Saat
Mart 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
DAĞ BAŞLARINDA KUR’AN ÖĞRETİRLERDİ
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Ashab-ı Kiram ve Allah (c.c.) Dostları
1 sayfadaki 1 sayfası
DAĞ BAŞLARINDA KUR’AN ÖĞRETİRLERDİ
Müslümanlar târih boyunca Kur’ân eğitimine pek büyük bir ehemmiyet atfetmişlerdir. Zira Allah ve Resûlü, insanları, bir araya gelerek Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup anlamaya teşvik etmektedir.[1] Resûlullah (s.a.v) bu tür gayretlerden Cenâb-ı Hakk’ın ziyâdesiyle memnûn olduğunu şöyle ifade buyurur:
“…Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitâbını okur ve onu aralarında müzâkere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekînet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar. Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder…” (Müslim, Zikir, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
DEFİN İŞLEMİNDE ÖNCELİK SIRASI
Peygamber Efendimiz, Kur’ân’ı iyi bilenlere her yerde kıymet vermiş, onlara dâimâ öncelik tanımıştır. İmam, vâli ve kumandan gibi bir idâreci tâyin edeceğinde veya şehitleri defnederken hangisini önce koymak gerektiği sorulduğunda hep Kur’ân’ı daha çok bilenleri tercih etmiştir.[2] Tebük Seferi’ne çıkarken Neccâroğulları’nın sancağını Umâre bin Hazm’a vermişti. Daha sonra Zeyd bin Sabit’i görünce, sancağı Umâre’den alıp ona verdi. Umâre (r.a):
“–Yâ Resûlallah! Bana kızdınız mı?” diye sorunca Peygamber (s.a.v):
“–Hayır! Vallahi kızmadım! Fakat siz de Kur’ân’ı tercih ediniz! Zeyd, Kur’ân’ı senden daha çok ezberlemiştir. Burnu kesik zenci köle bile olsa, Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimse başkalarına tercih edilir!” buyurdu.
Evs ve Hazrec kabilelerine de, sancaklarını Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kişilere vermelerini emretti. (Vâkıdî, III, 1003)
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şöyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in ashâbı bir araya gelip oturduklarında, öncelikle Kur’ân-ı Kerîm ile meşgul olur, onu okur ve anlamaya çalışırlardı. Ya içlerinden biri bir sûre okur veya birinden bir sûre okumasını taleb ederlerdi.” (Hâkim, Müstedrek, I, 172/322. Krş. Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, Beyrut 1395, II, 126)
ASHAB-I KİRAM’IN KUR’AN EĞİTİMİNE VERDİĞİ EHEMMİYET
Abdullah bin Mesʻûd’un şu söz, ashâb-ı kiramın Kur’ân eğitimine verdikleri ehemmiyeti ne güzel ortaya koyar:
“Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim, Allah’ın kitâbından hiçbir sûre indirilmemiştir ki ben onun nerede ve kimin hakkında nâzil olduğunu bilmeyeyim. Bir kimsenin Allah’ın kitâbını benden daha iyi bildiğini duysam ve deveyle ona ulaşmak da mümkün olsa, hiç durmaz hemen yola düşerim.”[3] (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 8)
Sahâbeden biri evine girdiğinde hanımı ona derhal şu iki suali tevcih ederdi:
1) Bugün Kur’ân’dan kaç âyet nâzil oldu?
2) Allah Resûlü’nün hadislerinden ne kadar ezberledin? (Abdülhamîd Keşk, Fî rihâbi’t-tefsîr, I, 26)
Resûlullah (s.a.v), Medîne’ye gelip Müslüman olan heyetlerle çok yakından ilgilenirdi. Onların Medine’de bir müddet kalarak Kur’ân-ı Kerîm’i ve dînî esasları öğrenmelerini ve kendi tatbikatını müşâhede ederek İslâm’ı anlamalarını isterdi. Meselâ Abdülkays heyeti geldiği zaman Ensâr’dan, onları misafir etmelerini ve ikramda bulunmalarını istemişti. Bu arada gerekli dini malumatı öğretmelerini, namaz için lüzumlu sûreleri ezberletmelerini tenbihlemişti. Sabahleyin geldiklerinde hâl ve hatırlarını, Ensâr’ın ilgisinden memnun olup olmadıklarını sordu. Onlar da memnuniyetlerini ifade ettiler. Ashâbın gayreti ve Abdülkays’lıların öğrenme azminden son derece memnun kalan Peygamber Efendimiz, onlarla tek tek ilgilenerek ezberledikleri Tahiyyât’ı, Fâtiha’yı, diğer sûreleri ve öğrendikleri sünnetleri bizzat kendisi kontrol etti. (Ahmed, III, 432; IV, 206)
Bu tür heyetler memleketlerine dönerken Resûlullah (s.a.v) Efendimiz onlardan, burada öğrendikleri şeyleri kavimlerine tâlim etmelerini isterdi. (Nesâî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Ramazan, 9)
Übey bin Kâʻb (r.a) da Medîne-i Münevvere’ye gelen heyetlere Kur’ân ve fıkıh öğretirdi. (İbn-i Saʻd, I, 316-317, 345; Vâkıdî, III, 968-969)
ASHAB-I SUFFE
Gece gündüz devamlı Mescid’de kalan Ashâb-ı Suffe, bir taraftan ilim öğrenir, bir taraftan da devamlı çalışarak talebe ve hoca yetiştirirlerdi. Ashâb-ı Suffe’ye muallim tâyin edilen Ubâde bin Sâmit (r.a), insanlara Kur’ân ve yazı öğrettiğini ifade eder. O ve diğer sahâbîler, dışarıdan gelen insanları evlerinde misâfir eder, onlara ikram ve ihsanlarda bulunur ve Kur’ân-ı Kerîm öğretirlerdi.[4]
Nitekim Umeyr bin Vehb, Medine’ye gelip müslüman olduğunda Resûlullah (s.a.v), ashâbına:
“–Kardeşinize dînini iyice anlatınız! Kendisine Kur’ân okuyup öğretiniz!..” buyurmuştu. (İbn-i Hişâm, II, 306-309; Vâkıdî, I, 125-128; Heysemî, VIII, 284-286)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN İLİM ÖĞÜDÜ
Resûlullah (s.a.v) Vedâ Haccı’nda:
“−Ey insanlar! İlim sizden alınmadan ve ortadan kaldırılmadan evvel ondan nasîbinizi alınız!” buyurmuştu… Bir bedevî şöyle sordu:
“−Yâ Nebiyyallâh! İlim bizden nasıl kaldırılır? Ellerimizde Mushaf nüshaları mevcut, onu bütün muhtevâsıyla öğrendik, kadınlarımıza, çoluk çocuğumuza ve hizmetçilerimize de öğrettik…” (Ahmed, V, 266; Heysemî, I, 200. Krş. Tirmizi, İlim 5/2653)
DAĞ BAŞLARINDA KUR’AN ÖĞRETİRLERDİ
Bu rivâyet bize, ashâb-ı kirâmın Kur’ân-ı Kerîm’i yazma, öğrenme ve öğretme gayretlerinin çöllerde ve dağ başlarında yaşayan bedevîlere kadar uzandığını göstermektedir.
Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Abbâd bin Bişr (r.a)’i Benî Mustalik kabilesinin zekâtlarını toplamak üzere göndermişti. Abbâd (r.a) Mustalikoğulları’nın yanında on gün kaldı. Onlara Kur’ân-ı Kerîm okuttu, İslâm’ın esaslarını ve ahkâmını öğretti. Daha sonra kendilerinden memnûn kalarak Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanına döndü. (İbn-i Sa’d, II, 161-162; Makrîzî, İmtâu’l-esmâʻ, Beyrut 1420, II, 42)
Müslümanların kumandan ve askerleri bile insanları terbiye eden birer muallim idiler. Bunun misallerinden birini şu hâdisede görüyoruz: Resûlullah (s.a.v) Hâlid bin Velîd’i bir sefere göndermişti. Hâlid (r.a) oradan Allah Resûlü’ne yazdığı mektupta, Beni’l-Hâris kabilesini İslâm’a dâvet ettiğini, onların da toptan İslâm’a girdiğini bildirdikten sonra şöyle der:
“Bu kabilenin içinde ikâmet ediyorum, onlara Allah’ın emrettiği şeyleri söylüyor, nehyettiklerinden sakındırıyorum. Allah Resûlü’nün bundan sonra nereye gideceğimi bildiren mektubu gelinceye kadar onlara İslâm’ın esaslarını ve Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sini öğreteceğim. Ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallâh!” (Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, el-Vesâiku’s-siyâsiyye, s. 165-166)
KUR’AN VE SÜNNETLERİ ÖĞRETİYORLARDI
Peygamber Efendimiz ve halîfeleri, İslâm dünyasının muhtelif merkezlerine pek çok âlim sahâbîyi hoca olarak göndermişlerdir. Onlar insanlara Kur’ân’ı ve sünnetleri öğretiyorlardı.[5] Meselâ Mus’ab bin Umeyr ile İbn-i Ümmi Mektûm v Medîne’ye muallim olarak gönderildiler. Büyük bir gayretle İslâm’ı anlatıyor ve Kur’ân tâlim ediyorlardı.[6] Şam’a gönderilen Ebu’d-Derdâ (r.a) orada uzun süre yaşadı ve çok meşhur bir ilim halkası kurdu. Onun gözetimi altındaki talebelerin sayısı 1600’ü aşıyordu. Talebelerini onar kişilik gruplara ayırdı. Onlara toplu olarak ve grup grup dersler verirdi. Sabah namazını kıldıktan sonra hemen derse başlardı.[7] Benzer metodlar başka sahâbî ve tâbiîn tarafından diğer şehirlerde de tatbik edildi.[8] Ebû Mûsâ el-Eşʻarî (r.a) Basra’da halka ders verirdi. Saflar arasında bir o yana bir bu yana giderdi. Onlara secde âyeti de öğretir ve sonunda tek secde yapardı.[9]
Hz. Ömer, Yezit bin Abdullah’ı merkezden uzakta yaşayan bedevilere Kur’ân öğretmek için gönderdi ve bedevî kabilelere giderek öğrenim derecelerini tespit için Ebû Süfyan’ı da müfettiş tayin etti. O ayrıca Medine’de çocuklara Kur’ân öğretmesi için üç sahabîyi vazifelendirip her birine aylık 15 dirhem maaş bağladı ve yetişkinler de dâhil herkese kolayından en az beşer âyet öğretilmesini emretti.[10]
KUR’AN TALEBELERİNE KIYMET VERİLİRDİ
Ashâb-ı kirâm, Kur’ân talebelerine çok değer verirlerdi. Bir defasında Hz. Ali (r.a) Kûfe Mescidi’nden seslerin yükseldiğini duyunca ne olduğunu sordu. Kendisine:
“–Birtakım kişiler Kur’ân okuyor ve öğreniyorlar” denildi. Hz. Ali (r.a):
“–Ne mutlu onlara! Onlar Resûlullah (s.a.v) nezdinde insanların en sevgilileri idi” buyurdu. (Heysemî, VII, 162)
Onlar, Kur’ân tâlimini büyük bir tâzimle îfâ ederlerdi. Abdullah bin Mes’ûd (r.a) birisine bir âyet okutur ve:
“–Bu âyet, üzerine Güneş’in doğduğu veya yeryüzünde bulunan her şeyden daha hayırlıdır” buyururdu. Bu sözünü Kur’ân’ın her âyeti için tekrar ederdi. (Heysemî, VII, 166)
[1] Fâtır, 29; Sâd, 29; Tâhâ, 124-126; Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Müslim, Zikir, 38; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımeşk, XXVII, 67.
[2] Müslim, Mesâcid, 290, Müsâfirîn, 269; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2/2876; Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91; Ahmed, IV, 218; Heysemî, VII, 161; İbn-i Hişâm, IV, 185; İbn-i Sa’d, V, 508.
[3] Müslümanlar, Kur’ân’ı en doğru bir şekilde öğrenip ezberleme husûsunda gösterdikleri hassâsiyetin bir benzerini Resûlullah Efendimiz’in hadîs-i şerîfleri için de göstermişlerdir. Buna dâir birkaç misal şöyledir:
Ebû Eyyûb el-Ensârî t bir hadîs-i şerîf husûsunda tereddüde düşmüştü. O hadîsi Efendimiz r’den dinleyenlerden sadece Ukbe bin Âmir t hayatta kalmıştı. Ebû Eyyûb Hazretleri deve sırtında Medîne-i Münevvere’den yola çıkıp dağlar, çöller aşarak Mısır’a geldi. Hz. Ukbe ile karşılaştığında hemen ilk olarak o hadîsi sordu. Hz. Ukbe de: “Kim dünyada bir mü’minin ayıbını örterse, kıyâmet günü Allah Teâlâ da onun ayıbını örter” diye hadîsi rivâyet etti. Ebû Eyyûb t “Tamam” dedi ve hemen devesine atlayıp geri döndü. (Bkz. Ahmed, IV, 153, 159; Hâkim, Mârifetü ulûmi’l-Hadîs, s. 7-8; İbn-i Abdi’l-Berr, İlim, s. 123)
Câbir bin Abdullah (r.a), Abdullah bin Üneys’e bir tek hadîs-i şerîf sormak için tam bir aylık yol yürümüştür. Bir seferinde Medîne’den Şam’a, diğerinde de Mısır’a gitmiştir. (Bkz. Buhârî, İlim, 19; Ahmed, III, 495; Hâkim, Mârifet, s. 8-9; İbn-i Abdi’l-Berr, İlim, s. 127)
Tâbiînin önde gelenlerinden Ebü’l-Âliye şöyle demiştir:
“Biz, Basra’da iken Resûlullah Efendimiz’in ashabından gelen bazı rivâyetler işitiyorduk. Buna gönlümüz râzı olmuyor, hemen bineğimize atlayıp Medine’ye geliyor ve hadîs-i şerîfi bizzat ashâbın ağzından dinliyorduk.” (Dârimî, Mukaddime, 47/570; Hatib el-Bağdadî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, Beyrut 1988, s, 402-403)
Saîd bin Müseyyeb de şöyle demiştir:
“Sadece bir hadis öğrenmek için gece gündüz uzun yolculuklar yapıyordum.” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 106)
Ömer bin Abdilaziz g, Medine vâlisi Ebû Bekir bin Hazm’a şöyle yazmıştır:
“Bak, araştır ve Peygamber Efendimiz’in hadîs-i şerîflerinden ne varsa hepsini yaz! Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ulemanın gitmesinden korkuyorum.” Bu faaliyette Peygamber Efendimiz’in hadislerinden başka bir şey kabul edilmiyordu. Âlimler ilmi yaymalı ve herkese açık ilim halkaları teşkil etmeli ki bilmeyenler de böylece öğrenebilsin. Zira ilim, gizli kalmazsa yok olmaz. (Buhârî, İlim, 34) Halîfe bu emri diğer bölgelere de göndermiştir. (Ebû Nuaym, Târîhu Isbahân, Beyrut 1410, I, 366; Aynî, Umdetü’l-Kârî, II, 129)
[4] Bkz. Ebû Dâvûd, Büyû, 36/3416; İbn-i Mâce, Ticârât, 8; Ahmed, V, 315, 324; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 160.
[5] Dârimî, Sünen, I, 135 (thk. Dahman); İbn-i Sa’d, VI, 7.
[6] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46; İbn-i Hişâm, II, 43-46; Ebu Nuaym, Delâil, I, 307; Heysemî, VI, 41.
[7] Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, Müessesetü’r-Risâle 1405, II, 344-346.
[8] Belazuri, Ensâb, I, 110; Hâkim, II, 240, 300; Firyâbî, Fedâilü’l-Kur’ân, s. 129. Krş. Müslim, Müsâfirîn, 280; İbn-i Abdilberr, el-İstîâb, III, 1173/1907; Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, VI, 147/2634; Vekî, Ahbâru’l-Kudât, II, 5, 150; Zehebî, Siyer, XVI, 161.
[9] Serahsî, Mebsût, II, 6.
[10] Prof. Dr. M. M. el-A‘zami, Kur’an Tarihi, s. 127.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
“…Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitâbını okur ve onu aralarında müzâkere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekînet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar. Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder…” (Müslim, Zikir, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
DEFİN İŞLEMİNDE ÖNCELİK SIRASI
Peygamber Efendimiz, Kur’ân’ı iyi bilenlere her yerde kıymet vermiş, onlara dâimâ öncelik tanımıştır. İmam, vâli ve kumandan gibi bir idâreci tâyin edeceğinde veya şehitleri defnederken hangisini önce koymak gerektiği sorulduğunda hep Kur’ân’ı daha çok bilenleri tercih etmiştir.[2] Tebük Seferi’ne çıkarken Neccâroğulları’nın sancağını Umâre bin Hazm’a vermişti. Daha sonra Zeyd bin Sabit’i görünce, sancağı Umâre’den alıp ona verdi. Umâre (r.a):
“–Yâ Resûlallah! Bana kızdınız mı?” diye sorunca Peygamber (s.a.v):
“–Hayır! Vallahi kızmadım! Fakat siz de Kur’ân’ı tercih ediniz! Zeyd, Kur’ân’ı senden daha çok ezberlemiştir. Burnu kesik zenci köle bile olsa, Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimse başkalarına tercih edilir!” buyurdu.
Evs ve Hazrec kabilelerine de, sancaklarını Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kişilere vermelerini emretti. (Vâkıdî, III, 1003)
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şöyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in ashâbı bir araya gelip oturduklarında, öncelikle Kur’ân-ı Kerîm ile meşgul olur, onu okur ve anlamaya çalışırlardı. Ya içlerinden biri bir sûre okur veya birinden bir sûre okumasını taleb ederlerdi.” (Hâkim, Müstedrek, I, 172/322. Krş. Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, Beyrut 1395, II, 126)
ASHAB-I KİRAM’IN KUR’AN EĞİTİMİNE VERDİĞİ EHEMMİYET
Abdullah bin Mesʻûd’un şu söz, ashâb-ı kiramın Kur’ân eğitimine verdikleri ehemmiyeti ne güzel ortaya koyar:
“Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim, Allah’ın kitâbından hiçbir sûre indirilmemiştir ki ben onun nerede ve kimin hakkında nâzil olduğunu bilmeyeyim. Bir kimsenin Allah’ın kitâbını benden daha iyi bildiğini duysam ve deveyle ona ulaşmak da mümkün olsa, hiç durmaz hemen yola düşerim.”[3] (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 8)
Sahâbeden biri evine girdiğinde hanımı ona derhal şu iki suali tevcih ederdi:
1) Bugün Kur’ân’dan kaç âyet nâzil oldu?
2) Allah Resûlü’nün hadislerinden ne kadar ezberledin? (Abdülhamîd Keşk, Fî rihâbi’t-tefsîr, I, 26)
Resûlullah (s.a.v), Medîne’ye gelip Müslüman olan heyetlerle çok yakından ilgilenirdi. Onların Medine’de bir müddet kalarak Kur’ân-ı Kerîm’i ve dînî esasları öğrenmelerini ve kendi tatbikatını müşâhede ederek İslâm’ı anlamalarını isterdi. Meselâ Abdülkays heyeti geldiği zaman Ensâr’dan, onları misafir etmelerini ve ikramda bulunmalarını istemişti. Bu arada gerekli dini malumatı öğretmelerini, namaz için lüzumlu sûreleri ezberletmelerini tenbihlemişti. Sabahleyin geldiklerinde hâl ve hatırlarını, Ensâr’ın ilgisinden memnun olup olmadıklarını sordu. Onlar da memnuniyetlerini ifade ettiler. Ashâbın gayreti ve Abdülkays’lıların öğrenme azminden son derece memnun kalan Peygamber Efendimiz, onlarla tek tek ilgilenerek ezberledikleri Tahiyyât’ı, Fâtiha’yı, diğer sûreleri ve öğrendikleri sünnetleri bizzat kendisi kontrol etti. (Ahmed, III, 432; IV, 206)
Bu tür heyetler memleketlerine dönerken Resûlullah (s.a.v) Efendimiz onlardan, burada öğrendikleri şeyleri kavimlerine tâlim etmelerini isterdi. (Nesâî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Ramazan, 9)
Übey bin Kâʻb (r.a) da Medîne-i Münevvere’ye gelen heyetlere Kur’ân ve fıkıh öğretirdi. (İbn-i Saʻd, I, 316-317, 345; Vâkıdî, III, 968-969)
ASHAB-I SUFFE
Gece gündüz devamlı Mescid’de kalan Ashâb-ı Suffe, bir taraftan ilim öğrenir, bir taraftan da devamlı çalışarak talebe ve hoca yetiştirirlerdi. Ashâb-ı Suffe’ye muallim tâyin edilen Ubâde bin Sâmit (r.a), insanlara Kur’ân ve yazı öğrettiğini ifade eder. O ve diğer sahâbîler, dışarıdan gelen insanları evlerinde misâfir eder, onlara ikram ve ihsanlarda bulunur ve Kur’ân-ı Kerîm öğretirlerdi.[4]
Nitekim Umeyr bin Vehb, Medine’ye gelip müslüman olduğunda Resûlullah (s.a.v), ashâbına:
“–Kardeşinize dînini iyice anlatınız! Kendisine Kur’ân okuyup öğretiniz!..” buyurmuştu. (İbn-i Hişâm, II, 306-309; Vâkıdî, I, 125-128; Heysemî, VIII, 284-286)
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN İLİM ÖĞÜDÜ
Resûlullah (s.a.v) Vedâ Haccı’nda:
“−Ey insanlar! İlim sizden alınmadan ve ortadan kaldırılmadan evvel ondan nasîbinizi alınız!” buyurmuştu… Bir bedevî şöyle sordu:
“−Yâ Nebiyyallâh! İlim bizden nasıl kaldırılır? Ellerimizde Mushaf nüshaları mevcut, onu bütün muhtevâsıyla öğrendik, kadınlarımıza, çoluk çocuğumuza ve hizmetçilerimize de öğrettik…” (Ahmed, V, 266; Heysemî, I, 200. Krş. Tirmizi, İlim 5/2653)
DAĞ BAŞLARINDA KUR’AN ÖĞRETİRLERDİ
Bu rivâyet bize, ashâb-ı kirâmın Kur’ân-ı Kerîm’i yazma, öğrenme ve öğretme gayretlerinin çöllerde ve dağ başlarında yaşayan bedevîlere kadar uzandığını göstermektedir.
Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, Abbâd bin Bişr (r.a)’i Benî Mustalik kabilesinin zekâtlarını toplamak üzere göndermişti. Abbâd (r.a) Mustalikoğulları’nın yanında on gün kaldı. Onlara Kur’ân-ı Kerîm okuttu, İslâm’ın esaslarını ve ahkâmını öğretti. Daha sonra kendilerinden memnûn kalarak Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanına döndü. (İbn-i Sa’d, II, 161-162; Makrîzî, İmtâu’l-esmâʻ, Beyrut 1420, II, 42)
Müslümanların kumandan ve askerleri bile insanları terbiye eden birer muallim idiler. Bunun misallerinden birini şu hâdisede görüyoruz: Resûlullah (s.a.v) Hâlid bin Velîd’i bir sefere göndermişti. Hâlid (r.a) oradan Allah Resûlü’ne yazdığı mektupta, Beni’l-Hâris kabilesini İslâm’a dâvet ettiğini, onların da toptan İslâm’a girdiğini bildirdikten sonra şöyle der:
“Bu kabilenin içinde ikâmet ediyorum, onlara Allah’ın emrettiği şeyleri söylüyor, nehyettiklerinden sakındırıyorum. Allah Resûlü’nün bundan sonra nereye gideceğimi bildiren mektubu gelinceye kadar onlara İslâm’ın esaslarını ve Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sini öğreteceğim. Ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallâh!” (Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, el-Vesâiku’s-siyâsiyye, s. 165-166)
KUR’AN VE SÜNNETLERİ ÖĞRETİYORLARDI
Peygamber Efendimiz ve halîfeleri, İslâm dünyasının muhtelif merkezlerine pek çok âlim sahâbîyi hoca olarak göndermişlerdir. Onlar insanlara Kur’ân’ı ve sünnetleri öğretiyorlardı.[5] Meselâ Mus’ab bin Umeyr ile İbn-i Ümmi Mektûm v Medîne’ye muallim olarak gönderildiler. Büyük bir gayretle İslâm’ı anlatıyor ve Kur’ân tâlim ediyorlardı.[6] Şam’a gönderilen Ebu’d-Derdâ (r.a) orada uzun süre yaşadı ve çok meşhur bir ilim halkası kurdu. Onun gözetimi altındaki talebelerin sayısı 1600’ü aşıyordu. Talebelerini onar kişilik gruplara ayırdı. Onlara toplu olarak ve grup grup dersler verirdi. Sabah namazını kıldıktan sonra hemen derse başlardı.[7] Benzer metodlar başka sahâbî ve tâbiîn tarafından diğer şehirlerde de tatbik edildi.[8] Ebû Mûsâ el-Eşʻarî (r.a) Basra’da halka ders verirdi. Saflar arasında bir o yana bir bu yana giderdi. Onlara secde âyeti de öğretir ve sonunda tek secde yapardı.[9]
Hz. Ömer, Yezit bin Abdullah’ı merkezden uzakta yaşayan bedevilere Kur’ân öğretmek için gönderdi ve bedevî kabilelere giderek öğrenim derecelerini tespit için Ebû Süfyan’ı da müfettiş tayin etti. O ayrıca Medine’de çocuklara Kur’ân öğretmesi için üç sahabîyi vazifelendirip her birine aylık 15 dirhem maaş bağladı ve yetişkinler de dâhil herkese kolayından en az beşer âyet öğretilmesini emretti.[10]
KUR’AN TALEBELERİNE KIYMET VERİLİRDİ
Ashâb-ı kirâm, Kur’ân talebelerine çok değer verirlerdi. Bir defasında Hz. Ali (r.a) Kûfe Mescidi’nden seslerin yükseldiğini duyunca ne olduğunu sordu. Kendisine:
“–Birtakım kişiler Kur’ân okuyor ve öğreniyorlar” denildi. Hz. Ali (r.a):
“–Ne mutlu onlara! Onlar Resûlullah (s.a.v) nezdinde insanların en sevgilileri idi” buyurdu. (Heysemî, VII, 162)
Onlar, Kur’ân tâlimini büyük bir tâzimle îfâ ederlerdi. Abdullah bin Mes’ûd (r.a) birisine bir âyet okutur ve:
“–Bu âyet, üzerine Güneş’in doğduğu veya yeryüzünde bulunan her şeyden daha hayırlıdır” buyururdu. Bu sözünü Kur’ân’ın her âyeti için tekrar ederdi. (Heysemî, VII, 166)
[1] Fâtır, 29; Sâd, 29; Tâhâ, 124-126; Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Müslim, Zikir, 38; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımeşk, XXVII, 67.
[2] Müslim, Mesâcid, 290, Müsâfirîn, 269; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 2/2876; Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91; Ahmed, IV, 218; Heysemî, VII, 161; İbn-i Hişâm, IV, 185; İbn-i Sa’d, V, 508.
[3] Müslümanlar, Kur’ân’ı en doğru bir şekilde öğrenip ezberleme husûsunda gösterdikleri hassâsiyetin bir benzerini Resûlullah Efendimiz’in hadîs-i şerîfleri için de göstermişlerdir. Buna dâir birkaç misal şöyledir:
Ebû Eyyûb el-Ensârî t bir hadîs-i şerîf husûsunda tereddüde düşmüştü. O hadîsi Efendimiz r’den dinleyenlerden sadece Ukbe bin Âmir t hayatta kalmıştı. Ebû Eyyûb Hazretleri deve sırtında Medîne-i Münevvere’den yola çıkıp dağlar, çöller aşarak Mısır’a geldi. Hz. Ukbe ile karşılaştığında hemen ilk olarak o hadîsi sordu. Hz. Ukbe de: “Kim dünyada bir mü’minin ayıbını örterse, kıyâmet günü Allah Teâlâ da onun ayıbını örter” diye hadîsi rivâyet etti. Ebû Eyyûb t “Tamam” dedi ve hemen devesine atlayıp geri döndü. (Bkz. Ahmed, IV, 153, 159; Hâkim, Mârifetü ulûmi’l-Hadîs, s. 7-8; İbn-i Abdi’l-Berr, İlim, s. 123)
Câbir bin Abdullah (r.a), Abdullah bin Üneys’e bir tek hadîs-i şerîf sormak için tam bir aylık yol yürümüştür. Bir seferinde Medîne’den Şam’a, diğerinde de Mısır’a gitmiştir. (Bkz. Buhârî, İlim, 19; Ahmed, III, 495; Hâkim, Mârifet, s. 8-9; İbn-i Abdi’l-Berr, İlim, s. 127)
Tâbiînin önde gelenlerinden Ebü’l-Âliye şöyle demiştir:
“Biz, Basra’da iken Resûlullah Efendimiz’in ashabından gelen bazı rivâyetler işitiyorduk. Buna gönlümüz râzı olmuyor, hemen bineğimize atlayıp Medine’ye geliyor ve hadîs-i şerîfi bizzat ashâbın ağzından dinliyorduk.” (Dârimî, Mukaddime, 47/570; Hatib el-Bağdadî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, Beyrut 1988, s, 402-403)
Saîd bin Müseyyeb de şöyle demiştir:
“Sadece bir hadis öğrenmek için gece gündüz uzun yolculuklar yapıyordum.” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 106)
Ömer bin Abdilaziz g, Medine vâlisi Ebû Bekir bin Hazm’a şöyle yazmıştır:
“Bak, araştır ve Peygamber Efendimiz’in hadîs-i şerîflerinden ne varsa hepsini yaz! Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ulemanın gitmesinden korkuyorum.” Bu faaliyette Peygamber Efendimiz’in hadislerinden başka bir şey kabul edilmiyordu. Âlimler ilmi yaymalı ve herkese açık ilim halkaları teşkil etmeli ki bilmeyenler de böylece öğrenebilsin. Zira ilim, gizli kalmazsa yok olmaz. (Buhârî, İlim, 34) Halîfe bu emri diğer bölgelere de göndermiştir. (Ebû Nuaym, Târîhu Isbahân, Beyrut 1410, I, 366; Aynî, Umdetü’l-Kârî, II, 129)
[4] Bkz. Ebû Dâvûd, Büyû, 36/3416; İbn-i Mâce, Ticârât, 8; Ahmed, V, 315, 324; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 160.
[5] Dârimî, Sünen, I, 135 (thk. Dahman); İbn-i Sa’d, VI, 7.
[6] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46; İbn-i Hişâm, II, 43-46; Ebu Nuaym, Delâil, I, 307; Heysemî, VI, 41.
[7] Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, Müessesetü’r-Risâle 1405, II, 344-346.
[8] Belazuri, Ensâb, I, 110; Hâkim, II, 240, 300; Firyâbî, Fedâilü’l-Kur’ân, s. 129. Krş. Müslim, Müsâfirîn, 280; İbn-i Abdilberr, el-İstîâb, III, 1173/1907; Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, VI, 147/2634; Vekî, Ahbâru’l-Kudât, II, 5, 150; Zehebî, Siyer, XVI, 161.
[9] Serahsî, Mebsût, II, 6.
[10] Prof. Dr. M. M. el-A‘zami, Kur’an Tarihi, s. 127.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
İsLaMCoKGuZeL FoRuMLaRı :: •°¤*(¯`° İsLaM ÇoK GüZeL FoRuM °´¯)*¤°• İ S L A M :: Ashab-ı Kiram ve Allah (c.c.) Dostları
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur