Saat
Similar topics
En son konular
Hadis-i Şerif
Giriş yap
Kontrol Paneli
Profiliniz Bilgiler Seçenekler İmza Avatar |
Sosyal Arkadaş ve Tanınmamış Üye listesi Grup |
Özel Mesaj Gelen Kutusu ÖM Gönder |
Gözlenmiş Konular |
Arama
Istatistikler
Toplam 2058 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: emrec77
Kullanıcılarımız toplam 11851 mesaj attılar bunda 4572 konu
Ermek Dilersen Hüner Ehlinin Kapısında Toprak Ol
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Ermek Dilersen Hüner Ehlinin Kapısında Toprak Ol
GENÇ: Efendim, eserlerinizde hikmetli söz ve hikâyelerinden sık sık misaller verdiğiniz Şeyh Sâdî-i Şîrâzî kimdir? Hakkında kısa bir mâlûmat vererek, gönle şifâ kıssalarından birini anlatır mısınız?
Osman Nûri TOPBAŞ: Asıl adı Müslihuddîn Şeyh Sâdî’dir. 1193’te (h. 589) Şiraz’da doğmuş ve 1292’de (h. 691) yine orada vefât etmiştir. Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin halîfelerinden birinin talebesi olarak yetişmiş ve onun himâyesinde kemâle ermiştir.
İslâm âlimlerinden ve büyük velîlerdendir.Bir peygamber âşığı olarak on dört kez hacca gitmiş, Moğol ve Haçlılarla yapılan savaşlara iştirak ederek cihâd etmiştir. Şeyh Sâdî’nin en meşhur iki eseri, Bostan ile Gülistan’dır. Bu eserlerinde, aynen Mevlânâ Hazretleri’nin Mesnevî’sinde yapmış olduğu gibi mücerred hakîkatleri her kademedeki insanın anlayabileceği tarzda müşahhas misallerle an-latmıştır. İslâm ahlâkının inceliklerini bizzat yaşayıp eserlerine de aksettiren Şeyh Sâdî, bilhassa Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı olan şefkat ve merhamet üzerinde büyük bir hassâsiyetle durmuştur.
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb, 18) hadîs-i şerîfinin derin izlerini hem şahsiyetinde hem de eserlerinde sıkça görmek mümkündür.
Çünkü yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilmek, îmanda ulaşılan seviyenin bir göstergesidir. Kâmil bir mü’min, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, diğergâm, hassas, rakîk, merhametli, şefkatli ve cömert insan-dır. Merhametten uzak gönüller ise, âdeta canlı cenâzeler durumundadır.
Ömrünü ilim öğrenmek, talebe yetiştirmek ve insanlara doğru yolu gös-termekle ziynetlendiren Sâdî’nin, gönlündeki ihlâs ve samîmiyet bereketiyle eser-leri hâlâ kalplere ışık tutmaktadır. Ayrıca o, bu cefâ yurduna gelmiş bütün insanlık için yegâne safânın nasıl gerçekleşeceğini bir beytiyle ne güzel ifâde etmiştir:
“Ey Sâdî! Safâ yolunda ilerlemek, hep Mustafâ I Efendimiz’e uymakla nasîb olur.”
Bir hakîkattir ki, vuslat arzusuyla dolu bir gönlün, hüner ehli kimselerin kapısında toprak olması lazımdır.
Âlemlere Rahmet Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah Teâlâ merhamet buyurur. Yeryü-zündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16/1924)
Şeyh Sâdî’nin eserlerinde zikrettiği kıssaları bir hikâye olarak değil, bir hikmet dersi olarak dinlemek lâzımdır. Bu mevzuyla alâkalı olarak size Bostan’dan bir kıssa nakledeyim:
“Rivâyete göre, İran hükümdarlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden o kadar zayıflamıştı ki iğne gibi incelmişti. Hükümdar, kendisini böyle iğ-ne ipliğe dönmüş, etrafındakileri ise sapasağlam ve kuvvetli gördükçe onlara haset ediyordu.
Satranç oyununda şah, anlı-şanlıdır ama, zayıf düşünce piyâde gibi olur. Hükümdarın durumu da aynen onun gibiydi.
Hükümdarın hizmetkârlarından birisi, pâdişâha hürmetini arz ederek:
«–Pâdişâhım! Saltanatın dâim olsun!» duâsından sonra, sözlerine şöyle devam etti:
«–Bu şehirde nefesi herkese iyi gelen mübârek bir Hak dostu vardır. Eşsiz bir âbiddir. Herhangi bir kimse, herhangi bir işi veya derdi için yanına gitse, onun nefesiyle maksadı hâsıl olur. Ömrü hayır hasenat ile geçmiş, gönlünden ümmet-i Muhammed istifade etmiştir. Kalbi nurlu, ihtiyar bir zâttır. Ne duâ etmişse makbul olmuştur. Emir buyurunuz da davet edelim. Teşrif ederek sizlere duâ etsin de Allâh’ın yardımıyla bu hastalıktan kurtulasınız.»
Hükümdar emretti; gözde hademelerden birkaçı Hak dostunun yanına gi-derek onu saraya davet ettiler.
Mübarek Hak dostu da mütevâzı bir şekilde teşrif etti. Zâhirî hâli herkes gibi, lâkin iç dünyası pamuklardan daha yumuşak ve etrafına nur saçan bir kandil gibiydi.
Hak dostunun geldiğini hükümdara arz ettiler. Pâdişah bu mübârek Hak dostuna şöyle dedi:
«–Ey gönlü yüce zât! İğne gibi iplik illetine tutuldum. Bana duâ et de, bu illetten kurtulayım!»
Mübârek zât, hükümdârın bu talebine şöyle cevap verdi:
«–Cenâb-ı Hak adâletle hükmedenlere merhamet eder!.. Sen de merhamet et ki, Allâh’ın merhametine nâil olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içinde inlemektedir. Sen halka acımazsan, asla rahat yüzü göremezsin! Sen zulüm ile âbâd olmak istersen, rahmet nasıl tecellî et-sin! Önce yapmış olduğun hatâlardan tevbe etmeli, sonra sâlihlerden duâ istemeli-sin. Mazlumların bedduâsı yakanı bırakmazken, sâlihlerin duâsı sana nasıl müessir olur?»
İran hükümdarı bu sözleri işitince içinden kızdı ve hışımlandı ise de, kendi kendine:
«–Kızmamalıyım; bu mübârek zât doğru söyledi!..» dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler.
Bundan sonra o Hak dostu iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, şöyle duâ etti:
«–Ey yerlerin ve göklerin Hâlıkı olan Rabbim!.. Ona gücenmiş, onu dertlere müptelâ kılmıştın. Şimdi onu affet ve onu rahmetinle bu iptilâlardan kurtar!» dedi.
Hak dostu daha duâyı bitirmeden, daha eli duâda iken, düşkün hasta iyi ol-du, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uça-caktı. Emretti, hazinesinde ne kadar mücevher varsa Hak dostunun ayağının altına serdiler.
Hak dostu o mücevherlerden hiçbirisini almadığı gibi onlara bakmadı bile... Hükümdara şöyle dedi:
«–Ben bir menfaat karşılığı için gelmedim. Gâyem, Allah rızâsı için senin bedeninden evvel gönlünü ihyâ etmek ve seni böylece irşâd etmekti. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen, sakın zulüm ipine yapışma. Daima merhamet tevzî et. Dikkat et ki, bir daha ayağın kaymasın!»
Ey benim dostlarım! Sâdî’nin şu doğru sözünü dinleyin:
«Her düşen her zaman kalkamaz!..»”
Velhâsıl daima şu soruları kendimize sorarak cevaplarının muhâsebesi içinde olmalıyız:
Acaba bugün Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı olan bir gönlü incittim mi?
Acaba bugün bir kul hakkına düştüm mü?
Acaba bugün Hakk’a yakınlık kazandıracak bir amel işleyebildim mi?
Acaba bilerek veya bilmeyerek bir kardeşime zulmettim mi?
Hiç unutmamak lazımdır ki, bir fincan su, nasıl uykuyu târumâr ediyorsa bir âh da dünyayı öyle târumâr eder.
Rasûlullah I Efendimiz, vefatlarından önce, mü’minlere vasiyet mâhiyetindeki son hatırlatmalarında, şöyle buyurmuşlardır:
“–Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye korkmasın! İyi biliniz ki dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319; İbn-i Sa’d, II, 255)
Yine Enes D şöyle anlatmaktadır:
Vefâtı esnâsında Rasûlullah I Efendimiz’in yanındaydık. Bize üç defa:
“−Namaz husûsunda Allah’tan korkun!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
“−Emriniz altındaki insanlar hakkında (yani kul hakkı husûsunda) Al-lah’tan korkun!”
Sonra “Namaz, namaz.” diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisanları söylemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu derinden bir fısıltı hâlinde tekrar edip durdular. (Beyhakî, Şuab, VII, 477)
İnsana yakışan odur ki, başkaları onun düştüğü durumdan dolayı öğüt al-masından evvel o, başkalarının düştüğü musibetten ibret alsın.
Yalnız şu husûsu da ifâde etmek lazım gelir ki, kıssada nakledilen hakikatte olduğu gibi insanın başına gelen musibetler, her zaman, yapmış olduğu zulüm-lerden kaynaklanmayabilir. Nitekim insanlar, imtihan âlemi olan bu dünyada îmanlarının kıvam bulması ve musibetlere sabırla Hakk’a yakınlık kazanmak için de denenirler. Bu pencereden bakıldığında en büyük musibetler daima peygamberlere gelmiştir. Çünkü onların her biri, Hakk’a yakınlık ufkunda bir sultandır. Bu bakımdan denebilir ki, başa gelen iptilâ ve musibetler diğer bir pencereden ba-kıldığında büyük zâtlar için terfî-i derecât (mânevî derecelerinin yükselme) vesîlesidir.
Rabbim, gönüllerimizi, ümmetine raûf ve rahîm olan Peygamber I Efendimiz’in güzel ahlâkı ve edebi ile ziynetlendirsin. O’nun merhamet ummânından gönüllerimize şebnemler ihsan buyursun!..
Âmîn!..
Osman Nûri TOPBAŞ: Asıl adı Müslihuddîn Şeyh Sâdî’dir. 1193’te (h. 589) Şiraz’da doğmuş ve 1292’de (h. 691) yine orada vefât etmiştir. Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin halîfelerinden birinin talebesi olarak yetişmiş ve onun himâyesinde kemâle ermiştir.
İslâm âlimlerinden ve büyük velîlerdendir.Bir peygamber âşığı olarak on dört kez hacca gitmiş, Moğol ve Haçlılarla yapılan savaşlara iştirak ederek cihâd etmiştir. Şeyh Sâdî’nin en meşhur iki eseri, Bostan ile Gülistan’dır. Bu eserlerinde, aynen Mevlânâ Hazretleri’nin Mesnevî’sinde yapmış olduğu gibi mücerred hakîkatleri her kademedeki insanın anlayabileceği tarzda müşahhas misallerle an-latmıştır. İslâm ahlâkının inceliklerini bizzat yaşayıp eserlerine de aksettiren Şeyh Sâdî, bilhassa Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı olan şefkat ve merhamet üzerinde büyük bir hassâsiyetle durmuştur.
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb, 18) hadîs-i şerîfinin derin izlerini hem şahsiyetinde hem de eserlerinde sıkça görmek mümkündür.
Çünkü yaratılan her şeye şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilmek, îmanda ulaşılan seviyenin bir göstergesidir. Kâmil bir mü’min, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, diğergâm, hassas, rakîk, merhametli, şefkatli ve cömert insan-dır. Merhametten uzak gönüller ise, âdeta canlı cenâzeler durumundadır.
Ömrünü ilim öğrenmek, talebe yetiştirmek ve insanlara doğru yolu gös-termekle ziynetlendiren Sâdî’nin, gönlündeki ihlâs ve samîmiyet bereketiyle eser-leri hâlâ kalplere ışık tutmaktadır. Ayrıca o, bu cefâ yurduna gelmiş bütün insanlık için yegâne safânın nasıl gerçekleşeceğini bir beytiyle ne güzel ifâde etmiştir:
“Ey Sâdî! Safâ yolunda ilerlemek, hep Mustafâ I Efendimiz’e uymakla nasîb olur.”
Bir hakîkattir ki, vuslat arzusuyla dolu bir gönlün, hüner ehli kimselerin kapısında toprak olması lazımdır.
Âlemlere Rahmet Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah Teâlâ merhamet buyurur. Yeryü-zündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16/1924)
Şeyh Sâdî’nin eserlerinde zikrettiği kıssaları bir hikâye olarak değil, bir hikmet dersi olarak dinlemek lâzımdır. Bu mevzuyla alâkalı olarak size Bostan’dan bir kıssa nakledeyim:
“Rivâyete göre, İran hükümdarlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden o kadar zayıflamıştı ki iğne gibi incelmişti. Hükümdar, kendisini böyle iğ-ne ipliğe dönmüş, etrafındakileri ise sapasağlam ve kuvvetli gördükçe onlara haset ediyordu.
Satranç oyununda şah, anlı-şanlıdır ama, zayıf düşünce piyâde gibi olur. Hükümdarın durumu da aynen onun gibiydi.
Hükümdarın hizmetkârlarından birisi, pâdişâha hürmetini arz ederek:
«–Pâdişâhım! Saltanatın dâim olsun!» duâsından sonra, sözlerine şöyle devam etti:
«–Bu şehirde nefesi herkese iyi gelen mübârek bir Hak dostu vardır. Eşsiz bir âbiddir. Herhangi bir kimse, herhangi bir işi veya derdi için yanına gitse, onun nefesiyle maksadı hâsıl olur. Ömrü hayır hasenat ile geçmiş, gönlünden ümmet-i Muhammed istifade etmiştir. Kalbi nurlu, ihtiyar bir zâttır. Ne duâ etmişse makbul olmuştur. Emir buyurunuz da davet edelim. Teşrif ederek sizlere duâ etsin de Allâh’ın yardımıyla bu hastalıktan kurtulasınız.»
Hükümdar emretti; gözde hademelerden birkaçı Hak dostunun yanına gi-derek onu saraya davet ettiler.
Mübarek Hak dostu da mütevâzı bir şekilde teşrif etti. Zâhirî hâli herkes gibi, lâkin iç dünyası pamuklardan daha yumuşak ve etrafına nur saçan bir kandil gibiydi.
Hak dostunun geldiğini hükümdara arz ettiler. Pâdişah bu mübârek Hak dostuna şöyle dedi:
«–Ey gönlü yüce zât! İğne gibi iplik illetine tutuldum. Bana duâ et de, bu illetten kurtulayım!»
Mübârek zât, hükümdârın bu talebine şöyle cevap verdi:
«–Cenâb-ı Hak adâletle hükmedenlere merhamet eder!.. Sen de merhamet et ki, Allâh’ın merhametine nâil olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içinde inlemektedir. Sen halka acımazsan, asla rahat yüzü göremezsin! Sen zulüm ile âbâd olmak istersen, rahmet nasıl tecellî et-sin! Önce yapmış olduğun hatâlardan tevbe etmeli, sonra sâlihlerden duâ istemeli-sin. Mazlumların bedduâsı yakanı bırakmazken, sâlihlerin duâsı sana nasıl müessir olur?»
İran hükümdarı bu sözleri işitince içinden kızdı ve hışımlandı ise de, kendi kendine:
«–Kızmamalıyım; bu mübârek zât doğru söyledi!..» dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler.
Bundan sonra o Hak dostu iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, şöyle duâ etti:
«–Ey yerlerin ve göklerin Hâlıkı olan Rabbim!.. Ona gücenmiş, onu dertlere müptelâ kılmıştın. Şimdi onu affet ve onu rahmetinle bu iptilâlardan kurtar!» dedi.
Hak dostu daha duâyı bitirmeden, daha eli duâda iken, düşkün hasta iyi ol-du, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uça-caktı. Emretti, hazinesinde ne kadar mücevher varsa Hak dostunun ayağının altına serdiler.
Hak dostu o mücevherlerden hiçbirisini almadığı gibi onlara bakmadı bile... Hükümdara şöyle dedi:
«–Ben bir menfaat karşılığı için gelmedim. Gâyem, Allah rızâsı için senin bedeninden evvel gönlünü ihyâ etmek ve seni böylece irşâd etmekti. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen, sakın zulüm ipine yapışma. Daima merhamet tevzî et. Dikkat et ki, bir daha ayağın kaymasın!»
Ey benim dostlarım! Sâdî’nin şu doğru sözünü dinleyin:
«Her düşen her zaman kalkamaz!..»”
Velhâsıl daima şu soruları kendimize sorarak cevaplarının muhâsebesi içinde olmalıyız:
Acaba bugün Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı olan bir gönlü incittim mi?
Acaba bugün bir kul hakkına düştüm mü?
Acaba bugün Hakk’a yakınlık kazandıracak bir amel işleyebildim mi?
Acaba bilerek veya bilmeyerek bir kardeşime zulmettim mi?
Hiç unutmamak lazımdır ki, bir fincan su, nasıl uykuyu târumâr ediyorsa bir âh da dünyayı öyle târumâr eder.
Rasûlullah I Efendimiz, vefatlarından önce, mü’minlere vasiyet mâhiyetindeki son hatırlatmalarında, şöyle buyurmuşlardır:
“–Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye korkmasın! İyi biliniz ki dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319; İbn-i Sa’d, II, 255)
Yine Enes D şöyle anlatmaktadır:
Vefâtı esnâsında Rasûlullah I Efendimiz’in yanındaydık. Bize üç defa:
“−Namaz husûsunda Allah’tan korkun!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:
“−Emriniz altındaki insanlar hakkında (yani kul hakkı husûsunda) Al-lah’tan korkun!”
Sonra “Namaz, namaz.” diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisanları söylemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu derinden bir fısıltı hâlinde tekrar edip durdular. (Beyhakî, Şuab, VII, 477)
İnsana yakışan odur ki, başkaları onun düştüğü durumdan dolayı öğüt al-masından evvel o, başkalarının düştüğü musibetten ibret alsın.
Yalnız şu husûsu da ifâde etmek lazım gelir ki, kıssada nakledilen hakikatte olduğu gibi insanın başına gelen musibetler, her zaman, yapmış olduğu zulüm-lerden kaynaklanmayabilir. Nitekim insanlar, imtihan âlemi olan bu dünyada îmanlarının kıvam bulması ve musibetlere sabırla Hakk’a yakınlık kazanmak için de denenirler. Bu pencereden bakıldığında en büyük musibetler daima peygamberlere gelmiştir. Çünkü onların her biri, Hakk’a yakınlık ufkunda bir sultandır. Bu bakımdan denebilir ki, başa gelen iptilâ ve musibetler diğer bir pencereden ba-kıldığında büyük zâtlar için terfî-i derecât (mânevî derecelerinin yükselme) vesîlesidir.
Rabbim, gönüllerimizi, ümmetine raûf ve rahîm olan Peygamber I Efendimiz’in güzel ahlâkı ve edebi ile ziynetlendirsin. O’nun merhamet ummânından gönüllerimize şebnemler ihsan buyursun!..
Âmîn!..
yağmur- Özel Üye
- Aktiflik :
Uyarı Seviyesi :
Mesaj Sayısı : 3962
Puanı : 4330
Teşekkür : 72
Kayıt tarihi : 27/01/10
Geri: Ermek Dilersen Hüner Ehlinin Kapısında Toprak Ol
Rabbim, gönüllerimizi, ümmetine raûf ve rahîm olan Peygamber I Efendimiz’in güzel ahlâkı ve edebi ile ziynetlendirsin. O’nun merhamet ummânından gönüllerimize şebnemler ihsan buyursun!..
Âmîn!..
Âmîn!..
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Haz. 29, 2021 3:43 pm tarafından yağmur
» Gül’den hiç ders almıyor musun?
Salı Haz. 29, 2021 3:42 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:51 pm tarafından yağmur
» Kadir Geceniz Mübarek Olsun
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:50 pm tarafından yağmur
» Elveda Ey Şehri Ramazan
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:48 pm tarafından yağmur
» Kadir Gecesinde :((
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:46 pm tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Giderken
C.tesi Mayıs 16, 2020 2:44 pm tarafından yağmur
» Ateşten Lokma..!
Paz Ara. 01, 2019 5:43 pm tarafından yağmur
» Kadir Suresi, Okunuşu ve Anlamı
Cuma Mayıs 31, 2019 10:09 am tarafından yağmur
» Allah'ım (c.c.)
Paz Mayıs 05, 2019 7:49 am tarafından yağmur
» En Güzel Duâlar ve Anlamları
Paz Mayıs 05, 2019 7:48 am tarafından yağmur
» Amin
Paz Mayıs 05, 2019 7:46 am tarafından yağmur
» Yetişin...
Paz Mayıs 05, 2019 7:43 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerif Ne Demek ?
Paz Mayıs 05, 2019 7:42 am tarafından yağmur
» Ramazan-ı Şerifiniz Mübarek Olsun
Paz Mayıs 05, 2019 7:38 am tarafından yağmur
» Ya Rabbi (c.c.) Ateşten [Cehennemden] Azat Edilenlerden Eyle Bizleri
Paz Mayıs 05, 2019 7:31 am tarafından yağmur
» Abdestten Sonra Yapılan Dualar (Arapça Türkçe)
Paz Ara. 30, 2018 9:36 am tarafından yağmur
» Kendimden Kaçabilsem
Çarş. Kas. 28, 2018 8:11 pm tarafından yağmur
» Özleminle Ey Sevgili
Çarş. Kas. 28, 2018 7:43 pm tarafından yağmur
» Gönlümüzü, gülümüzü soldurma Allâh'ım!
Çarş. Kas. 28, 2018 7:28 pm tarafından yağmur
» Af Dilerim..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:26 pm tarafından yağmur
» Ya Rabbah :(
Çarş. Kas. 28, 2018 7:19 pm tarafından yağmur
» Gül Efendim (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:13 pm tarafından yağmur
» Hayâdan ölen kişinin bedeni, sürmelenir..
Çarş. Kas. 28, 2018 7:12 pm tarafından yağmur
» Ey Yar (S.A.V.)
Çarş. Kas. 28, 2018 7:11 pm tarafından yağmur
» Onur, Can ve Mal Gibi Dokunulmazdır..
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» O'nun (s.a.v) Ahlâkı Kur'an'dı.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:26 am tarafından yağmur
» Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)'i Sevmeliyiz..!
Ptsi Kas. 19, 2018 9:25 am tarafından yağmur
» Çağın Karanlığından Peygamberimizin Huzur'una?
Ptsi Kas. 19, 2018 9:22 am tarafından yağmur
» Şefaat Ya Rasulallah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:20 am tarafından yağmur
» Milletimizin ve Tüm İslâm Aleminin Mevlid Kandili Hakkımızda Hayırlara Vesile Olsun.
Ptsi Kas. 19, 2018 9:17 am tarafından yağmur
» Ya Rasulallah (SAV)
Ptsi Kas. 19, 2018 9:16 am tarafından yağmur
» Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'in Mübarek Doğum Günü "MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN"
Ptsi Kas. 19, 2018 7:53 am tarafından yağmur
» ❤Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun❤
Ptsi Kas. 19, 2018 7:45 am tarafından yağmur
» Minber’den Ötelere Bakış
Perş. Kas. 15, 2018 10:47 am tarafından yağmur
» Örnek Hanımefendi Hz. Fatıma Radıyallahü anhâ
Perş. Kas. 15, 2018 10:36 am tarafından yağmur
» Hayret Doğrusu
Paz Ekim 07, 2018 4:04 pm tarafından yağmur
» Göz Kalbin Elçisidir
Paz Ekim 07, 2018 3:56 pm tarafından yağmur
» Rabbül-âlemin, âşıklar için Yâr'dır..
Paz Ekim 07, 2018 3:55 pm tarafından yağmur
» Her Sabah Sizden 8 Şey İsteniyor.!
Paz Ekim 07, 2018 3:54 pm tarafından yağmur
» Başkaları Bilmese de Olur..
Paz Ekim 07, 2018 1:16 pm tarafından yağmur
» Sohbet; Güzelle Güzeldir..
Paz Ekim 07, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» İSLAM'IN KADINA VERDİĞİ DEĞER.. (Bir de bu açıdan düşünün..!)
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:26 pm tarafından yağmur
» BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATINALMAK
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Artan Pilav
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:24 pm tarafından yağmur
» Ömür Sermayesi..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:21 pm tarafından yağmur
» Mecnun ve Devesi
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:20 pm tarafından yağmur
» Usta ve Şaşı Çırak..
Ptsi Eyl. 24, 2018 12:18 pm tarafından yağmur
» İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî
Paz Eyl. 23, 2018 1:15 pm tarafından yağmur
» Bakî olan yalnız Allah (c.c.)’tır..
Paz Eyl. 23, 2018 1:12 pm tarafından yağmur