. 2.soylu.
    asîlzâde (A.-F.) [ اصيل زاده ] soylu çocuğu, asilzade.
    asîr (A.) [ عصير ] özsuyu, usare.
    âsitan (F.) [ آستان ] eşik.
    âsiyâ (F.) [ آسيا ] değirmen.
    âsiyâb (F.) [ آسياب ] değirmen.
    asker (A.) [ عسکر ] asker, er.
    asl (A.) [ 1 [اصل .asıl. 2.kök. 3.gerçek.
    asla (A.) [ اصلا ] hiçbir zaman.
    aslî (A.) [ اصلی ] asıl.
    aslünesl (A.-F.) [ اصل و نسل ] soy sop.
    âsmân (F.) [ آسمان ] gök, gökyüzü.
    âsmânî (F.) [ 1 [آسمانی .gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
    asnâm (A.) [ 1 [اصنام .putlar. 2.dilberler.
    asr (A.) [ 1 [عصر .yüzyıl. 2.ikindi vakti.
    asrî (A.) [ عصری ] modern.
    âstân (F.) [ 1 [آستان .eşik. 2.tekke.
    âstâne (F.) [ 1 [آستانه .eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
    âster (F.) [ آستر ] astar.
    âstîn (F.) [ آستين ] yen.
    âsûde (F.) [ آسوده ] rahat, huzurlu.
    âsûdegî (F.) [ آسودگی ] huzur.
    âsûdehâtır (F.-A.) [ آسوده خاطر ] gönlü rahat, huzurlu.
    âsüman (F.) [ آسمان ] gökyüzü.
    âş (F.) [ 1 [آش .yemek. 2.aşûre.
    âşâm (F.) [ آشام ] içen.
    aşer (A.) [ عشر ] on.
    aşere (A.) [ عشره ] onlar.
    aşhâne (F.) [ آشخانه ] mutfak.
    âşık (A.) [ عاشق ] aşık.
    âşıkân (A.-F.) [ عاشقان ] aşıklar.
    âşifte (F.) [ 1 [آشفته .perişan. 2.iffetsiz kadın.
    âşikâr (F.) [ آشکار ] açık, belli, aşikâr.
    âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
    âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
    âşikâre (F.) [ آشکاره ] açık, belli.
    âşina (F.) [ 1 [آشنا .tanıdık, bildik. 2.bilen.
    âşir (A.) [ عاشر ] onuncu.
    aşîr (A.) [ عشير ] onda bir.
    âşiren (A.) [ عاشرا ] onuncusu.
    âşiyân (F.) [ 1 [آشيان .yuva. 2.ev.
    aşk (A.) [ عشق] [عشق ] aşk.
    âşkâr (F.) [ 1 [آشکار .açık, belli, aşikâr.
    âşkârâ (F.) [ آشکارا ] açık, belli, aşikâr.
    âşnâ (F.) [ آشنا ] tanıdık, dost, aşina.
    âşnâyân (F.) [ آشنایان ] tanıdıklar, dostlar.
    âşnâyî (F.) [ 1 [آشنایی .dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
    âşpez (F.) [ آشپز ] aşçı.
    aşre (A.) [ عشره ] on.
    âşûb (F.) [ 1 [آشوب .kargaşa. 2.karıştırıcı.
    âşûbengîz (F.) [ آشوب انگيز ] kargaşa çıkaran.
    âşûrâ (A.) [ عاشورا ] aşûre.
    âşüfte (F.) [ 1 [آشفته .iffetsiz kadın. 2.perişan.
    âşüftedil (F.) [ آشفته دل ] gönlü perişan.
    ât (A.) [ ات ] çoğul eki -ler, -lar.
    at’ime (A.) [ اطعمه ] taamlar, yiyecekler.
    atâ (A.) [ عطاء ] bağış, ihsan, bahşiş.
    atâbahş (A.-F.) [ عطا بخش ] bahşiş veren, ihsanda bulunan.
    atâlet (A.) [ 1 [عطالت .durgunluk. 2.tembellik.
    ataş (A.) [ عطش ] susuzluk.
    atâyâ (A.) [ عطایا ] bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
    atebât (A.) [ 1 [عتبات .eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
    atebe (A.) [ عتبه ] eşik.
    ateh (A.) [ عته ] bunama.
    ateh getirmek bunamak.
    âteş (F.) [ آتش ] ateş.
    âteşbâr (F.) [ آتش بار ] ateş yağdıran.
    âteşbâz (F.) [ آتشباز ] fişekçi.
    âteşdân (F.) [ 1 [آتشدان .mangal. 2.ocak.
    âteşdem (F.) [ آتش دم ] acı sözlü.
    âteşefrûz (F.) [ آتش افروز ] ateş yakan.
    âteşfâm (F.) [ 1 [آتش فام .ateş rengi. 2.kırmızı.
    âteşfeşân (F.) [ آتش فشان ] ateş saçan.
    âteşgâh (F.) [ آتشگاه ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
    âteşgede (F.) [ آتشگده ] ateşkede, ateşperest tapınağı.
    âteşgîre (F.) [ 1 [آتش گيره .maşa. 2.çıra.
    âteşgûn (F.) [ آتش گون ] ateş rengi, kırmızı.
    âteşî (F.) [ 1 [آتشی .ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
    âteşîn (F.) [ 1 [آتشين .ateşli. 2.hararetli.
    âteşkâr (F.) [ آتش کار ] külhancı, ateşçi.
    âteşmizâc (F.-A.) [ آتش مزاج ] sert mizaçlı.
    âteşpâre (F.) [ آتش پاره ] kıvılcım.
    âteşperest (F.) [ آتش پرست ] ateşe tapan, ateşperest.
    atf (A.) [ 1 [عطف .eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
    atfen (A.) [ عطفا ] atıfta bulunarak,
    atfetmek yöneltmek, vermek.
    âtıf (A.) [ 1 [عاطف .şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
    âtıfet (A.) [ عاطفت ] şefkat gösterme.
    âtıfetkâr (A.-F) [ عاطفتکار ] şefkat gösteren, gözeten.
    âtıl (A.) [ 1 [عاطل .yararsız. 2.tembel.
    âtî (A.) [ 1 [آتی .gelecek.
    âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
    atîk (A.) [ 1 [عتيق .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
    atîka (A.) [ 1 [عتيقه .eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
    atîkiyyât (A.) [ عتيقيات ] arkeoloji.
    âtiye (A.) [ آتيه ] gelecek.
    âtiyen (A.) [ 1 [آتيا .gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
    âtiyülbeyân (A.) [ آتی البيان ] aşağıda açıklanacak olan.
    âtiyüzzikr (A.) [ آتی الذکر ] aşağıda zikredilecek olan.
    atiyyât (A.) [ عطيات ] bağışlar, ihsanlar.
    atiyye-i seniyye [ عطيهء سنيه ] padişah tarafından verilen hediye.
    atlas (A.) [ 1 [اطلس .atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
    atnâb (A.) [ 1 [اطناب .ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
    ats (A.) [ عطس ] hapşırma, aksırma.
    atse (A.) [ عطسه ] hapşırık, aksırık.
    atş (A.) [ عطش ] susuzluk.
    atşân (A.) [ عطشان ] susuz, susamış.
    attar (A.) [ عطار ] attar, baharatçı.
    attârî (A.-F.) [ 1 [عطاری .attarlık. 2.attar dükkanı.
    atûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
    avâid (A.) [ عوائد ] gelirler.
    avâkıb (A.) [ 1 [عواقب .sonuçlar. 2.sonlar.
    avâlim (A.) [ عوالم ] âlemler, dünyalar.
    avâm (A.) [ عوام ] halk tabakası.
    avâmil (A.) [ 1 [عوامل .etkenler, faktörler.
    avâmpesend (A.-F.) [ عوام پسند ] halkın beğendiği.
    avân (A.) [ اوان ] zaman.
    âvâre (F.) [ آواره ] aylak.
    âvâreser (F.) [ آواره سر ] aylak.
    avârız (A.) [ 1 [عوارض .belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
    avârif (A.) [ عوارف ] bilginler, arifler.
    âvâz (F.) [ آواز ] ses.
    âvâze (F.) [ 1 [آوازه .bağırma. 2.ün.
    avdet (A.) [ عودت ] geri dönüş.
    avdet etmek dönmek.
    avene (A.) [ عونه ] yardakçılar, avene.
    âvîze (F.) [ آویزه ] asılı.
    avn (A.) [ عون ] yardım.
    avrât (A.) [ عورات ] kadınlar.
    avret (A.) [ عورت ] kadın.
    âyâ (F.) [ آیا ] acaba.
    ayân (A.) [ عيان ] açık, belli, aşikâr.
    ayâr (A.) [ عيار ] ayar.
    âyât (A.) [ آیات ] ayetler.
    ayb (A.) [ عيب ] ayıp.
    âyet (A.) [ 1 [آیت .ayet. 2.işaret.
    âyîn (F.) [ 1 [آیين .tören. 2.ayin. 3.din.
    âyine (F.) [ آینه ] ayna.
    âyînhân (F.) [ آیين خوان ] ayin okuyan.
    ayn (A.) [ 1 [عين .göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
    aynen (A.) [ عينا ] tıpkı, aynen, olduğu gibi.
    ayniyye (A.) [ 1 [عينيه .taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
    ayniyyet (A.) [ عينيت ] aynılık.
    aynülyakîn (A.) [ عين اليقين ] kesin, kesin bilgi.
    ayş (A.) [ عيش ] yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
    ayyâr (A.) [ 1 [عيار .kurnaz. 2.düzenbaz.
    ayyârî (A.-F.) [ 1 [عياری .kurnazlık. 2.düzenbazlık.
    azâb (A.) [ عذاب ] azap.
    azab (A.) [ عزب ] bekar.
    azâbengiz (A.-F.) [ عذاب انگيز ] azap veren.
    âzâd (F.) [ آزاد ] özgür.
    âzâde (F.) [ آزاده ] özgür.
    âzâdî (F.) [ آزادی ] özgürlük.
    azamet (A.) [ 1 [عظمت .büyüklük, ululuk. 2.çalım.
    âzâr (F.) [ 1 [آزار .incitme. 2.inciten.
    azdâd (A.) [ اضداد ] zıtlar, karşıtlar.
    âzer (F.) [ 1 [آذر .ateş. 2.Âzer ayı.
    âzerâsâ (F.) [ 1 [آذرآسا .ateş gibi. 2.ateş rengi.
    azil (A.) [ عزل ] görevden alma.
    âzim (A.) [ عازم ] kararlı.
    azîm (A.) [ عظيم ] büyük.
    azîmet (A.) [ عزیمت ] gitme, yola çıkma.
    azimet etmek gitmek.
    aziz (A.) [ عزیز ] değerli, saygın.
    azîzan (A.-F.) [ عزیزان ] değerliler.
    azîze (A.) [ 1 [عزیزه .sevgili. 2.saygın.
    azl (A.) [ عزل ] görevden alma.
    azm (A.) [ 1 [عزم .azim. 2.niyet.
    azm (A.) [ عظم ] kemik.
    âzmâyiş (F.) [ آزمایش ] deneme, sınama.
    âzmend (F.) [ آزمند ] hırslı.
    azrâ (A.) [ عذرا ] bâkire.
    azrâil (A.) [ عزدائيل ] Azrail.
    azrar (A.) [ اضرار ] zararlar.
    azulât (A.) [ عضلات ] adaleler.
    âzürde (F.) [ آزرده ] incinmiş, gücenmiş.


    En son İslamcokguzel tarafından Ptsi Ara. 13, 2010 9:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek


    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:25 pm

    meydân (A.) [ ميدان ] alan.
    meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
    meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
    meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
    meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
    meyil vermek eğilim göstermek.
    meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
    meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
    meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
    meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
    meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
    meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
    meyt (A.) [ ميت ] ölü.
    meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
    meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
    meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
    meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
    mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
    mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
    mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
    mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
    mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
    mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
    306
    mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
    mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
    mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
    mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
    mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
    mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
    mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
    mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
    meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
    meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
    mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
    mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
    mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
    mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
    mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
    mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
    mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.
    mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
    mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
    mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
    mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
    mısra (A.) [ مصراع ] dize.
    mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
    307
    mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
    mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
    miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
    micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
    midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
    midhat (A.) [ مدحت ] övgü.
    mie (A.) [ مائه ] yüz.
    miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
    miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
    mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
    mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
    mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
    mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
    mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
    mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
    mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
    mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
    mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
    mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
    mihrak (A.) [ محراق ] odak.
    mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
    mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
    mihver (A.) [ محور ] eksen.
    308
    mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
    mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
    mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
    mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
    mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
    mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
    mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
    milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
    milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
    milk (A.) [ ملک ] mülk.
    millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
    millî (A.) [ ملی ] ulusal.
    milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
    milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
    milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
    mîna (F.) [ مينا ] mine.
    minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
    minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
    minen (A.) [ منن ] minnetler.
    minkale (A.) [ منقله ] iletki.
    minkar (A.) [ منقار ] gaga.
    minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
    minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
    309
    minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
    minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
    mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
    mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
    mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
    miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
    mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
    mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
    mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
    mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
    mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
    mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
    mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
    misal (A.) [ ] örnek.
    misal almak örnek almak.
    misâli (A.-T.) gibi.
    misillü (A.-T.) gibi.
    miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
    miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
    misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
    mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
    mithara (A.) [ مطهره ] matara.
    mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
    310
    miyâh (A.) [ مياه ] sular.
    miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
    miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
    mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
    mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
    günü.
    mû (F.) [ مو ] kıl.
    muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
    mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
    okuyan müezzin.
    mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
    mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
    mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
    mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
    mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
    mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
    muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
    muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
    muaddil (A.) [ معدل ] denk.
    muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
    muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
    muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
    muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
    muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
    311
    muâhede yapmak antlaşma yapmak.
    muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
    muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
    muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
    muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
    mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
    muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
    muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
    muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
    muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
    muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
    muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
    muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
    muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
    muamma (A.) [ معما ] bilmece.
    muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
    muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
    muannid (A.) [ معند ] inatçı.
    muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
    muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
    muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
    muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
    muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
    312
    muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
    muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
    muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
    muavenet etmek yardım etmek.
    muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
    muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
    muayyen (A.) [ معين ] belirli.
    muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
    muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
    muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
    mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
    mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
    mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
    mûcib olmak sebep olmak.
    mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
    mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
    mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
    mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
    mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
    muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
    mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
    mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
    mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
    313
    muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
    muğber olmak kırılmak, gücenmek.
    muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
    muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
    muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
    muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
    muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
    muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
    muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
    muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
    muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
    muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
    muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
    muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
    muhafaza etmek korumak, saklamak.
    muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
    muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
    muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
    muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
    muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
    muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
    muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
    muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
    314
    muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
    muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
    muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
    muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
    muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
    muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
    muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
    muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
    muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
    muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
    muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
    muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
    muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
    muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
    muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
    muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
    muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
    muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
    muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
    muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
    muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
    muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
    muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
    315
    muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
    muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
    muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
    muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
    muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
    muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
    muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
    muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
    muhık (A.) [ محق ] haklı.
    muhib (A.) [ محب ] seven.
    mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
    muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
    muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
    muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
    muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
    muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
    muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
    muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
    muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
    muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
    muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
    muhterik olmak yanmak.
    muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
    muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
    muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
    muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
    muhtevî olmak içermek, içine almak.
    muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
    muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
    mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
    mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
    mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
    mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
    mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
    mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
    mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
    mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
    mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
    mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
    mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
    mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
    mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
    mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
    mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
    mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
    mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
    317
    mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
    mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
    mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
    mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
    mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
    mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
    mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
    mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
    mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
    mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
    mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
    muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
    muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
    muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
    muktedî olmak uymak.
    muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
    muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
    muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
    mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
    mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
    mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
    munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
    munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
    318
    munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
    munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
    munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
    munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
    munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
    munsarif olmak vazgeçmek.
    munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
    muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
    muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
    muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
    muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
    munzam (A.) [ منضم ] ek.
    mûr (F.) [ مور ] karınca.
    murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
    murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
    murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
    murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
    murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
    murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
    murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
    murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
    murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
    murg (F.) [ مرغ ] kuş.
    319
    murûr etmek geçmek.
    murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
    musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
    musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
    musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
    musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
    musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
    musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
    musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
    musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
    bakan.
    musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
    musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
    musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
    musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
    musattah (A.) [ مسطح ] düz.
    musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
    musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
    mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
    musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
    mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
    musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
    musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
    320
    mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
    mûş (F.) [ موش ] fare.
    muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
    mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
    muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
    muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
    mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
    mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
    mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
    mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
    mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
    mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
    mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
    mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
    mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
    mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
    mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
    mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
    mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
    mutazarrır olmak zarar görmek.
    muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
    mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
    mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
    321
    mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
    mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
    mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
    mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
    mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
    mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
    muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
    muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
    muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
    muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
    muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
    muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
    muvafık gelmek uygun olmak.
    muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
    muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
    muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
    muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
    muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
    muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
    muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
    muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
    muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
    muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
    322
    muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
    muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
    muzaffer olmak zafer kazanmak.
    muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
    muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
    muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
    muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
    muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
    muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.
    mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
    mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
    mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
    mübahese olunmak tartışılmak.
    mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
    mübalağa edilmek abartılmak.
    mübalağa etmek abartmak.
    mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
    mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
    mübareze etmek mücadele etmek.
    mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
    mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
    mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
    mübâyaa etmek almak, satın almak.
    323
    mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
    mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
    mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
    mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
    mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
    mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
    mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
    mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
    mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
    mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
    mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
    mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
    mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
    mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
    mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
    müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
    mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
    mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
    mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
    mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
    mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
    mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
    mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
    324
    müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
    müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
    müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
    müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
    müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
    müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
    müddet (A.) [ مدت ] süre.
    müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
    müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
    müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
    müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
    müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
    müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
    müdrik olmak idrak etmek.
    müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
    müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
    müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
    müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
    müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
    müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
    müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
    müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
    müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
    325
    müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
    müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
    müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
    müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
    müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
    müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
    müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
    müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
    müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
    müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
    müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
    müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
    müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
    mühim (A.) [ مهم ] önemli.
    mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
    mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
    mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
    mühlet vermek süre tanımak.
    mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
    mühr (F.) [ مهر ] mühür.
    mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
    mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
    mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:26 pm

    müje (F.) [ مژه ] kirpik.
    müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
    mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
    mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
    mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
    mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
    mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
    mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
    mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
    mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
    mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
    mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
    müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
    müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
    mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
    mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
    mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
    mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
    mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
    mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
    mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
    mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
    mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
    327
    mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
    mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
    mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
    mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
    mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
    mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
    mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
    mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
    mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
    mümasil olmak berbirine benzemek.
    mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
    mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
    mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
    mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
    mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
    müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
    mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
    mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
    mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
    mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
    mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
    mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
    mün’adim olmak yok olmak.
    328
    mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
    mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
    mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
    münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
    münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
    münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
    münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
    münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
    münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
    münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
    münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
    münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
    münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
    münatif olmak çevrilmek.
    münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
    münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
    münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
    münbit (A.) [ منبت ] verimli.
    müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
    müncer olmak sonuçlanmak.
    mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
    mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
    münderis olmak izi kalmamak.
    329
    münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
    münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
    münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
    münevver eylemek aydınlatmak.
    münfail olmak gücenmek, alınmak.
    münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
    münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
    münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
    münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
    münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
    münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
    münhezim olmak bozguna uğramak.
    müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
    münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
    münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
    münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
    münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
    münkesir olmak kırılmak.
    münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
    münselib olmak kalmamak.
    müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
    müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
    müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
    330
    münteha (A.) [ منتها ] son.
    müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
    müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
    müntesip bk. müntesib.
    münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
    müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
    müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
    müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
    mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
    müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
    müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
    müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
    mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
    müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
    mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
    mürde (F.) [ مرده ] ölü.
    mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
    müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
    müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
    mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
    müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
    mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
    mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
    331
    mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
    mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
    mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
    mürit bk. murid.
    mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
    mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
    mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
    mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
    mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
    mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
    mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
    mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
    mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
    mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
    mürûr etmek geçmek.
    mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
    mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
    müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
    müsaade edilmek izin verilmek.
    müsaade etmek izin vermek.
    müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
    müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
    müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
    332
    müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
    müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
    müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
    müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
    müsadere etmek mal varlığına el koymak.
    müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
    müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
    müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
    müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
    müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
    müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
    müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
    müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
    müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
    müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
    müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
    müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
    müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
    müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
    müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
    müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
    müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
    müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
    333
    müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
    müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
    müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
    müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
    müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
    müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
    müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
    müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
    müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
    müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
    müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
    müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
    müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
    müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
    müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
    müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
    müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
    müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
    müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
    müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
    müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
    müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
    müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
    334
    müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
    müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
    müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
    müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
    müstebân olmak anlaşılmak.
    müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
    müstefid olmak yararlanmak.
    müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
    müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
    müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
    müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
    müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
    müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
    müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
    müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
    müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
    müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
    müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
    müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
    müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
    müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
    müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
    müşâhede edilmek gözlemlenmek.
    335
    müşâhede olunmak gözlemlenmek.
    müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
    müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
    müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
    müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
    müşavere etmek danışmak.
    müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
    müşerref olmak şeref kazanmak.
    müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
    müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
    müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
    müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
    müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
    müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
    müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
    müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
    müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
    müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
    müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
    müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
    müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
    müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
    mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
    336
    mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
    müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
    müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
    müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
    müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
    müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
    müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
    müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
    müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
    müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
    müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
    mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
    mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
    mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
    mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
    mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
    mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
    mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
    mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
    tecavüzcü.
    müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
    mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
    mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
    337
    mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
    mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
    mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
    müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
    müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
    müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
    müteessif olmak üzülmek.
    müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
    müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
    müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
    müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
    müteezzi etmek acı çektirmek.
    mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
    mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
    mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
    mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
    müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
    mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
    mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
    mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
    mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
    mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
    mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
    338
    müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
    müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
    mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
    mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
    mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
    mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
    mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
    mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
    mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
    mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
    mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
    mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
    mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
    mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
    mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
    mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
    mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
    mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
    mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
    mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
    mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
    mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
    mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
    339
    mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
    mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
    mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
    mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
    mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
    mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
    mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
    mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
    mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
    müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
    mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
    müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
    müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
    mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
    mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
    mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
    mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
    mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
    müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
    müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
    müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
    müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
    müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
    340
    müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
    müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
    müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
    müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
    müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
    mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
    mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
    mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
    mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
    mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
    mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
    mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
    müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
    müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
    müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
    mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
    mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
    mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
    müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
    müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
    mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
    mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
    mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
    341
    müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
    müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
    müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
    müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
    müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
    müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
    müyesser olmak gerçekleşmek.
    müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
    müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
    müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
    müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
    müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
    müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
    müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
    müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
    müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:27 pm

    -N-


    nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
    na’l (A.) [ نعل ] nal.
    na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
    na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
    na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
    na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
    na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
    na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
    na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
    nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
    naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
    nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
    nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
    nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
    nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
    nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
    nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
    nabz (A.) [ نبض ] nabız.
    nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
    343
    nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
    nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
    nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
    nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
    nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
    nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
    nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
    nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
    nâdim etmek pişman etmek.
    nâdim olmak pişman olmak.
    nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
    nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
    nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
    nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
    nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
    nâf (F.) [ ناف ] göbek.
    nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
    nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
    nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
    nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
    nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
    nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
    nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
    344
    nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
    nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
    nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
    nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
    nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
    nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
    nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
    nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
    nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
    nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
    nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
    nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
    nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
    nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
    nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
    nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
    nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
    nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
    nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
    nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
    nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
    nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
    nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
    345
    nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
    nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
    nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
    nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
    nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
    nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
    nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
    nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
    nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
    nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
    nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
    nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
    nakış (A.) [ نقش ] desen.
    nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
    nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
    nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
    nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
    nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
    nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
    nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
    nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
    nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
    naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
    346
    nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
    nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
    nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
    nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
    nakşedilmek işlenmek.
    nakş etmek işlemek.
    nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
    nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
    nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
    nâlân etmek inletmek.
    nâlân olmak inlemek.
    nâle (F.) [ ناله ] inilti.
    nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
    nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
    nam vermek ad vermek, adlandırmak.
    nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
    nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
    3.yabancı.
    nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
    nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
    nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
    nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
    nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
    347
    namaz (F.) [ نماز ] namaz.
    namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
    nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
    nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
    nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
    nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
    nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
    nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
    nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
    nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
    nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
    nâmına (F.-T.) adına.
    nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
    nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
    nâmus (A.nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
    namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
    nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
    nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
    nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
    namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
    nân (F.) [ نان ] ekmek.
    nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
    348
    nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
    nâr (A.) [ نار ] ateş.
    nâr (F.) [ نار ] nar.
    nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
    nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
    nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
    nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
    narh (F.) [ نرخ ] nark.
    nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
    nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
    nasâyih (A.) [ نصایح ] öğütler.
    nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
    nasihat (A.) [ نصيحت ] öğüt.
    nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nankör.
    nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
    nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
    nass (A.) [ نص ] kesinlik.
    nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
    nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
    nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
    nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
    nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
    nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
    349
    nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
    nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
    nats (A.) [ نطس ] nadas.
    natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
    nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
    nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
    nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
    nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
    nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
    nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
    nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
    nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
    naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
    naza çekmek nazlanmak.
    nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
    nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
    nazaran (A.) [ نظرا ] göre, nispetle, bakılırsa.
    nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
    nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli göz, şüpheli bakış.
    nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
    nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
    nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
    nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
    350
    nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
    nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
    nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
    nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
    nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
    nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
    nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
    nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
    nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
    nâzil (A.) [ نازل ] inen.
    nâzil olmak inmek.
    nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
    nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
    nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
    söyleme.
    nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
    nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
    nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.
    nebât (A.) [ نبات ] bitki.
    nebat (F.) [ نبات ] nöbet şekeri.
    nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
    nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
    neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
    nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
    nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
    necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
    necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
    necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
    necîs (A.) [ نجيس ] pis.
    necm (A.) [ نجم ] yıldız.
    nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
    nedâmet getirmek pişman olmak.
    nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
    arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
    nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
    nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
    nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
    nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
    nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
    nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
    nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
    nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
    nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
    nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
    nefs- i emmâre [ نفس اماره ] kötülükleri emreden nefis.
    nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
    352
    nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
    neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
    nefy (A.) [ ] sürgün.
    nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
    nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
    nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
    neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
    nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
    nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
    nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
    nehy etmek yasaklamak.
    nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
    nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
    nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
    nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
    nem (F.) [ نم ] rutubet.
    nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
    nemed (F.) [ نمد ] keçe.
    nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
    nemek (F.) [ نمک ] tuz.
    neml (A.) [ نمل ] karınca.
    nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
    neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
    353
    nerd (F.) [ نرد ] tavla.
    nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
    nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
    nesc (A.) [ نسج ] doku.
    neseb (A.) [ نسب ] soy.
    nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
    nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
    nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
    nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
    nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
    nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
    nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
    nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
    neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
    neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
    neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
    neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
    neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
    neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
    neşr olunmak yayınlanmak.
    neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
    neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
    neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
    354
    neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
    neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
    neşveyâb olmak neşelenmek.
    netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
    netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
    netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
    netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
    nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, körpe.
    nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
    nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
    nevâ (F.) [ نوا ] ses.
    nevâde (F.) [ نواده ] torun.
    nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
    nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
    nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
    nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
    nevâziş eylemek okşamak.
    nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
    nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, nöbet.
    nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
    nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan görme.
    neve (F.) [ نوه ] torun.
    nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
    355
    nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
    nevid (F.) [ نوید ] müjde.
    nevin (F.) [ نوین ] yeni.
    nevm (A.) [ نوم ] uyku.
    nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
    nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
    nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
    nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
    nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
    nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
    nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
    nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
    neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
    neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
    neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
    nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
    nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
    nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
    nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
    nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
    nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.gözetme.
    nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
    nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
    356
    nezr (A.) [ نذر ] adak.
    nezr etmek adamak.
    nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
    nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
    nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.
    niam (A.) [ نعم ] nimetler.
    nida etmek seslenmek.
    nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
    nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
    nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
    nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
    nigâh eylemek bakmak.
    nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
    nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
    nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
    nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
    nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
    nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
    nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
    nihayet (A.) [ نهایت ] son.
    nihayet bulmak sona ermek.
    nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
    nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
    357
    nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
    nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
    nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
    nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
    nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
    nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
    nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
    nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
    nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
    nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
    nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
    nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
    nisâr etmek saçmak.
    nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
    nisbî (A.) [ نسبی ] göreceli.
    nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
    nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
    nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
    nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
    nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
    nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
    niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
    niyâm (F.) [ نيام ] kın.
    358
    niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
    niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
    niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
    niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
    nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
    nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
    nizâm bulmak düzene girmek.
    nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
    nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.
    nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
    noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
    nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] görüş açısı, bakım.
    nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
    nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
    nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
    nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
    nur (A.) [ نور ] ışık.
    nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
    nush (A.) [ نصح ] öğüt, nasihat.
    nusrat vermek üstünlük vermek.
    nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
    nûş etmek içmek.
    nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
    359
    nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
    nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, söylev. 2.konuşma.
    nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.
    nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
    nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
    nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
    nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
    nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
    nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
    nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
    nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli sözler bilen.
    nümayan (F.) [ نمایان ] görünen.
    nümayan olmak görünmek.
    nümayiş (F.) [ نمایش ] gösteri.
    nümune (F.) [ نمونه ] örnek.
    nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
    nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
    nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
    nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
    nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
    nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:28 pm

    -Ö-

    ömr (A.) [ عمر ] ömür.
    örf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
    örfen (A.) [ عرفا ] geleneğe göre.
    örfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
    örfî idare [ عرفی اداره ] sıkıyönetim.
    örfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.
    öşr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.öşür vergisi.
    özr (A.) [ 1 [ عذر .özür. 2.bahane. 3.engel.
    özrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] özür dileyen.

    -P-

    pâ (F.) [ پا ] ayak.
    pâbend (F.) [ پابند ] ayak bağı.
    pâbercâ (F.) [ پابرجا ] yerinde, duran, ayakta duran.
    pâberikâb (F.-A.) [ پابرکاب ] gitmek üzere, hareket etmek üzere.
    pâbeste (F.) [ پابسته ] ayağı bağlı.
    pâbirehne (F.) [ پابرهنه ] yalınayak.
    pâbûsî (F.) [ پابوسی ] ayak öpme.
    pâcâme (F.) [ پاجامه ] pijama.
    pâçe (F.) [ پاچه ] paça.
    pâdşâh (F.) [ پادشاه ] padişah.
    pâdşâhî (F.) [ پادشاهی ] padişahlık.
    pâdzehr (F.) [ پادزهر ] panzehir.
    paha (F.) [ بها ]değer, kıymet.
    pâk (F.) [ پاک ] temiz.
    pâkbâz (F.) [ 1 [ پاکباز .fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
    pâkdâmen (F.) [ پاک دامن ] iffetli.
    pâkîze (F.) [ پاکيزه ] temiz.
    paklanmak temizlenmek.
    pâlân (F.) [ پالان ] semer, palan.
    362
    pâlânduz (F.) [ پالان دوز ] semerci.
    pâmâl (F.) [ پامال ] ezilmek, çiğnenmek.
    pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
    pâpûş (F.) [ پاپوش ] pabuç.
    paralamak parçalamak, parça parça etmek.
    paralanmak parça parça olmak.
    pârçe (F.) [ پارچه ] parça.
    pâre (F.) [ پاره ] parça.
    pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
    pârelenmek parça parça olmak.
    pars (F.) [ پارس ] İran, Pers ülkesi.
    pars (F.) [ پارس ] panter.
    pârsâ (F.) [ پارسا ] sofu.
    pârsî (F.) [ پارسی ] farsça.
    pâsban (F.) [ پاسبان ] bekçi, gece bekçisi.
    pâş (F.) [ پاش ] saçan, serpen.
    pây (F.) [ 1 [ پای .ayak. 2.dip.
    pâyân (F.) [ پایان ] son.
    pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
    pâybend (F.) [ 1 [ پایبند .ayak bağı. 2.engel.
    pâybûsî (F.) [ پایبوسی ] ayak öpme.
    pâydâr (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
    pâye (F.) [ 1 [ پایه .rütbe, derece. 2.basamak.
    363
    pâyende (F.) [ 1 [ پاینده .kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
    pâyidar (F.) [ پایدار ] kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
    pâyin (F.) [ پایين ] aşağı.
    pâyitaht (F.) [ پایتخت ] başkent.
    pâyîz (F.) [ پایيز ] güz.
    pâykûb (F.) [ پایکوب ] dans eden.
    pâzâr (F.) [ 1 [ بازار .çarşı, pazar. 2.alışveriş.
    pazar eylemek alışveriş yapmak.
    peder (F.) [ پدر ] baba.
    pederâne (F.) [ پدرانه ] babaca.
    pederî (F.) [ 1 [ پدری .babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
    pederşâhî (F.) [ پدرشاهی ] ataerkil.
    pehlevân (F.) [ 1 [ پهلوان .yiğit. 2.pehlivan.
    pehlivan bk. pehlevân.
    pehlû (F.) [ پهلو ] böğür, yan.
    pehn (F.) [ پهن ] geniş.
    pehnâver (F.) [ 1 [ پهناور .engin. 2.geniş.
    pejmürde (F.) [ 1 [ پژمرده .solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
    pelas (F.) [ 1 [ پلاس .kilim. 2.çul.
    peleng (F.) [ 1 [ پلنگ .leopar. 2.kaplan.
    pelîd (F.) [ پليد ] kirli.
    penah (F.) [ پناه ] sığınma.
    penahgâh (F.) [ پناهگاه ] sığınacak yer, sığınak.
    364
    penâhî (F.) [ پناهی ] sığınma.
    penbe (F.) [ 1 [ پناهی .pamuk. 2.pembe.
    penc (F.) [ پنج ] beş.
    pence (F.) [ پنجه ] pençe.
    pencidü bk. pencüdü.
    pencise bk. pencüse.
    penciyek bk. pencüyek.
    pencüdü (F.) [ پنج و دو ] beş ve iki.
    pencüse (F.) [ پنج و سه ] beş ve üç.
    pencüyek (F.) [ پنج و یک ] beş ve bir.
    pençe (F.) [ پنجه ] pençe.
    pend (F.) [ پند ] öğüt.
    pendname (F.) [ پندنامه ] öğüt kitabı.
    penîr (F.) [ پنير ] peynir.
    per (F.) [ 1 [ پر .kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
    perakende (F.) [ 1 [ پراکنده .dağınık. 2.toptan olmayan.
    perçem (F.) [ 1 [ پرچم .kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
    perdedar (F.) [ پرده دار ] kapı görevlisi.
    perend (F.) [ پرند ] atlas.
    perende (F.) [ 1 [ پرنده .kuş. 2.takla.
    perest (F.) [ پرست ] tapan.
    perestâr (F.) [ 1 [ پرستار .tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
    perestîde (F.) [ 1 [ پرستيده .tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
    365
    perestiş (F.) [ 1 [ پرستش .tapınma. 2.taparcasına sevme.
    perestişgâh (F.) [ پرستش ] mabet, tapınak.
    perestişkâr (F.) [ 1 [ پرستشکار .tapan. 2.taparcasına seven.
    perestişkârâne (F.) [ پرستشکارانه ] taparcasına.
    perestû (F.) [ پرستو ] kırlangıç.
    pergâl (F.) [ پرگال ] pergel.
    pergâr (F.) [ پرگار ] pergel.
    perhizkâr (F.) [ پرهيزکار ] sakınan.
    perîçihre (F.) [ 1 [ پری چهره .peri kadar güzel yüzlü.
    perihan (F.) [ پری خان ] peri padişahı.
    perîpeyker (F.) [ پری پيکر ] peri kadar güzel yüzlü.
    perîşan (F.) [ 1 [ پریشان .dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
    perişan olmak darmadağın olmak.
    perîşanhal (F.-A.) [ پریشان حال ] hali perişan olan.
    perîveş (F.) [ پری وش ] peri gibi güzel.
    perniyân (F.) [ پرنيان ] işlemeli atlas.
    pertavsız (F.) büyüteç.
    pertev (F.) [ پرتو ] ışık.
    pertevsuz (F.) [ پرتوسوز ] büyüteç.
    pervâ (F.) [ 1 [ پروا .çekinme. 2.korku.
    pervâne (F.) [ 1 [ پروانه .pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
    pervâneveş (F.) [ پروانه وش ] pervane gibi.
    pervâsız (F.-T.) [ 1 [ پرواسز .çekinmeyen. 2.korkmayan.
    366
    pervaz (F.) [ 1 [ پرواز .uçma. 2.saçak.
    perver (F.) [ پرور ] yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
    perverde etmek beslemek, gütmek.
    perverdigâr (F.) [ پروردگار ] Tanrı.
    pervin (F.) [ پروین ] Ülker, Süreyya.
    pes (F.) [ پس ] arka.
    pesend (F.) [ پسند ] beğenen.
    pesendîde (F.) [ پسندیده ] beğenilmiş, makbul.
    pesmânde (F.) [ پس مانده ] arta kalan.
    peszinde (F.) [ پس زنده ] geriye kalan, yaşayan son örnekler.
    peşîman (F.) [ پشيمان ] pişman.
    peşin (F.) [ پيشين ] önceden.
    peşm (F.) [ پشم ] yün.
    peşşe (F.) [ پشه ] sivrisinek.
    peşşebend (F.) [ پشه بند ] cibinlik.
    peştemal (F.) [ پشتمال ] peştemal, hamam havlusu.
    peyâm (F.) [ پيام ] haber.
    peyamber (F.) [ پيامبر ] peygamber.
    peydâ (F.) [ پيدا ] ortada, açıkta.
    peyderpey (F.) [ پی در پی ] peşpeşe, ardy sıra.
    peygam (F.) [ پيغام ] haber.
    peygamber (F.) [ 1 [ پيغمبر .peygamber. 2.haberci.
    peyk (F.) [ پيک ] ulak.
    367
    peykân (F.) [ پيکان ] temren.
    peyke (F.) [ پيکه ] sedir, kanepe.
    peyker (F.) [ پيکر ] yüz.
    peymâ (F.) [ پيما ] yol alan, kateden, ölçen.
    peymâne (F.) [ پيمانه ] kadeh.
    pîl (F.) [ پيل ] fil.
    pinhan (F.) [ پنهان ] gizli, saklı.
    pîr (F.) [ 1 [ پير .yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
    pîrahen (F.) [ پيراهن ] gömlek, mintan.
    pîrâye (F.) [ پيرایه ] süs.
    pîrezen (F.) [ پيره زن ] yaşlı kadın.
    pistan (F.) [ پستان ] meme.
    piste (F.) [ پسته ] fıstık.
    pîş (F.) [ 1 [ پيش .ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
    pîşânî (F.) [ پيشانی ] alın.
    pîşdar (F.) [ پيشدار ] öncü.
    pîşe (F.) [ 1 [ پيشه .meslek. 2.sanat. 3.huy.
    pîşekâr (F.) [ 1 [ پيشه کار .sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
    başlatan sanatçı.
    pîşgâh (F.) [ 1 [ پيشگاه .ön. 2.huzur.
    pîşgîr (F.) [ پيشگير ] peşkir.
    pîşîn (F.) [ پيشين ] peşin.
    pîşva (F.) [ پيشوا ] önder, lider.
    368
    piyâde (F.) [ 1 [ پياده .yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
    taşlarından paytak.
    piyâle (F.) [ 1 [ پياله .kadeh. 2.şarap kadehi.
    post (F.) [ 1 [ پست .hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
    postîn (F.) [ پستين ] kürk.
    postnişin (F.) [ 1 [ پست نشي ن .postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
    şeyhi.
    pûd (F.) [ پود ] argaç, dokumada enine dokunulan ip.
    puhte (F.) [ پخته ] pişmiş, pişkin, olgun.
    pul (F.) [ پول ] para.
    pûlâd (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
    pulat (F.) [ پولاد ] çelik, polat.
    pur (F.) [ پر ] dolu.
    pûr (F.) [ پور ] oğul.
    pûş (F.) [ پوش ] giyen, örten.
    pûşîde (F.) [ 1 [ پوشيده .örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
    pûte (F.) [ پوته ] pota.
    pûyân (F.) [ 1 [ پویان .koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
    pûyân olmak geçip gitmek.
    pûziş (F.) [ پوزش ] özür.
    pür (F.) [ پر ] dolu.
    pürhûn (F.) [ پرخون ] kan dolu, kanlı.
    pürsükût (F.-A.) [ پرسکوت ] derin sessizlik içinde.
    pürz (F.) [ پرز ] hav, kumaş havı.
    369
    püser (F.) [ پسر ] oğul.
    püşt (F.) [ 1 [ پشت .arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
    püştîban (F.) [ 1 [ پشتيبان .destek. 2.destek veren.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:29 pm

    -R-

    ra’d (A.) [ رعد ] gökgürültüsü.
    ra’nâ (A.) [ رعنا ] güzel, hoş.
    ra’şe (A.) [ رعشه ] titreme.
    ra’şe vermek titretmek.
    ra’şedâr (A.-F.) [ رعشه دار ] titrek, titreyen.
    rabb (A.) [ 1 [ رب .Tanrı, Allah. 2.efendi.
    rabbânî (A.) [ 1 [ ربانی .tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
    rabbî (A.) [ ربی ] Tanrım.
    râbıta (A.) [ 1 [ رابظه .bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
    râbıtadar (A.-F.) [ رابطه دار ] bağlantılı, ilintili.
    râbi (A.) [ رابع ] dördüncü.
    râbian (A.) [ رابعا ] dördüncüsü.
    rabt (A.) [ ربط ] bağlama.
    rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
    rabt etmek bağlamak, tutturmak.
    rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
    râci (A.) [ 1 [ راجی .rica eden. 2.ümitli.
    raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
    râci’ (A.) [ 1 [ راجع .hakkında. 2.dönen.
    371
    racîm (A.) [ رجيم ] taşlanmış, recmedilmiş.
    radde (A.) [ 1 [ راده .derece. 2.civar.
    rağbet (A.) [ 1 [ رغبت .istek. 2.ilgi duyma.
    rağbet etmek ilgi duymak.
    râh (F.) [ راه ] yol.
    râhib (A.) [ راهب ] rahip.
    rahîm (A.) [ 1 [ رحيم .merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
    rahl (A.) [ رحل ] semer.
    rahm (A.) [ رحم ] acıma, merhamet.
    rahm etmek acımak, merhamet etmek.
    rahm (A.) [ رحم ] rahim, döl yatağı.
    rahman (A.) [ رحمان ] merhametli Tanrı.
    rahmet (A.) [ 1 [ رحمت .acıma, merhamet. 2.yağmur.
    râhname (F.) [ راهنامه ] yol haritası.
    rahne (F.) [ 1 [ رخنه .yarık, gedik. 2.bozukluk.
    rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
    rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
    rahnüma (F.) [ راهنما ] yol gösteren, kılavuz.
    rahşan (F.) [ رخشان ] parlak.
    rahşende (F.) [ رخشنده ] parlayan.
    raht (F.) [ 1 [ رخت .ev eşyası. 2.koşum takımı.
    rahvar (F.) [ راهوار ] atın eşkin yürümesi.
    râhzen (F.) [ راهزن ] yol kesen, haydut.
    372
    raiyyet (A.) [ رعيت ] halk, hükümdar tebası.
    râkım (A.) [ 1 [ راقم .yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
    rakîb (A.) [ رقيب ] rakip.
    râkib (A.) [ 1 [ راکب .binen. 2.binici.
    râkib olmak binmek.
    râkiben (A.) [ راکبا ] binerek.
    râkid (A.) [ راکد ] durgun.
    rakik (A.) [ 1 [ رقيق .ince. 2.hassas. 3.köle.
    rakkas (A.) [ 1 [ رقاص .dansçı. 2.sarkaç.
    rakkase (A.) [ رقاصه ] dansöz, çengi.
    raks (A.) [ رقص ] dans.
    raks etmek dans etmek.
    râm (F.) [ رام ] itaat eden, boyun eğen.
    râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
    râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
    ramak (A.) [ 1 [ رمق .çok az. 2.son nefeslik hayat.
    ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
    ramazaniye (A.) [ رمضانيه ] ramazan kasidesi.
    raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
    rasad (A.) [ 1 [ رصد .gözlem. 2.gözetleme.
    rasad edilmek gözlemlenmek.
    rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
    rasadhane (A.-F.) [ رصدخانه ] gözlemevi.
    373
    rasadî (A.) [ رصدی ] gözlemle ilgili.
    râsih (A.) [ 1 [ راسخ .derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
    rassad (A.) [ رصاد ] gözlemci, gözlem yapan.
    râst (F.) [ 1 [ راست .doğru. 2.düz. 3.sağ.
    râstbin (F.) [ راست بين ] gerçekçi, doğruları gören.
    râstgû (F.) [ راست گو ] doğru sözlü.
    râstperverâne (F.) [ راست پرورانه ] doğruluktan yana.
    ratbüyâbis (A.) [ 1 [ رطب و یابس .yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
    râtib (A.) [ راطب ] nemli, rutubetli.
    râtibe (A.) [ راتبه ] aylık, maaş.
    ratl (A.) [ 1 [ رطل .hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
    rauf (A.) [ رؤف ] esirgeyici.
    râvi (A.) [ 1 [ راوی .rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
    ravza (A.) [ روضه ] bahçe.
    ravza-i mutahhara [ روضهء مطهره ] Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
    rây (A.) [ 1 [ رای .fikir. 2.oy.
    râyât (A.) [ رایات ] sancaklar.
    rayb (A.) [ ریب ] kuşku, şüphe.
    râyet (A.) [ رایت ] sancak.
    râygân (F.) [ رایگان ] parasız, bedava.
    râyic (A.) [ رایج ] yaygın, revaçta.
    râyiha (A.) [ رایحه ] koku.
    râyihadar (A.-F.) [ رایحه دار ] kokulu.
    374
    râz (F.) [ راز ] sır.
    râzık (A.) [ رازق ] rızık veren Tanrı.
    râzi (A.) [ راضی ] rıza gösteren.
    re’fet (A.) [ رأفت ] esirgeme.
    re’s (A.) [ 1 [ رأس .baş. 2.başkan.
    re’sen (A.) [ رأسا ] doğrudan doğruya, danışmaksızın.
    re’sülmal (A.) [ رأس المال ] sermaye, anapara, kapital.
    re’y (A.) [ رأی ] görüş.
    reâya (A.) [ رعایا ] halk.
    rebî’ (A.) [ ربيع ] bahar.
    recâ (A.) [ 1 [ رجا .ümit. 2.rica.
    recm (A.) [ رجم ] taşlama, taşa tutma.
    recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
    recül (A.) [ رجل ] erkek.
    recül-i siyasî [ رجل سياسی ] politikacı.
    recüliyyet (A.) [ رجليت ] erkeklik.
    redd (A.) [ 1 [ رد .geri çevirme. 2.inkar etme.
    redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
    ref’ (A.) [ 1 [ رفع .kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
    refâh (A.) [ رفاه ] bolluk.
    refâkat (A.) [ رفاقت ] eşlik.
    refâkat etmek eşlik etmek.
    refakatinde eşliğinde, beraberinde.
    375
    reff (A.) [ رف ] raf.
    refî’ (A.) [ رفيع ] yüksek, yüce.
    refik (A.) [ رفيق ] arkadaş, yoldaş.
    refîka (A.) [ رفيقه ] eş, zevce, hayat arkadaşı.
    reft (F.) [ رفت ] gidiş.
    reftâr (F.) [ 1 [ رفتار .gidiş. 2.davranış.
    reg (F.) [ رگ ] damar.
    regzen (F.) [ رگ زن ] hacamatçı.
    reh (F.) [ ره ] yol.
    rehâ (F.) [ رها ] kurtuluş.
    rehâkâr (F.) [ رهاکار ] kurtarıcı.
    rehavet (A.) [ 1 [ رخاوت .gevşeklik. 2.tembellik.
    rehavetkâr (A.-F.) [ رخاوتکار ] rehavet verici.
    rehber (F.) [ رهبر ] kılavuz.
    rehgüzâr (F.) [ رهگذار ] geçit.
    rehîn (A.) [ رهين ] rehinli, ipotekli.
    rehn (A.) [ رهن ] rehin.
    rehnüma (F.) [ رهنما ] yol gösterici.
    reis (A.) [ رئيس ] başkan.
    rekâket (A.) [ 1 [ رکاکت .kekemelik. 2.söz kusuru.
    rekz (A.) [ رکز ] dikme.
    rekz edilmek dikilmek.
    rekz etmek dikmek.
    376
    remîde (F.) [ رميده ] ürkmüş.
    remiz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret, rumuz.
    reml (A.) [ 1 [ رمل .kum. 2.remil, falcılık.
    remmal (A.) [ رمال ] falcı.
    remz (A.) [ 1 [ رمز .sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
    renc (F.) [ رنج ] sıkıntı, zahmet, meşakkat.
    rencber (F.) [ 1 [ رنجبر .sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
    rencîde (F.) [ رنج دیده ] incinmiş.
    rencîde etmek incitmek.
    rencîde olmak incinmek.
    rencûr (F.) [ رنجور ] hasta.
    reng (F.) [ رنگ ] renk.
    rengâreng (F.) [ رنگارنگ ] renkli, renk renk.
    rengin (F.) [ 1 [ رنگين .renkli. 2.hoş, havalı.
    resâ (F.) [ رسا ] olgun.
    resâil (A.) [ 1 [ رسائل .risaleler. 2.dergiler.
    resm (A.) [ 1 [ رسم .resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
    resm -i geçit geçit töreni.
    resm-i küşâd [ رسم کشاد ] açılış töreni.
    resmen (A.) [ 1 [ رسما .resmî olarak.. 2.kesinlikle.
    resmiyet bk. resmiyyet.
    resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
    resmiyyet (A.) [ رسميت ] resmîlik.
    377
    resul (A.) [ 1 [ رسول .elçi. 2.peygamber.
    reşehat (A.) [ رشحات ] sızıntılar.
    reşid (A.) [ 1 [ رشيد .ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
    reşk (F.) [ رشک ] kıskançlık.
    reşkâver (F.) [ رشک آور ] kıskandırıcı.
    retküfetk (A.) [ رتق و فتق ] bir işi iyi idare etme.
    revâ (F.) [ روا ] uygun, layık.
    revâbıt (A.) [ روابط ] bağlar, ilgiler, ilişkiler.
    revac (A.) [ رواج ] yaygınlık, revaç, sürüm.
    revaç bk. revac.
    revak (A.) [ 1 [ رواق .sundurma. 2.çardak.
    revân (F.) [ 1 [ روان .giden. 2.akan. 3.ruh.
    revan olmak gitmek, yola koyulmak.
    revgan bk. rugan
    reviş (F.) [ 1 [ روش .gidiş. 2.tarz, yöntem.
    revnak (A.) [ رونق ] parlaklık.
    revnak vermek canlılık kazandırmak.
    revnakbahş (A.-F.) [ رونق بخش ] parlaklık veren, canlılık kazandıran.
    revnakdar (A.-F.) [ رونقدار ] revnaklı.
    revzen (F.) [ روزن ] pencere.
    re'y (A.) [ 1 [ رأی .görüş. 2.oy.
    reyhan (A.) [ ریحان ] fesleğen.
    rez (F.) [ رز ] asma.
    378
    rezâil (A.) [ رذائل ] rezaletler.
    rezâlet (A.) [ رذالت ] rezillik.
    rezzak (A.) [ رزاق ] rızıklandıran.
    rıdvan (A.) [ 1 [ رضوان .cennet. 2.cennetin kapıcısı.
    rıhlet (A.) [ 1 [ رحلت .göçüş. 2.ölme.
    rızâ (A.) [ 1 [ رضا .razılık, memnunluk. 2.istek.
    rızk (A.) [ رزق ] rızık.
    riâyet (A.) [ 1 [ رعایت .uyma. 2.sayma.
    riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
    riâyetkâr (A.-F.) [ رعایتکار ] saygılı.
    ribâ (A.) [ ربا ] tefecinin aldığı aşırı faiz.
    ribâhar (F.-A.) [ رباخوار ] tefeci.
    ribat (A.) [ 1 [ رباط .konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
    ric’at (A.) [ 1 [ رجعت .geri dönüş. 2.geri çekilme.
    ricakâr (A.-F.) [ رجاکار ] ricası, yalvarırcasına.
    ricâl (A.) [ 1 [ رجال .erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
    ridâ (A.) [ 1 [ ردا .örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
    rie (A.) [ رئه ] akciğer.
    rihlet (A.) [ 1 [ رحلت .göç. 2.ölme.
    rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
    rikâb (A.) [ 1 [ رکاب .üzengi. 2.huzur, kat.
    rikkat (A.) [ 1 [ رقت .incelik, hassaslık. 2.acıma.
    rind (F.) [ رند ] dünyayı umursamayan.
    rîş (F.) [ 1 [ ریش .yara. 2.sakal. 3.kök.
    rîşe (F.) [ ریشه ] kök, saçaklı kök.
    rîşhand (F.) [ ریشخند ] bıyık altından gülüş.
    rişvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
    rivâyât (A.) [ روایات ] rivayetler, söylentiler.
    rivâyet (A.) [ 1 [ روایت .nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
    riyâ (A.) [ ریا ] ikiyüzlü.
    riyâkâr (A.-F.) [ ریاکار ] ikiyüzlü.
    riyâkârâne (A.-F.) [ ریاکارانه ] ikiyüzlüce.
    riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
    riyâset (A.) [ ریاست ] başkanlık.
    riyâset etmek başkanlık yapmak.
    riyâz (A.) [ ریاض ] bahçeler.
    riyâzet (A.) [ ریاضت ] nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
    riyâzî (A.) [ 1 [ ریاضی .matematikçi. 2.matematiksel.
    riyâziyat (A.) [ ریاضيات ] matematik.
    riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
    riyâziyyûn (A.) [ ریاضيون ] matematikçiler.
    rû (F.) [ رو ] yüz.
    rub’ (A.) [ ربع ] çeyrek, dörtte bir.
    rûbah (F.) [ روباه ] tilki.
    rubaiyat (A.) [ رباعيات ] rubailer.
    rûbeh (F.) [ روبه ] tilki.
    380
    rûberû (F.) [ روبرو ] yüzyüze.
    rugan (F.) [ روغن ] yağ.
    rûh (A.) [ روح ] can, ruh.
    ruh (F.) [ رخ ] yanak, yüz.
    ruham (A.) [ رخام ] mermer.
    ruhbân (A.) [ رهبان ] papazlar.
    ruhbâniyyet (A.) [ رهبانيت ] ruhbanlık.
    rûhefza (A.-F.) [ روح افزا ] cana can katan.
    rûhî (A.) [ 1 [ روحی .ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
    rûhiyyat (A.) [ روحيات ] psikoloji.
    ruhsâr (F.) [ رخسار ] yüz.
    ruhsat (A.) [ رخصت ] izin.
    ruk’a (A.) [ 1 [ رقعه .pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
    rumûz (A.) [ رموز ] işaretler, semboller.
    rûşen (F.) [ 1 [ روشن .aydınlık. 2.açık, aşikar.
    rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
    rutûbet (A.) [ رطوبت ] nem.
    rûy (F.) [ روی ] yüz.
    rûy-i zemin (F.) [ 1 [ روی زمين .yeryüzü. 2.yer.
    rûz (F.) [ 1 [ روز .gün. 2.gündüz.
    rûz -i cezâ [ روز جزا ] kıyamet günü.
    rûze (F.) [ روزه ] oruç.
    rûzgâr (F.) [ روزگار ] zaman.
    381
    rûznâmçe (F.) [ روزنامچه ] yevmiye defteri.
    rûzüşeb (F.) [ روز و شب ] gündüz gece.
    rü’yet (A.) [ رؤیت ] görme.
    rübab (A.) [ رباب ] rebap.
    rübai (A.) [ رباعی ] dörtlük, rubai.
    rüchan (A.) [ رجحان ] üstünlük.
    rücû (A.) [ رجوع ] geri dönme.
    rüesâ (A.) [ رؤسا ] başkanlar, reisler.
    rüfekâ (A.) [ رفقا ] arkadaşlar.
    rükn (A.) [ 1 [ رکن .direk, sütun. 2.esas.
    rüsum (A.) [ 1 [ رسوم .vergi. 2.tören.
    rüsûmat (A.) [ رسومات ] gümrük idaresi.
    rüsvâ /y (F.) [ رسوای ] rezil.
    rüşd (A.) [ 1 [ رشد .gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
    rüşvet (A.) [ رشوت ] rüşvet.
    rüya (A.) [ رویا ] düş.
    rüzgâr (F.) [ 1 [ روزگار .zaman. 2.devir.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:30 pm

    -S-

    sâ’î (A.) [ ساعی ] çalışan, gayret eden.
    sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
    sa’leb (A.) [ ثعلب ] tilki.
    sa’y (A.) [ سعی ] çalışma, çaba gösterme.
    saâdet (A.) [ سعادت ] mutluluk.
    saâdetbahş (A.-F.) [ سعادت بخش ] mutluluk veren.
    saâdetmend (A.-F.) [ سعادتمند ] mutlu, bahtiyar.
    sabâ (A.) [ 1 [ صبا .meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
    sabâvet (A.) [ صباوت ] çocukluk.
    sâbık (A.) [ 1 [ سابق .eski. 2.bir önceki.
    sâbıka (A.) [ 1 [ سابقه .geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
    sâbıküzzikr (A.) [ سابق الذکر ] anılan, zikredilen.
    sabır (A.) [ صبر ] dayanma, kendini tutma.
    sabî (A.) [ 1 [ صبی .bebek. 2.küçük çocuk.
    sâbi’ (A.) [ سابع ] yedinci.
    sâbi’an (A.) [ سابعا ] yedincisi, yedinci olarak.
    sâbi’î (A.) [ صابئی ] yıldıza tapan.
    sâbir (A.) [ صابر ] sabırlı.
    sâbit (A.) [ 1 [ ثابت .kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
    sabr (A.) [ صبر ] sabır.
    383
    sabûh (A.) [ صبوح ] sabah içilen şarap.
    sabun (A.) [ صابون ] sabun.
    sabûr (A.) [ صبور ] çok sabırlı.
    sâcid (A.) [ ساجد ] secde eden.
    sad (F.) [ صد ] yüz.
    sadâ (A.) [ صدا ] ses.
    sadâkat (A.) [ صداقت ] bağlılık.
    sadâret (A.) [ صدارت ] sadrazamlık.
    sadâretpenah (A.-F.) [ صدارت پناه ] sadrazam.
    sâdât (A.) [ سادات ] seyyitler.
    sâde (F.) [ 1 [ ساده .basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
    saded (A.) [ صدد ] konu, asıl mesele.
    sâdedil (F.) [ 1 [ ساده دل .saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
    sâdedilâne (F.) [ ساده دلانه ] safça.
    sadef (A.) [ صدف ] sedef.
    sâdelevh (F.-A.) [ ساده لوح ] saf, temiz yürekli.
    sademat (A.) [ 1 [ صدمات .sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
    sâdık (A.) [ 1 [ صادق .yürekten bağlı olan. 2.doğru.
    sâdıkülkavl (A.) [ صادق القول ] doğru sözlü.
    sâdır (A.) [ صادر ] çıkan.
    sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
    sâdire (A.) [ صادره ] çıkan.
    sâdis (A.) [ سادس ] altıncı.
    384
    sâdisen (A.) [ سادسا ] altıncısı, altıncı olarak.
    sadme (A.) [ 1 [ صدمه .çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
    sadpâre (F.) [ صدپاره ] yüz parça.
    sadr (A.) [ 1 [ صدر .göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
    sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
    sadr-ı a’zam [ صدر اعظم ] sadrazam.
    sadr-ı esbak [ صدر اسبق ] eski sadrazam.
    sadsâl (F.) [ صدسال ] yüzyıl.
    sâf (A.) [ 1 [ صاف .temiz, arı, halis. 2.açık.
    saf (A.) [ صف ] sıra.
    safâ (A.) [ 1 [ صفا .saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
    safâ eylemek şenlenmek.
    safâbahş (A.-F.) [ صفابخش ] gönüle rahatlık veren.
    safahât (A.) [ صفحات ] aşamalar.
    safbeste (A.-F.) [ صف بسته ] sıralanmış, sıra olmuş.
    safder (A.-F.) [ صفدر ] düşman saflarını yaran, savaşçı.
    safderûn (A.-F.) [ 1 [ صاف درون .saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
    safderûnâne (A.-F.) [ صاف درونانه ] safça.
    safdil (A.-F.) [ 1 [ صاف دل .yüreği temiz. 2.saf.
    safdilâne (A.-F.) [ 1 [ صاف دلانه .yürek temizliği ile. 2.safça.
    safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
    saff (A.) [ صف ] sıra, dizi, saf.
    safha (A.) [ 1 [ صفحه .aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
    385
    sâfî (A.) [ صافی ] temiz, arı, halis.
    sâfil (A.) [ سافل ] aşağı, aşağıda.
    safîr (A.) [ صفير ] ıslık.
    safra (A.) [ 1 [ صفره .öd. 2.sarı.
    safsâf (A.) [ صفصاف ] söğüt.
    safsata (A.) [ سفسطه ] doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
    söz.
    safşikâf (A.-F.) [ صف شکاف ] düşman saflarını yaran savaşçı.
    safşiken (A.-F.) [ صاف شکن ] düşman saflarını yaran savaşçı.
    safvet (A.) [ صفوت ] saflık, temizlik, arılık.
    sâgar (A.) [ ساغر ] kadeh, içki kadehi.
    sagîr (A.) [ 1 [ صغير .küçük. 2.küçük çocuk.
    sağr (A.) [ ثغر ] sınır, hudut.
    sahâ (A.) [ ساخه ] cömertlik, eliaçıklık.
    sâha (A.) [ ساحه ] alan.
    sahâbe (A.) [ صحابه ] Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
    sahâbî (A.) [ صحابی ] Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
    sahâif (A.) [ صحائف ] sayfalar.
    sahâkâr bk. sehâkâr.
    sahâra (A.) [ 1 [ صحاری .çöller. 2.kırlar.
    sahâvet bk. sehâvet.
    sahbâ (A.) [ صهبا ] şarap.
    sahhaf (A.) [ صحاف ] kitapçı.
    386
    sahî (A.) [ سخی ] cömert, eliaçık.
    sâhib (A.) [ صاحب ] sahip.
    sâhibcemâl (A.-F.) [ صاحب جمال ] güzel yüzlü, güzel.
    sâhibe (A.) [ صاحبه ] bayan sahip.
    sâhibkemal (A.-F.) [ صاحب کمال ] olgun insan.
    sâhibkerâmet (A.-F.) [ صاحب کرامت ] keramet sahibi.
    sâhibkıran (A.-F.) [ صاحب قران ] muzaffer hükümdar.
    sâhibnazar (A.-F.) [ صاحب نظر ] görüş sahibi, deneyimli.
    sahife (A.) [ صحيفه ] sayfa.
    sahih (A.) [ 1 [ صحيح .doğru. 2.gerçek.
    sâhil (A.) [ ساحل ] kıyı.
    sâhilhane (A.-F.) [ ساحل خانه ] yalı.
    sâhir (A.) [ 1 [ ساحر .büyücü. 2.büyüleyici.
    sahleb (A.) [ ثعلب ] sâlep.
    sahn (A.) [ 1 [ صحن .avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
    sahr (A.) [ صخر ] kaya.
    sahra (A.) [ 1 [ صحرا .çöl. 2.kır.
    sahre (A.) [ صخره ] kaya.
    saht (F.) [ 1 [ سخت .çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
    sahte (F.) [ 1 [ ساخته .yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
    sahtekâr (F.) [ 1 [ ساخته کار .sahteci. 2.kalpazan.
    sahtiyan (F.) [ سختيان ] işlenmiş cilalı deri.
    sahûr (A.) [ ساحور ] sahur.
    387
    sâib (A.) [ صائب ] isabetli.
    sâibî (A.) [ صائبی ] yıldıza tapan.
    sâid (A.) [ ساعد ] kol, bilek ile dirsek arası.
    sâik (A.) [ سائق ] sevk eden.
    sâika (A.) [ سائقه ] yıldırım.
    sâil (A.) [ 1 [ سائل .dilenci. 2.soran. 3.akan.
    sâim (A.) [ صائم ] oruçlu.
    sâir (A.) [ 1 [ سائر .diğer. 2.gezen.
    sâirfilmenâm (A.) [ سائر فی المنام ] uyurgezer.
    saiy (A.) [ سعی ] çalışma, çaba.
    sâk (A.) [ 1 [ ساق .baldır. 2.sap.
    sakâmet (A.) [ 1 [ سقامت .sakatlık. 2.yanlışlık.
    sâkeyn (A.) [ ساقين ] ikizkenar.
    sâkeyn-i şibh-i münharif [ ساقين شبه منحرف ] yamuk.
    sakf (A.) [ 1 [ سقف .tavan. 2.çatı.
    sâkıb (A.) [ 1 [ ثاقب .delici. 2.parlak yıldız.
    sâkıt (A.) [ 1 [ ساقط .düşük, düşük cenin. 2.düşen.
    sâkıt olmak düşmek.
    sâkî (A.) [ 1 [ ساقی .içki sunan. 2.saka.
    sakil (A.) [ 1 [ ثقيل .ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
    sakim (A.) [ سقيم ] hastalıklı, sakat.
    sâkin (A.) [ 1 [ ساکن .yerleşik. 2.kendi halinde.
    sâkit (A.) [ ساکت ] suskun.
    388
    sakka (A.) [ سقا ] saka.
    sâl (F.) [ سال ] yıl.
    salâbet (A.) [ صلابت ] sağlamlık.
    salâh (A.) [ 1 [ صلاح .düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
    salâhiyet (A.) [ صلاحيت ] yetki..
    salâhiyetdâr (A.-F.) [ صلاحيت دار ] yetkili.
    salât (A.) [ صلات ] namaz.
    sâldîde (F.) [ 1 [ سال دیده .yaşlı. 2.deneyimli.
    salib (A.) [ صليب ] haç.
    salîbî (A.) [ صليبی ] haçlı.
    sâlifüzzikr (A.) [ سالف الذکر ] zikredilen, anılan.
    sâlih (A.) [ صالح ] dinin kurallarına uyan.
    sâlik (A.) [ سالک ] tarikat mensubu.
    sâlim (A.) [ 1 [ سالم .sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
    sâlimen (A.) [ سالما ] sağ salim.
    sâlis (A.) [ ثالث ] üçüncü.
    sâlisen (A.) [ ثالثا ] üçüncüsü, üçüncü olarak.
    sâlnâme (F.) [ سالنامه ] yıllık.
    sâlûs (F.) [ سالوس ] iki yüzlü.
    sâmân (F.) [ 1 [ سامان .zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
    sâmî (A.) [ سامی ] yüce.
    sâmi’ (A.) [ سامع ] dinleyen.
    sâmia (A.) [ سامعه ] işitme duyusu.
    389
    samîmâne (A.-F.) [ صميمانه ] içtenlikle.
    samîmî (A.) [ صميمی ] içten.
    samimiyet (A.) [ صميميت ] içtenlik.
    sâmin (A.) [ ثامن ] sekezinci.
    sâminen (A.) [ ثامنا ] sekizincisi, sekizinci olarak.
    sanâyi (A.) [ صنایع ] sanatlar.
    sanâyi -i nefîse [ صنایع نفيسه ] güzel sanatlar.
    sandûk (A.) [ صندوق ] sandık.
    sandukdar (A.-F.) [ صندوقدار ] veznedar.
    sanem (A.) [ 1 [ صنم .put. 2.put kadar güzel.
    sânevî (A.) [ ثانوی ] ikinci.
    sânî (A.) [ ثانی ] ikinci.
    sâni’ (A.) [ 1 [ صانع .yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
    saniye (A.) [ ثانيه ] ikinci.
    sâniyen (A.) [ ثانيا ] ikincisi, ikinci olarak.
    sâr (A.) [ ثار ] öc.
    sarâhat (A.) [ صراحت ] açıklık.
    sarâhaten (A.) [ صراحة ] açıkça.
    sârban (F.) [ ساربان ] kervancı.
    sarf (A.) [ 1 [ صرف .harcama. 2.gramer.
    sarf olunmak harcanmak.
    sarfiyat (A.) [ 1 [ صرفيات .harcamalar. 2.salgılar.
    sârî (A.) [ ساری ] bulaşıcı.
    390
    sarîh (A.) [ صریح ] açık, kuşku götürmeyen.
    sarîhan (A.) [ صریحا ] açıkça.
    sârik (A.) [ سارق ] hırsız.
    sârim (A.) [ صارم ] keskin.
    sarsar (A.) [ صرصر ] fırtına.
    sath (A.) [ سطح ] yüzey, satıh.
    sathî (A.) [ سطحی ] yüzeysel, üstünkörü.
    satl (A.) [ سطل ] kova.
    satvet (A.) [ سطوت ] güçlülük.
    savâb (A.) [ 1 [ ثواب .doğru. 2.dürüstlük.
    savb (A.) [ صوب ] yön.
    savlet (A.) [ صولت ] akın, saldırı.
    savm (A.) [ صوم ] oruç.
    savmaa (A.) [ 1 [ صومعه .manastır. 2.mabet.
    savt (A.) [ صوت ] ses.
    sayd (A.) [ صيد ] av.
    saydgâh (A.-F.) [ صيدگاه ] avlak.
    sâye (F.) [ سایه ] gölge.
    sâyeban (F.) [ 1 [ سایبان .gölgelik. 2.çadır.
    sâyedar (F.) [ سایه دار ] gölgeli.
    sayf (A.) [ صيف ] yaz.
    sayfiye (A.) [ صيفيه ] yazlık.
    sayha (A.) [ صيحه ] haykırış.
    391
    sâyis (A.) [ سایس ] seyis.
    saykal (A.) [ صيقل ] cila.
    saykalkâr (A.-F.) [ صيقلدار ] yaldızcı.
    sayyad (A.) [ صياد ] avcı.
    saz (F.) [ ساز ] enstrüman, saz.
    se (F.) [ سه ] üç.
    seb’ (A.) [ سبع ] yedi.
    seb’in (A.) [ سبعين ] yetmiş.
    seb’ûn (A.) [ سبعون ] yetmiş.
    sebak (A.) [ سبق ] ders.
    sebât (A.) [ ثبات ] yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
    sebâtkâr (A.-F.) [ ثباتکار ] sebat eden.
    sebâyidü (F.) [ سه با دو ] üç ve iki.
    sebbâbe (A.) [ سبابه ] işaret parmağı, şehadet parmağı.
    sebeb (A.) [ سبب ] sebep, neden.
    sebebiyet (A.) [ سببيت ] sebep olma.
    sebebiyet vermek sebep olmak.
    sebed (A.) [ سبد ] sepet.
    sebîke (A.) [ سبيکه ] külçe.
    sebil (A.) [ 1 [ سبيل .yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
    sebk (A.) [ سبک ] üslup.
    sebkat (A.) [ سبقت ] geçme.
    seblâ (A.) [ سبلا ] uzun kirpikli göz.
    392
    sebt (A.) [ ثبت ] kayda geçirme.
    sebt edilmek kayda geçirilmek.
    sebt etmek kayda geçirmek.
    sebû (F.) [ سبو ] testi.
    sebük (F.) [ 1 [ سبک .hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
    sebükmağz (F.) [ سبک مز ] dangalak.
    sebükmizac (F.-A.) [ سبک مزاج ] hoppa.
    sebükpây (F.) [ سبک پای ] ayağına çabuk.
    sebükser (F.) [ 1 [ سبک سر .dangalak. 2.aşağılık.
    sebz (F.) [ سبز ] yeşil.
    sebze (F.) [ 1 [ سبزه .çimenlik. 2.sebze.
    sec’ (A.) [ سجع ] seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
    secâyâ (A.) [ سجایا ] karakterler.
    secdegâh (A.-F.) [ سجده گاه ] secde edilen yer.
    seciyevî (A.) [ سجيوی ] karakter ile ilgili.
    seciyye (A.) [ سجيه ] karakter.
    seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
    sedâ (A.) [ صدا ] ses.
    sedânüvis (A.-F.) [ 1 [ صدا نویس .teyp. 2.gramofon.
    sedâyâ (A.) [ ثدایا ] memeler.
    sedd (A.) [ 1 [ سد .set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
    sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
    seddâd (A.) [ 1 [ سداد .tıkaç. 2.tampon.
    393
    sedefî (A.) [ 1 [ صدفی .sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
    sedy (A.) [ ثدی ] meme.
    sefâhat (A.) [ سفاحت ] sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
    sefâin (A.) [ سفائن ] gemiler.
    sefâlet (A.) [ سفالت ] sefillik.
    sefâret (A.) [ سفارت ] elçilik, büyükelçilik.
    sefârethâne (A.-F.) [ سفارت خانه ] elçilik binası, elçilik.
    sefer (A.) [ 1 [ سفر .yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
    seferber (A.-F.) [ 1 [ سفربر .savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
    seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
    seferî (A.) [ 1 [ سفری .yolcu. 2.savaş ile ilgili.
    seffâh (A.) [ 1 [ سفاح .kandökücü. 2.cömert.
    seffâk (A.) [ سفاک ] kandökücü.
    sefîd (F.) [ سفيد ] beyaz, ak.
    sefih (A.) [ سفيه ] zevk ve eğlence düşkünü.
    sefil (A.) [ 1 [ سفيل .aşağılık. 2.yoksul.
    sefile (A.) [ 1 [ سفيله .aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.******.
    sefîne (A.) [ 1 [ سفينه .gemi. 2.şiir mecmuası.
    sefir (A.) [ سفير ] elçi.
    sefirikebir (A.-F.) [ سفيرکبير ] büyükelçi.
    seg (F.) [ سگ ] köpek.
    segâbi (F.) [ سگ آبی ] kunduz.
    sehâ (A.) [ سخا ] cömertlik, eliaçıklık.
    394
    sehâb (A.) [ سحاب ] bulut.
    sehâbâlûd (A.-F.) [ سحاب آلود ] bulutlu.
    sehâkâr (A.-F.) [ سخاکار ] cömert, eliaçık.
    sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
    sehâvet (A.) [ سخاوت ] cömertlik, eliaçıklık.
    sehergâh (A.-F.) [ سحرگاه ] seher vakti.
    seherhîz (A.-F.) [ سحرخيز ] seher vakti kalkan.
    sehhâr (A.) [ سحار ] büyüleyici.
    sehî (F.) [ 1 [ سهی .fidan gibi. 3.düz, doğru.
    sehîkad (F.-A.) [ سهی قد ] servi boylu, düzgün boylu.
    sehîkâmet (F.-A.) [ سهی قامت ] servi boylu, düzgün boylu.
    sehîm (A.) [ سهيم ] pay sahibi.
    sehl (A.) [ سهل ] kolay.
    sehm (A.) [ 1 [ سهم .pay. 2.ok.
    sehm (F.) [ سهم ] korkunç.
    sehmgîn (F.) [ سهمگين ] korkunç.
    sehmnâk (F.) [ سهمناک ] korkunç.
    sehv (A.) [ سهو ] yanılgı.
    sehven (A.) [ سهوا ] yanlışlıkla.
    sehviyyât (A.) [ 1 [ سهویات .yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
    sekene (A.) [ سکنه ] oturanlar, sâkinler.
    sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
    sekr (A.) [ سکر ] sarhoşluk.
    sekrâver (A.-F.) [ سکر آور ] sarhoşluk veren.
    sekte (A.) [ 1 [ سکته .durma. 2.kesilme.
    sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
    sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
    selâmet (A.) [ سلامت ] esenlik.
    selâs (A.) [ ثلاث ] üç.
    selâse (A.) [ ثلاثه ] üç.
    selâset (A.) [ سلاست ] akıcılık.
    selâsil (A.) [ سلاسل ] zincirler.
    selâsîn (A.) [ ثلثين ] otuz.
    selâsûn (A.) [ ثلثون ] otuz.
    selâtîn (A.) [ سلاطين ] sultanlar.
    selb (A.) [ 1 [ سلب .kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
    selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
    selcûkî (A.) [ سلجوقی ] Selçuklu.
    selef (A.) [ سلف ] öncekiler, önceki görevliler.
    selh (A.) [ سلخ ] deri yüzme.
    selhhâne (A.-F.) [ سلخ خانه ] kesim yeri, mezbaha, salhane.
    selîka (A.) [ سليقه ] güzel konuşma ve yazma yeteneği.
    selim (A.) [ سليم ] sağlam.
    selîmülkalb (A.) [ سليم القلب ] temiz yürekli.
    selîs (A.) [ سليس ] akıcı.
    selle (A.) [ سله ] sele.
    396
    sellebâf (A.-F.) [ سله باف ] sepetçi.
    sem (A.) [ سم ] zehir.
    sem’ (A.) [ 1 [ سمع .işitme. 2.kulak.
    semâ (A.) [ سما ] gökyüzü.
    semâcet (A.) [ سماجت ] çirkinlik.
    semâhâne (A.-F.) [ سماع خانه ] mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
    semahat (A.) [ سماحت ] iyilikseverlik.
    semân (A.) [ ثمان ] sekiz.
    semânun (A.) [ ثمانون ] seksen.
    semâvât (A.) [ سموات ] gökler.
    semâvî (A.) [ 1 [ سماوی .gök ile ilgili. 2.tanrısal.
    semdâr (A.-F.) [ سمدار ] zehirli.
    semek (A.) [ سمک ] balık.
    semen (A.) [ ثمن ] değer, kıymet.
    semen (A.) [ سمن ] semizlik.
    semen (F.) [ سمن ] yasemin.
    semenber (F.) [ سمنبر ] yasemin göğüslü.
    semend (F.) [ سمند ] güzel ve çevik at.
    semer (A.) [ 1 [ ثمر .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
    semerât (A.) [ 1 [ ثمرات .meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
    semere (A.) [ 1 [ ثمره .meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
    semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
    semeredâr (A.-F.) [ 1 [ ثمره دار .meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
    397
    semî (A.) [ سميع ] çok iyi işiten.
    semîn (A.) [ ثمين ] değerli.
    semin (A.) [ سمين ] semirmiş, semiz.
    semmûr (A.) [ سمور ] samur.
    semra (A.) [ سمرا ] esmer.
    semt (A.) [ 1 [ سمت .taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
    senâ (A.) [ ثنا ] övgü.
    senâ etmek övmek.
    senâgû (A.-F.) [ ثناگو ] öven.
    senâhân (A.-F.) [ ثناخوان ] öven.
    senâkâr (A.-F.) [ ثناکار ] öven.
    senâya (A.) [ ثنایا ] ön dişler.
    sencîde (F.) [ سنجيده ] tartılı.
    sene (A.) [ سنه ] yıl.
    sene -i hicriyye [ سنهء هجریه ] hicrî yıl.
    sene -i kameriyye [ سنهء قمریه ] kamerî yıl.
    sene -i mîlâdiyye [ سنه< ميلادیه ] miladî yıl.
    sene -i şemsiyye [ سنهء شمسيه ] şemsî yıl.
    senebesene (A.-F.) [ سنه بسنه ] yıldan yıla.
    sened (A.) [ 1 [ سند .belge. 2.tapu.
    senedât (A.) [ سندات ] belgeler.
    senevât (A.) [ سنوات ] yıllar.
    senevî (A.) [ سنوی ] yıllık.
    398
    seng (F.) [ سنگ ] taş.
    sengdil (F.) [ سنگ دل ] taş yürekli, acımasız.
    sengdilâne (F.) [ سنگ دلانه ] acımasızca.
    sengîn (F.) [ 1 [ سنگين .ağır. 2.taştan.
    senglâh (F.) [ سنگلاخ ] taşlık arazi.
    sengtıraş (F.) [ سنگ تراش ] taş ustası.
    seniyye (A.) [ سنيه ] ulu, yüce.
    sepîd (F.) [ سپيد ] beyaz, ak.
    sepîdedem (F.) [ سپيده دم ] tan ağartısı.
    ser (F.) [ 1 [ سر .baş. 2.başkan. 3.uç.
    serâ (A.) [ ثرا ] toprak.
    serâ (F.) [ سرا ] saray.
    serâb (A.) [ سراب ] serap.
    serâğâz (F.) [ سرآغاز ] başlangıç.
    serâir (A.) [ سرائر ] sırlar.
    serâmed (F.) [ سرآمد ] ileri gelen, önde gelen.
    serâmedân (F.) [ سر آمدان ] ileri gelenler, önde gelenler.
    serâpâ (F.) [ سراپا ] baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
    serâperde (F.) [ 1 [ ساراپرده .saray perdesi. 2.otağ.
    serâser (F.) [ سراسر ] bir baştan bir başa.
    serâsîme (F.) [ سراسيمه ] afallamış, sersemleşmiş.
    serasker (F.-A.) [ 1 [ سرعسکر .başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
    399
    seraskerî (F.-A.) [ 1 [ سرعسکری .başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
    nazırlığı.
    serây (F.) [ سرای ] saray.
    serbeser (F.) [ سربسر ] bir baştan bir başa.
    serbest (F.) [ 1 [ سربست .özgür. 2.kayıtsız.
    serbestî (F.) [ سربستی ] serbestlik.
    serbesücûd (F.-A.) [ سر بسجود ] alnı secdede.
    serbülend (F.) [ سربلند ] başı yüce, yücebaşlı..
    serçeşme (F.) [ 1 [ سرچشمه .kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
    serd (A.) [ سرد ] düzgün dile getirme.
    serd (F.) [ 1 [ سرد .soğuk. 2.sert, haşin.
    serd etmek dile getirmek.
    serdâr (F.) [ 1 [ سردار .önder. 2.komutan, başkomutan.
    serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
    serefrâz (F.) [ 1 [ سرافراز .başı yüce. 2.başta gelen.
    serencâm (F.) [ 1 [ سرانجام .son. 2.başa gelen olay.
    seretân (A.) [ سرطان ] yengeç.
    serfirâz (F.) [ سرفراز ] başı yüce.
    serfürû (F.) [ سرفرو ] başı önde, başı eğik, itaat eden.
    serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
    sergerdân (F.) [ 1 [ سرگردان .avare, aylak. 2.şaşkın.
    sergüzeşt (F.) [ سرگذشت ] macera, serüven.
    serhad (F.-A.) [ سرحد ] sınır.
    400
    serheng (F.) [ سرهنگ ] çavuş.
    serî (A.) [ سریع ] hızlı.
    serîr (A.) [ سریر ] taht.
    serîülintikal (A.) [ سریع الانتقال ] kıvrak zekalı.
    seriyye (A.) [ سریه ] müfreze.
    serkâtib (F.-A.) [ سرکاتب ] başkâtip.
    serkerde (F.) [ 1 [ سرکرده .lider, baş. 2.elebaşı.
    serkeş (F.) [ سرکش ] dikkafalı, inatçı.
    serkeşî (F.) [ سرکشی ] dikkafalılık, inatçılık.
    serkûy (F.) [ سرکوی ] sokak başı, mahalle başı.
    serlevha (F.-A.) [ سرلوحه ] başlık.
    sermâ (F.) [ 1 [ سرما .soğuk. 2.kış.
    sermâye (F.) [ 1 [ سرمایه .anapara. 2.genelev kadını.
    sermâyedâr (F.) [ سرمایه دار ] sermaye sahibi, kapitalist.
    sermed (F.) [ سرمد ] ebedî, sürekli.
    sermest (F.) [ سرمست ] sarhoş.
    sermestî (F.) [ سرمستی ] sarhoşluk.
    sermuharrir (F.-A.) [ سرمحرر ] başyazar.
    sermüneccim (F.-A.) [ سرمنجم ] müneccimbaşı.
    sernâme (F.) [ سرنامه ] mektup başlığı.
    sernigun (F.) [ سرنگون ] başaşağı, tepetakla.
    sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
    sernüvişt (F.) [ سرنوشت ] yazgı, alın yazısı.
    401
    serpuş (F.) [ سرپوش ] başlık.
    serrâc (A.) [ سراج ] saraç.
    serrâchâne (A.-F.) [ سراج خانه ] saraçhane.
    serserî (F.) [ 1 [ سرسری .aylak. 2.anlamsız.
    serşâr (F.) [ سرشار ] dolu, ağzına kadar dolu.
    sertâpâ (F.) [ سرتاپا ] baştan ayağa, baştanbaşa.
    sertâser (A.) [ سرتاسر ] baştanbaşa.
    serv (F.) [ سرو ] servi, selvi.
    serv -i bülend [ سرو بلند ] boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
    serv -i hırâmân [ سرو خرامان ] salınarak yürüyen sevgili.
    serv -i nihâl [ 1 [ سرو نهال .fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
    serv -i revân [ 1 [ سرو روان .yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
    servendâm (F.) [ سرواندام ] servi boylu.
    server (F.) [ سرور ] önder, lider, baş.
    serverân (F.) [ سروران ] önderler, liderler, başlar.
    servet (A.) [ 1 [ ثروت .zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
    servistân (F.) [ سروستان ] servilik.
    servkadd (F.-A.) [ سروقد ] servi boylu.
    serzeniş (F.) [ سرزنش ] sitem, başa kakma.
    serzenişkâr (F.) [ سرزنشکار ] sitem edici.
    setr (A.) [ ستر ] örtme, gizleme.
    setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
    settâr (A.) [ 1 [ ستار .örten. 2.günahları örten Tanrı.
    402
    sevâb (A.) [ 1 [ ثواب .sevap. 2.hayır, iyilik.
    sevâbit (A.) [ ثوابت ] yıldızlar.
    sevâd (A.) [ 1 [ سواد .karalık. 2.karalama, yazma.
    sevâhil (A.) [ سواحل ] kıyılar.
    sevb (A.) [ ثوب ] giysi.
    sevdâ (A.) [ 1 [ سودا .kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
    sevdâzede (F.) [ سودازده ] sevdalı.
    seviyye (A.) [ سویه ] düzey.
    sevk (A.) [ سوق ] gönderme.
    sevk -i tabi’î [ سوق طبيعی ] içgüdü.
    sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
    sevkülceyş (A.) [ سوق الجيش ] strateji.
    sevkülceyşî (A.) [ سوق الجيشی ] stratejik.
    sevr (A.) [ 1 [ ثور .boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
    seyâhat (A.) [ سياحت ] gezi.
    seyelân (A.) [ سيلان ] akış, akma.
    seyf (A.) [ سيف ] kılıç.
    seyfiyye (A.) [ سيفيه ] asker kesimi.
    seyl (A.) [ سيل ] sel.
    seylâb (A.-F.) [ سيلاب ] sel suyu.
    seylâbe (A.-F.) [ سيلابه ] sel suyu.
    seylhîz (A.-F.) [ سيلخيز ] su taşkını, taşkın.
    seyr (A.) [ 1 [ سير .seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
    403
    seyr etmek izlemek.
    seyrân (A.) [ سيران ] gezinme.
    seyrangâh (A.-F.) [ سيرانگاه ] gezinti yeri.
    seyrfilmenâm (A.) [ سير فی المنام ] uyurgezer.
    seyrüsefer (A.) [ سير و سفر ] trafik, gidişgeliş.
    seyyâh (A.) [ 1 [ سياح .gezgin. 2.turist.
    seyyâhin (A.) [ 1 [ سياحين .gezginler. 2.turistler.
    seyyâl (A.) [ سيال ] akışkan.
    seyyâle (A.) [ 1 [ سياله .akıntı. 2.sıvı.
    seyyar (A.) [ 1 [ سيار .taşınabilir. 2.gezen.
    seyyârât (A.) [ سيارات ] gezegenler.
    seyyâre (A.) [ سياره ] gezegen.
    seyyiât (A.) [ 1 [ سيئات .günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
    seyyib (A.) [ ثيب ] dul kadın.
    seyyibât (A.) [ ثيبات ] dul kadınlar.
    seyyibe (A.) [ ثيبه ] dul kadın.
    seyyid (A.) [ 1 [ سيد .Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
    seyyie (A.) [ 1 [ سيئه .günah. 2.kötülük.
    sezâ (F.) [ سزا ] layık, yaraşır.
    sezâvar (F.) [ سزاوار ] layık, yaraşır.
    sıbt (A.) [ سبط ] torun.
    sıbyân (A.) [ صبيان ] çocuklar.
    sıddık (A.) [ صدیق ] sözünün eri.
    404
    sıdk (A.) [ 1 [ صدق .doğruluk. 2.kalp temizliği.
    sıfat (A.) [ صفت ] özellik, vasıf.
    sıfât (A.) [ صفات ] özellikler, vasıflar.
    sıfr (A.) [ صفر ] sıfır.
    sığâr (A.) [ صغار ] küçükler.
    sığar (A.) [ صغر ] küçüklük.
    sıhhat (A.) [ 1 [ صحت .doğruluk. 2.sağlık.
    sıhhî (A.) [ صحی ] sağlıkla ilgili.
    sıhhiye (A.) [ صحيه ] sağlık işleri dairesi.
    sıhr (A.) [ صهر ] evlilikten doğan akrabalık.
    sıhriyet (A.) [ صهریت ] evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
    sıklet (A.) [ 1 [ ثقلت .ağırlık. 2.sıkıntı.
    sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
    sıla (A.) [ صله ] yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
    sıla -i rahm [ صلهء رحم ] yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
    sıle (A.) [ صله ] şaire verilen para ödülü.
    sımt (A.) [ سمط ] dizi.
    sınâ’î (A.) [ 1 [ صناعی .sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
    sınâat (A.) [ 1 [ صناعت .sanat. 2.sanayi.
    sınâât (A.) [ صناعات ] sanatlar.
    sınâât -ı edebî [ صناعات ادبی ] edebî sanatlar.
    sınf (A.) [ صنف ] sınıf.
    sırâc (A.) [ سراج ] kandil.
    405
    sırât (A.) [ صراط ] yol.
    sırât -ı müstakîm [ 1 [ صراط مستقيم .doğru yol. 2.sırat köprüsü.
    sırf (A.) [ صرف ] sadece, yalnız.
    sırr (A.) [ سر ] giz, sır.
    sıyâm (A.) [ صيام ] oruç.
    sıyânet (A.) [ صيانت ] koruma.
    sî (F.) [ سی ] otuz.
    siâyet (A.) [ سعایت ] çekiştirme, dedikodu.
    sîb (F.) [ سيب ] elma.
    sicill (A.) [ سجل ] kayıt kütüğü.
    sidrenişin (A.-F.) [ سدره نشين ] sidretülmüntehâda oturan melek.
    sidretülmüntehâ (A.) [ سدرة المنتها ] uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
    geçilemeyen bir ağaç.
    sifâl (F.) [ سفال ] çanak çömlek.
    sifâlîn (F.) [ سفالين ] topraktan yapılmış.
    sih (F.) [ سيخ ] şiş.
    sihâm (A.) [ 1 [ سهام .oklar. 2.paylar.
    sihir (A.) [ سحر ] büyü.
    sihr (A.) [ سحر ] sihir, büyü.
    sihrâmîz (A.-F.) [ سحر آميز ] büyüleyici.
    sihrbâz (A.-F.) [ 1 [ سحرباز .sihirbaz. 2.büyücü.
    sika (A.) [ ثقه ] güvenilir kişi.
    sikke (A.) [ 1 [ سکه .madenî para. 2.mevlevî külahı.
    406
    sikkîn (A.) [ سکين ] bıçak.
    silâhdâr (A.-F.) [ سلاحدار ] silahtar.
    sîlî (F.) [ سيلی ] tokat, sille.
    silk (A.) [ 1 [ سلک .dizi. 2.iplik. 3.meslek.
    sill (A.) [ سل ] verem.
    sillürrie (A.) [ سل الرئه ] akciğer veremi.
    silsile (A.) [ 1 [ سلسله .zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
    silsile -i merâtib [ سلسلهء مراتب ] hiyerarşi.
    sîm (F.) [ 1 [ سيم .gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
    sîmâ (F.) [ 1 [ سيما .yüz. 2.kişi.
    sîmâb (F.) [ سيماب ] cıva.
    simât (A.) [ 1 [ سماط .sofra. 2.ziyafet.
    sîmber (F.) [ سيمبر ] gümüş gibi beyaz göğüslü.
    sîmîn (F.) [ 1 [ سيمين .gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
    simsâr (A.) [ سمسار ] komisyoncu.
    simsâriyye (A.) [ سمساریه ] komisyon ücreti.
    sîmten (F.) [ سيم تن ] gümüş tenli.
    sîmurg (F.) [ سيمرغ ] zümrütüanka.
    sin (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
    sinan (A.) [ سنان ] mızrak.
    sindân (F.) [ سندان ] örs.
    sîne (A.) [ 1 [ سينه .göğüs. 2.yürek.
    sine (A.) [ سنه ] uyuklama.
    sînebend (A.-F.) [ سينه بند ] sütyen.
    sîneçâk (A.-F.) [ سيه چاک ] göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
    sînezen (A.-F.) [ سينه زن ] göğsünü döven.
    sînî (F.) [ سينی ] tepsi.
    sinîn (A.) [ سنين ] yıllar.
    sinn (A.) [ 1 [ سن .yaş. 2.diş.
    sinnen (A.) [ سنا ] yaşça.
    sipâh (F.) [ 1 [ سپاه .ordu. 2.asker.
    sipâriş (F.) [ سپارش ] ısmarlama.
    sipâs (F.) [ سپاس ] şükür.
    sipasgüzâr (F.) [ سپای گزار ] şükreden.
    sipeh (F.) [ 1 [ سپه .ordu. 2.asker.
    sipehsâlâr (F.) [ سپه سالار ] başkomutan.
    sipihr (F.) [ سپهر ] gökyüzü.
    sîr (F.) [ سير ] sarmısak.
    sîr (F.) [ سير ] tok.
    sirâyet (A.) [ سرایت ] bulaşma, geçme.
    sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
    sîret (A.) [ 1 [ سيرت .hal ve gidiş. 2.biyografi.
    sirişk (F.) [ سرشک ] gözyaşı.
    sirişt (F.) [ سرشت ] yaratılış.
    sirkat (A.) [ سرقت ] hırsızlık.
    sirkat edilmek çalınmak.
    408
    sitâre (F.) [ ستاره ] yıldız.
    sitâyiş (F.) [ ستایش ] övgü.
    sitâyişkâr (F.) [ 1 [ ستایشکار .övücü. 2.öven.
    sitebr (F.) [ 1 [ ستبر .kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
    sitem (F.) [ 1 [ ستم .zulüm. 2.haksızlık.
    sitemdîde (F.) [ ست دیده ] zulme uğramış.
    sitemger (F.) [ ستمگر ] zalim.
    sitemkâr (F.) [ ستمکار ] zalim.
    sitîz (F.) [ 1 [ ستيز .kavga. 2.çekişme.
    sitîze (F.) [ 1 [ ستيره .kavga. 2.çekişme.
    sitt (A.) [ ست ] altı.
    sitte (A.) [ سته ] altı.
    sittîn (A.) [ ستين ] altmış.
    sittin sene [ 1 [ ستتين سنه .altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
    sivâ (A.) [ سوا ] öte, başka, gayrı.
    siyâb (A.) [ ثياب ] giysiler.
    siyâdet (A.) [ 1 [ سيادت .seyyidlik. 2.efendilik.
    siyâh (F.) [ سياه ] kara.
    siyâhbaht (F.) [ سياه بخت ] karatalihli.
    siyâhî (F.) [ 1 [ سياهی .siyahlık. 2.zenci.
    siyâk u sibak (A.) [ سياق و سباق ] sözün gelişi.
    siyâset (A.) [ 1 [ سياست .politika. 2.idam cezası.
    siyasî (A.) [ 1 [ سياسی .siyasal. 2.politikacı.
    409
    siyasiyat (A.) [ سياسيات ] politika.
    siyasiyûn (A.) [ سياسيون ] siyasetçiler, politikacılar.
    siyeh (F.) [ سيه ] kara, siyah.
    siyyânen (A.) [ سيانا ] eşit olarak.
    sôfî (A.) [ صوفی ] tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
    sohbet (A.) [ صحبت ] konuşma.
    sû (F.) [ سو ] yön, taraf.
    sû’ (A.) [ سوء ] kötülük.
    su’âl (A.) [ سؤال ] soru.
    su’âl eylemek soru sormak.
    su’âl olunmak soru sorulmak.
    su’âlât (A.) [ سؤالات ] sorular.
    su’bân (A.) [ ثعبان ] ejderha.
    su’ûbet (A.) [ صعوبت ] güçlük.
    suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
    sûbesû (F.) [ سوبسو ] her taraf, her tarafta.
    subh (A.) [ صبح ] sabah.
    subh ü mesâ [ صبح و مسا ] sabah akşam.
    subhdem (A.-F.) [ صبح دم ] sabah vakti, sabahleyin.
    subhgâh (A.-F.) [ صبحگاه ] sabah vakti, sabahleyin.
    sûd (F.) [ 1 [ سود . kâr, kazanç. 2.yarar.
    sudâ’ (A.) [ صداع ] baş ağrısı.
    sûdâger (F.) [ سوداگر ] tüccar.
    410
    sûdmend (F.) [ سودمند ] yararlı.
    sudûr (A.) [ 1 [ صدور .çıkış. 2.göğüsler.
    sûf (A.) [ صوف ] yün.
    suffe (A.) [ صفه ] sofa.
    sûfî (A.) [ 1 [ صوفی .mutasavvıf. 2.sofu.
    sûfiyye (A.) [ صوفيه ] mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
    sufûf (A.) [ صفوف ] sıralar, saflar.
    sugrâ (A.) [ صغرا ] küçük.
    suhan (F.) [ سخن ] söz.
    sûhân (F.) [ سوهان ] törpü.
    suhen (F.) [ سخن ] söz.
    sûhte (F.) [ سوخته ] yanık.
    suhuf (A.) [ صحف ] sayfalar.
    sûikasd (A.-F.) [ سوء قصد ] suikast, cana kıyma.
    sûinazar (A.-F.) [ سوء نظر ] kötü gözle bakış.
    sûiniyet (A.-F.) [ سوء نيت ] kötü niyet.
    sûizan (A.-F.) [ سوء ظن ] kötü kanıya düşme.
    sûk (A.) [ سوق ] çarşı.
    sukût (A.) [ سقوط ] düşüş.
    sulb (A.) [ 1 [ صلب .döl, soy. 2.katı.
    sulehâ (A.) [ صلحا ] salih kişiler, iyi amelli kullar.
    sulh (A.) [ صلح ] barış.
    sulhâmîz (A.-F.) [ صلح آميز ] barışçıl.
    411
    sulhen (A.) [ صلحا ] barış yoluyla.
    sulta (A.) [ سلطه ] baskı.
    sultân (A.) [ 1 [ سلطان .hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
    sun’ (A.) [ 1 [ صنع .yapma. 2.yaratma. 3.güç.
    sun’î (A.) [ صنعی ] yapay.
    sunûf (A.) [ صنوف ] sınıflar.
    sûr (A.) [ سور ] hisar.
    sûr (A.) [ 1 [ صور .boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
    sûr (F.) [ 1 [ سور .düğün. 2.şenlik.
    sûrâh (F.) [ سوراخ ] delik.
    surahî (A.) [ صراحی ] sürahi.
    sûret (A.) [ 1 [ صورت .yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
    sûretâ (A.) [ صورتا ] görünüşte.
    sûretger (A.-F.) [ صورتگر ] ressam.
    sûrnâ (F.) [ سورنا ] zurna.
    surre (A.) [ 1 [ صره .para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
    paralar ve armağanlar.
    sûsen (F.) [ سوسن ] susam.
    sûsmâr (F.) [ سوسمار ] kertenkele.
    sutûh (A.) [ سطوح ] yüzeyler, satıhlar.
    sutûr (A.) [ سطور ] satırlar.
    suver (A.) [ 1 [ صور .yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
    sûy (F.) [ سوی ] yön, taraf.
    412
    sûz (F.) [ 1 [ سوز .yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
    sûzân (F.) [ 1 [ سوزان .yakıcı. 2.yanıcı.
    sûzen (F.) [ سوزن ] iğne.
    sûzende (F.) [ سوزنده ] yakıcı.
    sûziş (F.) [ سوزش ] yanma, yangı.
    sûznâk (F.) [ سوزناک ] yakıcı.
    sübhan (A.) [ سبحان ] Tanrı.
    sübhânî (A.) [ سبحانی ] tanrısal.
    sübût (A.) [ 1 [ ثبوت .sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
    sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
    sücûd (A.) [ سجود ] secde etme, yere kapanma.
    südde (A.) [ 1 [ سده .kapı. 2.eşik.
    süedâ (A.) [ سؤدا ] kutlu kişiler.
    süfehâ (A.) [ سفها ] alçaklar, sefihler.
    süferâ (A.) [ سفرا ] elçiler, büyükelçiler.
    süflî (A.) [ 1 [ سفلی .aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
    süfte (F.) [ سفته ] delinmiş.
    süfün (A.) [ سفن ] gemiler.
    sügur (A.) [ ثغور ] sınırlar.
    sühan (F.) [ سخن ] söz.
    sühandan (F.) [ سخندان ] söz bilen, sözden anlayan.
    sühanperdaz (F.) [ سخن پرداز ] ağzı laf yapan.
    sühûlet (A.) [ سهولت ] kolaylık.
    413
    sühûnet (A.) [ سخونت sıcaklık.
    sükkân (A.) [ سکان oturanlar, sakinler.
    sükker (A.) [ سکر şeker.
    sükûn (A.) [ سکون sakinlik, hareketsizlik.
    sükûnet (A.) [ سکونت .sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
    sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
    sükût (A.) [ سکوت ] sessizlik.
    sülâle (A.) [ سلاله ] soy sop.
    sülâsâ (A.) [ ثلثا ] salı.
    süllem (A.) [ سلم ] merdiven.
    süls (A.) [ ثلث ] üçtebir.
    sülûk (A.) [ 1 [ سلوک .yola girme. 2.tarikata girme.
    sülüsân (A.) [ ثلثلان ] üçte iki.
    süm (F.) [ سم ] toynak.
    sümpâre (F.) [ سم پاره ] zımpara.
    sümûm (A.) [ سموم ] zehirler.
    sünbâde (F.) [ سنباده ] zımpara.
    sünbül (F.) [ سنبل ] sümbül.
    sünbüle (A.) [ سنبله ] başak.
    sünen (A.) [ سنن ] sünnetler.
    sünûhat (A.) [ سنوحات ] akla gelenler, içe doğanlar.
    sürâdık (A.) [ سرادق ] saray perdesi.
    sürb (F.) [ 1 [ سرب .kurşun. 2.kalay.
    414
    süreyya (A.) [ ثریا ] Ülker, Pervin.
    sürfe (F.) [ سرفه ] öksürük.
    sürh (F.) [ 1 [ سرخ .kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
    sürmedan (T.-F.) [ سرمه دان ] sürmelik.
    sürûd (F.) [ سرود ] şarkı, melodi.
    sürur (A.) [ سرور ] sevinç.
    sürûrengîz (A.-F.) [ سرور انگيز ] sevinçli.
    sürûş (F.) [ سروش ] melek.
    süst (F.) [ 1 [ سست .gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
    sütre (A.) [ 1 [ ستره .örtü. 2.perde.
    sütûde (F.) [ ستوده ] övülmüş.
    sütûn (F.) [ ستون ] direk.
    sütur (F.) [ 1 [ ستور .binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
    süvar (F.) [ 1 [ سوار .binmiş. 2.binen.
    süvârî (F.) [ 1 [ سواری .binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
    süyûf (A.) [ سيوف ] kılıçlar.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:32 pm

    -Ş-

    şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
    şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
    şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
    şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
    şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
    şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
    şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
    şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
    şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
    şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
    şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
    şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
    şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
    şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
    şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
    şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
    şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
    şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
    şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
    416
    şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
    şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
    şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
    şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
    şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
    şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
    şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
    şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
    şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
    şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
    şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
    şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
    şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
    şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
    şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
    şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
    şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
    şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
    şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
    şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
    şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
    şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
    şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
    417
    şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
    şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
    şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
    şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
    şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
    şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
    şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
    şakî (A.) [ شقی ] haydut.
    şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
    şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
    şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
    şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
    şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
    şâl (F.) [ شال ] şal.
    şâm (F.) [ شام ] akşam.
    şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
    şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
    şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
    şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
    şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
    şâmil olmak kapsamak.
    şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
    şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
    418
    şâne (F.) [ شانه ] tarak.
    şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
    şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
    şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
    şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
    içki içen.
    şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
    şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
    şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
    şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
    şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
    şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
    şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
    şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
    şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
    şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
    şast (F.) [ شست ] altmış.
    şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
    şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
    şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
    şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
    şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
    şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
    419
    şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
    şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
    şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
    şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
    şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
    şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.
    şe’n (A.) [ شأن ] iş.
    şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
    şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
    şeb (F.) [ شب ] gece.
    şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
    ölüm gecesi.
    şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
    şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
    şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
    şebân (F.) [ شبان ] geceler.
    şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
    şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
    şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
    şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
    şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
    şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
    şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
    420
    şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
    şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
    şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
    şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
    şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
    şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
    şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
    şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
    şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
    şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
    şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
    şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
    şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
    şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
    şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
    şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
    şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
    şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
    şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
    şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
    şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
    şegal (F.) [ شغال ] çakal.
    şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
    421
    şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
    şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
    şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
    şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
    şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
    şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
    şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
    şehd (A.) [ شهد ] bal.
    şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
    şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
    şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
    şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
    şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
    şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
    şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
    şehr (A.) [ شهر ] ay.
    şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
    şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
    şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
    şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
    şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
    şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
    şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
    422
    şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
    şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
    şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
    şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
    şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
    şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
    şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
    şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
    şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
    şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
    şeker (F.) [ شکر ] şeker.
    şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
    şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
    şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
    şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
    şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
    şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
    şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
    şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
    şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
    şekvâ etmek şikayet etmek.
    şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
    şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
    423
    şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
    şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
    şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
    şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
    şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
    şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
    şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
    şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
    şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
    şemme (A.) [ شمه ] çok az.
    şems (A.) [ شمس ] güneş.
    şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
    şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
    şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
    şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
    şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
    şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
    şer (A.) [ شر ] kötülük.
    şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
    şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
    şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
    şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
    şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
    şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
    şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
    şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
    şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
    şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
    şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
    şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
    şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
    şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
    şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
    şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
    şerefvârid olmak şerefle gelmek.
    şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
    şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
    şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
    şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
    şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
    şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
    şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
    şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
    şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
    şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
    şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
    425
    şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
    şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
    şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
    şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
    şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
    şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
    şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
    şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
    şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
    şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
    şeş (F.) [ شش ] altı.
    şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
    şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
    şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
    şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
    şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
    şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
    şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
    şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
    şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
    şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
    şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
    şetm etmek küfretmek, sövmek.
    426
    şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
    şevher (F.) [ شوهر ] koca.
    şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
    şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
    şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
    şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
    şey’ (A.) [ شیء ] şey.
    şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
    şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
    şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
    şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
    şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
    şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
    şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
    şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
    şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.
    şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
    şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
    şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
    şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
    şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
    şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
    şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
    427
    şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
    şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
    şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
    şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
    şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
    şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
    şifa bulmak iyileşmek.
    şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
    şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
    şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
    şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
    şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
    şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
    şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
    şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
    şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
    şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
    şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
    şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
    şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
    şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
    şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
    şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
    428
    şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
    şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
    şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
    şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
    şikâr etmek avlamak.
    şikâr olmak avlanmak, av olmak.
    şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
    şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
    şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
    şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
    şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
    yapıt.
    şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
    şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
    şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
    şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
    şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
    şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
    şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
    şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
    şikest bulmak kırılmak.
    şikest olmak kırılmak.
    şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
    429
    şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
    şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
    şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
    şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
    şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
    şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
    şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
    şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
    şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
    şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
    şîr (F.) [ شير ] arslan.
    şîr (F.) [ شير ] süt.
    şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
    şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
    şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
    şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
    şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
    şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
    şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
    şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
    şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
    şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
    şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
    430
    şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
    çıbanı.
    şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
    şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
    şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
    şitâ (A.) [ شتا ] kış.
    şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
    şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
    şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
    şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
    şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
    şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
    şîven (F.) [ شيون ] ağıt.
    şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
    şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
    şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.
    şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
    şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
    şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
    şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
    şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
    şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
    şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
    431
    şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
    şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
    şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
    şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
    şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
    şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
    şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
    şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
    şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
    şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
    şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
    şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
    şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
    şûre (F.) [ شوره ] çorak.
    şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
    şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
    şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
    şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
    şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
    şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
    şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
    şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
    şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
    432
    şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
    şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
    şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
    şûy (F.) [ شوی ] koca.
    şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
    şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
    şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
    şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
    şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
    şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
    şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
    şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
    şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
    şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
    şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
    şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
    şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
    şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
    şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
    şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
    şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
    şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
    şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
    433
    şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
    şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
    şürb (A.) [ شرب ] içme.
    şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
    şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
    şürû (A.) [ شروع ] başlama.
    şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
    şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
    şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
    şüs (F.) [ شس ] akciğer.
    şüst (F.) [ شست ] yıkama.
    şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
    şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
    şütür (F.) [ شتر ] deve.
    şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
    şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
    şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
    şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
    şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
    şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
    şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
    şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:33 pm

    _T_

    tâ (F.) [ 1 [ تا .kat. 2.büklüm. 3.tane.
    tâ (F.) [ تا ] kadar.
    ta’biye (A.) [ 1 [ تعبيه .yerine koyma. 2.kurulu düzen.
    ta’biyetülceyş (A.) [ تعبية الجيش ] strateji.
    ta’cîl (A.) [ تعجيل ] acele ettirme.
    ta’dâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayma. 2.sayım. 3.sayı.
    ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
    ta’dîl (A.) [ 1 [ تعدیل .değiştirme. 2.doğrulama.
    ta’dîlat (A.) [ تعدیلات ] değiştirmeler, değişiklik.
    ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
    ta’dîlen (A.) [ تعدیلا ] değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
    ta’kîb (A.) [ تعقيب ] takip, ardına düşme.
    ta’kîbât (A.) [ تعقيبات ] kovuşturma.
    ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
    ta’kîben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, ardına düşerek.
    ta’lîk (A.) [ 1 [ تعليق .askıya alma. erteleme.
    ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
    ta’lîl (A.) [ 1 [ تعليل .sebep gösterme. 2.tümdengelim.
    ta’lîm (A.) [ 1 [ تعليم .öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
    435
    ta’lîmât (A.) [ تعليمات ] direktif.
    ta’lîmât vermek direktif vermek.
    ta’lîmatname (A.-F.) [ تعليمات نامه ] yönetmelik.
    ta’lîmhâne (A.-F.) [ تعليم خانه ] eğitim alanı.
    ta’lîmî (A.) [ تعليمی ] öğretici, didaktik.
    ta’mîk (A.) [ 1 [ تعميق .derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
    ta’mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme. 2.genelge.
    ta’mîmen (A.) [ 1 [ تعميما .genelleştirerek. 2.genelge ile.
    ta’mîr (A.) [ تعمير ] onarım.
    ta’mîr edilmek onarılmak.
    ta’mîr etmek onarmak.
    ta’mîrât (A.) [ تعميرات ] onarım, onarımlar.
    ta’mîren (A.) [ تعميرا ] tamir ederek, onararak.
    ta’n (A.) [ طعن ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
    ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
    ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
    ta’ne (A.) [ طعنه ] ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
    ta’nezen (A.-F.) [ طعنه ] ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
    ta’rîb (A.) [ تعریب ] arapçalaştırma.
    ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
    ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
    ta’rîf (A.) [ 1 [ تعریف .anlatma. 2.tanımlama, tanım.
    ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
    436
    ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
    ta’rife (A.) [ تعرفه ] çizelge.
    ta’rîz (A.) [ تعریض ] laf çarpma, dokundurma, taşlama.
    ta’tîl (A.) [ 1 [ تعطيل .durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
    ta’tîlât (A.) [ تعطيلات ] tatiller.
    ta’vîk (A.) [ تعویق ] askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
    ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
    ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
    ta’vîz (A.) [ تعویذ ] muska.
    ta’vîz (A.) [ 1 [ تعویض .ödün. 2.değiştirme.
    ta’yîb (A.) [ تعييب ] ayıplama.
    ta’yîn (A.) [ 1 [ تعيين .belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
    ta’zîb (A.) [ تعذیب ] azap verme.
    ta’zîm (A.) [ 1 [ تعظيم .saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
    ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
    ta’zîmen (A.) [ 1 [ تعظيما .saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
    ta’zîr (A.) [ تعذیر ] özrünü bildirme.
    ta’ziye (A.) [ 1 [ تعزیه .başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
    ta’ziyet (A.) [ تعزیت ] başsağlığı dileme.
    ta’ziyetnâme (A.-F.) [ تعزیت نامه ] başsağlığı mektubu.
    ta’zîz (A.) [ تعزیز ] aziz tutma, değer verme.
    taab (A.) [ 1 [ تعب .sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
    taabbüd (A.) [ تعبد ] kulluk, ibadet, tapınma.
    437
    taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
    taaccüb (A.) [ تعجب ] şaşırma.
    taaccüb etmek şaşırmak.
    taaddî (A.) [ 1 [ تعدی .zulüm. 2.haksızlık.
    taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
    taaddüd (A.) [ 1 [ تعدد .çokluk. 2.çoğalma.
    taadiyât (A.) [ 1 [ تعدیات .zulümler. 2.haksızlıklar.
    taaffün (A.) [ تعفن ] kokuşma.
    taaffün etmek kokuşmak.
    taahhüd (A.) [ تعهد ] üstlenme.
    taahhüd etmek üstlenmek.
    taahhüdname (A.-F.) [ تعهد نامه ] taahhüt belgesi.
    taakkul (A.) [ 1 [ تعقل .akıl erdirme. 2.akıl etme.
    taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
    taalluk (A.) [ 1 [ تعلق .ilgili olma. 2.ait olma.
    taallukât (A.) [ 1 [ تعلقات .ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
    taâm (A.) [ طعام ] yemek.
    taâm etmek yemek yemek.
    taâmhane (A.-F.) [ طعام خانه ] yemekhane.
    taammuk (A.) [ تعمق ] derinleşme.
    taammuk etmek derinleşmek.
    taammüd (A.) [ تعمد ] bilerek yapma.
    taammüden (A.) [ تعمدا ] bilerek, kasıtlı olarak.
    438
    taammüm (A.) [ تعمم ] genelleşme, yayılma.
    taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
    taannüd (A.) [ تعند ] inat etme.
    taannüd etmek inat etmek.
    taarruz (A.) [ 1 [ تعرض .saldırı. 2.sataşma.
    taarrüb (A.) [ تعرب ] araplaşma.
    taassub (A.) [ 1 [ تعصب .fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
    taassubkâr (A.-F.) [ تعصبکار ] fanatik, mutaassıp.
    taassubkârî (A.-F.) [ تعصبکاری ] fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
    taassür (A.) [ تعسر ] güçleşme.
    taaşşuk (A.) [ تعشق ] aşık olma.
    tâat (A.) [ 1 [ طاعت .ibadet. 2.itaat.
    tâat kılmak ibadet etmek.
    taavvuk (A.) [ تعوق ] gecikme, oyalanma.
    taayYün (A.) [ تعين ] ortaya çıkma, belirme.
    taayYüş (A.) [ تعيش ] yaşama.
    taayYüş etmek yaşamak.
    taazzuv (A.) [ تعضو ] şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
    tâb (F.) [ 1 [ تاب .güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
    6.aydınlatan.
    tab’ (A.) [ 1 [ طبع .huy. 2.basım, baskı.
    tab’ edilmek basılmak.
    tab’ etmek basmak.
    439
    tab’ olunmak basılmak.
    tab’an (A.) [ طبعا ] doğal olarak, tabiatıyla.
    tab’âniyye (A.) [ طبعانيه ] natüralizm.
    tabâbet (A.) [ طبابت ] doktorluk.
    tabâhat (A.) [ طباخت ] aşçılık.
    tabak (A.) [ طبق ] tabak.
    tabaka (A.) [ 1 [ طبقه .kat. 2.katman. 3.sınıf.
    tabakât (A.) [ 1 [ طبقات .katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
    tabakâtülarz (A.) [ طبقة الارض ] jeoloji.
    tabakhâne (A.-F.) [ طبق خانه ] derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
    tâbân (F.) [ تابان ] parlak, aydınlık.
    tabasbus (A.) [ تبصبص ] yardakçılık, yaltaklanma.
    tabasbus etmek yaltaklanmak.
    tâbâver (F.) [ تاب آور ] dayanıklı.
    tabâyi’ (A.) [ طبایع ] tabiatler, huylar.
    tabbâh (A.) [ طباخ ] aşçı.
    tabbâl (A.) [ طبال ] davulcu.
    tâbdar (F.) [ 1 [ تابدار .kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
    tâbe (F.) [ تابه ] tava.
    tâbende (F.) [ تابنده ] parlak, ışık veren.
    tabh (A.) [ طبخ ] pişirme.
    tabhâne (A.-F.) [ طبع خانه ] basımevi.
    tâbi (A.) [ 1 [ تابع .uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
    440
    tâbi’ (A.) [ طابع ] kitap basan.
    tabiat (A.) [ 1 [ طبيعت .doğa. 2.huy, yaratılış.
    tabib (A.) [ طبيب ] doktor.
    tabîban (A.-F.) [ طبيبان ] doktorlar.
    tabîî (A.) [ 1 [ طبيعی .doğal. 2.doğal olarak.
    tabîiyyât (A.) [ طبيعيات ] doğa bilimleri.
    tâbiiyyet (A.) [ تابعيت ] uyruk.
    tabîiyyûn (A.) [ طبيعيون ] natüralistler.
    tabir (A.) [ 1 [ تعبير .yorumlama. 2.terim.
    tâbirat (A.) [ 1 [ تعبيرات .yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
    tâbistan (F.) [ تابستان ] yaz.
    tâbistânî (F.) [ تابستانی ] yazlık.
    tâbiş (F.) [ تابش ] parlama.
    tabl (A.) [ طبل ] davul.
    tablzen (A.-F.) [ طبل زن ] davulcu.
    tâbnâk (F.) [ تابناک ] parlak.
    tâbut (A.) [ تابوت ] tabut.
    tâc (A.) [ 1 [ تاج .taç. 2.sorguç.
    tâcdâr (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
    tâcıser (A.-F.) [ تاج سر ] baştacı.
    tacidar (A.-F.) [ تاجدار ] taç sahibi, padişah.
    tacir (A.) [ تاجر ] tüccar, ticaret yapan.
    taciz (A.) [ تعجيز ] rahatsız etme.
    441
    taciz etmek rahatsız etmek.
    tâcser (A.-F.) [ تاجسر ] baştacı.
    tâcver (A.-F.) [ تاجور ] taçlı, taç sahibi, padişah.
    tadâd (A.) [ 1 [ تعداد .sayı. 2.sayma.
    tafazzul (A.) [ تفضل ] bilgiçlik taslama.
    tafra (A.) [ طفره ] atıp tutma.
    tafrafurûş (A.-F.) [ طفده فروش ] atıp tutan.
    tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
    tafsil (A.) [ تفصيل ] ayrıntılı açıklama.
    tafsilât (A.) [ 1 [ تفصيلات .ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
    tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
    tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
    tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
    tafsîlen (A.) [ تفصيلا ] ayrıntılı olarak.
    tagaddî (A.) [ تغدی ] beslenme.
    tagaddî etmek beslenmek.
    tagallüb (A.) [ تغلب ] zorbalık.
    tagannî (A.) [ 1 [ تغنی .zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
    tagannî etmek şarkı söylemek.
    tagayyür (A.) [ تغير ] değişme, başkalaşma.
    tagazzî (A.) [ تغذی ] beslenme.
    tagazzî etmek beslenmek.
    tağdiye (A.) [ تغذیه ] besleme.
    442
    tağdiye etmek beslemek.
    tâğî (A.) [ طاغی ] isyancı.
    tağlik (A.) [ 1 [ تغليق .kilit vurma. 2.kapama.
    tağlît (A.) [ تغليط ] yanıltma.
    tağrîb etmek uzaklaştırmak.
    tâğun (A.) [ طاغون ] azılılar.
    tâğût (A.) [ 1 [ طاغوت .büyücü. 2.şeytan.
    tağyîr (A.) [ تغيير ] değiştirme, başkalaştırma.
    tağyîr edilmek değiştirilmek.
    tağyîr etmek değiştirmek.
    tağyîrât (A.) [ تغييرات ] değişiklikler.
    tağziye (A.) [ 1 [ تغذیه .besleme. 2.beslenme.
    tahaccür (A.) [ تحجر ] taşlaşma.
    tahaccür etmek taşlaşmak.
    tahaddüb (A.) [ تحدب ] tümsekleşme.
    tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
    tahaddüs (A.) [ 1 [ تحدس .sezgi. 2.meydana gelme.
    tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
    tahaddüsiyye (A.) [ تحدسيه ] sezgicilik.
    tahakkuk (A.) [ تحقق ] gerçekleşme.
    tahakkuk etmek gerçekleşmek.
    tahakküm (A.) [ تحکم ] hükmetme, hükmü altında tutma.
    tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
    443
    tahallüs (A.) [ 1 [ تخلص .kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
    tahammur etmek mayalanmak.
    tahammül (A.) [ تحمل ] dayanma, katlanma.
    tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
    tahammülfersâ (A.-F.) [ تحمل فرسا ] dayanılmaz, takat kesici.
    tahammür (A.) [ تخمر ] mayalaşma.
    tahâret (A.) [ 1 [ طهارت .temizlik. 2.temizlenme.
    tahâret etmek temizlenmek.
    taharrî (A.) [ 1 [ تحری .arama. 2.araştırma.
    taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
    taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
    taharriyât (A.) [ تحریات ] araştırmalar.
    taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
    tahassür (A.) [ 1 [ تحسر .özlem duyma. 2.üzülme.
    tahassüs (A.) [ تحسس ] duygulanma, hislenme.
    tahaşşî (A.) [ تخشی ] ürperme.
    tahattî (A.) [ تخطی ] haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
    tahattur (A.) [ تخطر ] anımsama, hatırlama.
    tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
    tahavvül (A.) [ تحول ] değişim.
    tahavvül etmek değişmek.
    tahavvülât (A.) [ تحولات ] değişimler.
    tahayyül (A.) [ تخيل ] hayal etme.
    444
    tahayyül etmek hayal etmek.
    tahayyülât (A.) [ تخيلات ] hayal etmeler, hayale dalışlar.
    tahayyülî (A.) [ تخيلی ] hayalî.
    tahayyür (A.) [ تحير ] hayranlık.
    tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
    tahcîr (A.) [ تحجير ] çit çekme.
    tahdîd (A.) [ تحدید ] sınırlandırma.
    tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
    tahdîd etmek sınırlandırmak.
    tahdîdât (A.) [ تحدیدات ] sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
    tahfîf (A.) [ تخفيف ] hafifletme.
    tahfîf etmek hafifletmek.
    tâhir (A.) [ طاهر ] temiz.
    tahkik (A.) [ تحقيق ] araştırma, gerçeği arama.
    tahkik edilmek araştırılmak.
    tahkik etmek araştırmak.
    tahkîkat (A.) [ تحقيقات ] araştırmalar.
    tahkim (A.) [ تحکيم ] sağlamlaştırma.
    tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
    tahkim etmek sağlamlaştırmak.
    tahkîmât (A.) [ 1 [ تحکيمات .sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
    tahkîr (A.) [ تحقير ] küçümseme, aşağılama.
    tahkîr edilmek aşağılanmak.
    445
    tahkîr etmek aşağılamak.
    tahkîrâmiz (A.-F.) [ تحقير آميز ] aşağılayıcı.
    tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
    tahlîf (A.) [ 1 [ تحليف .and içirme. 2.and içme.
    tahlîf etmek halef bırakmak.
    tahlîl (A.) [ تحليل ] ayrıştırma, çözümleme, analiz.
    tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
    tahlîlât (A.) [ تحليلات ] analizler, tahliller.
    tahlîs (A.) [ تخليص ] kurtarma.
    tahlit (A.) [ تخليط ] karıştırma.
    tahliye (A.) [ 1 [ تخليه .boşaltma. 2.salıverme.
    tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
    tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
    tahmîl (A.) [ 1 [ تحميل .yükleme. 2.sorumluluk verme.
    tahmînen (A.) [ تخمينا ] tahminle, aşağı yukarı.
    tahmînî (A.) [ تخمينی ] tahmin edilen.
    tahmîr (A.) [ 1 [ تخمير .mayalandırma. 2.yoğurma.
    tahmis (A.) [ 1 [ تخميس .beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
    tahnit (A.) [ تحنيط ] ilaçlama.
    tahrib (A.) [ تخریب ] yıkma, harap etme.
    tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
    tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
    tahrîbât (A.) [ تخریبات ] yıkmalar, yıkımlar.
    446
    tahrîbkâr (A.-F.) [ تخریبکار ] tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
    tahrîf (A.) [ تحریف ] üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
    tahrîfat (A.) [ تحریفات ] anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
    oynatmalar.
    tahrîk (A.) [ 1 [ تحریک .hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
    tahrîkâmiz (A.-F.) [ تحریک آميز ] tahrik edici, kışkırtıcı.
    tahrim (A.) [ 1 [ تحریم .yasaklama. 2.yasaklanma.
    tahrir (A.) [ 1 [ تحریر .yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
    tahrîr edilmek yazılmak.
    tahrîr etmek yazmak.
    tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
    tahrîrî (A.) [ تحریری ] yazılı.
    tahris (A.) [ تحریص ] hırslandırma.
    tahrîs etmek hırslandırmak.
    tahriş (A.) [ تخریش ] tırmalama, kazıma.
    tahriş etmek tırmalamak.
    tahsil (A.) [ 1 [ تحصيل .elde etme. 2.öğrenim.
    tahsîlat (A.) [ تحصيلات ] para ve vergi toplama.
    tahsildar (A.-F.) [ تحصيلدار ] vergi memuru.
    tahsin (A.) [ تحسين ] beğenme, güzel bulma, takdir etme.
    tahsis (A.) [ تخصيص ] özgü kılma, ayırma.
    tahsis edilmek ayırılmak.
    tahsis etmek ayırmak.
    447
    tahsisat (A.) [ تخصيصات ] ödenek.
    tahşiye (A.) [ تحشيه ] haşiye yazma.
    tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
    tahşiye etmek haşiye yazmak.
    taht (A.) [ تحت ] alt, aşağı.
    taht (F.) [ 1 [ تخت .saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
    tahtânî (A.) [ تحتانی ] alttaki.
    tahte (F.) [ تخته ] tahta.
    tahtelarz (A.) [ تحت الارض ] yeraltı.
    tahtelbahir (A.) [ تحت البحر ] denizaltı.
    tahteşşuur (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
    tahtgâh (F.) [ تختگاه ] başkent.
    tahtıe (A.) [ تخطئه ] hata bulma.
    tahtît-i arazi (A.-F.) [ تخطيط اراضی ] topoğrafya.
    tahtnişin (F.) [ تخت نشين ] tahtta oturan, hükümdar.
    tahtüşşuûr (A.) [ تحت الشعور ] bilinçaltı.
    tahvil (A.) [ 1 [ تحویل .değiştirme. 2.borç senedi.
    tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
    tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
    tahvîlât (A.) [ تحویلات ] tahviller, borç senetleri.
    tahzîr (A.) [ تحذیر ] sakındırma.
    tahzîr etmek sakındırmak.
    tâib (A.) [ تائب ] tövbekâr, tövbe eden.
    448
    tâife (A.) [ 1 [ طائفه .zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
    tâir (A.) [ طائر ] kuş.
    tâk (A.) [ طاق ] kemer.
    tâk (F.) [ تاک ] asma, asma kütüğü.
    takabbül (A.) [ 1 [ تقبل .kabul etme. 2.benimseyiş.
    takaddüm (A.) [ 1 [ تقدم .öncelik. 2.öne geçme.
    takaddüm etmek öne geçmek.
    takallüs (A.) [ تقلص ] kasılma.
    takallüs etmek kasılmak.
    takarrüb (A.) [ تقرب ] yaklaşma, yakınlaşma.
    takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
    takarrür (A.) [ 1 [ تقرر .karar kılma. 2.yerleşme.
    takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
    tâkat (A.) [ طاقت ] dayanma gücü.
    tâkatfersâ (A.-F.) [ طاقت فرسا ] takat tüketici, dayanılmaz.
    takattur (A.) [ تقطر ] damlama.
    takâvim (A.) [ تقاویم ] takvimler.
    takayyüd (A.) [ 1 [ تقيد .bağlanma. 2.özen gösterme.
    takbîh (A.) [ تقبيح ] ayıplama, çirkin görme.
    takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
    tâkçe (A.-F.) [ 1 [ طاقچه .küçük kemer. 2.küçük pencere.
    takdim (A.) [ 1 [ تقدیم .sunma, sunuş. 2.öne alma.
    takdim edilmek sunulmak.
    449
    takdim etmek sunmak.
    takdime (A.) [ 1 [ تقدمه .sunuş. 2.armağan.
    takdir (A.) [ 1 [ تقدیر .değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
    takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
    takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
    takdîren (A.) [ تقدیرا ] takdir ederek.
    takdîrname (A.-F.) [ تقدیرنامه ] başarı belgesi.
    takdîs (A.) [ تقدیس ] kutsama, ululama.
    takıyye (A.) [ 1 [ تقيه .gizleme. 2.sakınma.
    tâkıyye (A.) [ طاقيه ] takke.
    takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
    takîb etmek izlemek.
    takiben (A.) [ تعقيبا ] takip ederek, izleyerek.
    taklîd (A.) [ 1 [ تقليد .taklit, öykünme. 2.sahte.
    taklîden (A.) [ تقليدا ] öykünerek, taklit ederek.
    taklîl (A.) [ 1 [ تقليل .azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
    takrîb (A.) [ تقریب ] yaklaştırma.
    takrîben (A.) [ تقریبا ] yaklaşık olarak.
    takrîbî (A.) [ تقریبی ] yaklaşık olarak.
    takrîr (A.) [ 1 [ تقریر .yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
    takrîren (A.) [ تقریرا ] anlatarak.
    takrîz (A.) [ تقریظ ] eleştiri.
    takrîz (A.) [ 1 [ تقریض .borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
    450
    taksîm (A.) [ 1 [ تقسيم .bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
    taksîm edilmek bölünmek.
    taksîm etmek bölmek.
    taksimat (A.) [ تقسيمات ] bölümlendirme, bölme.
    taksîr (A.) [ 1 [ تقصير .kısaltma. 2.kusur.
    taksîrât (A.) [ تقصيرات ] kusurlar.
    taksît (A.) [ تقسيط ] borç parçası, taksit.
    taktî’ (A.) [ 1 [ تقطيع .kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
    taktîr (A.) [ تقطير ] damıtma.
    takvâ (A.) [ تقوا ] haramdan kaçınma.
    takviye (A.) [ تقویه ] kuvvetlendirme.
    takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
    takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
    takviyet (A.) [ تقویت ] kuvvetlendirme.
    tal’at (A.) [ 1 [ طلعت .yüz. 2.güzellik.
    talâk (A.) [ 1 [ طلاق .boşama. 2.boşanma.
    talâknâme (A.-F.) [ طلاق نامه ] boşanma belgesi.
    tâlân (F.) [ تالان ] talan, yağma.
    taleb (A.) [ 1 [ طلب .isteme. 2.istek.
    taleb edilmek istenmek.
    taleb etmek istemek.
    talebdar (A.-F.) [ طلبدار ] alacaklı.
    talebe (A.) [ 1 [ طلبه .öğrenci. 2.istekliler.
    451
    talebkâr (A.-F.) [ 1 [ طلبکار .istekli. 2.alacaklı.
    tâlî (A.) [ تالی ] ikincil.
    tâli’ (A.) [ 1 [ طالع .doğan. 2.talih.
    talîa (A.) [ طليعه ] öncü.
    tâlib (A.) [ طالب ] istekli.
    taltif (A.) [ 1 [ تلطيف .ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
    tama’ (A.) [ طمع ] tamah, açgözlülük.
    tama’kâr (A.-F.) [ طمعکار ] açgözlü.
    tamâm (A.) [ 1 [ تمام .tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
    tamâmen (A.) [ تماما ] tümüyle.
    tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
    ta'mîm (A.) [ 1 [ تعميم .genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
    tâmm (A.) [ تام ] tam, eksiksiz.
    tâmme (A.) [ تامه ] tam, eksiksiz.
    tanbûr (A.) [ طنبور ] tambur.
    tanbûrî (A.) [ طنبوری ] tanbur virtüözü.
    tanîn (A.) [ طنين ] tınlama, tını.
    tanînendâz (A.-F.) [ طنين انداز ] tınlayan, tını veren, çınlayan.
    tannâz (A.) [ طناز ] alaya alan, eğlenen.
    tantana (A.) [ طنطنه ] gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
    tanz (A.) [ طنز ] alaya alma, eğlenme.
    tanzîf (A.) [ تنظيف ] temizleme.
    tanzîfât (A.) [ تنظيفات ] temizlik işleri.
    452
    tanzîm (A.) [ تنظيم ] düzenleme, tertipleme.
    tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
    tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
    tanzîr (A.) [ 1 [ تنظير .benzetme. 2.nazire yazma.
    tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
    tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
    târ (F.) [ 1 [ تار .tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
    târ olmak kararmak.
    tarab (A.) [ طرب ] şenlik, neşelenme.
    tarabengîz (A.-F.) [ طرب انگيز ] neşe veren.
    tarabgâh (A.-F.) [ طربگاه ] neşelenme yeri, eğlence yeri.
    târâc (F.) [ تاراج ] yağma.
    taraf (A.) [ 1 [ طرف .yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
    tarafdâr (A.-F.) [ طرفدار ] yandaş.
    tarafdârân (A.-F.) [ طرفداران ] yandaşlar, taraftarlar.
    tarafdârî (A.-F.) [ طرفداری ] yandaşlık.
    tarafeyn (A.) [ طرفين ] iki taraf.
    tarafgîr (A.) [ طرفگير ] yan tutan, yandaş.
    tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
    tarassud (A.) [ ترصد ] gözleme.
    tarassud edilmek gözlenmek.
    tarassud etmek gözlemek.
    tarâvet (A.) [ طراوت ] tazelik.
    temsîlât (A.) [ تمثيلات ] tiyatro oyunları.
    temyîz (A.) [ 1 [ تمييز .ayırdetme. 2.seçme.
    ten (F.) [ 1 [ تن .vücut, beden. 2.dış yüz.
    tena’um (A.) [ تنعم ] bolluk içinde yaşama.
    tenâfür (A.) [ 1 [ تنافر .birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
    sık sık kullanma.
    tenahnuh (A.) [ تنحنح ] boğazını temizleme.
    tenâkus (A.) [ تناقص ] eksilme, azalma.
    tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
    tenâkuz (A.) [ تناقض ] çelişki.
    tenâkür (A.) [ تناکر ] antipati.
    tenâsân (F.) [ تن آسان ] canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
    tenâsur (A.) [ تناصر ] yardımlaşma.
    tenâsüb (A.) [ 1 [ تناسب .uygunluk. 2.orantı.
    tenâsüh (A.) [ تناسخ ] ruhun bedenler arası göçü.
    tenâsül (A.) [ تناسل ] üreme, üreyiş.
    tenâsülî (A.) [ تناسلی ] üreyiş ile ilgili.
    tenâvüb (A.) [ تناوب ] dönüşüm.
    tenâzur (A.) [ تناظر ] bakışma, bıkışım, simetri.
    tenâzurî (A.) [ تناظری ] bakışık, simetrik.
    tenbân (F.) [ تنبان ] don.
    tenbel (F.) [ تنبل ] tembel.
    tenbîh (A.) [ 1 [ تنبيه .uyandırma. 2.uyarı, tembih.
    480
    tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
    tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
    tenbîhât (A.) [ تنبيهات ] uyarılar, tembihler.
    tendürüst (F.) [ تن درست ] sağlıklı, sağlam yapılı.
    tene (F.) [ تنه ] gövde.
    tenebbüh (A.) [ 1 [ تنبه .uyanma. 2.uyarım.
    tenebbüt (A.) [ تنبت ] bitme, yeşerme.
    tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
    teneffür (A.) [ تنفر ] nefret etme, iğrenme.
    teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
    teneffüs (A.) [ 1 [ تنفس .soluk alma.
    teneffüs edilmek soluk alınmak.
    teneffüs etmek soluk almak.
    tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
    tenevvü' (A.) [ تنوع ] çeşitlilik.
    tenevvür (A.) [ تنور ] aydınlanma.
    tenevvür etmek aydınlanmak.
    tenezzüh (A.) [ تنزه ] gezinti.
    tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
    tenezzül (A.) [ 1 [ تنزل .alçalma. 2.alçakgönüllülük.
    tenezzülen (A.) [ تنزلا ] alçakgönüllülükle.
    teng (F.) [ تنگ ] dar.
    tengdest (F.) [ تنگ دست ] elidarda, yoksul.
    481
    tenhâ (F.) [ 1 [ تنها .tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
    tenkîd (A.) [ تنقيد ] eleştiri.
    tenkîd edilmek eleştirilmek.
    tenkîd etmek eleştirmek.
    tenkîdât (A.) [ تنقيدات ] eleştiriler.
    tenkîh (A.) [ تنقيح ] nikahlama.
    tenkîl (A.) [ 1 [ تنکيل .uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
    tenkîs (A.) [ تنقيص ] azaltma, eksiltme.
    tenkîsât (A.) [ تنقيصات ] azaltmalar, eksiltmeler.
    tenmiye (A.) [ تنميه ] geliştirme, artırma, nemalandırma.
    tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
    tennûr (A.) [ 1 [ تنور .tandır. 2.fırın.
    tennûre (A.) [ تنوره ] mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
    tenperver (F.) [ تن پرور ] rahatına düşkün.
    tensîb (A.) [ تنسيب ] uygun görme.
    tensîb edilmek uygun görülmek.
    tensîb etmek uygun görmek.
    tensîk (A.) [ تنسيق ] düzenleme, tertip etme.
    tenşît (A.) [ تنشيط ] neşelendirme.
    tenûmend (F.) [ تنومند ] iriyarı, çamyarması.
    tenvîm (A.) [ تنویم ] uyutma.
    tenvîr (A.) [ 1 [ تنویر .aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
    tenvîr etmek aydınlatmak.
    482
    tenzîh (A.) [ تنزیه ] arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
    tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
    tenzîl (A.) [ 1 [ تنزیل .indirme. 2.indirim.
    tenzîlât (A.) [ تنزیلات ] indirim.
    tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
    ter (F.) [ 1 [ تر .taze.. 2.ıslak.
    ter’îb (A.) [ ترعيب ] korkutma.
    terâfuk (A.) [ ترافق ] yardımlaşma.
    terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
    terahhum (A.) [ ترحم ] acıma, merhamet etme.
    terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
    terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
    terakkî (A.) [ ترقی ] ilerleme, gelişme.
    terakkîperver (A.-F.) [ ترقی پرور ] ilerleme yanlısı.
    terakkiyât (A.) [ ترقيات ] ilerlemeler.
    terâküm (A.) [ تراکم ] birikim, birikme, yığılma.
    terâküm etmek birikmek, yığılmak.
    terâküm ettirmek biriktirmek.
    terâne (F.) [ 1 [ ترانه .İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
    terâzû (F.) [ ترازو ] terazi.
    terbî’ (A.) [ 1 [ تربيع .dörtleme. 2.dördün.
    terbiye (A.) [ 1 [ تربيه .yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
    terbiyevî (A.) [ تربيوی ] eğitimsel.
    483
    terceme (A.) [ ترجمه ] çeviri.
    tercî’ (A.) [ ترجيع ] geri çevirme.
    tercîh (A.) [ ترجيح ] yeğleme.
    tercüman (A.) [ 1 [ ترجمان .çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
    terdâmen (F.) [ تردامن ] iffetsiz. 2.namussuz.
    terdîd (A.) [ تردید ] geri çevirme.
    terdîf (A.) [ 1 [ تردیف .ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
    terdîf eylemek eklemek.
    tereddî etmek soysuzlaşmak.
    tereddüd (A.) [ 1 [ تردد .gidip gelme.2.ikirciklenme.
    tereddüd etmek ikirciklenmek.
    tereke (A.) [ ترکه ] ölenin geride bıraktıkları.
    terekküb (A.) [ 1 [ ترکب .oluşum. 2.bileşim.
    terekküb etmek oluşmak.
    terekkübât (A.) [ ترکبات ] oluşumlar.
    terennüm (A.) [ 1 [ ترنم . şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
    terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
    teressüb (A.) [ ترسب ] tortulanma.
    teressüb etmek tortulanmak.
    tereşşüh (A.) [ ترشح ] sızıntı.
    terettüb (A.) [ 1 [ ترتب .gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
    terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
    terfî’ (A.) [ 1 [ ترفيع .yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
    484
    terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
    terfîk (A.) [ 1 [ ترفيق .ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
    terfîk etmek ayak uydurmak.
    tergîb (A.) [ ترغيب ] rağbet ettirme, istek uyandırma.
    tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
    terhîb etmek gözünü korkutmak.
    terhîn (A.) [ ترهين ] rehin bırakma.
    terhis (A.) [ 1 [ ترخيص .izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
    terk (A.) [ 1 [ ترک .bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
    terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
    terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
    terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
    terkeş (F.) [ ترکش ] okluk, sadak.
    terkîb (A.) [ ترکيب ] birleştirme, terkip.
    terkuve (A.) [ ترقوه ] köprücük kemiği.
    termîm (A.) [ ترميم ] onarma, onarım.
    termîm edilmek onarılmak.
    termîm etmek onarmak.
    termîmât (A.) [ تریمات ] onarımlar.
    ters (F.) [ ترس ] korku.
    tersâ (F.) [ ترسا ] Hıristiyan.
    tersân (F.) [ ترسان ] korku ile, korkarak.
    tersâyân (F.) [ ترسایان ] Hıristiyanlar.
    485
    tersengîz (F.) [ ترس انگيز ] korkunç, korku salan.
    tersî’ (A.) [ ترصيع ] mücevher işleme, mücevher kakma.
    tersîb (A.) [ ترسيب ] tortulandırma.
    tersîm (A.) [ ترسيم ] resmetme, resimleme.
    tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
    tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
    tersnâk (F.) [ ترسناک ] korkunç.
    tertîb (A.) [ 1 [ ترتيب .dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
    tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
    tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
    tertîbât (A.) [ ترتيبات ] düzenlemeler, düzenler.
    terütâze (F.) [ تروتازه ] taptaze, çok körpe.
    tervîc (A.) [ 1 [ ترویج .yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
    terzebân (F.) [ ترزبان ] hazırcevap.
    terzîk (A.) [ ترزیق ] rızıklandırma.
    terzîl (A.) [ ترذیل ] rezil etme.
    terzîl edilmek rezil edilmek.
    terzîl etmek rezil etmek.
    tes’îd (A.) [ تسعيد ] kutlama.
    tes’îd edilmek kutlanmak.
    tes’îd etmek kutlamak.
    tesâdüf (A.) [ 1 [ تصادف .rastlama. 2.rastlantı.
    tesâdüf edilmek rastlanmak.
    486
    tesâdüf etmek rastlamak.
    tesâdüfen (A.) [ تصادفا ] rastlantı eseri, rastgele.
    tesâdüfî (A.) [ تصادفی ] rastlantı eseri, rastgele.
    tesâdüm (A.) [ تصادم ] çarpışma, tokuşma.
    tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
    tesâhub (A.) [ 1 [ تصاحب .sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
    tesâmüh (A.) [ تسامح ] hoşgörü.
    tesâmühkâr (A.-F.) [ تسامحکار ] hoşgörülü.
    tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
    tesâmühperver (A.-F.) [ تشامح پرور ] hoşgörülü.
    tesânîf (A.) [ تصانيف ] kitaplar.
    tesânüd (A.) [ تساند ] dayanışma.
    tesâud (A.) [ تصاعد ] göklere yükselme, ağma.
    tesâvî (A.) [ تساوی ] eşitlik.
    tesâvîr (A.) [ تصاویر ] resimler, tasvirler.
    tesbîh (A.) [ تسبيح ] tespih.
    tesbît (A.) [ 1 [ تثبيت .sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
    tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
    tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
    tescîl (A.) [ تسجيل ] kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
    tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
    tescîl etmek sicile kaydetmek.
    tesdîs (A.) [ تسدیس ] altılama.
    487
    tesellî (A.) [ تسلی ] avutma.
    tesellî vermek avutmak.
    tesellîkâr (A.-F.) [ تسلی کار ] avutan, teselli veren.
    tesellüm (A.) [ تسلم ] teslim alma.
    tesellüm etmek teslim almak.
    teselsül (A.) [ تسلسل ] zincirleme.
    tesettür (A.) [ تستر ] örtünme.
    teseyyüb (A.) [ تثيب ] dul kalma.
    teshîl (A.) [ تسهيل ] kolaylaştırma.
    teshîl etmek kolaylaştırmak.
    teshîlât (A.) [ تسهيلات ] kolaylıklar.
    teshîr (A.) [ تسخير ] ele geçirme.
    teshîr (A.) [ تسحير ] büyüleme.
    teskîn (A.) [ تسکين ] yatıştırma, sakinleştirme.
    teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
    teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
    teslîh (A.) [ 1 [ تسليح .silahlandırma. 2.silahlandırılma.
    teslîh edilmek silahlandırılmak.
    teslîh etmek silahlandırmak.
    teslîm (A.) [ 1 [ تسليم .sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
    teslîs (A.) [ تثليث ] üçleme.
    tesmîm (A.) [ 1 [ تسميم .zehirleme. 2.zehirlenme.
    tesmîm edilmek zehirlenmek.
    488
    tesmîm etmek zehirlemek.
    tesmiye (A.) [ تسميه ] adlandırma.
    tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
    tesmiye etmek adlandırmak, demek.
    tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
    tesrî’ (A.) [ تسریع ] hızlandırma.
    tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
    tesrî’ etmek hızlandırmak.
    tesvîd (A.) [ 1 [ تسوید .karartma. 2.müsvedde yazma.
    tesviye (A.) [ 1 [ تسویه .eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
    tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
    katılmak.
    tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
    teşa’şu’ (A.) [ تشعشع ] ışıma.
    teşa’ub (A.) [ تشعب ] şubelenme, dallanma.
    teşâbüh (A.) [ تشابه ] benzeşme.
    teşbîh (A.) [ تشبيه ] benzetme.
    teşbîh edilmek benzetilmek.
    teşbîh etmek benzetmek.
    teşcî’ (A.) [ تشجيع ] yüreklendirme.
    teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
    teşcî’ etmek yüreklendirmek.
    teşcîr etmek ağaçlandırmak.
    489
    teşdîd (A.) [ تشدید ] şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
    teşdîd etmek şiddetlendirmek.
    teşebbüs (A.) [ تشبث ] girişim.
    teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
    teşebbüsât (A.) [ تشبثات ] girişimler.
    teşeccür etmek ağaçlaşmak.
    teşekkül (A.) [ تشکل ] oluşma, oluşum.
    teşekkül etmek oluşmak.
    teşekkürât (A.) [ تشکرات ] teşekkürler.
    teşennüc (A.) [ تشنج ] kasılma, spazm.
    teşerrüf (A.) [ تشرف ] şereflenme.
    teşerrüf etmek şereflenmek.
    teşevvüş (A.) [ تشوش ] karışıklık.
    teşeyyu’ (A.) [ تشيع ] şiîlik.
    teşfiye (A.) [ تشفيه ] şifa verme.
    teşhîr (A.) [ 1 [ تشهير .meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
    teşhîr edilmek sergilenmek.
    teşhîr etmek sergilemek.
    teşhîs (A.) [ 1 [ تشخيص .ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
    teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
    teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
    teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
    teşkîl (A.) [ 1 [ تشکيل .şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
    490
    teşkîl edilmek kurulmak.
    teşkîl etmek oluşturmak.
    teşne (F.) [ تشنه ] susuz,susamış.
    teşnedil (F.) [ تشنه دل ] seven, arzulu, can atan.
    teşrî’ (A.) [ تشریع ] yasa koyma.
    teşrîf (A.) [ 1 [ تشریف .şereflendirme. 2.gelme.
    teşrîfât (A.) [ تشریفات ] protokol.
    teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
    teşrîh (A.) [ 1 [ تشریح .açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
    teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
    teşrîhhâne (A.-F.) [ تشریح خانه ] otopsi odası.
    teşrîk (A.) [ تشریک ] ortak etme.
    teşrîn-i evvel (A.-F.) [ تشرین اول ] Ekim.
    teşrîn-i sânî (A.-F.) [ تشرین ثانی ] Kasım.
    teşvîk (A.) [ تشویق ] şevklendirme.
    teşvîk edilmek şevklendirilmek.
    teşvîk etmek şevklendirmek.
    teşvîkât (A.) [ تشویقات ] teşvikler.
    teşyî’ (A.) [ تشييع ] uğurlama.
    teşyî’ edilmek uğurlanmak.
    teşyî’ etmek uğurlamak.
    tetâbuk (A.) [ تطابق ] uyma, uygun düşme.
    tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
    491
    tetebbu’ (A.) [ تتبع ] derinlemesine araştırma, inceleme.
    tetebbu’ etmek incelemek.
    tetebu’ât (A.) [ تتبعات ] incelemeler.
    tetimme (A.) [ تتمه ] tamamlayıcı ek.
    tevâfuk (A.) [ توافق ] uygun gelme.
    tevaggul (A.) [ توغل ] sürekli uğraşı.
    tevahhuş (A.) [ توحش ] korku, korkma.
    tevakki (A.) [ توقی ] sakınma, korunma, çekinme.
    tevakku’ (A.) [ توقع ] beklenti.
    tevakkuf (A.) [ توقف ] durma.
    tevakkuf etmek durmak.
    tevâlî (A.) [ توالی ] kesintisiz sürme, birbirini izleme.
    tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
    tevânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
    tevârîh (A.) [ تواریخ ] tarihler.
    tevârüs (A.) [ توارث ] miras alma.
    tevârüs etmek miras almak.
    tevâtur (A.) [ تواتر ] yaygın söylenti.
    tevâzu (A.) [ تواضع ] alçakgönüllülük.
    tevâzün (A.) [ توازن ] denklik.
    tevbe (A.) [ توبه ] tövbe.
    tevbîh (A.) [ توبيخ ] azarlama, azar.
    tevbîh olunmak azarlanmak.
    492
    tevcîh (A.) [ 1 [ توجيه .yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
    tevdî’ (A.) [ تودیع ] bırakma, görev verme.
    tevdî’ etmek bırakmak.
    teveccüh (A.) [ 1 [ توجه .yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
    teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
    tevellüd (A.) [ 1 [ تولد .doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
    tevellüd etmek doğmak.
    teverrüm (A.) [ 1 [ تورم .şişme. 2.verem olma.
    teverrüm etmek şişmek.
    tevessü (A.) [ توسع ] genişleme.
    tevessü etmek genişlemek.
    tevessül (A.) [ 1 [ توسل .el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
    tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
    tevezzü’ (A.) [ توزع ] dağılım.
    tevfîkan (A.) [ توفيقا ] -e göre, uyarak, bakılarak.
    tevhîd (A.) [ توحيد ] birleştirme.
    tevhîd edilmek birleştirilmek.
    tevhîd etmek birleştirmek.
    tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
    tevkîf (A.) [ 1 [ توقيف .durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
    tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
    tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
    tevkîl etmek vekil bırakmak.
    493
    tevlîd (A.) [ 1 [ توليد .doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
    tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
    tevsî etmek genişletmek.
    tevsî’ (A.) [ 1 [ توسيع .genişletme. 2.genişletilme.
    tevsî’ edilmek genişletilmek.
    tevsîk (A.) [ 1 [ توثيق .belgeleme. 2sağlamlaştırma.
    tevsîk edilmek belgelendirilmek.
    tevsîk etmek belgelendirmek.
    tevşîh (A.) [ 1 [ توشيح .süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
    tevvâb (A.) [ 1 [ تواب .çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
    tevzî’ (A.) [ توزیع ] dağıtım, dağıtma.
    tevzî’ edilmek dağıtılmak.
    tevzî’ etmek dağıtmak.
    teyakkuz (A.) [ تيقظ ] uyanıklık.
    teyemmün (A.) [ تيمم ] uğur sayma.
    tezâd (A.) [ تضاد ] zıtlık, çelişki.
    tezâhür (A.) [ تظاهر ] ortaya çıkma, belirme.
    tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
    tezâhürât (A.) [ 1 [ تظاهرات .ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
    tezâyüd (A.) [ تزاید ] artma, çoğalma.
    tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
    tezekkür (A.) [ تذکر ] ele alınma.
    tezelzül (A.) [ تزلزل ] sarsılma, sarsıntı.
    494
    tezerv (F.) [ تذرو ] sülün.
    tezevvüc (A.) [ تزوج ] evllilik, evlenme.
    tezhîb (A.) [ 1 [ تذهيب .süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
    tezkâr (A.) [ تذکار ] anma hatırlama.
    tezkâr eylemek hatırlatmak.
    tezkîr (A.) [ تذکير ] hatırlatma.
    tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
    tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
    tezlîl (A.) [ تذليل ] aşağılama, zelil etme.
    tezvîc (A.) [ تزویج ] evlendirme.
    tezvîc etmek evlendirmek.
    tezvîr (A.) [ تزویر ] arabozuculuk.
    tezyîd (A.) [ تزیيد ] arttırma.
    tezyîd etmek arttırmak.
    tezyîd olunmak arttırılmak.
    tezyîn (A.) [ 1 [ تزیين .süsleme. 2.süslenme.
    tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
    tezyînat (A.) [ تزیينات ] süslemeler, süsler.
    tıbb (A.) [ طب ] tıp.
    tıbbî (A.) [ طبی ] tıp ile ilgili.
    tıbbiye (A.) [ طبيه ] tıp fakültesi, tıp okulu.
    tıfl (A.) [ طفل ] küçük çocuk.
    tıflâne (A.-F.) [ طفلانه ] çocukça, çocuksu.
    495
    tılâ (A.) [ طلاع ] yaldız.
    tınab (A.) [ طناب ] sicim, çadır ipi.
    tıraş (F.) [ تراش ] tıraş.
    tıynet (A.) [ طينت ] mizaç.
    tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
    tîb (A.) [ طيب ] güzel koku.
    ticârethâne (A.-F.) [ تجارت خانه ] ticaret yapılan işyeri.
    tîğ (F.) [ تيغ ] kılıç.
    tilâvet (A.) [ تلاوت ] güzel Kur’ân okuma.
    tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
    tilmîz (A.) [ تلميذ ] öğrenci.
    tîmâr (F.) [ 1 [ تيمار .bakım. 2.tımar.
    tîmârhâne (F.) [ تيمارخانه ] akıl hastanesi.
    timsâh (A.) [ تمساح ] timsah.
    timsâl (A.) [ 1 [ تمثال .resim. 2.sembol.
    timsâlî (A.) [ تمثالی ] sembolik.
    tîr (F.) [ 1 [ تير .ok. 2.sevgilinin kirpiği.
    tîrâje (F.) [ تيراژه ] gökkuşağı.
    tîrdân (F.) [ تيردان ] okluk, sadak.
    tîre (F.) [ 1 [ تيره .karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
    tîrendâz (F.) [ تيرانداز ] okçu.
    tîrkeş (F.) [ تيرکش ] okluk, sadak.
    tiryâk (A.) [ 1 [ تریاک .panzehir. 2.afyon.
    496
    tiryâkî (A.) [ 1 [ تریاکی .esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
    tis’a (A.) [ تسعه ] dokuz.
    tis’în (A.) [ تسعين ] doksan.
    tîşe (F.) [ 1 [ تيشه .keser. 2.balta.
    tîz (F.) [ 1 [ تيز .keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
    tîzâb (F.) [ تيزاب ] kezzap.
    töhmet (A.) [ تهمت ] suç.
    tu’me (A.) [ 1 [ طعمه .yem. 2.yiyecek. 2.tat.
    tûde (F.) [ توده ] yığın.
    tufeylât (A.) [ طفيلات ] parazitler.
    tufeylî (A.) [ طفيلی ] parazit.
    tufeyliyet (A.) [ طفيليت ] parazitlik.
    tuffah (A.) [ تفاح ] elma.
    tufû (F.) [ 1 [ تفو .tükrük. 2.tüh!
    tufûliyyet (A.) [ طفوليت ] çocukluk.
    tuğrâkeş (T.-F.) [ طغراکش ] tuğracı.
    tuğyân (A.) [ 1 [ طغيان .taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
    tuhaf (A.) [ 1 [ تحف .ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
    tuhfe (A.) [ تحفه ] hediye.
    tuhm (F.) [ تخم ] tohum.
    tûl (A.) [ 1 [ طول .uzunluk. 2.boylam.
    tûlânî (A.) [ طولانی ] uzunluğuna.
    tullâb (A.) [ طلاب ] öğrenciler.
    497
    tulû (A.) [ طلوع ] doğuş.
    tulûât (A.) [ طلوعات ] doğaçlamalar.
    tûranî (T.-F.) [ تورانی ] Turanlı.
    tûraniyülasl (T.-A.) [ تورانی الاصل ] Tûran asıllı.
    turfa (A.) [ طرفه ] yepyeni, görülmemiş şey.
    turre (A.) [ طره ] saç lülesi.
    turş (F.) [ ترش ] ekşi.
    turuk (A.) [ طرق ] yollar.
    turuncî (F.) [ ترنجی ] turuncu.
    tûsen (F.) [ توسن ] serkeş at.
    tûşe (F.) [ توشه ] azık.
    tût (F.) [ توت ] dut.
    tûtî (F.) [ طوطی ] papağan, dudu kuşu.
    tuyûf (A.) [ طيوف ] tayflar.
    tuyûr (A.) [ طيور ] kuşlar.
    tüccâr (A.) [ تجار ] tacirler.
    tükme (F.) [ تکمه ] düğme.
    tünbek (F.) [ تنبک ] dümbelek.
    tünd (F.) [ 1 [ تند .hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
    tündbâd (F.) [ تندباد ] kasırga.
    tündmizâc (F.-A.) [ تندمزاج ] asabî mizaçlı.
    türâb (A.) [ تراب ] toprak.
    türb (F.) [ ترب ] turp.
    498
    türbet (F.) [ تربت ] türbe.
    türk 1.Türk. 2.güzel.
    türkân (T.-F.) [ 1 [ ترکان .Türkler. 2.güzeller.
    türkiyât (T.-A.) [ ترکيات ] Türklük araştırmaları, türkoloji.
    türktâz (T.-F.) [ 1 [ ترکتاز .koşturma, koşma. 2.yağmalama.
    türrehe (A.) [ ترهه ] zırva.
    türşî (F.) [ 1 [ ترشی .ekşilik. 2.turşu.
    türşrû (F.) [ ترش رو ] suratı sirke satan, ekşi suratlı.
    tüvân (F.) [ توان ] güç.
    tüvânâ (F.) [ توانا ] güçlü.
    tüvânger (F.) [ توانگر ] zengin.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:34 pm

    -U-

    u’cûbe (A.) [ اعجوبه ] acayip, şaşılacak şey.
    ubûdiyyet (A.) [ عبودیت ] kulluk.
    ubûr (A.) [ عبور ] geçiş.
    ucb (A.) [ عجب ] kendini beğenme.
    ûd (A.) [ 1 [ عود .öd ağacı. 2.ud.
    ûdî (A.) [ عودی ] ud sanatçısı.
    udûl (A.) [ عدول ] vazgeçme.
    udûl etmek vazgeçmek.
    ufuk (A.) [ افق ] ufuk.
    ufûnet (A.) [ 1 [ عفونت .yangı. 2.kötü koku.
    uhde (A.) [ عهده ] sorumluluk.
    uhrâ (A.) [ اخری ] başka, diğer.
    uhrevî (A.) [ اخروی ] ahiret ile ilgili.
    uht (A.) [ اخت ] kızkardeş.
    uhuvvet (A.) [ اخوت ] kardeşlik.
    ukâb (A.) [ عقاب ] kartal.
    ukalâ (A.) [ عقلا ] akıl sahipleri.
    ukbâ (A.) [ عقبی ] ahiret.
    ukde (A.) [ 1 [ عقده .düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
    ukûbât (A.) [ عقوبات ] cezalar.
    ukûbet (A.) [ عقوبت ] ceza.
    ukûbet bulmak cezalandırılmak.
    ukûd (A.) [ عقود ] akitler.
    ukûl (A.) [ عقول ] akıllar.
    ûlâ (A.) [ اولی ] ilk, birinci.
    ulemâ (A.) [ علما ] bilginler.
    ulûfe (A.) [ 1 [ علوفه .yem. 2.yeniçeri maaşı.
    ulûhiyyet (A.) [ الوهيت ] tanrılık.
    ulûm (A.) [ علوم ] ilimler.
    ûlülazm (A.) [ اولو العظم ] büyük peygamber.
    ûlülebsâr (A.) [ اولو الابصار ] görüş sahipleri.
    ûlülemr (A.) [ اولو الامر ] padişah.
    ulüvv (A.) [ علو ] yücelik.
    ulvî (A.) [ علوی ] yüce.
    ulyâ (A.) [ 1 [ عليا .çok yüce. 2.yukarı, üst.
    umde (A.) [ 1 [ عمده .dayanak. 2.ilke, prensip.
    umk (A.) [ عمق ] derinlik.
    ummâl (A.) [ 1 [ عمال .görevliler. 2.yöneticiler.
    ummân (A.) [ عمان ] okyanus.
    umran (A.) [ عمران ] bayındırlık.
    umûm (A.) [ 1 [ عموم .genel. 2.halk. 3.tüm.
    umûmen (A.) [ عموما ] genellikle.
    umûmhâne (A.-F.) [ عموم خانه ] genelev.
    umûmî (A.) [ عمومی ] genel.
    umûmîleşmek genelleşmek.
    umûmiyyet (A.) [ عموميت ] genellik.
    umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
    umûr (A.) [ امور ] işler.
    unf (A.) [ عنف ] sertlik, katılık, şiddet.
    unfen (A.) [ عنفا ] sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
    unfuvân (A.) [ عنفوان ] gençlik ödnemi.
    unmûzec (A.) [ انموذج ] örnek.
    unnâb (A.) [ عناب ] hünnap.
    unsur (A.) [ 1 [ عنصر .eleman.madde. 2.topluluk.
    urefâ (A.) [ عرفا ] arifler.
    urûc (A.) [ عروج ] yükselme, göklere ağma.
    urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
    urûk (A.) [ 1 [ عروق .damarlar. 2.ırklar.
    urve (A.) [ عروه ] kulp.
    uryân (A.) [ عریان ] çıplak, üryan.
    usâre (A.) [ عصاره ] özsuyu.
    usr (A.) [ عسر ] güçlük.
    usret (A.) [ عسرت ] güçlük, sıkıntı, zorluk.
    ustûre (A.) [ اسطوره ] efsane, mitoloji.
    ustûrevî (A.) [ اسطوروی ] efsanevî, mitolojik.

    usûl (A.) [ 1 [ اصول .asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
    usûlî (A.) [ اصولی ] metodik.
    uşşâk (A.) [ عشاق ] aşıklar.
    utrûş (A.) [ اطروش ] sağır.
    utûfet (A.) [ عطوفت ] şefkat.
    uyûb (A.) [ عيوب ] kusurlar.
    uyûn (A.) [ عيون ] gözler.
    uzlet (A.) [ عزلت ] köşesine çekilme.
    uzletgâh (A.-F.) [ عزلتگاه ] inziva yeri.
    uzletgüzin (A.-F.) [ عزلت گزین ] köşesine çekilen, münzevi.
    uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
    uzmâ (A.) [ عظمی ] büyük, çok büyük.
    uzûbet (A.) [ 1 [ عذوبت .tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
    uzûbet (A.) [ عزوبت ] bekarlık.
    uzv (A.) [ 1 [ عضو .organ. 2.üye.
    uzvî (A.) [ عضوی ] organik.
    uzviyye (A.) [ عضویه ] canlı, organik.
    uzviyyet (A.) [ عضویت ] canlı.

    -Ü-

    übbehet (A.) [ ابهت ] ululuk.
    übüvvet (A.) [ ابوت ] babalık.
    ücret (A.) [ اجرت ] hizmet karşılığında verilen para.
    ücûr (A.) [ اجور ] ücretler.
    ücûrât (A.) [ اجورات ] ücretler.
    üdebâ (A.) [ ادبا ] edipler.
    üf’ûle (A.) [ افعوله ] .görev, fonksiyon.
    üf’ûlevî (A.) [ افعولوی ] görevle ilgili, fonksiyonel.
    üftâde (F.) [ 1 [ افتاده .düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
    üftâdegân (F.) [ 1 [ افتادگان .düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
    üftânühîzân (F.) [ افتان و خيزان ] düşe kalka.
    üfûl (A.) [ 1 [ افول .batış. 2.ölüm.
    ükül (A.) [ 1 [ اکل .meyva. 2.azık. 3.zeka.
    ülfet (A.) [ 1 [ الفت .dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
    ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
    ümem (A.) [ امم ] ümmetler.
    ümenâ (A.) [ امنا ] güvenilir kişiler.
    ümerâ (A.) [ امرا ] emirler.
    ümîd (F.) [ اميد ] ümit, umut.
    ümîd etmek umutlanmak.
    ümîdbahş (F.) [ اميدبخش ] ümit verici.
    ümîdbahşî (F.) [ اميدبخشی ] ümit verme.
    ümîdvâr (F.) [ اميدوار ] ümitli.
    ümîdvârî (F.) [ اميدواری ] ümitli olma.
    ümm (A.) [ ام ] anne, ana.
    ümmehât (A.) [ 1 [ امهات .anneler. 2.temeller, esaslar.
    ümmet (A.) [ امت ] ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
    ümmîd (F.) [ اميد ] ümit.
    ümmiyyet (A.) [ اميت ] ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
    ümmülbilâd (A.) [ ام البلاد ] Mekke.
    ümmülkitâb (A.) [ 1 [ ام الکتاب .Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
    ümmülkurâ (A.) [ ام القرا ] Mekke.
    ümrân (A.) [ عمران ] bayındırlık, kalkınma.
    ünâs (A.) [ اناس ] halk.
    ünbûbe (A.) [ 1 [ انبوبه .boru. 2.kılcal damar.
    üns (A.) [ انس ] alışma.
    ünsiyyet (A.) [ انسيت ] alışma.
    ünsiyyet kesb etmek alışmak.
    ünûset (A.) [ انوثت ] dişilik.
    ürcûfe (A.) [ ارجوفه ] yalan dolan, uydurma söz, martaval.
    üryân (A.) [ عریان ] çıplak, anadan doğma.
    üsbû’ (A.) [ اسبوع ] hafta.
    üsbû’î (A.) [ اسبوعی ] haftalık.
    üserâ (A.) [ اسرا ] tutsaklar, esirler.
    üskuf (A.) [ اسقف ] papaz.
    üslûb (A.) [ اسلوب ] anlatım tarzı.
    üss (A.) [ 1 [ اس .üs. 2.esas.
    üssülesâs (A.) [ اس الاساس ] asıl, temel.
    üstâd (F.) [ 1 [ استاد .üstat. 2.profesör. 3.usta.
    üstâdâne (F.) [ استادانه ] ustaca.
    üstâdî (F.) [ 1 [ استادی .ustalık. 2.üstatlık.
    üstûr (F.) [ استور ] binek ve yük hayvanı.
    üstûre (A.) [ 1 [ اسطوره .efsane. 2.uydurma söz.
    üstühan (F.) [ استخوان ] kemik.
    üstüre (F.) [ استره ] ustura.
    üstüvâne (A.) [ استوانه ] silindir.
    üstüvâr (F.) [ 1 [ استوار .sağlam. 2.güvenilir.
    üstüvârî (F.) [ 1 [استواری .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
    üştür (F.) [ اشتر ] deve.
    üştürban (F.) [ اشتربان ] deveci.
    üştürdil (F.) [ اشتردل ] kinci.
    üştürhâr (F.) [ اشترخار ] deve dikeni.
    üzn (A.) [ اذن ] kulak.

    İslamcokguzel

    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Empty Geri: Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye)

    Mesaj tarafından İslamcokguzel Çarş. Kas. 18, 2009 3:35 pm

    -V-

    va’d (A.) [ وعد ] vaat.
    va’d edilmek vaat edilmek.
    va’d etmek vaat etmek.
    va’z (A.) [ وعظ ] vaaz, dinî öğüt.
    vâbeste (F.) [ وابسته ] bağlı.
    vâbestegân (F.) [ وابستگان ] bağlılar.
    vâcib (A.) [ واجب ] gerekli.
    vâcib olmak gerekmek.
    vâcibât (A.) [ واجبات ] gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
    vâcibe (A.) [ واجبه ] gereken, yapılması gerekli olan.
    vâcibülîfâ (A.) [ واجب الایفا ] yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
    vâcibülvücûd (A.) [ واجب الوجود ] Tanrı.
    vâcid (A.) [ 1 [ واجد .Tanrı. 2.meydana getiren.
    vâdî (A.) [ 1 [ وادی .vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
    vâfir (A.) [ وافر ] bol.
    vâh (A.) [ واه ] vah, yazık.
    vâha (A.) [ واحه ] vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
    vahâmet (A.) [ وخامت ] korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
    vâhasretâ (A.) [ واحسرتا ] eyvahlar olsun.
    vâhayfâ (A.) [ واحيفا ] yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
    vahdânî (A.) [ وحدانی ] Tanrı’nın birliği ile ilgili.
    vahdâniyyet (A.) [ وحدانيت ] Tanrı’nın tekliği.
    vahdet (A.) [ 1 [ وحدت .teklik. 2.birlik, beraberlik.
    vâhî (A.) [ واهی ] yararsız.
    vâhid (A.) [ واحد ] tek, bir tane.
    vahîd (A.) [ وحيد ] tek, biricik.
    vahîm (A.) [ وخيم ] korkunç.
    vahş (A.) [ وحش ] yabanıl.
    vahşet (A.) [ 1 [ وحشت .yabanîlik. 2.korku.
    vahşetengîz (A.-F.) [ وحشت انگيز ] korkunç, korku salan.
    vahşetnâk (A.-F.) [ 1 [ وحشتناک .korkunç. 2.ıssız.
    vahşî (A.) [ 1 [ وحشی .yabanî. 2.acımasız.
    vahy (A.) [ وحی ] vahiy.
    vâiz (A.) [ واعظ ] vaaz veren, dinî öğütler eden.
    vâjgûn (F.) [ واژگون ] baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
    vak’a (A.) [ 1 [ وقعه .olay. 2.savaş.
    vak’anüvis (A.-F.) [ وقعه نویس ] tarih yazarı.
    vak’anüvîsân (A.-F.) [ وقعه نویسان ] tarih yazarları.
    vakar (A.) [ وقار ] ağırbaşlılık.
    vakâyi’ (A.) [ وقایع ] olaylar.
    vakf (A.) [ 1 [ وقف .durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
    vakfe (A.) [ وقفه ] durma, duraklama.
    vakfegâh (A.-F.) [ وقفه گاه ] durulacak yer, durak.
    vakfiyye (A.) [ وقفيه ] vakıf belgesi.
    vâkıa (A.) [ 1 [ واقعه .olay. 2.gerçek.
    vâkıât (A.) [ واقعات ] olaylar.
    vâkıf (A.) [ 1 [ واقف .vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
    vâki (A.) [ واقع ] olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
    vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
    vakiyye (A.) [ وقيه ] okka.
    vakt (A.) [ وقت ] vakit.
    vaktâki (A.-F.) [ وقتاکه ] –diği zaman.
    vakûr (A.) [ وقور ] ağırbaşlı.
    vakûrâne (A.-F.) [ وقورانه ] ağırbaşlılıkla.
    vâlâ (F.) [ والا ] yüksek, yüce.
    vâlâcâh (F.) [ والاجاه ] yüksek mevki sahibi.
    vâlâkadr (F.-A.) [ والاقدر ] saygıdeğer.
    vâlid (A.) [ 1 [ والد .baba. 2.yol açan, doğuran.
    vâlide (A.) [ والده ] anne, ana.
    vâlideyn (A.) [ والدین ] anababa.
    vâlih (A.) [ واله ] şaşkın.
    vâliyân (A.-F.) [ واليان ] valiler.
    vâm (F.) [ وام ] borç.
    vâmdâr (F.) [ وامدار ] borçlu.
    vâmhâh (F.) [ وامخواه ] alacaklı.
    vâpesin (F.) [ واپسين ] sonuncu.
    vâr (F.) [ وار ] gibi, benzer.
    varak (A.) [ 1 [ ورق .yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
    varaka (A.) [ 1 [ ورقه .belge. 2.bir yaprak.
    varakpâre (A.-F.) [ 1 [ ورق پاره .kağıt parçası. 2.pusula, not.
    vâreste (F.) [ 1 [ وارسته .kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
    vârî (F.) [ واری ] gibi.
    vârid (A.) [ 1 [ وارد .gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.
    vâridât (A.) [ واردات ] kazanç, gelir.
    vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
    vâris (A.) [ وارث ] mirasçı.
    varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike.
    vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı.
    vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı.
    vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama.
    vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta.
    vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü.
    vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen.
    vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
    vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet.
    vâsi’ (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
    vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet.
    vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu.
    vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
    vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden.
    vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran.
    vatan (A.) [ وطن ] yurt.
    vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş.
    vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili.
    vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever.
    vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce.
    vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
    vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
    vâye (F.) [ وایه ] kısmet.
    vaz’ (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
    vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum.
    vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum.
    vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma.
    vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
    vaz’ -ı yed etmek el koymak.
    vaz’ etmek koymak.
    vaz’an (A.) [ وضعا ] konumu bakımından.
    vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
    vâzı’ (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
    vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net.
    vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak.
    vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi.
    vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev.
    vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli.
    vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün.
    vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum.
    vebâl (A.) [ وبال ] günah.
    vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği.
    vecd (A.) [ وجد ] coşku.
    vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran.
    vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
    veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf.
    vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev.
    vecîz (A.) [ وجيز ] özlü.
    vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş.
    vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma.
    vedâyi’ (A.) [ ودایع ] emanetler.
    vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet.
    vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
    vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
    vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı.
    vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı.
    vefât (A.) [ وفات ] ölüm.
    vefât etmek ölmek.
    vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.
    vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun.
    vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka.
    vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları.
    veh (F.-A.) [ وه ] vah.
    vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi.
    vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi.
    vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et.
    vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı.
    vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik.
    vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler.
    vehim (A.) [ وهم ] kuruntu.
    vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın.
    vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
    vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
    vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
    veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde.
    vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
    vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
    vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak.
    vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi.
    vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam.
    vekâyi’ (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar.
    vekıs’alâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla.
    vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
    velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
    velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
    velev (A.) [ ولو ] olsa da.
    velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası.
    velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
    velî (F.) [ ولی ] ama, fakat.
    velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht.
    velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak.
    velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak.
    velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün.
    velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken.
    velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı.
    verâ (A.) [ ورا ] öte.
    verâset (A.) [ وراثت ] varislik.
    verd (A.) [ ورد ] gül.
    verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
    verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar.
    verîd (A.) [ ورید ] toplardamar.
    vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler.
    vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler.
    vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar.
    vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık.
    vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler.
    vesîka (A.) [ وثيقه ] belge.
    vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol.
    vesme (A.) [ وسمه ] rastık.
    vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu.
    veş (F.) [ وش ] gibi.
    veşak (A.) [ وشق ] vaşak.
    veted (A.) [ وتد ] kazık.
    veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli.
    vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
    veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
    vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
    vezân (F.) [ وزان ] esen.
    vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik.
    vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
    vezn (A.) [ وزن ] ağırlık.
    vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
    veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi.
    vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı.
    vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze.
    vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
    vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından.
    vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk.
    vikâye (A.) [ وقایه ] koruma.
    vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
    vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
    vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler.
    vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler.
    vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
    vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
    vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
    vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
    vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık.
    vird (A.) [ ورد ] dua.
    vird etmek dua etmek.
    visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma.
    visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.
    vufûr (A.) [ وفور ] bolluk.
    vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları.
    vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
    vukû’ (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme.
    vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar.
    vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
    vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
    vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
    vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama.
    vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma.
    vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç.
    vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme.
    vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
    vuzû (A.) [ وضوء ] abdest.
    vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık.
    vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik.
    vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş.
    vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
    vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
    vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler.
    vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk.
    vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar.
    vülât (A.) [ ولات ] valiler.
    vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş.
    vürûd etmek girmek, gelmek.
    vüs’ (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
    vüs’at (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
    vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
    vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
    vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler.

    -Y-


    yâ (A.) [ یا ] ey.
    yâb (F.) [ یاب ] bulan.
    yâbis (A.) [ یابس ] kuru.
    yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
    yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
    yâd etmek anmak, hatırlamak.
    yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra.
    yadigâr bk. yâdgâr.
    yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul.
    yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
    yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı.
    yah (F.) [ یخ ] buz.
    yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş.
    yâhud (F.) [ یاخود ] yahut.
    yâis (A.) [ یائس ] umutsuz.
    yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık.
    yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi.
    yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak.
    yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak.
    yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık.
    yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun.
    yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke.
    yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
    yârâ (F.) [ یارا ] güç.
    yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar.
    yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım.
    yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin.
    yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.
    yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan.
    yâver (F.) [ یاور ] yardımcı.
    yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir.
    ye’s (A.) [ یأس ] umutsuzluk.
    ye’sefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü.
    yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
    yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç.
    yegân (F.) [ یگان ] birler.
    yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek.
    yegâne (F.) [ یگانه ] biricik.
    yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik.
    yek (F.) [ یک ] bir.
    yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer.
    yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü.
    yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden.
    yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri.
    yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül.
    yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
    yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün.
    yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte.
    yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.
    yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar.
    yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına.
    yekûn (A.) [ یکون ] toplam.
    yel (F.) [ یل ] yiğit.
    yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun.
    yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
    yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf.
    yesîr (A.) [ یسير ] kolay.
    yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim.
    yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu.
    yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi.
    yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar.
    yevm (A.) [ یوم ] gün.
    yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne.
    yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik.
    yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret.
    yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı.
    yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
    yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk.
    yûz (F.) [ یوز ] pars.
    yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
    yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası.
    yümn (A.) [ یمن ] uğur.
    yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf.
    yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu.
    yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik.
    yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf.

    -Z-

    za’f (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf.
    za’f gelmek zayıflamak.
    za’ferân (A.) [ زعفران ] safran.
    za’fî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
    za’fiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet.
    zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi.
    zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan.
    zâbit (A.) [ ضابط ] subay.
    zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar.
    zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
    zabt edilmek ele geçirilmek.
    zabt etmek ele geçirmek.
    zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
    zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
    zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.
    zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı.
    zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin.
    zâc (A.) [ زاج ] göztaşı.
    zâd (A.) [ زاد ] azık.
    zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum.
    zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat.
    zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar.
    zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
    zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma.
    zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.
    zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
    zâğ (F.) [ زاغ ] karga.
    zağan (F.) [ زغن ] çaylak.
    zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler.
    zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan.
    zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
    zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
    zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe.
    zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
    3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
    zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
    zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan.
    zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak.
    zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre.
    zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
    zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan.
    zahm (F.) [ زخم ] yara.
    zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı.
    zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
    zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
    zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı.
    zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz.
    zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı.
    zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
    zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz.
    zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan.
    zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu.
    zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu.
    zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
    zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi.
    zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden.
    zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım.
    zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar.
    zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık.
    zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden.
    zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce.
    zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler.
    zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
    zamîme (A.) [ ضميمه ] ek.
    zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak.
    zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden.
    zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
    zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma.
    zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
    zamm etmek eklemek, arttırmak.
    zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
    zamme (A.) [ ضمه ] ötre.
    zan (A.) [ ظن ] zan, sanı.
    zanbak (A.) [ زنبق ] zambak.
    zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan.
    zann (A.) [ ظن ] zan, sanı.
    zannedilmek sanılmak.
    zannetmek sanmak.
    zânû (F.) [ زانو ] diz.
    zapt bk. zabt.
    zapt edilmek ele geçirmek.
    zapt etmek ele geçirmek.
    zaptiye bk. zabtiyye
    zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
    zâr (F.) [ زار ] yer.
    zâr etmek ağlayıp inlemek.
    zâr olmak ağlayıp inlemek.
    zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik.
    zarar (A.) [ ضرر ] ziyan.
    zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören.
    zarb (A.) [ ضرب ] vuruş.
    zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane.
    zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
    zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite.
    zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama.
    zâri’ (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi.
    zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
    zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe.
    zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler.
    zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
    zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu.
    zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar.
    zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi.
    zâten (A.) [ ذاتا ] aslında.
    zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel.
    zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
    zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı.
    zav’ (A.) [ ضوء ] ışık.
    zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler.
    zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
    zâyi’ (A.) [ ضایع ] kaybolan.
    zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
    zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
    zâyi’ât (A.) [ ضایعات ] kayıplar.
    zebân (F.) [ زبان ] dil.
    zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun.
    zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi.
    zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan.
    zeber (F.) [ زبر ] üst.
    zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili.
    zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama.
    zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
    zebh etmek boğazlamak, kesmek.
    zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
    zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre.
    zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
    zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
    zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
    zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme.
    zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı.
    zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
    olmuş.
    zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma.
    zeheb (A.) [ ذهب ] altın.
    zehr (A.) [ زهر ] çiçek.
    zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı.
    zehre (A.) [ زهره ] çiçek.
    zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş.
    zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli.
    zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik.
    zekan (A.) [ زقن ] çene.
    zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik.
    zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
    zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler.
    zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı.
    zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma.
    zelzele (A.) [ زلزله ] deprem.
    zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre.
    zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
    zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış.
    zemîm (A.) [ ذميم ] kötü.
    zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
    zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme.
    zemistan (F.) [ زمستان ] kış.
    zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık.
    zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme.
    zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
    zemm etmek kötülemek, yermek.
    zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı.
    zen (F.) [ زن ] kadın.
    zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar.
    zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
    zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah.
    zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil.
    zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek.
    zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil.
    zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci.
    zencîr (F.) [ زنجير ] zincir.
    zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli.
    zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık.
    zendost (F.) [ زن دوست ] zampara.
    zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk.
    zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene.
    zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas.
    zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî.
    zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak.
    zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
    zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü.
    zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe.
    zer’ (A.) [ زرع ] ekim.
    zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
    zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı.
    zerd (F.) [ زرد ] sarı.
    zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali.
    zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran.
    zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı.
    zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı.
    zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu.
    zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle.
    zerîn (F.) [ زرین ] altından.
    zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme.
    zerrâ’ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi.
    zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü.
    zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler.
    zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
    zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran.
    zerrin (F.) [ زرین ] altından.
    zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
    zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı.
    zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani.
    zevât (A.) [ ذوات ] kişiler.
    zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
    zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki.
    zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar.
    zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı.
    zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca.
    zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca.
    zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik.
    zevebân (A.) [ ذوبان ] erime.
    zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
    zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren.
    zevrak (A.) [ زورق ] kayık.
    zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek.
    zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak.
    zeyn (A.) [ زین ] süs.
    zeyn olmak süslenmek.
    zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin.
    zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt.
    zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık.
    zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler.
    zıll (A.) [ ظل ] gölge.
    zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla.
    zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı.
    zırh (F.) [ زره ] zırh.
    zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı.
    zıyâ’ (A.) [ ضياع ] kaybolma.
    zıyâ’ (A.) [ ضياء ] çiftlikler.
    zî (A.) [ ذی ] sahip.
    zi’b (A.) [ ذئب ] kurt.
    zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik.
    zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel.
    zîbak (A.) [ زیبق ] cıva.
    zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası.
    zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek.
    zih (F.) [ زه ] kiriş.
    zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı.
    zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü.
    zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo.
    zihin (A.) [ ذهن ] zihin.
    zihn (A.) [ ذهن ] zihin.
    zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla.
    zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel.
    zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.
    zîk (A.) [ ضيق ] darlık.
    zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli.
    zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma.
    zikr etmek anmak.
    zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
    zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli.
    zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
    zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı.
    zimâm (A.) [ زمام ] yular.
    zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
    zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan.
    zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu.
    zîn (F.) [ زین ] eyer.
    zinâ’ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki.
    zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden.
    zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş.
    zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
    zindân (F.) [ زندان ] hapishane.
    zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus.
    zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
    zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam.
    zindîk (A.) [ زندیق ] zındık.
    zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs.
    zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın.
    zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı.
    zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü.
    zirâ’ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
    ucu arasındaki uzaklık.
    zirâ’at (A.) [ زراعت ] tarım.
    zirâ’î (A.) [ زراعی ] tarımsal.
    zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
    zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast.
    zîre (F.) [ زیره ] kimyon.
    zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek.
    zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki.
    zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı.
    zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst.
    zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
    zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
    zirve (A.) [ زروه ] doruk.
    zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli.
    zişt (F.) [ زشت ] çirkin.
    ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik.
    zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı.
    zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı.
    ziyâ’ (A.) [ ضياء ] ışık.
    ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı.
    ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok.
    ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet.
    ziyân (F.) [ زیان ] zarar.
    ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren.
    ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri.
    zû’(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık.
    zu’bân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar.
    zu’m (A.) [ زعم ] sanı.
    zuafâ’ (A.) [ ضعفا ] zayıflar.
    zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı.
    zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken.
    zufr (A.) [ ظفر ] tırnak.
    zuhr (A.) [ ظهر ] öğle.
    zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme.
    zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
    zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler.
    zukâk (A.) [ زقاق ] sokak.
    zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet.
    zulm etmek zulüm yapmak.
    zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili.
    zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık.
    zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran.
    zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar.
    zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar.
    zûr (F.) [ زور ] güç.
    zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
    zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba.
    zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü.
    zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar.
    zübde (A.) [ زبده ] öz.
    zücâc (A.) [ زجاج ] cam.
    zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar.
    zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk.
    zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler.
    zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı.
    zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan.
    zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma.
    zükâm (A.) [ زکام ] nezle.
    zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler.
    zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf.
    zülf (F.) [ زلف ] zülüf.
    züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
    zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.
    zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk.
    zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler.
    zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt.
    zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı.
    zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı.
    zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
    zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
    zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler.
    zürrâ’ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler.
    zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler.
    zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet.
    züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler.
    züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller.
    İslamcokguzel
    İslamcokguzel

    Aktiflik :
    Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Osmanlıca - Türkçe Sözlük (A'dan - Z'ye) - Sayfa 2 Right_bar_bleue

    <b>Uyarı Seviyesi</b> Uyarı Seviyesi : Uyarı Yok
    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 2657
    <b>Puanı</b> Puanı : 2181
    <b>Teşekkür</b> Teşekkür : 89
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 13/03/09

    http://islamcokguzel.wordpress.com

    Sayfa başına dön Aşağa gitmek

    2 sayfadaki 2 sayfası Önceki  1, 2

    Sayfa başına dön

    - Similar topics

     
    Bu forumun müsaadesi var:
    Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz